LİLİTH İnsanlığın öyküsü Adem ve Havva ile başlıyor, öyle mi? Eski bir yahudi efsanesine göre, bu öykü Adem'le Havaa'dan öncesine uzanıyor. Yani Adem'in ilk eşi Havva değil, Lilith adında bir Sözü edilen efsane şöyle başlıyor: Tanrı topraktan Adem ile Lilith'i yaratır. Mutlu mutlu yaşasınlar diye onları cennete yerleştirir. Ama bu iki insan çifti bir türlü huzur bulamaz. Bu arada cennette yalnız kalan Adem, Tanrı'ya dua ederek Lilith'i geri ister. Tanrı, Sanvai, Sansanvai ve Semangelof isimli üç meleği geri çağırmak üzere Lilith'e gönderir. Meleklere, dönmediği takdirde her gün yüz çocuğunun öldürüleceğini emreder. Ama, o kesinlikle dönmeyeceğini bildirir. Ve tehdit yerine getirilir... Lilith, duyduğu acıylabundan sonra, bütün hamile ve doğum yapmış kadınların, bebeklerin başdüşmanı olmaya yemin eder. Erkek çocukların doğduktan sonra ilk sekiz gün, kız çocukların ise ilk yirmi gün içinde canını alacaktır. Sadece yakınlarında bu üç meleğin ismi ya da şekli bulunanlara dokunulmayacaktır. Lilith artık kötüler tarafına geçmiştir. Bunun üzerine Tanrı Adem'in kaburga kemiğinden Havva'yı yaratır. Bu yeni kadın, Adem'den bir parça olduğu için, ona karşı çıkmayacaktır. Aslında Lilith ahkkında pek çok efsane ve öykü var. Örneğin Talmud'da (Tevrat'ın başta yazılı olmayıp, sonradan yazılı hale getirilen ikinci bölümü) ondan dişi bir şeytan olarak söz edilir. Bu rolüyle bir hayalet gibi yüzyıllarca tarih sayfalarında dolaşır. Kadın ve çocukları hedef alır, erkekleri baştan çıkararak onlara zarar verir. Yaptıkları bunlarla sınırlı değildir. Bir hayalet gibi kadınların beynine girip, erkeklerle eşit haklara sahip olma savaşını günümüze kadar sürdürür. Bazı efsanelerde de cadı suretinde çıkar karşımıza. Lilith'e hepsi birbirinden farklı, ancak hepsi de kötü yakıştırmalarınniye yapıldığını anlayabilmek için geriye dönüp, dinler tarihine ve efsanelere bir göz atmak gerekiyor. Lilith'in geçmişi tektanrılı dinlerden çok daha önceye, eski Mezopotamya uygarlıklarına kadar uzanıyor. Genellikle Sümer ve Bebil mitolojisindeki rüzgar tanrıçası Lilitu ile ilişkilendiriliyor. Lil, fırtına ya da rüzgar anlamına geliyor. Bir babil metninde ise, büyük tanrıça İştar'ın tapınak fahişesidir. İştar, eski doğu dinlerinde şevhetli aşkın, tutkunun ve baştan çıkarıcılığın tanrıçası kabul ediliyordu. Bu özellikleri nedeniyle, fahişelerin, özellikle de kült olan tağınak fahişelerinin koruyucu tanrıçasıydı. Tapınak fahişeliği meşru bir işti. Herodot'un bize ulaşan yazılarında, Babil'de her genç kızın bir kez yabancı bir erkekle cinsel ilişkiye girmek zorunda olduğu biliniyor. Ancak, bu tapınak fahişeliği kesinlikle küçük düşürücü bir iş değildi. Babillilerin yabancı erkekleri tanrı olarak gördüğü sanılıyor. Kendilerini onlara teslim eden genç kızlar, simgesel olarak tanrılarıneşi haline geliyor ve kutsallaşıyorlardı. Lilith'e bazı özellikler Babil'in kötü tanrıçası (belki de dişi şeytanı demek gerek) Lamatsu'da da görülüyor. Lamatsu halk arasında albastı ya da lağusa hastalığı olarak bilinen rahatsızlığın ortaya çıkmasını sağlıyor, hamilelere zarar verip yeni doğan bebekleri öldürmeye çalışıyordu. Lilith'in özellikleri Lamatsu'ya aktarılmış olabilir miydi? Yoksa tersi mi yapılmıştı? Lilith'in Yahudi efsanelerinde ne zaman boy gösterdiği bilinmiyor. Çünkü tanrılar ve efsaneler, doğu kültürlerinin birçoğunda ortaktı ya da büyük benzerlikler taşıyordu. Yine de her koşulda, Yahudilerin şeytanla ilgili inanışlarında önemli bir yere sahipti. Erkeklerin aklını başından alan bir şeytan olarak görülüyor ve ondan çok korkuluyordu. Bu konuda en eski kaynak olan Tevrat'a bir göz atıyoruz. Ancak Tevrat'ta bir tutarsızlık göze çarpıyor. Kutsal kitabın bir yerinde "Ve Allah insanı kendi suretiyle yarattı ve onları erkek ve dişi olarak yarattı." deniliyor. Ancak ilerleyen baplarda daha farklı anlatılıyor: Tanrı doğuda Aden'de bir bahçe yapıyor. Adem'i oraya koyuyorve yalnız kalmasın diye kaburgasından kadını yaratıyor. Talmud'a göre Adem'le aynı anda yaratılan kadının adı Lilith'tir. Çünkü başka türlükutsal kitaptaki bu tutarsızlığı açıklamak mümkün değildir. Adem'il ilk eşi Lilith'e daha sonra 9. ya da 10. yüzyıllara ait "Ben Sira Alfabesi"nde rastlıyoruz. Metnin ana kahramanı, M.Ö. 600'lü yıllarda yaşadığı sanılan Ben Sira. Yazarın kim olduğu bilinmiyor. Bu el yazmasına göre Tantı topraktan Adem ve Lilith'i yaratmıştı. İlgili bölüm şöyle devam ediyor: "Kısa bir süre sonra birbiriyle kavga etmeye başlarlar. Adem'e şöyle der: Ben altta yatmak istemiyorum. Ama Adem: Ben altta değil, üstte yatmak istiyorum, çünkü sen altta yatacak kişi olarakbelirlendin. Lilith ona: İkimiz de aynı haklara sahibiz, çünkü ikimiz de topraktan yaratıldık. Ama ikisi de birbirini dinlemez." Bunun üzerine Lilith gökyüzüne yükselerek kaybolur. Üç meleğin Lilith'i geriye dönmeye ikna çabaları işe yaramayınca, Tanrı, Adem için bu kez Havva'yı yaratır. Bir başka bölümde de Lilith üç meleğe şöyle der: "Ben çocuklara zarar vermek üzere yaratıldım, doğumdan sonraki ilk sekiz gün içinde erkek çocuklarına, yirmi gün içinde de kız çocuklarına. (Ama) Yemin ederim: Sizi ya da görüntünüzü bir muska ya da tılsım üstünde görürüsem, o çocuğa hiçbir zarar vermeyeceğim." O günden bu yana çeşitli kültürlerde, yeni doğan çocukların kötü kalpli Lilith'e karşı korunması için özel tılsımlar kullanılmaya başladı. Lilith'in halk inanışlarında varlığınu yıllarca korumasının ve bir gün gelip de bir şekilde cadılarla ilişkilendirilmesinin nedeni de budur. Lilith efsanesi Ortaçağ'ın başlangıcında, Yahudilerin ezoterik yazması Kabala'da da (Yahudi ruhbanlarının, asırlardır birbirlerine aktardıkları ve Kutsal Kitap'ın "gizli anlamları" ile ilgilenen bir tür okültizm -gizlicilik- ve mistisizm) yer almaş. Burada erkekleri baştan çıkaran ve uğursuzluk getiren dişi şeytan olarak tarif ediliyor: "Her türlü süs malzemesiyle süslenip cilveli bir kadına dönüşüyor. Onun süsü, gül gibi kırmızı saçları. Sözleri yağ gibi yumuşak, dudakları dünyadaki her şeyden daha tatlı. Ona yönelen ve (afrodizyak olarak yılan zehriyle karıştırılmış) şaraptan içen aptallar onunla zina yaparlar." Ama sonra uyandıklarında onları öldürürü ve cehennemin tam ortasına atar. Aslında onun niyeti sadece erkekleri baştan çıkarıp çok sayıda çocuk doğurmaktır. Kabalacılar için Lilith temiz olmayan, fahişe bi kadını simgeliyor. Kabala'daki bir paragrafta, ayrıldıktan sonra Adem'i yeniden baştan çıkardığı yazıyor. İşlediği bu günahtan sonra Adem, 130 yıl cinsel pehrizli yaşar. Adem, böyle bir şeyin tekrar başına gelmemesi için, kendini dikenlerle korumaya çalışır. Ancak uyurken Lilith Adem'in üstüne çıkar ve onu uyararak boşalmasını sağlar. Lilith, bunun ardından "insanlığa ceza" olarak adlandırılan yaratıkları dünyaya getirir. Kabala'nın bir başka yerinde de şöyle yazıyor: "Lilith en sonunda oarda burada dolaşarak insanoğullarına sarkıntılık eder ve kendi kendilerini kirletmelerini sağlar." Bunun ardından adı "tohum hırsızı"na çıkar. Kuşkusuz Havva'nın işlediği "günah"tan da o sorumludur. Kabalacıların ana eserinden Zohar'da (İhtişam Kitabı ya da Işık Kitabı) yer alan efsaneye göre adet döneminde olduğu halde, Adem'le birlikte olma konusunda Havva'yı kandıran o yılan ve fahişe Lilith'ti. Lilith'le daha sonra Flistinliler aracılığıyla Yunanlılar da tanıştı. Onu, hayaletler ve diğer hayali görüntüleri yöneten tanrıça Hekate'nin kişiliğiylr birleştirdiler. Bu konu Geç Antikçağ'da Yahudi olmayan gnostik akım yandaşlarının da ilgisini çekti. Onlar tarafından yazıya aktarılan bir efsanede, Lilith'in İsrailli peygamber İlyas'ı nasıl baştan çıkardığı anlatılıyor. Lilith ona şöyle der: "Senden çocuklarım var." Ve o yanıt verir: "Benden nasıl çocukların olabilir, ben bir aziz gibi yaşıyorum." Lilith der ki: "Evet, ama uykunda, rüyalarında sık sık boşaltıldın. Tohumlarını alarak hamile kaldım." Bu metin M.S. 4. yüzyıla ait. Lilith, özellikle bu tarihten sonra hep aynı motifle işlenir. O bir "tohum hırsızı"dır. Lilith efsaneleri, Hıristiyanlık dünyasıyla tanıştıktan sonra, batılıların hayal gücünü harekete geçirdi. Özellikle Kabalacı yazılarının araştırılmasıyla, Lilith bütün dünyada tanınır hale geldi. "Kötü kalpli Lilith" her yerde ilgi gördü. Çünkü o, normalde açıklanması ya da kavranması mümkün olmayan şeyleri rahatlıkla üstlenebilecek bir kişilikti. Bu özelliği, onun "cadılar"la özdeşleştirilmesi için gereken köprüyü oluşturuyordu. Ortaçağ'ın sonlarına doğru başlayan ve inanılmaz bir toplumsal histeriye neden olan cadı ve büyücü furyasıyla birlikte, Lilith'in adı da sık sık anılmaya başladı. Ayrıca o, kadınları baştan çıkarma konusunda Şeytan'ın en büyük yardımcısıydı. Artık, kötü amaçlı kullandığı güzelliği ve baştan çıkarıcılığı ön plana çıkıyordu. İnsanlar bir yandan büyü ve tılsımlarla ondan korunmaya çalışırken, diğer yandan kendilerini onun büyüsünden kurtaramıyorlardı. Böylece 19. yüzyıla gelindiğinde Lilith ressamlar ve edebiyatçılar için sevilen bir motif oldu. Artık dini kimliğinden yavaş yavaş kurtuluyordu. İngiliz ressam Dante Gabriel Rossetti'nin yaptığı "Lady Lilith" tablosunda bu cadı, Victoria Dönemi'nin güzellik anlayışına uygun olarak tasarlanmış ve gösterişli dekoltesiyle uzun kızıl saçlı, biraz dolgun, etli dudaklarla resmedilmiş. Edebiyat dünyasına da girince, şeytan kadın kimliği tamamen kayboldu. Artık ona korku ve nefretle bakılmıyor, hatta sempatik bile bulunuyordu. Her ne kadar şurada ya da burada, nahif ruhlu insanlar dikkatli olmak adına tılsımlarına güvenmeye devam etseler de, aydın fikirliler kötü kalpli şeytan kadın tiplemesini raflardaki tozlu dosyalara kaldırmışlardı. Hoşa giden ve benimsenen, onun baştan çıkarıcı özelliği değildi. Lilith'in Adem'in ilk eşi olduğunu anlatan efsaneye odaklanılmıştı. Çünkü bu öykü, insanlık tarihinin başlangıcından bugüne uzanan bir tartışmayı başlatmıştı. Özellikle son yüzyıldır iyice kesinleşen bir tartışmaydı bı: eşitlik, daha doğrusu kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik sorunu. Psikanaliz uzmanı ve araştırmacı Siemund Hurwitz, "Adem ile Lilirh arasındaki güç savaşı"nı, asırlarca süren ve babaerkil sistemdeki erkeğin konumu ile kadınların eşit haklara sahip olma talebini temel alan cinsiyetlerarasi savaşın aynadaki görüntüsü olaran değerlendiriliyor. Aslında ne Antikçağ, ne Ortaçağ ne de onu izleyen yüzyıllarda bu sorun çok önemsenmedi. Cinsiyetler arasındaki ilişkiyi karşılaştırmaya gerek yoktu: Kadın erkeğin egemenliği altında olmakzorundaydı. Havari Aziz Paulus, "Erkek kadından değil, kadın erkekten yaratılmıştır. Erkek kadının isteklerini değil, kadın erkeğin isteklerini yerine getirmek üzere yaratıldı." demişti. Ne de olsa kadın Adem'in kaburga kemiğinden yaratılmıştı. Bu bakış açısı, kadının yüzlerce yıllık toplmsal konumunu belirleyen ana etkendi. Kadın, dört büyük dinde de "günah kazanı" olarak görüldü. Bunun nedeni Havva'ya kadar uzanıyor. Yasak meyveyi her ikisi de yemesine rağmen, işlenen günahtaki suçluluk payı eşit değildi: Kandırılan Adem değil, Havva'ydı. Çünkü, yılanın sözüne inanmıştı. Adem kuşkusuz inanmamıştı, ancak biricik eşi ile ilişkilerini tehlikeye atmak istememişti sadece. Söz konusu bir günah olsa dahi, günahkar ve suçlu olan kadındı. Şeytanla işbirliği yapması ve cadılıkla suçlanabilmesi için önemli nedenlerdi bunlar. Bu dayanaklardan güç alan erkekler, kadınların kişiliğini adeta baskı altına aldılar ve onları kendilerine ait bir mal gibi gördüler. Geçen yüzyıl içinde yoğunlaşan kadın direnişi buna karşı çıktı. Eşit haklar ve özgürlük için savaşan Lilith'i de kendilerine simgesel figür olarak seçtiler. Lilith'in savaşını başarıyla sona erdirememesi onaları yıldırmıyor. Lilith efsanesi, arzuladıkları toplumsal konuma ulaşmak için onları biraz daha kamçılıyor... Lilith İbranice'de "geceye ait olan" anlamına geliyor. Adından da anlşılacağı üzere, çağlar boyu kadınalara yakıştırılabilecek bütün olumsuz özelliklerin taşıyıcısı olmuş: Baştan çıkarıcı, fahişe, cadı, vampir, cinlerin başı, gece canavarı onun ünvanlarından bazıları. Saf, edilgen cinselliği ancak yasak meyveyi tadınca öğrenen Havva'nın tersine, başından itibaren gücünün ve cinselliğinin bilincindedir ve yeri gelince kullanmaktan da çekinmez. Kendi başına buyruk, zapt edilemez, denetlenemez olduğundan, özellikle tektanrılı din adamlarının sürekli abskı altına almaya çalıştıkları bir kadın örneği, erkeğin kadına ve cinselliğe dutduğu korkunun bir simgesi aslında. Dolayısıyla ölümlü insanların arasında yeri yoktur. Yeri bilinmeyen, açıklanmayan kötülüklerin geldiği karanlık güçlerin dünyasıdır. İyi ile kötüyü ayırt etmeyi sağlayan ağacın yasak meyvesinden yemediği için ölümsüz kalmış, cennetin yakınlarındaki bir dağ geçidinde şeytanlarla birleşerek Şeytan'dan "Lilim" adı verilen çocuklar doğurmuştur. Tevrat'ta şöylr yazıyor: "Ve çölün vahşi hayvanları ile kurtlar buluşacak; evet, gece canavarı orada yerleşecek ve kendisi için istirahat yeri bulacak..." Sembolik hayvanı baykuştur. Tablo ve heykellerinde, genellikle ay şeklinde taçla tasarlanmıştır. Yahudi kadınlar, eşlerinin bu şeytan kadına kapılmamaları için yatak odalarının duvarlarına bir daire içinde "Adem ile Havva buyursunlar içeri, girmesin kapıdan 11 (LILITH-Lilith)" yazıyorlardı. Nümerolojiyle uğraşanlar 11'i kötülükle yüklü olduğu için korkunç bir sayı olarak kabul ediyorlar. Kabalacılara göre bu sayı, iyi ve güzel olan ne varsa tam tersini temsil ediyor. Günah yüklü, zarar verici ve mükemmel olmayı reddetmiş bir sayıdır bu. Modern çağlarda Lilith feminizmin simgesi haline geldi. Bu isimde dergiler çıktı, kafeler açıldı, sadece kadın müzisyenlerin katıldığı "Lilith Fair" adlı gezici müzik festivalleri düzenlendi, "ideal kadın" olarak tanımlanan Havva gibi olmak istemeyen kadınlar, tepkilerini dile getirmek için kız çocuklarına Lilith adını verdiler. |
Bloğumuzda Halk Bilimi , Edebiyat ,Dil ,Tarih ve Felsefe adına yapılan çalışmalar yayınlanacaktır. Amacımız öğrenme aşamasında olan , öğrenciler ve merak edenler için gerekli bilgileri sağlamak olacaktır.
10 Aralık 2013 Salı
Lilith Efsanesi
1 Aralık 2013 Pazar
ŞAMANİZM
Şamanizme bağlı
halklarda ruhlarla insanlar arasında aracı rolünü oynayan bir tür din adamıdır.
Şamanist dünya görüşüne göre, bütün dünya iyi ve kötü ruhların etkisi
altındadır. Büyük ve özellikle insanlara ve hayvan sürülerine türlü kötülükler
yapmaya hazır kötü ruhlarla ilişki kurmak kudreti yalnız Şamanda bulunur.
İnsanlar ruhların ne doğada ne huyda olduklarını ve her şeyden önce onlara
hangi yoldan gideceğini bilemez, onların nelerden hoşlandıklarını, hangi cins
ve çeşit kurbanlardan memnun kalacaklarını saptayamazlar. Ata ya da akraba
ruhlarından aldığı kuvvet ve ilham ile bütün bunları ancak Şaman bilir ve
böylece bir yandan iyi ruhların insanlar için yararlı ve hayırlı etkilerini
devam ettirmeye, bir yandan da çeşitli çarelere başvurmak suretiyle, kötü
ruhların zararlı eylemlerini önlemeye yalnız onun gücü yeter. Şaman bu amaçla
tertip ettiği ayinlerde ruhlar ile ilişkiye geçip onları hoşnut ve razı ederek
istenilen sonucu almaya çalışır.
Kuzey Asya halkları
arasında “büyücü, sihirbaz” anlamına gelen Şaman sözünü, hemen-hemen yalnız
Mançu-Tunguz halkları kullanır: Mançuca sama, Tunguzca Şaman,
saman, Avrupa gezginlerinin bunlardan duyduğu Şaman kelimesi,
sonradan Sibirya sihirbazlarına verilen genel bir ad olarak uluslararası
kitabiyata yerleşmiştir. Bu kelime, ilk kez 17. yüzyılın sonlarına doğru Rus
elçisi olarak Çin’e giden E. İsbrand ile yol arkadaşı A. Brand’ın izlenimlerini
anlatan seyahatnamede geçer. Bu kitaba göre, Tunguzlarda Şaman ya
da saman bir tür “rahip” ya da “sihirbaz” demektir. Böylece
Rusya’nın Doğu Sibirya ile doğrudan doğruya ilişkiye başladığı zamanlardan
başlayarak Avrupa’da yazılmış olan kitaplarda Şaman kelimesi
ile aslında Tunguz sihirbazlarının kastedildiği anlaşılmaktadır.
Şaman kelimesinin
kökenine gelince, bu konuda ortaya atılan fikirler çeşitlidir. Kimilerine göre
kelimenin aslı Mançuca ya da Moğolca, kimilerine göre ise, Sanskritçedir.
Birinci görüşü savunanlardan Banzarov[2]’a göre, Şaman kelimesi Mançucasamandan
gelmektedir. Nitekim bu kelimenin kökünü oluşturan sam, gerek
Mançuca, gerekse Moğolca birkaç kelimede mevcuttur. Örneğin Mançuca samarambi “sıçramak,
dövünmek” demektir. Moğolca sam-dambi “oynamak” demektir. Bu
görüşe taraftar olduğu anlaşılan Nioradze[3], bütün bu kelimelerin, bir coşkunluk durumunu, hareketli
heyecanlı bir durumu belirttikten sonra, saman ya da samanın
“coşmuş, durmadan oynayan, bir oraya, bir buraya sıçrayan kişi” anlamına
geldiğini öne sürer. F. Schlegel ile K. Donner ve N. Poppe, Şaman kelimesini
“dilenci rahip, Budist derviş” anlamına gelen, Sanskritçe sramana ya
da çramana, Pali dilinde samana ile açıklarlar.
Kuzey Asya kültür tarihinde güneyden gelen Budizmin izleri bulunduğunu öne
süren Şirokogorov’da Tunguzlardaki Şamanlığı Budist etkiye indirgerken, Mironov
ile birlikte[4] Şaman kelimesinin kökenini
Sanskritçede aramıştır. Öte yandan Laufer [5] Şaman ya da saman kelimesinin
Budizmden alındığını kabul etmez. Nitekim Ruben[6] de doğrudan doğruya Hint kaynaklarına dayanarak,
Şamanizmin daha Aryalılardan önce, Orta Asya’dan gelen kültür dalgaları ile Kuzey
Hindistan’a yayılmış olduğunu belirtmiştir. Nihayet Şamanizm meselesini
açıklamaya çalışan Ohlmarks[7] saman kelimesinin Sanskritçeden
geldiği hakkında ortaya atılan iddianın artık bir değer taşımadığına işaret
ettikten sonra, Budizmde Şamanlığa ait unsurların bulunduğunu ve bunların
Güney’den çok, Kuzey’in etkisini gösterdiklerini söylemiştir.
Şaman sözü, ayrıca
Toharca’da samane ve Çincede de şa-men şeklinde
geçer. Sogdçada şmn olarak yazılan kelimenin,Şaman sözüne
karşılık olduğu ileri sürülmüş ise de, bunun doğru olmadığı anlaşılıyor. Zira,
Sogdça metinlerdeki şekline işaret edilen bu kelime, Türkçe Turfan metinlerinde
önceleri şamnu, şumnu diye okunmuş iken, sonradan şimnu şeklinde
saptanmıştır. Anlamı da, “kötü ruh, şeytan”dır. İran mitolojisinde Ahrimen’e
karşılık geldiği bilinen bu kelimenin, gerek biçim, gerekse anlam bakımından
Tunguzca Şaman ya da saman sözü ile hiçbir
ilişkisi yoktur. Nihayet bir de Farsça eski edebiyat dilinde “putperest, put”
demek olan, Firdevsi’nin Şahnama’sında “Budist rahip” anlamında
kullanılan bir şemen ya da Şaman kelimesi
vardır. Dinsel bir terim olarak Hintçeden Farsçaya, Sogdça yoluyla geçtiği
anlaşılan bu kelimeyle, Kuzey Asya halklarının sihirbaz rahibini gösteren Şaman arasında
bir ilişki bulmak zordur.
Bütün bu açıklamalardan
anlaşıldığı gibi, Şaman ya da saman Tunguzca
bir kelimedir. Eğer, ileri sürüldüğü gibi, burada vaktiyle çok daha kuzeye
yayılmış olan Budizmin etkisi söz konusu olsaydı, bu terimin çok daha geniş bir
alana yayılması gerekirdi. Oysa, Kuzey Asya dillerinde Şaman için
başka başka kelimelerin kullanıldığı görülüyor. Tunguzların ne Hindistan, ne de
Çin ile doğrudan doğruya bir ilişkisi vardır. Buna göre, Şaman kelimesinin
Çince yoluyla Hintçeden Tunguzcaya geçmiş olması da olası değildir. Nihayet
Németh[8] Şaman kelimesinin kökenini araştırırken, bunu
çeşitli Türk şivelerinde geçen Kam kelimesi ile birleştirip Türkçe olarak
göstermek istemiş ise de bu arada Şaman kelimesinin ikinci hecesini
açıklamıştır.
Şamanların eski bir
geçmişi olduğundan sözeden Banzarov[9]’a göre, Orta Asya halkları arasında onların varlığına
ait ilk doğru bilgi, 6. yüzyıl Çin kaynaklarında geçer. Pelliot[10] yine Çince bir
metne dayanarak, Mançurya’da Cücen dilinde “büyücü” anlamına gelen şan-man
(=şa-man) kelimesinin 12. yüzyılda varlığını saptamıştır.
Türk halkları
Şamanlarına genellikle kam (gam, ham) derler. Radloff[11]’a göre, başlıca Altay,
Teleüt, Lebed, Şor, Şagay, Koybal, Kaç, Küerik, Soyon, Kumandı ve Uygur
ağızlarında geçer. Moğollar, Buryatlar ve Kalmuklar erkek Şamanlarına bö, böge
Yakutlar oyun, Çuvaşlar yum, Kırgız-Kazaklar bakşı, baksı ya da bahşı derler.
Yakutlar ile Altaylılar kadın Şaman için Moğolca udugan (utahan, ubahan, ıduan)
deyimini kullanırlar. Ancak Yakutça’da hamma (kamla), “kam’lık etmek”
anlamındadır.
Kam genellikle “kahin,
büyücü” demektir. Ayrıca “uzman hekim, bilim adamı, felsefeci” anlamlarına da
gelir. Eski türkçe metinlerde bazen “putperest rahip”, bazen “büyücü” anlamında
kullanıldığını görüyoruz. Eberhard[12]’a göre, eski bir Çin
kaynağında, Kırgızlarda Şamana gan denildiğini görüyoruz ki, bu herhalde kam
olacaktır. Nitekim Radloff[13], 11. yüzyılda
Hakas-Kırgızlarda Şamana kam denildiğini yazar. Harva[14]’ya göre, 13. yüzyıl
Avrupa gezginlerinden V. Rubruk’da “sihirbaz” anlamında ham (=kam) kelimesini
kaydetmiştir.
Kam kelimesine, Türkçe
Turfan metinlerinden başka, Kutadgu bilig (462=1069/1070), Divan
lugat al-Turk (470=1077),Codex Cumanicus (m. 1303) ve Abu
Hayyan’ın Kitab al-idrak li lisan al-atrak (712=1313)’i gibi
eski Türk dili andaçlarının bir çoğunda rastlanmaktadır. Kutadgu bilig’de[15] birkaç yerde
anlatıldığına göre, çeşitli hastalıkları tedavi etmek için hekimin
yanında kam da yer alır. Hekim (otaçı) hastalığı (ig) ilaç
(ot) ile tedavi eder (ota-); kam ise, hastayı kendi yöntemine göre, daha çok
ruhsal yollardan, efsun ve sihirle iyileştirmeye (emle-) çalışır.
Divan lugat al-Turk’te[16] “kahin” anlamına
gelen kam’ın başlıca görevi efsun yapmak (arvış arva)’tır. Aynı kitapta[17] geçen kam ırkladı
örneğine bakılırsa, Şamanın falcılık yaptığı da söylenebilir.
Şamanlığa Davet ve
Şamanın Eğitim ve Öğretimi
Şamanın başlıca görevi,
ruhlarla ilişki kurmaktır. Bunu da ancak belirli yetenek ve yatkınlığa sahip
kişiler başarabilir. Bunun için, belli bir eğitim görmekle herkes Şaman olamaz.
Şamanlık doğuştan ve adeta kaçınılmaz bir kader meselesidir.
Altay halklarına göre
Şamanlık, ailede soydan gelen ve özellikle çocukluk çağında sara nöbetleriyle
gelen bir hastalık sayılır.[18] Gerçekten, sayısız
örnekler Şamanlık yeteneğinin hastalıktan kaynaklandığını göstermektedir.
Radloff’a[19]göre, Şamanlık nöbetleri
aniden gelir. Aday önce kendinde büyük bir yorgunluk hisseder; bedeni kasılıp
titrer ve bu durumu esnemeler takip eder; göğsü daralır, birtakım acayip sesler
çıkararak ağlar, gözleri döner, sonra birdenbire sıçrayıp ayağa kalkar, deli
gibi dönmeye başlar ve sonunda ağzından köpükler saçarak yere yıkılır, bedeni
hissizleşir. Bu ıstıraplı durumlar bir süre devam eder. Sonunda günün birinde
aday davulunu alıp çalmaya başlar ve artık sakinleşip kendine gelir. Şaman
olmaktan kaçınan kimse, sonunda ya delirir ya da genç yaşta ölür.
Şçukin’e[20] göre, Yakutlarda
Şaman adayına gelen nöbetler daha şiddetli bir şekilde görünür. Aday, ruhun
baskısı ile ormanlara düşer, kendini ateşe, suya atmak ister. Bu belirtilerden,
o kişinin Şaman olacağı anlaşılır ve aday Şamanlığa başlayarak bu hastalıktan
kurtulur. Troşçanskiy’e[21] göre, Yakutlarda
Şamanlığa yatkın kişilerde görülen bu sinirsel hastalığa menerik denir.
Şamanlığı bırakanlarda hastalığın yeniden başladığı birçok örneklerle
saptanmıştır.
Şirokogorov’un[22] verdiği bilgiye
göre, Tunguzlarda da Şamanlığın sinirsel bir hastalık durumunda ortaya çıktığı
görülmektedir.
Ohlmarks’da[23] Şamanizmin ruhsal
esasını, kutup bölgesindeki doğal şartların ağırlığından ileri gelen bir tür
isteri ile açıklamak istemiştir. Ama, bütün bunlara karşın Şamanı yalnızca bir
ruh hastası olarak göstermek asla doğru değildir. Tersine olarak ruhlar
tarafından Şamanlığa çağrıldığına inanılan bu kişiye, Sibirya halkları arasında
korku ile karışık bir saygı gösterilir. Özel yeteneği sayesinde doğaüstü
güçlerle ilişkide sayıldığı için, ona, bağlı olduğu boy ya da oymağın
koruyucusu gözü ile bakılır. Nitekim ilk Şamanın ortaya çıkmasına dair Sibirya’da
anlatılan efsanelerde de[24] ruhlarla ilişkide
bulunduğuna inanılan Şamanın, üstün yetenekleri ile farklı yaratılışa sahip bir
varlık olduğu belirtilir. Kamlar, genellikle zeki, hayalperest ve şair tabiatlı
insanlardır. Ayin sırasında büyük bir vecd içinde kendinden geçip gök ve
yeraltı dünyalarında gördüğü garip varlıkları, ilginç olayları ayrıntılarıyla
anlatan Şaman, ayıldıktan sonra hiçbir şey anımsamaz. Tarihi çağlarda
gelecekten haber veren, bir boz atın sırtında göklere çıkan, hatta sonunda
devlet işlerine bile karışan, güçlü Şamanlardan sözedilir.[25]
Yukarıda gösterildiği
gibi, yalnız eğitim ile herkes Şaman olamayacağı gibi, sadece doğuştan yetenek
ve yatkınlık da buna yetmez. Şaman adayında yatkınlık ile birlikte, belirli bir
bilgi ve maharet de aranır. Radloff’a[26] göre Şaman,
mesleğindeki gücü ve bilgiyi atalarından alır. Onlardaki gücün ortaya
çıkmasıyla davulu yönetmeyi, makamla dualar okuyup ataları, ruhları çağırmayı
ve sonunda onların yardımıyla kendi ruhunu bedeninden ayırarak aydınlık ya da
karanlık dünyaya göndermeyi öğrenir. Şamanın kuşaktan kuşağa geçen örf ve
âdetleri iyice bilmesi ve özellikle kendi soyuyla bağlı olduğu boy ya da
oymağın ruhlarını tanıması gerekir. Anohin’in[27] yazdığına göre,
ölmüş Şamanların ruhları, “temiz, iyi ruh” olarak yeraltı dünyasından ayrılıp
bu dünyada yaşarlar. Bu şekilde hemen hemen her ailenin zamanında Şamanlık
yapmış olup torunlarına yardım etmek isteyen ataları vardır. Bu akraba ruhları
olmadan Şaman görevini asla yapamaz. Şaman gerek göğe çıkarken, gerekse
yeraltındaki cehennem alemine inerken karşılaştığı engellerei aşabilmek için bu
ruhları çağırır. Denildiğine göre, onlar da canlı birer güç olarak ortaya çıkıp
Şamana yardım eder ve onun karşısına dikilen korkunç düşmanlarla savaşırlar.
Çeşitli ayinlere ait bilgileri elde edebilmek için Şaman adayının, oymağın
deneyimli yaşlıları ile ilişkide olması ve ayrıca güçlü, bilgili bir Şamandan
ders alması gerekir. Aday, bu kişinin yardımı ile çeşitli ayinlerin nasıl
yapılacağını, okunacak dua ve efsunları öğrenerek, görünmez güçlerle samimiyet
yaratır. Stadling’e[28] göre, Yakutlarda
usta Şaman, adayı bir emeget “yardımcı ruh” ile donatır. Bir söylentiye göre,
bu ruh Şamanın diğer benliğidir. Aslında adayın kendisi aşırı derecede hassas
ve hayalperest olduğundan, üstadının sır dolu telkinleriyle, garip şeylerle
uğraşa uğraşa, sonunda günün birinde o da Şaman olmak kudretini kazanır. Adayın
Şaman olarak yetişmesi, akrabalarının katıldığı bir törenle kutlanır.
Pripuzov’a[29] göre, Yakutlarda
yaşlı Şaman, adayı yüksek bir dağın başına ya da bozkıra götürerek ona Şaman
giysisi giydirir; eline bir davul ile at kılı sarılı bir söğüt dalı verir.
Adayın sağında 9 erkek, solunda 9 kız çocuk yer alır. Bu arada adayı yetiştiren
üstad da tören giysisini giymiş olarak adayın arkasında durup birtakım dualar
okur. Aday bu yemin duasını tekrarlayarak yoksullara, düşkünlere yardım
edeceğine, yüksek dağların doruklarında yaşayan ruhlara saygı gösterip hizmet
edeceğine söz verir. Bu ruhların en büyüğü, en güçlüsü sustuganah ulu Toyun
olup bunun erkekli dişili büyük bir aile halkı, adları, sanları ile çağırılan
oğulları, karısı, kardeşi ve diğer akrabaları vardır. Bunların bazısı insanlara
kötülük eden, çeşitli hastalıklar doğuran kötü ruhlar olup çoğu dişidir. Her
ruha kurban olarak sunulacak hayvan, rengi ve sembolleriyle ayırt edilmiştir.
Kimine kara aygır ya da kızılca alaca at, kimine kara inek, kimine de alnı kara
benekli ak inek kurban edilir. Bu arada Şaman, insanlarda çeşitli akıl
hastalıklarına neden olduğuna inanılan dişi ruh için dokuz kakım, dokuz sarı
sıçan, dokuz kokarca, dokuz güvercin azad edeceğine söz verir.[30]
Radloff[31] Şamanlığın kalıtımsal
olup, babadan oğula ya da pek seyrek durumlarda babadan kıza geçtiğini yazar.
Bu konuda daha doğru bilgi verdiği anlaşılan Anohin[32] Şamanların
soykütüklerine dayanarak, bu mesleğin babadan çocuğa değil, ama akrabadan
akrabaya geçtiğini yazmıştır.
Yine Anohin’in[33] saptadığına göre,
Şamanlığa davet 6 ile 50 yaş arasında değişir. Ancak bu arada daha çok 20
yaşında olanlar çoğunluğu oluşturmakta ve bu şekilde Şamanlığa davetin,
genellikle cinsel olgunlaşma devresine rastlaması dikkati çekmektedir. Bununla
beraber özel durumlarda ancak 62 yaşında Şaman olanlara da rastlanır. Bunun
tersine daha çocukluk çağında 4, 6, 9, 12, 15 yaşlarında Şaman olanlar da
vardır. Henüz çocuk yaşında olanlar, çadırda bazan günde 2 saat kadar kendi
kendilerine davul çalıp bir şeyler mırıldanır ve bu şekilde eğitim yaparak
ancak yıllarca sonra gerçek Şaman olabilirler.
Bir Moğol boyu olan
Buryatlarda Şaman adayı, bağlı olduğu boy ya da oymağı komşularından birisiyle
dolaşıp sadaka toplar. Sonra oymak halkı bir ormanda toplanır. Bu arada, tören
sırasında davul yerine kullanılmak üzere, kalın bir kayın ağacının gövdesi oyularak,
bundan iki asa çıkarılır. Bir ağacın yanında bir kulube kurulup ortasında ateş
yakılır. Oymağın yaşlı kişileri burada yerlerini aldıktan sonra bunlardan
birisi Şaman adayının “ata”sı olur. Bu yaşlı Şamanın ruhlarıyla adayın
ruhlarının aynı sınıftan ve aynı soydan olmalarına dikkat edilir. Her ikisi ilk
ayini birlikte yapar, duaları bir ağızdan okur ve hareketlerini birbirlerine
uydururlar. Tören dokuz gün sürer. Bu arada birçok koyun ve tay kesilerek
yenilip içilir. Genç kızlarla delikanlılar dansedip eğlenirler. Dokuzuncu gün
bir keçe üzerine oturtulan aday, havaya kaldırılarak Şaman ilan edilir.[34]
16 Kasım 2013 Cumartesi
OSMANLI' DA NEVRUZ GELENEĞİ
Türkler tarafından çok eski tarihlerden itibaren kutlanan ve genelde Yeni Gün olarak adlandırılan
Nevruz, Osmanlılarda da bahar bayramı ve yeni yılın başlangıcı olarak kutlanmıştır. Zira 21 Mart gece
ile gündüzün eşit olduğu ve bundan sonra gündüzün uzayacağı gün dönümüdür. Bu anda bahar başlar
ve 92 gün 20 saat, 4 dakika ve 27 saniye sürer ve yaza ulaşır.
Nevruz, inanışa göre baharın ilk günü ve yıl başıdır. Takvimler hep Mart'tan başlar. Bu sebeple
Osmanlılarda malî yıl başlangıcı Nevruz olarak alınmıştır ve hemen bütün kanunnâmelerde verginin
ilk taksidinin toplandığı andır. Bu durum Cumhuriyet döneminde de 1980'li yıllara kadar malî yılbaşı
olarak devam etmiştir.
Türklere ait olup, dünyanın en doğru takvimlerinden olan ve Sultan Melikşah zamanında
hazırlanmasından dolayı, unun lâkabı Celâlüddevle'den dolayı Celâli Takvimi denilen takvimin
başlangıç günü de Greenwich zamanına göre 21 Mart (15 Mart 1079) olarak alınmıştır (hicrî 9
Ramazan 471 Cuma). Bu tarih Osmanlılarda "Nevruz-ı Sultanî" veya sadece "Nevruz" olarak
adlandırılmış ve kanunnâmelerde: "... resmin nısfı nevruz-ı sultanî'de ve nısf-ı aharı son güz ayının
evvelinde alına" hükmüyle verginin ilk taksidinin alındığı zaman olmuştur. Bu şekil Osmanlı
devletinin hemen bütün sancak kanunnâmelerinde görülür. Bu kanunnâmelerde Nevruz, "mevsim-i
evvel bahar nevruz" şeklinde belirtilmiştir. Bugün Anadolu'nun bazı yörelerinde Nevruz-ı Sultanî Mart
9'u olarak bilinir.
Osmanlılar tarafından Nevruz-ı mübârek olarak da adlandırılan Nevruz sayılı günlerden biri olarak
kutlanmış, güneşin Koç (=Hamel) burcuna girdiği ilkbahar ılınımı anına Nevruz denilmiştir.
Yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilen bu günde eğlenceler tertib edilir, sarayda olduğu gibi halk
arasında da eczahanelerde yapılan ve Nevruziye denilen macun rağbet görür, en azından bunu elde
edemeyenler tarafından tatlı yenirdi. Bu macundan yemenin kuvvet ve şifa verici bir tesiri ve kendi
usul ve an'anelerine göre bunları kaynatıp suyunu içerler ve yüzlerini yıkarlardı.
Saray haricinde Nevruz'dan birkaç gün önce eczacılar, kulplu küçük çay bardaklarına veya fincanlara,
terkibi kendilerince bilinen bir macun doldurup, tanıdığı müşterilerine ve mahallenin kibar ve
zenginlerine gönderirlerdi. Bu hediyeleri alanlar, buna karşılık çoğunlukla bir gümüş Mecidî bahşiş
verirler ve eczacı çıraklarını sevindirirlerdi. Eczacıdan gelen Nevruziye ve yedi sin (=heft sin), yani
arapçadaki sin harfiyle başlayan süt, simit, sukker, sa'lep, sirke (sir), soğan, semek (balık) veya sefercil
(ayva) bir tepsiye konulup evin efendisi önüne getirilir, evde mevcut olanlar da tepsinin etrafına iki diz
üstünde otururlardı. Evin efendisi herkesin önünde bu malzemelerden birer fincan veya tabak ile
herkese dağıtır ve gün dönümü saati geldiği vakit, buyurun hitabıyla önce macundan, sonra
diğerlerinden birlikte alınır, evin efendisi senenin saadetle geçmesi için uzunca bir dua yapar, eller
öpülür ve merasim sona ererdi. Macun yenir yenmez üstüne su, gül veya limon şerbeti içilmesi
âdettendi.
Her sene yılbaşı olan Nevruz'da veziriâzamla vezirler, eyâlet valileri ve belirli bazı devlet adamları
tarafından padişahlara Hediyye-i Nevruziye adıyla donanmış atlar, murassa silahlar, pahalı kumaşlar
vesâir hediyeler verilirdi. Bu nev'iden armağanlara Divân-ı Lügati't Türk'de "artut" denilmiştir.
Veziriâzamların Nevruziye Pîşkesi adıyla verdikleri hediyelere bir örnek olmak üzere, ilk Osmanlı
vak'anüvisi Mustafa Naimâ Efendi'nin Tarihinde yer alan ve İpşir Mustafa Paşa'nın IV. Mehmed'e
takdim ettiği hem Nevruz ve hem de sadarete tayini ile ilgili şu bilgiler verilmektedir.
"... Vezir, kanun üzere Nevruziye pîşkeşi ile sadâret cem' edip birden irsâl eyledi. Birsemend ve iki
gaburlevn at ki üçünün dahi dünyada nazîri bulunmaz. Serâpâ cevâhir ile âreste zeheb-i ahmerden
(kızıl altın) ma'mûl raht ve rikâb ve gaddâre ve topuz vesâir zer-dûz bisât ile müzeyyen idi vesâir
ecnâs-ı tuhaf ve tarâyif-i gûnâgûndan boğçalardan ma'ada bir araabada yüz keselik filori ve kuruş
gönderdi; Vâlide hazretlerine yirmi keselik kadar pîşkeş irsâl edip...".
Nevruz'da ayrıca her sene birinci mirahur tarafından takdimi kanun olan "rikâbiyye pîşkesi"
dolayısıyla birinci ve ikinci mirahur, büyük ve küçük ahur kethüdaları, arpa rûznamçecisi, arpa kâtibi,
sarraçlar kâtibi, mirahur-ı evvel kethüdası ve kâtibi gibi has ahur erkânına hil'atler giydirildi.
Hekimbaşılar her sene Nevruz'da çeşitli terkiplerden Nevruziye ismi verilen kırmızı renkli ve kokulu
bir macun yaparak Nevruz gecesi bunları porselen kaplar içerisinde önce padişah, şehzade ve
sultanlara, kadın efendilere, veziriâzama ve devlet ricaline takdim ederler, buna karşılık çeşitli
hediyeler alırlardı. Nevruziye takdim eden hekim başıya padişah huzurunda kürk giydirilmesi
usuldendi. Yukarıda da belirttiğimiz gibi kırmızıya çalar koyu renkte, ağızda cıtır cıtır ses çıkaran ve
şekerlenmiş reçele benzeyen Nevruz macununun sarayda yapılanı 40 çeşit maddeden meydana gelirdi.
Bu konuda yapılan araştırmalarda bu kırk çeşit madde içerisinde; karanfil, yeni bahar, zencefil,
kalanga (=zulumba), kara biber, kırem tartar, kişniş, havlican, kebabiye, hindistan cevizi, anason,
hıyar-ı şenbih, sakız, zahferan, tarçın, udü'l-kahr, çöp-i çin, hardal, mirr-i sâfî, iksir, çivid, meyan balı,
kalem-i bârid, tiryak, sarı halile, râziyâne, kimyon, zerdecav, tarçın çiçeği, hindistan çiçeği, çörek otu,
dâr-i fülfül, râvend, limon tuzu, kakule, sinameki, vanilya, portakal kabuğu, topalak kökü ve şeker yer
almaktadır.
Nevruziye macunu konan kâselerin kapakları kurdalelerle bağlanır, kurdaleler arasına, günün hamel
yani koç burcuna hangi saat, hangi dakika ve hangi saniyede gireceğinin yazıldığı bir de kağıt
iliştirilirdi. Buna Nevruziye kulağı denirdi.
Nevruz macununun değişik terkiplerinin çok sayıda hastalığa iyi geldiğine inanılırdı. Bunlardan, kalp
ve dimağ arızalarını giderme; mide fesadı, hazımsızlık, yemek rahatsızlıkları, ishal, ağız ağrısı (aft),
dizenteri, taun ve veba hummaları; mesane, böbrek ve bağırsaklardaki yaralar, şişler, iltihaplar; akıl ve
vücudun kuvvetini arttırma, kalbe ve ruha kuvvet verme gibi olanları belli başlılarıdır.
Bu bilgilerden sonra şüphesiz akla hemen Manisa Mesir Bayramı gelmektedir. Osmanlı Türkleri
dönemine ait Nevruziyenin halk tarafından en bilineni ve geleneksel olarak XVI. Yüzyıldan itibaren
aksaksız kutlananı budur. Halk arasında Nevruz'la alâkası unutulmuş olan ve bugün de hâla devam
eden bu törenlere, şifa bulmak için pek çok vatandaşımız iştirak etmektedir. Bu gelenek rivâyetine
göre XVI. Asır başlarında mutasavvıf hekim Merkez Musluhiddin Efendi tarafından başlatılmıştır.
Burada hazırlanan macun 61 değişik maddeden yapılmakta idi.
Hekimbaşılardan başka müneccimbaşılar da her yıl tertip ettikleri padişah ve veziriâzama takdim
ederek, karşılığında Nevruziye ismiyle hediyeler alırlardı. Padişahlar XVII. Asırda bin akçe, XVIII.
Asır ortalarında ise altı bin akçe (gümüş para) atıyye verirlerdi. Müneccimbaşıların XX. Yüzyıl
başlarında sadrıâzama takdim ettikleri takvim sebebiyle arkasına erkân bir samur kürk giydirildiği ve
beşyüz kuruş hediye edildiği kaynaklarda yer almaktadır. Ayrıca Nevruz âdetleri arasında Yeniçeri
Ağası'nın vükelâya yemek vermesi de yer alırdı. Bu ziyâfet sırasında misafirlere şekerli, baharattan
yapılmış macun ikram edilirdi.
Osmanlı Divan edebiyatı şâirleri, Ramazan bayramı, bahar ve kış mevsimlerinde olduğu gibi
Nevruz'da da câize almak için büyüklere kaside sunmuşlardır. Bu türden kaside ve gazellere
"Nevruziyye" denmektedir. Nevruziyye'ye örnek olmak üzere Nef'î'nin gazelinden bir beyt sunmak
istiyorum:
"Erişdi bahâr oldu yine hemdem-i nevruz
Şâd etse nola dilleri câm-ı Cem-i nevruz"
Yine birçok örnekten biri olarak Râmi Paşa'nın oğlu Refet Bey'in, Damat İbrahim Paşa'ya yazdığı
Nevruz redifli kasidesinden de birkaç dörtlük arz ediyorum:
"Hayat-ı taze verüp dehre makdem-i nevruz
Hoşâ irişti meşâmm-ı deme dem-i nevruz
Dağıttı leşkeri sermâyı sahn-ı gülşenden
Kurunca bârgâhın şâh-ı ekrem-i nevruz
Açıldı bahtı yine siyah-ı dilin
Olup karîn-i atâya-yı hürrem-i nevruz
Harîm-i bağ o kadar cilverîz-i şevk olmuş
Ki görse bâğ-ı Behişt ola mahrem-i nevruz"
XVI. yüzyılın Alevî-Bektaşî sâirlerinden Pîr Sultan Abdal da Nevruziyyesinde şöyle diyor:
"Sultan Nevruz günü canlar uyanır
Hal ehli olanlar nura boyanır
Muhib olan bu gün ceme dolanır
Himmeti erince Nevruz Sultan'ın
Âşık olan canlar bu gün gelürler
Sultan Nevruz günü birlik olurlar
Hallâk-ı cihandan ziya olurlar
Himmeti erince Nevruz Sultan'ın"
Nevruz'un Osmanlılardan başka çağdaşı olan Memlüklerde de aynı şekilde mâli yıl başlangıcı ve
baharın ilk günü olarak kutlanıldığı görülüyor. Nitekim Sultan Kayıtbay kanununda resm-i hane'nin
Nevruz-ı Sultanî'de alınması hükmü bulunmaktadır. Yine bir Türk devleti olan Safevîlerde de
Nevruz'un kutlandığı III. Ahmed döneminde elçilikle İran'a gönderilen Dürrî Efendi'nin
"Sefaretnâme"sinde kaydediliyor. Sefaretnâme'de bununla ilgili olarak:
"Birkaç gün sonra Nevruz-ı Sultanî hulûl edüp, anlar nevruza gayet itibar ve ıyd-i ekberdir deyu
tesmiye edüp, ıyd-i ramazan ve ıyd-i edha'dan hâşâ mükerrem ve eşrâf olmak üzere itibar ederler imiş.
Hangi ayda vâkı' olsa, ol ayın nihayetine dek zevk u şevkle âlâ, ednâ ve zükûr ve inas ve nisvanı sürûr
ve şâdmanî ederler. Evvelâ tahmil-i şems saatinde bilcümle vüzerâ ve âyân-ı devlet Şah'ın meclisine
da'vet ve hâzır ve Şah'ın önüne beşyüz-bin mikdarı meskûk altın korlar. Şah dahi eli ile ol altını
karışdırıp bir kabza alıp, iptidâ vezire verüp sonra bilcümle huzzâr-ı tevzi' edüp Şah'ın eli
dokunmuşdur deyu halk birbirine teberrük deyu ihdâ ederler. Bu kulunuzu tahvil gecesi da'vet ettiler,
i'tizâr edüp gitmedim" şeklinde ordaki kutlamalara yer vermiştir.
Osmanlıların son zamanlarına kadar Nevruz an'anesinin devam ettiği çeşitli kaynaklardan
öğrenilmektedir. Öyle ki eski cep takvimlerinde Nevruz: "Nevruz-ı Sultanî-i meymenet âsâr ve evvel-i
mevsim-i bahar ve tesâvî-i leyl ü nehâr" ifadesiyle yer almıştır.
Osmanlılarda Nevruz'dan önceki üç Cuma günü de kuru yemiş bayramı olarak kutlanmıştır. Zira
Nevruz'dan sonra tazelerin çıkacağı düşünülerek, kuru yemiş satan esnafın elinde kalıp zarar
etmemeleri maksadıyla, kalanların elden çıkarılması hedeflenmişti. Bunun için bu bayram üç hafta
sürerdi. Böylece kuruyemiş esnafının sonraki seneye zarar etmeden girmesi sağlanırdı.
XX. yüzyılın başına kadar geldiği tespit edilen Nevruz kutlamaları, bu devirden sonra hissedilir
biçimde diğer bazı geleneklerimiz gibi ortadan kalktı. Bugün halkımızın büyük çoğunluğu tarafından
bilinmiyor, bilenler arasında ise yanlış yorumlanıyor. Kültürel değerlerimize duyarsız kalışımızın
bugün birlik ve bütünlüğümüzün sarsılmasında son derece etkili olduğu malûmunuzdur.
Nevruz, Osmanlılarda da bahar bayramı ve yeni yılın başlangıcı olarak kutlanmıştır. Zira 21 Mart gece
ile gündüzün eşit olduğu ve bundan sonra gündüzün uzayacağı gün dönümüdür. Bu anda bahar başlar
ve 92 gün 20 saat, 4 dakika ve 27 saniye sürer ve yaza ulaşır.
Nevruz, inanışa göre baharın ilk günü ve yıl başıdır. Takvimler hep Mart'tan başlar. Bu sebeple
Osmanlılarda malî yıl başlangıcı Nevruz olarak alınmıştır ve hemen bütün kanunnâmelerde verginin
ilk taksidinin toplandığı andır. Bu durum Cumhuriyet döneminde de 1980'li yıllara kadar malî yılbaşı
olarak devam etmiştir.
Türklere ait olup, dünyanın en doğru takvimlerinden olan ve Sultan Melikşah zamanında
hazırlanmasından dolayı, unun lâkabı Celâlüddevle'den dolayı Celâli Takvimi denilen takvimin
başlangıç günü de Greenwich zamanına göre 21 Mart (15 Mart 1079) olarak alınmıştır (hicrî 9
Ramazan 471 Cuma). Bu tarih Osmanlılarda "Nevruz-ı Sultanî" veya sadece "Nevruz" olarak
adlandırılmış ve kanunnâmelerde: "... resmin nısfı nevruz-ı sultanî'de ve nısf-ı aharı son güz ayının
evvelinde alına" hükmüyle verginin ilk taksidinin alındığı zaman olmuştur. Bu şekil Osmanlı
devletinin hemen bütün sancak kanunnâmelerinde görülür. Bu kanunnâmelerde Nevruz, "mevsim-i
evvel bahar nevruz" şeklinde belirtilmiştir. Bugün Anadolu'nun bazı yörelerinde Nevruz-ı Sultanî Mart
9'u olarak bilinir.
Osmanlılar tarafından Nevruz-ı mübârek olarak da adlandırılan Nevruz sayılı günlerden biri olarak
kutlanmış, güneşin Koç (=Hamel) burcuna girdiği ilkbahar ılınımı anına Nevruz denilmiştir.
Yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilen bu günde eğlenceler tertib edilir, sarayda olduğu gibi halk
arasında da eczahanelerde yapılan ve Nevruziye denilen macun rağbet görür, en azından bunu elde
edemeyenler tarafından tatlı yenirdi. Bu macundan yemenin kuvvet ve şifa verici bir tesiri ve kendi
usul ve an'anelerine göre bunları kaynatıp suyunu içerler ve yüzlerini yıkarlardı.
Saray haricinde Nevruz'dan birkaç gün önce eczacılar, kulplu küçük çay bardaklarına veya fincanlara,
terkibi kendilerince bilinen bir macun doldurup, tanıdığı müşterilerine ve mahallenin kibar ve
zenginlerine gönderirlerdi. Bu hediyeleri alanlar, buna karşılık çoğunlukla bir gümüş Mecidî bahşiş
verirler ve eczacı çıraklarını sevindirirlerdi. Eczacıdan gelen Nevruziye ve yedi sin (=heft sin), yani
arapçadaki sin harfiyle başlayan süt, simit, sukker, sa'lep, sirke (sir), soğan, semek (balık) veya sefercil
(ayva) bir tepsiye konulup evin efendisi önüne getirilir, evde mevcut olanlar da tepsinin etrafına iki diz
üstünde otururlardı. Evin efendisi herkesin önünde bu malzemelerden birer fincan veya tabak ile
herkese dağıtır ve gün dönümü saati geldiği vakit, buyurun hitabıyla önce macundan, sonra
diğerlerinden birlikte alınır, evin efendisi senenin saadetle geçmesi için uzunca bir dua yapar, eller
öpülür ve merasim sona ererdi. Macun yenir yenmez üstüne su, gül veya limon şerbeti içilmesi
âdettendi.
Her sene yılbaşı olan Nevruz'da veziriâzamla vezirler, eyâlet valileri ve belirli bazı devlet adamları
tarafından padişahlara Hediyye-i Nevruziye adıyla donanmış atlar, murassa silahlar, pahalı kumaşlar
vesâir hediyeler verilirdi. Bu nev'iden armağanlara Divân-ı Lügati't Türk'de "artut" denilmiştir.
Veziriâzamların Nevruziye Pîşkesi adıyla verdikleri hediyelere bir örnek olmak üzere, ilk Osmanlı
vak'anüvisi Mustafa Naimâ Efendi'nin Tarihinde yer alan ve İpşir Mustafa Paşa'nın IV. Mehmed'e
takdim ettiği hem Nevruz ve hem de sadarete tayini ile ilgili şu bilgiler verilmektedir.
"... Vezir, kanun üzere Nevruziye pîşkeşi ile sadâret cem' edip birden irsâl eyledi. Birsemend ve iki
gaburlevn at ki üçünün dahi dünyada nazîri bulunmaz. Serâpâ cevâhir ile âreste zeheb-i ahmerden
(kızıl altın) ma'mûl raht ve rikâb ve gaddâre ve topuz vesâir zer-dûz bisât ile müzeyyen idi vesâir
ecnâs-ı tuhaf ve tarâyif-i gûnâgûndan boğçalardan ma'ada bir araabada yüz keselik filori ve kuruş
gönderdi; Vâlide hazretlerine yirmi keselik kadar pîşkeş irsâl edip...".
Nevruz'da ayrıca her sene birinci mirahur tarafından takdimi kanun olan "rikâbiyye pîşkesi"
dolayısıyla birinci ve ikinci mirahur, büyük ve küçük ahur kethüdaları, arpa rûznamçecisi, arpa kâtibi,
sarraçlar kâtibi, mirahur-ı evvel kethüdası ve kâtibi gibi has ahur erkânına hil'atler giydirildi.
Hekimbaşılar her sene Nevruz'da çeşitli terkiplerden Nevruziye ismi verilen kırmızı renkli ve kokulu
bir macun yaparak Nevruz gecesi bunları porselen kaplar içerisinde önce padişah, şehzade ve
sultanlara, kadın efendilere, veziriâzama ve devlet ricaline takdim ederler, buna karşılık çeşitli
hediyeler alırlardı. Nevruziye takdim eden hekim başıya padişah huzurunda kürk giydirilmesi
usuldendi. Yukarıda da belirttiğimiz gibi kırmızıya çalar koyu renkte, ağızda cıtır cıtır ses çıkaran ve
şekerlenmiş reçele benzeyen Nevruz macununun sarayda yapılanı 40 çeşit maddeden meydana gelirdi.
Bu konuda yapılan araştırmalarda bu kırk çeşit madde içerisinde; karanfil, yeni bahar, zencefil,
kalanga (=zulumba), kara biber, kırem tartar, kişniş, havlican, kebabiye, hindistan cevizi, anason,
hıyar-ı şenbih, sakız, zahferan, tarçın, udü'l-kahr, çöp-i çin, hardal, mirr-i sâfî, iksir, çivid, meyan balı,
kalem-i bârid, tiryak, sarı halile, râziyâne, kimyon, zerdecav, tarçın çiçeği, hindistan çiçeği, çörek otu,
dâr-i fülfül, râvend, limon tuzu, kakule, sinameki, vanilya, portakal kabuğu, topalak kökü ve şeker yer
almaktadır.
Nevruziye macunu konan kâselerin kapakları kurdalelerle bağlanır, kurdaleler arasına, günün hamel
yani koç burcuna hangi saat, hangi dakika ve hangi saniyede gireceğinin yazıldığı bir de kağıt
iliştirilirdi. Buna Nevruziye kulağı denirdi.
Nevruz macununun değişik terkiplerinin çok sayıda hastalığa iyi geldiğine inanılırdı. Bunlardan, kalp
ve dimağ arızalarını giderme; mide fesadı, hazımsızlık, yemek rahatsızlıkları, ishal, ağız ağrısı (aft),
dizenteri, taun ve veba hummaları; mesane, böbrek ve bağırsaklardaki yaralar, şişler, iltihaplar; akıl ve
vücudun kuvvetini arttırma, kalbe ve ruha kuvvet verme gibi olanları belli başlılarıdır.
Bu bilgilerden sonra şüphesiz akla hemen Manisa Mesir Bayramı gelmektedir. Osmanlı Türkleri
dönemine ait Nevruziyenin halk tarafından en bilineni ve geleneksel olarak XVI. Yüzyıldan itibaren
aksaksız kutlananı budur. Halk arasında Nevruz'la alâkası unutulmuş olan ve bugün de hâla devam
eden bu törenlere, şifa bulmak için pek çok vatandaşımız iştirak etmektedir. Bu gelenek rivâyetine
göre XVI. Asır başlarında mutasavvıf hekim Merkez Musluhiddin Efendi tarafından başlatılmıştır.
Burada hazırlanan macun 61 değişik maddeden yapılmakta idi.
Hekimbaşılardan başka müneccimbaşılar da her yıl tertip ettikleri padişah ve veziriâzama takdim
ederek, karşılığında Nevruziye ismiyle hediyeler alırlardı. Padişahlar XVII. Asırda bin akçe, XVIII.
Asır ortalarında ise altı bin akçe (gümüş para) atıyye verirlerdi. Müneccimbaşıların XX. Yüzyıl
başlarında sadrıâzama takdim ettikleri takvim sebebiyle arkasına erkân bir samur kürk giydirildiği ve
beşyüz kuruş hediye edildiği kaynaklarda yer almaktadır. Ayrıca Nevruz âdetleri arasında Yeniçeri
Ağası'nın vükelâya yemek vermesi de yer alırdı. Bu ziyâfet sırasında misafirlere şekerli, baharattan
yapılmış macun ikram edilirdi.
Osmanlı Divan edebiyatı şâirleri, Ramazan bayramı, bahar ve kış mevsimlerinde olduğu gibi
Nevruz'da da câize almak için büyüklere kaside sunmuşlardır. Bu türden kaside ve gazellere
"Nevruziyye" denmektedir. Nevruziyye'ye örnek olmak üzere Nef'î'nin gazelinden bir beyt sunmak
istiyorum:
"Erişdi bahâr oldu yine hemdem-i nevruz
Şâd etse nola dilleri câm-ı Cem-i nevruz"
Yine birçok örnekten biri olarak Râmi Paşa'nın oğlu Refet Bey'in, Damat İbrahim Paşa'ya yazdığı
Nevruz redifli kasidesinden de birkaç dörtlük arz ediyorum:
"Hayat-ı taze verüp dehre makdem-i nevruz
Hoşâ irişti meşâmm-ı deme dem-i nevruz
Dağıttı leşkeri sermâyı sahn-ı gülşenden
Kurunca bârgâhın şâh-ı ekrem-i nevruz
Açıldı bahtı yine siyah-ı dilin
Olup karîn-i atâya-yı hürrem-i nevruz
Harîm-i bağ o kadar cilverîz-i şevk olmuş
Ki görse bâğ-ı Behişt ola mahrem-i nevruz"
XVI. yüzyılın Alevî-Bektaşî sâirlerinden Pîr Sultan Abdal da Nevruziyyesinde şöyle diyor:
"Sultan Nevruz günü canlar uyanır
Hal ehli olanlar nura boyanır
Muhib olan bu gün ceme dolanır
Himmeti erince Nevruz Sultan'ın
Âşık olan canlar bu gün gelürler
Sultan Nevruz günü birlik olurlar
Hallâk-ı cihandan ziya olurlar
Himmeti erince Nevruz Sultan'ın"
Nevruz'un Osmanlılardan başka çağdaşı olan Memlüklerde de aynı şekilde mâli yıl başlangıcı ve
baharın ilk günü olarak kutlanıldığı görülüyor. Nitekim Sultan Kayıtbay kanununda resm-i hane'nin
Nevruz-ı Sultanî'de alınması hükmü bulunmaktadır. Yine bir Türk devleti olan Safevîlerde de
Nevruz'un kutlandığı III. Ahmed döneminde elçilikle İran'a gönderilen Dürrî Efendi'nin
"Sefaretnâme"sinde kaydediliyor. Sefaretnâme'de bununla ilgili olarak:
"Birkaç gün sonra Nevruz-ı Sultanî hulûl edüp, anlar nevruza gayet itibar ve ıyd-i ekberdir deyu
tesmiye edüp, ıyd-i ramazan ve ıyd-i edha'dan hâşâ mükerrem ve eşrâf olmak üzere itibar ederler imiş.
Hangi ayda vâkı' olsa, ol ayın nihayetine dek zevk u şevkle âlâ, ednâ ve zükûr ve inas ve nisvanı sürûr
ve şâdmanî ederler. Evvelâ tahmil-i şems saatinde bilcümle vüzerâ ve âyân-ı devlet Şah'ın meclisine
da'vet ve hâzır ve Şah'ın önüne beşyüz-bin mikdarı meskûk altın korlar. Şah dahi eli ile ol altını
karışdırıp bir kabza alıp, iptidâ vezire verüp sonra bilcümle huzzâr-ı tevzi' edüp Şah'ın eli
dokunmuşdur deyu halk birbirine teberrük deyu ihdâ ederler. Bu kulunuzu tahvil gecesi da'vet ettiler,
i'tizâr edüp gitmedim" şeklinde ordaki kutlamalara yer vermiştir.
Osmanlıların son zamanlarına kadar Nevruz an'anesinin devam ettiği çeşitli kaynaklardan
öğrenilmektedir. Öyle ki eski cep takvimlerinde Nevruz: "Nevruz-ı Sultanî-i meymenet âsâr ve evvel-i
mevsim-i bahar ve tesâvî-i leyl ü nehâr" ifadesiyle yer almıştır.
Osmanlılarda Nevruz'dan önceki üç Cuma günü de kuru yemiş bayramı olarak kutlanmıştır. Zira
Nevruz'dan sonra tazelerin çıkacağı düşünülerek, kuru yemiş satan esnafın elinde kalıp zarar
etmemeleri maksadıyla, kalanların elden çıkarılması hedeflenmişti. Bunun için bu bayram üç hafta
sürerdi. Böylece kuruyemiş esnafının sonraki seneye zarar etmeden girmesi sağlanırdı.
XX. yüzyılın başına kadar geldiği tespit edilen Nevruz kutlamaları, bu devirden sonra hissedilir
biçimde diğer bazı geleneklerimiz gibi ortadan kalktı. Bugün halkımızın büyük çoğunluğu tarafından
bilinmiyor, bilenler arasında ise yanlış yorumlanıyor. Kültürel değerlerimize duyarsız kalışımızın
bugün birlik ve bütünlüğümüzün sarsılmasında son derece etkili olduğu malûmunuzdur.
AVRUPA'DA HALK BİLİMİ ÇALIŞMALARININ TARİHÇESİ
1453 yılında İstanbul'un alınması Avrupa folklor çalışmalarını doğuran başlıca sebep olarak görülmektedir. İstanbul'un Türklerin eline geçmesiyle beraber ticaret yolları el değiştirmiş , bu durum Avrupa ana karasının yeni yollara aramasına neden olmuştur. Bu duruma bağlı olarak okyanusa açılan Kara avrupası önce Afrika yerlileri ile karşılaşmışlar , daha sonra da Amerikan yerlileri ile karşılaşmışlar , önceleri onları tanımaya çalışmışlar , daha sonra da bu ilkellerde kendi ilk dönemlerini aramışlardır.
BU DOĞRULTUDA YAZILAN İLK ESERLER
Montaigne:Denemeler
Jean de Lery: Brezilye ve Amerika topraklarına seyahatin hikayesi
Jean Batise : Jean Batiste'in altı seyahati
La Fontain : Fabıllar
Montaigne ve benzeri yazarlar ilkellere ve ilkellere benzer otantik doğu milletlerine yönelen ilgiyi gösterir.
Humanizm akımının etkisiyle , haçlı yaklaşımlarıyla ötekileştirilen yakın doğu toplumlarında da karşı hoşgörülü yaklaşımların ortaya çıktığı görülmüştür.
Yine Humanizm etkisiyle Avrupa 'da gezmeyi seven bir kesim ortaya çıkmıştır. Bu kitle ümmet fikrine dayalı düşünceden kurtularak ulusalcı bir düşünce yapısı oluşturmayı başarmıştır.
Bu dönemin temel paradigması , ilkel dönemin araştırılması ve Avrupa'nın soylu ve vahşi ruhunu ortaya çıkarmaktır. Avrupa'da ilkellere en çok benzeyen köylerde ve ,halk olarak nitelendirilen , okuma yazma bilmeyen , alt gelir ve kültür tabanlarında bu araştırmalar yapılmıştır.
İngiltere'da klasik akıma baş kaldıran, Halk edebiyatını yücelten bir akım ortaya çıkar ve bu akım kısa zamanda kara avrupasını etkisi altına alır. Dil ve uslup bakımından tevrat ve homere uzanan akım biçim bakımından halk edebiyatını örnek alır. Bu okulun kurucu James Machperson adlı İngiliz şairdir. 1760 yılında İskoç yaylalarından derlenmiş eski şiir parçaları adlı kitabını yayımlar.
Machperson'un Ossian takma adıyla yayınladığı 3 ciltlik eser , sonralarında Ossiancılık adlı bir akıma dönüşecektir. Bu akım özellikle Almanya'da kendine geniş bir şekilde yer edinmiştir.
Almanya'da Ossiancılık akımının en büyük hayranı ve savunucusu Herder olmuştur. Herder Alman halk şarkılarından Alman ruhunun olduğunu söyler, Ona göre bu ürünlerde özgün Alman ruhu yaşamaktadır. Herder'e göre bir kültür ne kadar dış unsurlardan uzak olursa o derece ulusaldır. Edebiyatçıların yapması gereken ise Alman kültür sentezine varmak için , Alman'ın ilkel , sade fakat zengin dilini kullanmak ve Alman ortak ruhunu yakalamak olmalıdır der. Ayrıca Herder , her milletin kendine özgü kültürünün olduğunu savunmuştur.
Yaklaşımlarında fark olmakla beraber , Herder'in temel düşüncelerinin gerçek uygulayıcıları ve halkbilimi çalışmalarının bir anlamda kurucusu olarak görülen Grimm Kardeşlerdir. Kardeşler dünyada ilk masal araştırmalarını başlatmışlar ve bu araştırmalar sırasında bazı folklor kuramlarının ortaya çıkmasında öncülük etmişlerdir.
14 Kasım 2013 Perşembe
HALK KİMDİR , KİME HALK DENİR ?
Bir disiplin olarak Halkbilimi çalışmaları 19. yüzyılda başlamıştır. 18. yüzyılın sonlarına doğru ''Herder'' Halk türküsü , Halk ruhu ve Halk inanması gibi terimler kullanmıştır. Herder'in ünlü Halk türküleri antolojisi ilk defa 1778-1779 yıllarında yayınlanmıştır. Folklore kelimesini ilk defa 1846'da W.Thoms kullanmıştır
Rasyonalizm ve nasyonalizm etkisiyle , milli kimliğin varlığını tespit etme gerekliliğini hisseden fertler arasında oldukça meraklı bir grup oluşmuştur. Avrupa ve ABD'de 19. yüzyıl sonlarına doğru Mili Folklor Kurumları kurulmuştur.
Halk aşağı tabakayı oluşturan , genel nüfus içersinde toplumun seçkin tabakasına tezat olan bayağı ve , kaba bir insan topluluğu olarak düşünülmüştür. Halk bir taraftan medeniyetle tezat olarak ele alınırken , diğer taraftan da gelişme basamaklarından daha aşağıda kabul edilen bir grup arasına yer alırdı. Yani medeni ile gelişme basamakları arasındadır. Halk diğer bir taraftan köylü kavramıyla bir tututlmuştur.
Okur yazar toplumda halk cahil kısım olarak düşünülmüştür. Halk vahşilerden daha medeni olmakla beraber , medeniyeti tam anlamıyla kavrayamamıştır. Bununla birlikte vahşilik döneminden kalma kalıntılar halk tarafından hala muhafaza edilmektedir.
S.Boggs ise halk teriminin başlangıçta tamamen Avrupa köylüleri için kullanıldığını , daha sonra ise kullanım alanının genişleyip , ilkel toplumları da içine alan bir kavram haline geldiğini savunur. Halk tarifinin köylü anlamında kullanışının devamında sadece ilkel toplumlar değil , aynı zamanda şehir toplumu da dışarda bırakılmıştır.
Foster ; endüstrileşme ile birlikte halk kültürünün yok olacağını bu yüzden Kanada, ABD , Almanya ve İngiltere gibi ülkelerin, endüstrileşmenin zirve yaptığı dönemlerde , bu ülkelerde halk kültürünün varlığından söz etmek mümkün olmayacaktır der.
Halk terimi ; en azından ortak bir faktörü paylaşan, herhangi bir grubu ifade eder . Bu grubu birbirine bağlayan faktörün , ortak bir meslek , dil ve ya din olduğu önemli değildir. Bundan daha önemlisi , herhangi bir sebebe bağlı olarak oluşan grubun kendisine ait olduğunu kabul ettiği bazı gelenekler olmasıdır. Teorik olarak bir grup en az 2 kişiden oluşmalıdır. Genellikle de bir grup 2 kişiden fazla olmaktadır. Grubun bir üyesi grupta ki bütün üyeleri tanıyamaz ancak , gruba ait olan gelenekleri bilebilmektedir.
Dundes'e göre , bir grup bir millet büyüklüğünde olabileceği gibi bir aile küçüklüğünde de olabilir.
Marksist halkbilimciler halk kavramının hem köylü hem de içşi sınıfının , her ikisini de kaplaması gerektiğini savunurlar. Bu da halkın hem şehir hemde şehir dışında bulunması demektir. Halkbilimi araştırıcıları tarafından şu ana kadar incelenen en küçük halk grubu ailedir.
Kısmende olsa halkbilimi cehaletle ilişkilendirilmiş , yanlış bir şekilde okur - yazar oranı arttıkça , halk bilgisinin azalacağı farzedilmiştir . Esas olan ise halk taşrada olabileceği gibi şehirdede olabilir. Bir başka konu ise teknolojinin gelişmesiyle birlikte halk bilgisinin azalacağı ve zamanla yok olacağı endişesidir. Ancak teknoloji halk bilgisini yok etmek bir tarafa dursun ,yaygınlaşmasında da çok önemli rol oynar.
Rasyonalizm ve nasyonalizm etkisiyle , milli kimliğin varlığını tespit etme gerekliliğini hisseden fertler arasında oldukça meraklı bir grup oluşmuştur. Avrupa ve ABD'de 19. yüzyıl sonlarına doğru Mili Folklor Kurumları kurulmuştur.
Halk aşağı tabakayı oluşturan , genel nüfus içersinde toplumun seçkin tabakasına tezat olan bayağı ve , kaba bir insan topluluğu olarak düşünülmüştür. Halk bir taraftan medeniyetle tezat olarak ele alınırken , diğer taraftan da gelişme basamaklarından daha aşağıda kabul edilen bir grup arasına yer alırdı. Yani medeni ile gelişme basamakları arasındadır. Halk diğer bir taraftan köylü kavramıyla bir tututlmuştur.
Okur yazar toplumda halk cahil kısım olarak düşünülmüştür. Halk vahşilerden daha medeni olmakla beraber , medeniyeti tam anlamıyla kavrayamamıştır. Bununla birlikte vahşilik döneminden kalma kalıntılar halk tarafından hala muhafaza edilmektedir.
S.Boggs ise halk teriminin başlangıçta tamamen Avrupa köylüleri için kullanıldığını , daha sonra ise kullanım alanının genişleyip , ilkel toplumları da içine alan bir kavram haline geldiğini savunur. Halk tarifinin köylü anlamında kullanışının devamında sadece ilkel toplumlar değil , aynı zamanda şehir toplumu da dışarda bırakılmıştır.
Foster ; endüstrileşme ile birlikte halk kültürünün yok olacağını bu yüzden Kanada, ABD , Almanya ve İngiltere gibi ülkelerin, endüstrileşmenin zirve yaptığı dönemlerde , bu ülkelerde halk kültürünün varlığından söz etmek mümkün olmayacaktır der.
Halk terimi ; en azından ortak bir faktörü paylaşan, herhangi bir grubu ifade eder . Bu grubu birbirine bağlayan faktörün , ortak bir meslek , dil ve ya din olduğu önemli değildir. Bundan daha önemlisi , herhangi bir sebebe bağlı olarak oluşan grubun kendisine ait olduğunu kabul ettiği bazı gelenekler olmasıdır. Teorik olarak bir grup en az 2 kişiden oluşmalıdır. Genellikle de bir grup 2 kişiden fazla olmaktadır. Grubun bir üyesi grupta ki bütün üyeleri tanıyamaz ancak , gruba ait olan gelenekleri bilebilmektedir.
Dundes'e göre , bir grup bir millet büyüklüğünde olabileceği gibi bir aile küçüklüğünde de olabilir.
Marksist halkbilimciler halk kavramının hem köylü hem de içşi sınıfının , her ikisini de kaplaması gerektiğini savunurlar. Bu da halkın hem şehir hemde şehir dışında bulunması demektir. Halkbilimi araştırıcıları tarafından şu ana kadar incelenen en küçük halk grubu ailedir.
Kısmende olsa halkbilimi cehaletle ilişkilendirilmiş , yanlış bir şekilde okur - yazar oranı arttıkça , halk bilgisinin azalacağı farzedilmiştir . Esas olan ise halk taşrada olabileceği gibi şehirdede olabilir. Bir başka konu ise teknolojinin gelişmesiyle birlikte halk bilgisinin azalacağı ve zamanla yok olacağı endişesidir. Ancak teknoloji halk bilgisini yok etmek bir tarafa dursun ,yaygınlaşmasında da çok önemli rol oynar.
13 Kasım 2013 Çarşamba
Masal Dindışı bir Tür mü
Mit aracılığıyla insan, dünya ve insanın yaratılışı, evren ve tabiatın kurallarıyla
ilgili önemli sorulara cevap verebilmektedir. Ancak, mitlerle ilişkisi bulunan masal,
çoğunlukla “din dışı” olarak kabul edilmiştir. Bu tezde, dinsel boyuttan yoksun bir tür
olarak nitelendirilen masalın, dinle bağlantısı olup olmadığı sorgulanacaktır. Pertev
Naili Boratav’a göre “[m]asal, nesirle söylenmiş, dinlik ve büyülük inanışlardan ve
törelerden bağımsız, tamamiyle hayâl ürünü, gerçekle ilgisiz, ve anlattıklarına
inandırmak iddiası olmayan kısa bir anlatı[dır]” (100 Soruda Türk Halk Edebiyatı 80).
Boratav’ın yaptığı tanım, “masalı masal yapan” (Ewig 3) şeyi araştıran Max
Lüthi’nin sözleriyle tamamlanabilir. Lüthi, “Halk Masallarında Yüzeysellik” adlı
makalesinde, halk masallarının yalnızca olağanüstü dünyayı günlük dünyadan ayıran
derinlik duygusundan değil, her anlamda bir derinlik boyutundan yoksun olduğunu
söylemektedir (81). Lüthi’ye göre masal kahramanları da “esası, [...] iç dünyası ve
çevreleri olmayan şahsiyetlerdir; geçmiş ve gelecekle herhangi ilişkileri yoktur” (81).
Buna ek olarak Lüthi bir başka makalesinde de, masalda, ilahi güce duyulan hassasiyetin
eksikliğinden söz etmektedir (“Masalın; Efsane....” 66).
Bu iki g.rüş araştırmacıyı, masalın herhangi bir “dinî inanış”tan ya da “dinî
derinlik”ten tamamen yoksun olduğu sonucuna g.türebilir. Ancak, kendi dönemleri
içinde değerlendirildiğinde haklı sayılabilecek bu g.rüşler, masalın modern yöntemlerle
ve farklı bakış açılarıyla incelendiği günümüzde, tekrar gözden geçirilmelidir. Masal
kahramanlarının Lüthi’nin iddia ettiği gibi “geçmişle ilişkisi olmayan yüzeysel
karakterler” olarak değerlendirilmesi mümkündür. Ne var ki, masalı yaratan kültürün
masalı, kendi “geçmişiyle ilişkilendirerek” kurguladığı göz .nünde alındığında,
Lüthi’nin iddiası üzerinde tekrar düşünmek uygun olacaktır. Bu noktada masalın,
kahramanların kendi geçmişiyle olan ilişkilerini değilse bile, masalı üreten kültürün
geçmişiyle ilişkili olduğu söylenebilir.
Diğer bir araştırmacı Mircea Eliade, Mitlerin Özellikleri adlı kitabında, masalın
mitsel ve tanrısal evrenden uzaklaştığı düşüncesinde olan, Jan de Vries’nin g.rüşlerini
eleştirmektedir (242). Eliade, Vries’nin söz konusu düşüncelerini eleştirir:
[M]asalın, mitsel dünyanın bir “kutsallıktan uzaklaşması”nı belirtmesi
her zaman doğru olmayabilir. Daha çok mitsel motifler ve kişilerin
kamufle edilmesinden söz edilmelidir; “kutsallıktan uzaklaşma” yerine
“kutsallığın azalması” demek daha yerinde olacaktır. [....] Ayrıca,
masallarda, tanrılar kendi adlarıyla işin içine karışmazlarsa da,
g.rünümleri, kahramanın koruyucularının, düşmanlarının ve
arkadaşlarının figürlerinde hâlâ belirmektedir. Kamufle edilmişlerdir ya
da, daha iyisi, ‘düşmüşlerdir’ – ama ana görevlerini yapmayı sürdürürler.
GELENEKSEL TÜRK DİNİNDEN ANADOLU’YA TAŞINANLAR
1. Geleneksel Türk Dini Gök tanrı dini, tengriyanizm, tenircilik adları ile de anılan geleneksel Türk dini, Türklerin Gök Tanrı temelinde, yazılı bir kaynağa dayanmaksızın, kendi iç kültürel dinamiklerinden doğan ve kuşaklar boyu aktarılarak günümüze kadar ulaşan, gelenek ve göreneklerle şekillenmiş inanç ve pratikler bütünüdür. Geleneksel Türk Dininin temel unsurlarını dikkate aldığımızda bunların;
a. Gök Tanrı
b. Yer-su
c. Atalar kültü
ç. Evrenin yaratılışı
d. Dünyanın sonu
e. İbadetler olduğunu görürüz. Bunlar üzerinde kısaca durmak gerekmektedir: Türkler tanrıyı Tanrı, Tengeri, Tangara, Tanara, Teri, Tenir, Kuday, Çalap vs. gibi çeşitli adlarla anmışlardır. Fakat bütün Türkler şu veya bu şekilde Tanrı adını kullanmış ve kullanmaktadırlar. Her ne kadar kitabelerde o, millî bir tanrı gibi gözükse de aslında o, evrensel bir tanrıdır. Türk tanrısı Deus Otiosus bir karakter taşımakta, insanların işlerine müdahalede bulunmamaktadır. O, antropomorfi k bir özelliğe sahip olmadığı gibi, Türk tanrı anlayışında hierogamie de yoktur. Yer-sular tabiat güçleri, yaşadığımız ülke, dağ, orman, su, yer, hepsi vatanımız ve bunların kutsallığı, Iduk oluşu. Iduk yerler korunmaya alınmış, oralarda yetişen ağaç ve ormanlar kutsallıkları nedeni ile kesilip koparılmamıştır. Atalar kültü: Patriarkal aile tipinin egemen olduğu toplumlarda karşımıza çıkan bu kült, Türkler için de söz konusudur. Bu inanç sisteminde, topluma önderlik eden kişiler kutsal sayılmaktadır. Türbe, kümbet, yatır, evliya ve erenler gibi ziyaret yerleri bu inanışla ilgilidir. Bir de ölüler kültü vardır ki, bu da kendi ölülerimiz, atamız ana-babalarımızın ruhunun kutsanmasıdır. Bayram ve arife günleri yaptığımız mezar ziyaretleri ölüler kültünün bir göstergesidir. Türklerde dinî düşünce üzerine temellendirilmiş olan evren anlayışı; tanrı inancı, yer-su ve atalar kültü ile birlikte üniversalizm ya da üniversizm olarak adlandırılmıştır. Kitabelerdeki ifade esas alındığında burada bir dikotomiden de söz etmek mümkündür. Ancak Türklerdeki bu üniversalist kozmoloji anlayışı belli bir dönemden sonra üç tabakalı bir tasavvura dönüşmüştür. Eski Türkler kıyamet meselesine daha az ilgi duymuşlardır. Kitabelerde dünyanın sonu ile ilgili net bilgiler mevcut değildir. Öyle gözüküyor ki, kıyamet anlayışı Budizm, Hristiyanlık ve İslamiyet etkisi ile oluşmuştur. Rus araştırmacılar da bu inanışın bir senkretizm olduğu kanaatindedirler. Altaylılar kıyamet gününe “Kalgançı çak”, diğer Türk toplulukları ise “Uluğ kün” adını vermişlerdir. Tarihî kaynaklar Hunlar’ın her yıl mevsim değişiklikleri ile birlikte bir bayram kutladıklarından, Çin kaynakları da Göktürkler’de “Fu-yun-se” adı verilen ibadethanelerin varlığından söz etmektedirler. Burada ayrıca Türk çadırının da Türklerde ibadet mekânı olduğunu söylemek gerekmektedir. Geleneksel Türk dininde sistemli olarak yapılan ferdi ibadetler bulunmasa da yine de duaların ferdi yapıldığını ifade etmek gerekir. İbadet türü açısından baktığımızda ise, geleneksel Türk dininde “saçı” ile “yalama” adı altında ağaçlara bağlanan çaputlardan söz etmek gerekir. Birer kansız kurban olan bu saçılar -sadakalar- Anadolu Türkçesinde yer alan “darısı başınıza” temennisi ile günümüze kadar ulaşmıştır. Türklerde en eski ve köklü ibadet kanlı hayvan kurbanıdır. Kurban için kullanılan “kergek, kereh, kudayı, Allahlık, itık, ıyık, yağış, tapığ…” kelimeleri kanlı kurban ibadetinin önem ve yaygınlığını göstermektedir.
2. Şamanizm
Üzerinde duracağımız ikinci kavram ise Şamanizm’dir. İçerisinde animizm, totemizm, fetişizm ve büyü ile ilgili birçok unsuru barından Şamanizm’le ilgili çeşitli tanımlar yapılmış ve hâlen yapılmaya devam edilmektedir. Romen dinler tarihçisi Mircea Eliade’e göre Şamanizm en eski vecd tekniklerinden birisi, hatta ilkidir.1 Bunu çok özel anlamda bir din olarak nitelemek mümkün değildir. Şamanizm, en orijinal şekli ile Kuzey Asya ve Arktik toplumlarda yaşamaktadır. Yine Eliade’ın tespitine göre Orta Asya Şamanizmi komşu birçok kültürün etkisi altında kalmış olmasına rağmen temel yapısını hiçbir şekilde kaybetmemiştir. Konu ile ilgili ikinci tanım ise Fransız antropolog Roberte Hamayon’a aittir. Ona göre Şamanizm Yontma Taş devrinde ortaya çıkmış bir harekettir ve esası av ile avcı arasındaki ruhsal ilişkiyi sağlamaktan ibarettir. Ancak Şamanizm Cilalı Taş çağında pastoral ekonomik düzenden tarım toplumuna geçişte bir mutasyona uğramış, daha önceki dönemde hayvan ruhları ile ilişki esasına dayalı olan Şamanizm, insan ruhları ile ilişki esasına dayanmış bunun neticesinde de atalar kültü vs. inanışlar ortaya çıkmıştır.2 P. Garrone başta olmak üzere birçok araştırmacı Türk-Moğol Şamanizmi’nin Arap-Fars Müslümanlığı ile kesiştiği bölgede ortaya çıkmış ve İslamize edilmiş Şamanizm=Baskılık olarak niteledikleri Orta Asya Türk Şamanizmi üzerinde de durmaktadırlar.3 Dünyada tek tür Şamanizm’den bahsetmenin mümkün olmadığını anlatan Hamayon, birçok din ve kültürde var olan kendinden geçme tekniği ile Şamanizm’in tanımlanamayacağını anlatmakta ve Şamanizm’in temelini en basit bir biçimde “Al gülüm, ver gülüm” prensibinin oluşturduğunu ifade etmektedir. Üzerinde duracağımız üçüncü tanım ise eski Sovyet etnolog ve antropologlarının yaptığı tanımdır. Bunlar daha çok Şamansız bir Şamanizm’in varlığını devam ettirdiği Sovyetler Birliği’nde Şamanizm’e bir din olup olmaması açısından yaklaşmışlardır. Yakut etnolog G. V. Ksenofontov’a göre Şamanizm bir dindir. Hatta o, Hristiyanlığın babaannesidir. L. P. Potapov, onu, “Arkaik düalist bir dünya görüşüdür.” diye tanımlarken, S. Tokarev, Şamanizm’i bir din olarak kabul etmektedir. L. N. Gumilev ise onu, mistik ateizmin karmaşık bir sistemi olarak nitelemektedir. Zira Kuzey Asya toplumlarında kendilerine hürmet gösterilen Tanrılar değil ruhlardır. Söz konusu tanrılar bile olsa onlara tapınma söz konusu değildir. Altay ve Yakut inanışlarında varlıklarına şahit olduğumuz Bay Ülgen ve Arıı Toyon geleneksel Türk dininde yer alan Gök Tanrının kendisidir. Burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum. O da Şamanizm’in bir din olup olmadığı meselesidir. Her iki iddiada bulunanlar da vardır. Bu, probleme hangi ölçütleri esas alarak ve nereden baktığınıza bağlıdır.
3. Türk Dünyası ve Anadolu’da Geleneksel Türk Dininin İzleri
Geleneksel Türk dini inanışlarının bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür. Geleneksel Türk dini inanışları içerisinde en köklü ve günümüze ulaşanı kurban geleneğidir. Kanlı ve kansız olmak üzere ikiye ayrılan kurban ibadeti, hangi dine mensup olursa olsun bütün Türk toplulukları tarafından yerine getirilmektedir. Önceleri ruhlar için kesilen/yapılan bu kurbanlar, günümüzde şükran ve kefaret kurbanlarına dönüşmüştür. Tanrı r ızası için bu kurbanların etleri komşulara dağıtılmakta ya da kurban sahibi tarafından pişirilerek evde, bahçede, kilise veya cami avlusunda insanlara ikram edilmektedir. Burada bilinmesi gereken hususlardan biri de kurban edilen hayvanın kemiklerinin kırılmamasıdır. Geleneksel Türk dini inanışlarından günümüze kadar ulaşan diğer bir uygulama ise, toplu hâlde yapılan mezar ziyaretleridir. Türkler ölülerini gömdükleri yerlere sin, kabir, kesene, mola, meşhed vb. adlar vermişlerse de en yaygın kullanıma sahip olan mezar ve mezarlık kelimesidir. Ziyaret edilen yer anlamına gelen mezar ve mezarlıklar bütün Türk dünyasında arife ya da dinî bayram günleri halk tarafından topluca ziyaret edilmektedir. Bu durum bir yandan ölüler kültü ile ilişkili olduğu gibi, türbe, tekke, yatır, dede mezarları vs. ziyaretleri ise doğrudan Atalar kültü ile bağlantılıdır. Bütün Türk dünyasında ölüler güneş battıktan, hatta bazı yörelerde ikindi vaktinden sonra gömülmezler. Çünkü Türk toplulukları güneşin batımı ile birlikte yerlerin mühürlendiğine/kilitlendiğine inanmaktadırlar. A. M Sagalaev’in de belirttiği gibi eğer bu vakitten sonra yer kazılır ve orada bir delik açılırsa yeraltında yaşadıklarına inanılan kötü ruhlar yeryüzüne çıkarak insanlara her türlü kötülüğü yapabilirler.4 Ayrıca bu inanışa bağlı olarak aile ile birinci dereceden kan bağı olanlar dışında, güneş battıktan sonra evden tencere, tuz, makas, iğne vb. dâhil olmak üzere hiçbir eşya komşulara verilmez ve onlardan da istenmez. Yoğ- Yuğ törenleri, Türk toplulukları açısından önemli törenlerdir. Ölünün arkasından ağıt yakmak / söylemekle başlanılan yuğ-yoğ törenleri günümüzde ölümü müteakip verilen “ölü aşı, can aşı, kazma takırtısı, can pidesi vb.” isimli yemekle devam etmektedir. Özellikle Orta Asya Türk topluluklarında ölünün ruhunu teskin ve onun kötülüklerinden korunmak amacı ile verilen bu yemek, Anadolu’da mahiyet değiştirerek ölüye sevap olsun inancı ile verilmeye devam etmektedir. Örneğin ölmüş olan yakınlarını rüyasında gören kimse, sabah kalktığında onun için mutlaka bir sadaka verir, iyilikte bulunur, hayır yapar. Hatta bu durum o kadar yaygın bir hâl almıştır ki, hiçbir neden yokken sabah size çay ısmarlayan birine ilk söylenen söz “Dedeni rüyanda mı gördün?” dür. Ölü ile ilgili diğer bir inanış ise, mezar yapılarıdır. Türk topluluklarının ana kültüründe ölüyü gizleme inancı yer almaktadır. İşte bu inanış sebebiyle dinleri ne olursa olsun bütün Türk toplulukları sapıtmalı/ saptırmalı mezarlar yaparlar. Bu tür mezarlarda ölü toprağın yığıldığı yerin altında değil, mezarlara yapılan bir cebin içerisine konulur.. Günümüzde bu tür mezar yapıları şehirlerden daha çok kırsal alanlarda kendini göstermektedir. Bütün Türk toplulukları, mezarların baş ve ayakuçlarına şahide adı verilen birer adet taş ya da ağaç dikmektedirler. Taşnine geleneğinin bir devamı olarak kabul edilen bu taş ve ağaçlardan ölünün baş tarafındaki ölenin kendini; dinî, sosyal ve millî kimliğini, ayakucundaki ise ölenin ailesini temsil etmektedir. Ancak ruhlarla ilgili tasavvur ve düşüncelerin değişmesi mezar taşlarının yapılarında da kendini göstermektedir. Geleneksel Türk dini inanışlarından günümüze intikal eden ve bütün canlılığı ile varlığını devam ettiren diğer bir inanış ise, Ateş ve Ocak inanışıdır. Türklerde ateş, Gumilev’in de ifade ettiği gibi, tapınma objesi değil, temizleme vasıtasıdır ve bu niteliği ile Zerdüşti ateşten ayrılır. Ateş ve ateşe bağlı olarak yapılan tütsüleme; evi, iş yerini, çarşıyı, pazarı vb.ni kötü ruhlardan korur. Ateşin yakıldığı ocak da kutsaldır ve su dökülerek söndürülmez. Geleneksel Türk dini inanışları içerisinde ruhlara inanış da büyük bir yer tutar. Bu ruhlar içerisinde en yaygın ve günümüze ulaşanı, “al kızı, al gelini, al karası, al basması vb.” adlarla anılan “al” ruhudur. Özellikle lohusa kadınlara kötülük yapan ve onların ölümüne neden olan al ruhu çeşitli biçimlerde tasavvur edilmekte olup, bununla ilgili inanış bütün Türk dünyasında mevcudiyetini devam ettirmektedir. Bunun dışında Anadolu’ya intikal eden başka bir ruh tasavvuru yoktur. Bu konu ile ilgili olarak, Orta Asya Türk toplulukları, Kazak, Kırgız, Altay vb.de çocukların koruyucusu olarak kabul edilen ve günümüzde bu topluluklarda bütün canlılığı ile varlığını sürdüren umay, ene/ ana inanışı Anadolu’ya intikal etmemiştir. İsimlendirilemeyen ruhlar ise, İslam’ın etkisi ile Cin ve Peri şekline dönüşerek yaygınlaşmıştır. Anadolu’ya nispetle Orta Asya Kazak, Kırgız, Özbek, Çuvaş vb. topluluklarda Ruh= Ervah inanışı oldukça güçlü bir biçimde varlığını hissettirmektedir.5 Geleneksel Türk inanışları içinde yaygın olan bir diğeri ise ağaçlara çaput ve bez bağlama inanışıdır. Bir tür kansız kurban olarak da adlandırabileceğimiz bu inançta, insanlar çeşitli dilek ve isteklerinin yerine gelmesi amacı ile söz konusu bez ve çaputları kendi kutsal bildikleri ağaçlara bağlamaktadırlar. Burada ağaçlara bağlanılan bezler onu bağlayan kişinin vücudunun bir parçasını sembolize etmektedir. Yoksa onlar basit bir bez parçası değildir. Burada önemle üzerinde durulması ve belirtilmesi gereken bir konu da Yakut, Tuva Altay Şamanlarının gösterdiği kerametlerle, Müslüman Türklerce Evliya, Eren, Dede olduklarına inanılan kimselerin gösterdikleri kerametlerin aynı oluşudur. Örneğin, dona girme=biçim değiştirme, gizli şeyleri bilme, su üzerinde yürüyerek karşıdan karşıya geçme vs. Bu konuda Ksenofontov’un Şamanizm adlı eserinde oldukça fazla hikâye mevcuttur. İşte onlardan bir örnek: Bir erkek şamanla bir kadın şaman kamlık etmeye başladılar.
a. Gök Tanrı
b. Yer-su
c. Atalar kültü
ç. Evrenin yaratılışı
d. Dünyanın sonu
e. İbadetler olduğunu görürüz. Bunlar üzerinde kısaca durmak gerekmektedir: Türkler tanrıyı Tanrı, Tengeri, Tangara, Tanara, Teri, Tenir, Kuday, Çalap vs. gibi çeşitli adlarla anmışlardır. Fakat bütün Türkler şu veya bu şekilde Tanrı adını kullanmış ve kullanmaktadırlar. Her ne kadar kitabelerde o, millî bir tanrı gibi gözükse de aslında o, evrensel bir tanrıdır. Türk tanrısı Deus Otiosus bir karakter taşımakta, insanların işlerine müdahalede bulunmamaktadır. O, antropomorfi k bir özelliğe sahip olmadığı gibi, Türk tanrı anlayışında hierogamie de yoktur. Yer-sular tabiat güçleri, yaşadığımız ülke, dağ, orman, su, yer, hepsi vatanımız ve bunların kutsallığı, Iduk oluşu. Iduk yerler korunmaya alınmış, oralarda yetişen ağaç ve ormanlar kutsallıkları nedeni ile kesilip koparılmamıştır. Atalar kültü: Patriarkal aile tipinin egemen olduğu toplumlarda karşımıza çıkan bu kült, Türkler için de söz konusudur. Bu inanç sisteminde, topluma önderlik eden kişiler kutsal sayılmaktadır. Türbe, kümbet, yatır, evliya ve erenler gibi ziyaret yerleri bu inanışla ilgilidir. Bir de ölüler kültü vardır ki, bu da kendi ölülerimiz, atamız ana-babalarımızın ruhunun kutsanmasıdır. Bayram ve arife günleri yaptığımız mezar ziyaretleri ölüler kültünün bir göstergesidir. Türklerde dinî düşünce üzerine temellendirilmiş olan evren anlayışı; tanrı inancı, yer-su ve atalar kültü ile birlikte üniversalizm ya da üniversizm olarak adlandırılmıştır. Kitabelerdeki ifade esas alındığında burada bir dikotomiden de söz etmek mümkündür. Ancak Türklerdeki bu üniversalist kozmoloji anlayışı belli bir dönemden sonra üç tabakalı bir tasavvura dönüşmüştür. Eski Türkler kıyamet meselesine daha az ilgi duymuşlardır. Kitabelerde dünyanın sonu ile ilgili net bilgiler mevcut değildir. Öyle gözüküyor ki, kıyamet anlayışı Budizm, Hristiyanlık ve İslamiyet etkisi ile oluşmuştur. Rus araştırmacılar da bu inanışın bir senkretizm olduğu kanaatindedirler. Altaylılar kıyamet gününe “Kalgançı çak”, diğer Türk toplulukları ise “Uluğ kün” adını vermişlerdir. Tarihî kaynaklar Hunlar’ın her yıl mevsim değişiklikleri ile birlikte bir bayram kutladıklarından, Çin kaynakları da Göktürkler’de “Fu-yun-se” adı verilen ibadethanelerin varlığından söz etmektedirler. Burada ayrıca Türk çadırının da Türklerde ibadet mekânı olduğunu söylemek gerekmektedir. Geleneksel Türk dininde sistemli olarak yapılan ferdi ibadetler bulunmasa da yine de duaların ferdi yapıldığını ifade etmek gerekir. İbadet türü açısından baktığımızda ise, geleneksel Türk dininde “saçı” ile “yalama” adı altında ağaçlara bağlanan çaputlardan söz etmek gerekir. Birer kansız kurban olan bu saçılar -sadakalar- Anadolu Türkçesinde yer alan “darısı başınıza” temennisi ile günümüze kadar ulaşmıştır. Türklerde en eski ve köklü ibadet kanlı hayvan kurbanıdır. Kurban için kullanılan “kergek, kereh, kudayı, Allahlık, itık, ıyık, yağış, tapığ…” kelimeleri kanlı kurban ibadetinin önem ve yaygınlığını göstermektedir.
2. Şamanizm
Üzerinde duracağımız ikinci kavram ise Şamanizm’dir. İçerisinde animizm, totemizm, fetişizm ve büyü ile ilgili birçok unsuru barından Şamanizm’le ilgili çeşitli tanımlar yapılmış ve hâlen yapılmaya devam edilmektedir. Romen dinler tarihçisi Mircea Eliade’e göre Şamanizm en eski vecd tekniklerinden birisi, hatta ilkidir.1 Bunu çok özel anlamda bir din olarak nitelemek mümkün değildir. Şamanizm, en orijinal şekli ile Kuzey Asya ve Arktik toplumlarda yaşamaktadır. Yine Eliade’ın tespitine göre Orta Asya Şamanizmi komşu birçok kültürün etkisi altında kalmış olmasına rağmen temel yapısını hiçbir şekilde kaybetmemiştir. Konu ile ilgili ikinci tanım ise Fransız antropolog Roberte Hamayon’a aittir. Ona göre Şamanizm Yontma Taş devrinde ortaya çıkmış bir harekettir ve esası av ile avcı arasındaki ruhsal ilişkiyi sağlamaktan ibarettir. Ancak Şamanizm Cilalı Taş çağında pastoral ekonomik düzenden tarım toplumuna geçişte bir mutasyona uğramış, daha önceki dönemde hayvan ruhları ile ilişki esasına dayalı olan Şamanizm, insan ruhları ile ilişki esasına dayanmış bunun neticesinde de atalar kültü vs. inanışlar ortaya çıkmıştır.2 P. Garrone başta olmak üzere birçok araştırmacı Türk-Moğol Şamanizmi’nin Arap-Fars Müslümanlığı ile kesiştiği bölgede ortaya çıkmış ve İslamize edilmiş Şamanizm=Baskılık olarak niteledikleri Orta Asya Türk Şamanizmi üzerinde de durmaktadırlar.3 Dünyada tek tür Şamanizm’den bahsetmenin mümkün olmadığını anlatan Hamayon, birçok din ve kültürde var olan kendinden geçme tekniği ile Şamanizm’in tanımlanamayacağını anlatmakta ve Şamanizm’in temelini en basit bir biçimde “Al gülüm, ver gülüm” prensibinin oluşturduğunu ifade etmektedir. Üzerinde duracağımız üçüncü tanım ise eski Sovyet etnolog ve antropologlarının yaptığı tanımdır. Bunlar daha çok Şamansız bir Şamanizm’in varlığını devam ettirdiği Sovyetler Birliği’nde Şamanizm’e bir din olup olmaması açısından yaklaşmışlardır. Yakut etnolog G. V. Ksenofontov’a göre Şamanizm bir dindir. Hatta o, Hristiyanlığın babaannesidir. L. P. Potapov, onu, “Arkaik düalist bir dünya görüşüdür.” diye tanımlarken, S. Tokarev, Şamanizm’i bir din olarak kabul etmektedir. L. N. Gumilev ise onu, mistik ateizmin karmaşık bir sistemi olarak nitelemektedir. Zira Kuzey Asya toplumlarında kendilerine hürmet gösterilen Tanrılar değil ruhlardır. Söz konusu tanrılar bile olsa onlara tapınma söz konusu değildir. Altay ve Yakut inanışlarında varlıklarına şahit olduğumuz Bay Ülgen ve Arıı Toyon geleneksel Türk dininde yer alan Gök Tanrının kendisidir. Burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum. O da Şamanizm’in bir din olup olmadığı meselesidir. Her iki iddiada bulunanlar da vardır. Bu, probleme hangi ölçütleri esas alarak ve nereden baktığınıza bağlıdır.
3. Türk Dünyası ve Anadolu’da Geleneksel Türk Dininin İzleri
Geleneksel Türk dini inanışlarının bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür. Geleneksel Türk dini inanışları içerisinde en köklü ve günümüze ulaşanı kurban geleneğidir. Kanlı ve kansız olmak üzere ikiye ayrılan kurban ibadeti, hangi dine mensup olursa olsun bütün Türk toplulukları tarafından yerine getirilmektedir. Önceleri ruhlar için kesilen/yapılan bu kurbanlar, günümüzde şükran ve kefaret kurbanlarına dönüşmüştür. Tanrı r ızası için bu kurbanların etleri komşulara dağıtılmakta ya da kurban sahibi tarafından pişirilerek evde, bahçede, kilise veya cami avlusunda insanlara ikram edilmektedir. Burada bilinmesi gereken hususlardan biri de kurban edilen hayvanın kemiklerinin kırılmamasıdır. Geleneksel Türk dini inanışlarından günümüze kadar ulaşan diğer bir uygulama ise, toplu hâlde yapılan mezar ziyaretleridir. Türkler ölülerini gömdükleri yerlere sin, kabir, kesene, mola, meşhed vb. adlar vermişlerse de en yaygın kullanıma sahip olan mezar ve mezarlık kelimesidir. Ziyaret edilen yer anlamına gelen mezar ve mezarlıklar bütün Türk dünyasında arife ya da dinî bayram günleri halk tarafından topluca ziyaret edilmektedir. Bu durum bir yandan ölüler kültü ile ilişkili olduğu gibi, türbe, tekke, yatır, dede mezarları vs. ziyaretleri ise doğrudan Atalar kültü ile bağlantılıdır. Bütün Türk dünyasında ölüler güneş battıktan, hatta bazı yörelerde ikindi vaktinden sonra gömülmezler. Çünkü Türk toplulukları güneşin batımı ile birlikte yerlerin mühürlendiğine/kilitlendiğine inanmaktadırlar. A. M Sagalaev’in de belirttiği gibi eğer bu vakitten sonra yer kazılır ve orada bir delik açılırsa yeraltında yaşadıklarına inanılan kötü ruhlar yeryüzüne çıkarak insanlara her türlü kötülüğü yapabilirler.4 Ayrıca bu inanışa bağlı olarak aile ile birinci dereceden kan bağı olanlar dışında, güneş battıktan sonra evden tencere, tuz, makas, iğne vb. dâhil olmak üzere hiçbir eşya komşulara verilmez ve onlardan da istenmez. Yoğ- Yuğ törenleri, Türk toplulukları açısından önemli törenlerdir. Ölünün arkasından ağıt yakmak / söylemekle başlanılan yuğ-yoğ törenleri günümüzde ölümü müteakip verilen “ölü aşı, can aşı, kazma takırtısı, can pidesi vb.” isimli yemekle devam etmektedir. Özellikle Orta Asya Türk topluluklarında ölünün ruhunu teskin ve onun kötülüklerinden korunmak amacı ile verilen bu yemek, Anadolu’da mahiyet değiştirerek ölüye sevap olsun inancı ile verilmeye devam etmektedir. Örneğin ölmüş olan yakınlarını rüyasında gören kimse, sabah kalktığında onun için mutlaka bir sadaka verir, iyilikte bulunur, hayır yapar. Hatta bu durum o kadar yaygın bir hâl almıştır ki, hiçbir neden yokken sabah size çay ısmarlayan birine ilk söylenen söz “Dedeni rüyanda mı gördün?” dür. Ölü ile ilgili diğer bir inanış ise, mezar yapılarıdır. Türk topluluklarının ana kültüründe ölüyü gizleme inancı yer almaktadır. İşte bu inanış sebebiyle dinleri ne olursa olsun bütün Türk toplulukları sapıtmalı/ saptırmalı mezarlar yaparlar. Bu tür mezarlarda ölü toprağın yığıldığı yerin altında değil, mezarlara yapılan bir cebin içerisine konulur.. Günümüzde bu tür mezar yapıları şehirlerden daha çok kırsal alanlarda kendini göstermektedir. Bütün Türk toplulukları, mezarların baş ve ayakuçlarına şahide adı verilen birer adet taş ya da ağaç dikmektedirler. Taşnine geleneğinin bir devamı olarak kabul edilen bu taş ve ağaçlardan ölünün baş tarafındaki ölenin kendini; dinî, sosyal ve millî kimliğini, ayakucundaki ise ölenin ailesini temsil etmektedir. Ancak ruhlarla ilgili tasavvur ve düşüncelerin değişmesi mezar taşlarının yapılarında da kendini göstermektedir. Geleneksel Türk dini inanışlarından günümüze intikal eden ve bütün canlılığı ile varlığını devam ettiren diğer bir inanış ise, Ateş ve Ocak inanışıdır. Türklerde ateş, Gumilev’in de ifade ettiği gibi, tapınma objesi değil, temizleme vasıtasıdır ve bu niteliği ile Zerdüşti ateşten ayrılır. Ateş ve ateşe bağlı olarak yapılan tütsüleme; evi, iş yerini, çarşıyı, pazarı vb.ni kötü ruhlardan korur. Ateşin yakıldığı ocak da kutsaldır ve su dökülerek söndürülmez. Geleneksel Türk dini inanışları içerisinde ruhlara inanış da büyük bir yer tutar. Bu ruhlar içerisinde en yaygın ve günümüze ulaşanı, “al kızı, al gelini, al karası, al basması vb.” adlarla anılan “al” ruhudur. Özellikle lohusa kadınlara kötülük yapan ve onların ölümüne neden olan al ruhu çeşitli biçimlerde tasavvur edilmekte olup, bununla ilgili inanış bütün Türk dünyasında mevcudiyetini devam ettirmektedir. Bunun dışında Anadolu’ya intikal eden başka bir ruh tasavvuru yoktur. Bu konu ile ilgili olarak, Orta Asya Türk toplulukları, Kazak, Kırgız, Altay vb.de çocukların koruyucusu olarak kabul edilen ve günümüzde bu topluluklarda bütün canlılığı ile varlığını sürdüren umay, ene/ ana inanışı Anadolu’ya intikal etmemiştir. İsimlendirilemeyen ruhlar ise, İslam’ın etkisi ile Cin ve Peri şekline dönüşerek yaygınlaşmıştır. Anadolu’ya nispetle Orta Asya Kazak, Kırgız, Özbek, Çuvaş vb. topluluklarda Ruh= Ervah inanışı oldukça güçlü bir biçimde varlığını hissettirmektedir.5 Geleneksel Türk inanışları içinde yaygın olan bir diğeri ise ağaçlara çaput ve bez bağlama inanışıdır. Bir tür kansız kurban olarak da adlandırabileceğimiz bu inançta, insanlar çeşitli dilek ve isteklerinin yerine gelmesi amacı ile söz konusu bez ve çaputları kendi kutsal bildikleri ağaçlara bağlamaktadırlar. Burada ağaçlara bağlanılan bezler onu bağlayan kişinin vücudunun bir parçasını sembolize etmektedir. Yoksa onlar basit bir bez parçası değildir. Burada önemle üzerinde durulması ve belirtilmesi gereken bir konu da Yakut, Tuva Altay Şamanlarının gösterdiği kerametlerle, Müslüman Türklerce Evliya, Eren, Dede olduklarına inanılan kimselerin gösterdikleri kerametlerin aynı oluşudur. Örneğin, dona girme=biçim değiştirme, gizli şeyleri bilme, su üzerinde yürüyerek karşıdan karşıya geçme vs. Bu konuda Ksenofontov’un Şamanizm adlı eserinde oldukça fazla hikâye mevcuttur. İşte onlardan bir örnek: Bir erkek şamanla bir kadın şaman kamlık etmeye başladılar.
edilen bu taş ve ağaçlardan ölünün baş tarafındaki ölenin kendini; dinî, sosyal ve millî kimliğini, ayakucundaki ise ölenin ailesini temsil etmektedir. Ancak ruhlarla ilgili tasavvur ve düşüncelerin değişmesi mezar taşlarının yapılarında da kendini göstermektedir. Geleneksel Türk dini inanışlarından günümüze intikal eden ve bütün canlılığı ile varlığını devam ettiren diğer bir inanış ise, Ateş ve Ocak inanışıdır. Türklerde ateş, Gumilev’in de ifade ettiği gibi, tapınma objesi değil, temizleme vasıtasıdır ve bu niteliği ile Zerdüşti ateşten ayrılır. Ateş ve ateşe bağlı olarak yapılan tütsüleme; evi, iş yerini, çarşıyı, pazarı vb.ni kötü ruhlardan korur. Ateşin yakıldığı ocak da kutsaldır ve su dökülerek söndürülmez. Geleneksel Türk dini inanışları içerisinde ruhlara inanış da büyük bir yer tutar. Bu ruhlar içerisinde en yaygın ve günümüze ulaşanı, “al kızı, al gelini, al karası, al basması vb.” adlarla anılan “al” ruhudur. Özellikle lohusa kadınlara kötülük yapan ve onların ölümüne neden olan al ruhu çeşitli biçimlerde tasavvur edilmekte olup, bununla ilgili inanış bütün Türk dünyasında mevcudiyetini devam ettirmektedir. Bunun dışında Anadolu’ya intikal eden başka bir ruh tasavvuru yoktur. Bu konu ile ilgili olarak, Orta Asya Türk toplulukları, Kazak, Kırgız, Altay vb.de çocukların koruyucusu olarak kabul edilen ve günümüzde bu topluluklarda bütün canlılığı ile varlığını sürdüren umay, ene/ ana inanışı Anadolu’ya intikal etmemiştir. İsimlendirilemeyen ruhlar ise, İslam’ın etkisi ile Cin ve Peri şekline dönüşerek yaygınlaşmıştır. Anadolu’ya nispetle Orta Asya Kazak, Kırgız, Özbek, Çuvaş vb. topluluklarda Ruh= Ervah inanışı oldukça güçlü bir biçimde varlığını hissettirmektedir.5 Geleneksel Türk inanışları içinde yaygın olan bir diğeri ise ağaçlara çaput ve bez bağlama inanışıdır. Bir tür kansız kurban olarak da adlandırabileceğimiz bu inançta, insanlar çeşitli dilek ve isteklerinin yerine gelmesi amacı ile söz konusu bez ve çaputları kendi kutsal bildikleri ağaçlara bağlamaktadırlar. Burada ağaçlara bağlanılan bezler onu bağlayan kişinin vücudunun bir parçasını sembolize etmektedir. Yoksa onlar basit bir bez parçası değildir. Burada önemle üzerinde durulması ve belirtilmesi gereken bir konu da Yakut, Tuva Altay Şamanlarının gösterdiği kerametlerle, Müslüman Türklerce Evliya, Eren, Dede olduklarına inanılan kimselerin gösterdikleri kerametlerin aynı oluşudur. Örneğin, dona girme=biçim değiştirme, gizli şeyleri bilme, su üzerinde yürüyerek karşıdan karşıya geçme vs. Bu konuda Ksenofontov’un Şamanizm adlı eserinde oldukça fazla hikâye mevcuttur. İşte onlardan bir örnek: Bir erkek şamanla bir kadın şaman kamlık etmeye başladılar.
Türk Mitoloji Sözlüğü
AAL: Saygı Sözcüğü. Kutsal sayılan isimlerin başında kullanılır. (Hz. Gibi…)
AAN: Saygı Sözcüğü. Kutsal sayılan isimlerin başında kullanılır. (Hz. Gibi…)
ABAKAN: Ayı Kral. Hakasların atasıdır. Abakan Irmağında boğulmuştur.
ABASI: Kötü Ruh. Şeytan. Yeraltında yaşarlar. Tek kollu, tek bacaklı, tek gözlüdürler. İnsanları kaçırabilirler.
ABAY: Yeryüzü Tanrıçası. Yeryüzünü korur. Bazen bir doğum tanrıçası olarak anılır.
ABDAL: Aziz. Evliya. Ermiş. İnsanlardan uzakta yaşarlar. Sıradışı güçleri vardır. Duaları kabul olur.
ABRA ve YUTPA: Yeraltı Yılanları. Timsaha benzerler. Çok büyüktürler. Kuvvetli çeneleri vardır.
ABZAR ANA: Avlunun Koruyucu Ruhu. (Dişi) Evcil hayvan kılığına girer. Bazen geceleri bahçeyi süpürür.
ABZAR ATA: Avlunun Koruyucu Ruhu. (Erkek) Evcil hayvan kılığına girer. Bazen eve gelen misafirlere selam verir.
ABZAR İYESİ: Avlunun Koruyucu Ruhu. Evcil hayvan kılığına girer. Evin avlusunda veya bahçesinde yaşar.
ADAĞAN: Dağ Tanrısı. Dağları ve dağlarda yaşayan varlıkları korur.
ADAPA: Yerzünün İlk Kralı. Sümerlerin Atasıdır. İlk insandır. Tanrı ona evrenin bilgisinin üçte birini vermiştir.
ADLAMA: Besmele. Allah (c.c.)’ın adını anma. “Acıyıcı ve Acıyan Allah’ın adıyla…” anlamındaki cümleyi söyleme.
ADSIZ: İsimsiz Çocuk. Kahramanlık yapmamış, bir ad kazanmamış çocuk.
AĞAÇ ANA: Ağacın Koruyucu Ruhu. (Dişi) Ulukayın’ı korur. Bazı kavimler ağaçtan çıkan bir kadının soyundan geldiklerine inanırlar.
AĞAÇ ATA: Ağacın Koruyucu Ruhu. (Erkek) Bazı kavimler ağaçtan çıkan bir erkeğin soyundan geldiklerine inanırlar.
AĞAÇ İYESİ: Ağacın Koruyucu Ruhu. Bedeni ağaç kabukları ile kaplıdır. Ağacın içinde yaşadığına inanılır. Ancak dışarıya da çıkar.
AĞAL: Ruh Çağırma. Ataların ruhundan yardım isteme. Çağımızdaki ruh çağırma anlayışından farklıdır.
AĞAN: Dua. Tanrıya yakarma, yardım isteme.
AĞAR: Canlılar Tanrısı. Yeryüzündeki tüm sürecin işleyişinden, insanlardan ve diğer canlılardan sorumludur.
AĞLIS: Demirci Kahraman. Dünyanın ilk demircisi olduğuna inanılır. At nalını ilk kez o keşfetmiştir.
AHIR İYESİ: Ahırın Koruyucu Ruhu. Hayvanların kuyruklarını örer. Sevmediği hayvanların önünden otlarını alır, aç bırakır.
AKA: Irmak Tanrıçası. Irmakları ve içinde yaşayan varlıkları korur.
AK ANA: Yaratıcı Tanrıça. Sonsuz sulardan çıkarak Tanrı Kayrahan’a yaratma ilhamını vermiştir.
AK ATA: Yaratıcı Tanrı. İnsanlığın koruyucusudur. Sonsuzluk Denizinde yaşar. Balık kılığına girebilir.
AKBUĞA: Tıp Tanrısı. Hekimlerin koruyucusudur. Kolunda taşıdığı büyük beyaz yılanının zehiri ilaçtır.
AKDENİZ: Sonsuz Okyanus. Dünyanın sonunda yer alır veya yeryüzünün etrafını çevirir.
AĞCA: Efsanevi Hakan. Kızı, Ağ Kayalardan düşerek Ak Irmakda boğulmuştur.
AKAR İYESİ: Akarsuyun Koruyucu Ruhu. Su kıyısında görünür. Çıplak bir kadın görünümündedir.
AKBOZAT ve GÖKBOZAT: İkiz Atlar. Demirkazık (Kutupyıldızı)’nın etrafında dönerler. Masal kahramanlarının atı olurlar.
AKÇURA: İyi Ruh. İyi Cin. İnsanlara zararı dokunmayan hatta bazen yardım eden bir varlıktır.
AKGÖL: Yaşam Havuzu. Gökyüzündedir. İçinde doğacak çocukların ruharı vardır. Bütün hayatın kaynağıdır.
AKKIZLAR: İyilik Tanrıçaları. Ülgen’in 7 kızlarıdır. Sanat ve estetikte insanlara ilham verirler. Hiçbirisinin ismi bilinmez.
AKKULA: Efsanevi At. Manas’ın atıdır. Savaşlarda sahibiyle birlikte düşmana anlayarak ve isteyerek saldırır.
AKOĞLANLAR: İyilik Tanrıları. Ülgen’in 7 oğullarıdır. Yedi kardeştirler. Yedi boyu korurlar. Yedi Kat göğü sembolize ederler. Adları şunlardır: 1. Karşıt, 2. Pura, 3. Burça, 4. Yaşıl, 5. Karaguş, 6. Kanım, 7. Baktı
AKSAÇLI: İhtiyar Kadın. Bilge Kadın. Kahramanlar daima, tesadüfen böyle bir ninenin evine sığınır ve orada konaklarlar.
AKSAKALLI: İhtiyar Adam. Bilge Erkek. Çevgen denilen hayvan başlı bir asa taşır. Ulu Kayından inip çocuklara ad verir.
AKTU: İyilik Tanrısı. Kendisine bağlı olan diğer iyilik ilahları Aktular olarak çoğul biçimde kullanılır.
AKYAN: Ak Din. Altay Şamanizmi. Kamcılığı (şamanizmi) ilk kez sistematik bir din haline getirmiştir.
AL: Kötülük. Şer. İnsanüstü, doğaüstü, metafizik, soyut bir kötülüğü ifade eder.
ALAHÇIN: Yaşam Tanrıçası. Doğaya can verir. Yeşillik alanlarda rüzgar olup gezer. Bataklık bölgelerde dolaşır.
AL ANA: Kötülük Tanrıçası. Kızıl renkli giysileri olan, kızıl saçlı bir kadındır. Kötücül ruhlar olan Albıslar kendisine bağlıdır.
AL ATA: Kötülük Tanrısı. Kızıl renkli giysileri olan, kızıl gözlü bir adamdır.
ALAGEYİK: Kutsal Geyik. Bazı Türk, Moğol ve Macar boyları, soylarının bu kutlu varlıktan türediğine inanırlar.
ALANKOVA: Moğolların Soy Annesi. Gece çadırının penceresinden içeriye parlak bir ay girmiş gebe bırakmıştır.
ALASIĞIN: Kutsal Geyik. Bazı Türk, Moğol ve Macar boyları, soylarının bu kutlu varlıktan türediğine inanırlar.
ALAŞA: Kazakların Soy Atası. Alaş boyunun kurucusu ve Kazakların atasıdır. O yüzden savalarda Alaş! diye bağırılırdı.
ALLAY: Vatan Tanrısı. Vatanı korur. Işıklı bir görüntüsü vardır. Yurduna ihanet edenlere hastalık ve bela getirir.
ALAZ: Ocak Tanrısı. Ülker burcunun altı yıldızı göğün altı deliğidir ve oradan sıcak hava üfler. Böylece yaz gelir.
ALAZLAMA: Ateş Tedavisi. Hastalıkları ateşle tedavi etme. Kırmızı bir bez parçası yakılıp hastanın etrafında dolaştırılır.
ALBAN: İntihar Ruhu. İntihar edenlerin ruhlarıdır. İnsanları intihar etmeye zorlarlar.
ALBASMA: Ruh Çarpması. Albıs’ın (Alkarısı’nın) neden olduğu ruh hastalığına yakalanmak. Boğucu sıkıntı.
ALBASTI: Ruh Çarpması. Albıs’ın (Alkarısı’nın) neden olduğu ruh hastalığı. Hasta tedavi için “Al Ocağı”na götürülür.
ALBIS: Cadı. Albastı’ya neden olan kızıl renkli varlık. Çirkin, gözleri kanlı, uzun tırnaklı, çok kuvvetlidir.
ALCI: Şeytan Kovucu. Cin Çıkaran. Albıs’ı kovma yeteneği olan, Albastıyı tedavi edebilen kişi. Al Ocağının piridir.
ALDAÇI: Ölüm Tanrısı. İnsanların canlarını alır. Uzun kara giysileri ve kara bir atı vardır. Görünümü korku vericidir.
ALIĞAN: Güney Tanrısı. Körler Tanrısı Moğollarda 99 Güney Tanrısının başıdır. Kör bir ihtiyardır. Dağlardaki at sürülerini korur.
ALINCA: Türklerin Soy Atası. Türklerin atası olan kağan. Bulca Han’ın soyundan gelir. ALGIŞ: Hayırdua. Bir insan için iyi temennilerde bulunma ve bu iyi ruhları çağırmak için el çırpma.
AL KARISI: Cadı. Albastı’ya neden olan kızıl renkli varlık. Özellikle hamile ve loğusa kadınlara musallat olur.
ALKIM: Gökkuşağı. Bazen bir yol olarak düşünülür. Umay Ana oradan iner. Pura adlı atlar üzerinde yürürler.
ALKIMA: Hayırdua. Bir insan için iyi temennilerde bulunma ve bu amaçla Tanrı’ya yakarma.
ALMA: Kutlu Meyve. Aksakallı kocanın elinden aldığı elmanın kabuğunu yiyen kısır kadın ikiz doğurur.
ALMA ATA: Savaş Tanrısı. Yeryüzünde ilk elma ağacını yeryüzünde o dikmiştir. Alan (fetheden) demektir.
ALMA ANA: Savaş Tanrıçası. Türk kültüründe kadınların savaşçılığı yaygın olup, bu durumu sembolize eder.
ALP: Cengaver. Savaşçı. Yiğit kişi. Cesur, cesaretli, gözüpek. Orduya gerektiğinde katılan yarı milis.
ALPAMIŞ: Efsanevi Kahraman. Bilinmeyen diyarlara ve aya yolculuklar yapmıştır. Anasının karnında 12 ay kalmıştır. ALPKIZ: Savaşçı Kadın. Amazon. Öykülerdeki Alpkızların Anadoludaki Amazon adlı kadın savaşçılar olduğu söylenir.
ALTAN: Altın Tanrısı. Altın Dağ’ın sahibi ve koruyucusudur. Altından bir giysi giyer. Kargısı ve yayı altındandır.
ALTANHADAS: Kutup Yıldızı. Göğün bu yıldızın etrafında döndüğüne inanılır. Tanrılar atlarını bu kazığa bağlarlar.
ALTINÇAĞ: Devri Saadet. İnsanların mutluluk, zenginlik ve huzur içinde kavgasız yaşadığı geçmiş bir dönemi anlatır.
ALTINDAĞ: Kutsal Dağ. Gökyüzünde bulunur. Burada dokuz Tanrı yaşar. Zirvesinde ise Altan Han vardır.
ALTINTEREK: Efsanevi Direk. Gök Direği. Yer altı ve gökyüzü kutuplarını birleştiren direktir. ALTINKAZIK: Kutup Yıldızı. Göğü sabitler. Akboz At ve Gökboz At adlı iki at Demirkazığın etrafında döner.
ALYABAN: Cadı. Yabani kadın varlık. Saçları dağınıktır. Gözleri kızıldır. Yakaladığı insanları kaçırır.
AMA: Yaratıcı Tanrıça. Evi koruyan bir Tanrıça olarak adı geçer. Kadınlık, ilaç, aşk gibi kavramlarla bağlantılıdır.
AMAZON: Savaşçı Kadın. Anadoludaki yaşamış kadın savaşçılar. Ok atmak için tek göğüslerini ateşte dağlarlar.
AMBAR ANA: Kilerin Koruyucu Ruhu. (Dişi) Dişilik Tanrıçası. Kadınları ve kadınların yaptığı işleri gözetir. AMBAR ATA: Kilerin Koruyucu Ruhu. (Erkek) Evin kilerinde veya deposunda yaşar. Eşyaların yerini değiştirir hatta kızarsa kırabilir.
AMBAR İYESİ: Kilerin Koruyucu Ruhu. Evin kilerinde veya deposunda yaşar. Eşyaların yerini değiştirir hatta kızarsa kırabilir.
AMIRGA: Canavar. Vahşi, korkunç ve devasa yaratık. Korkunç bir dev olarak görülür.
AMULCA: Türklerin Soy Atası. Türklerin ve Moğolların ilk atası. Nuh Peygamberin oğlu. Kurt sütü içmiştir.
ANDAR: Ateş Tanrısı. Yeraltı ateşini korur. Bazen kızarak yeryüzünde yangınlara neden olur.
ANT: Yemin. Ahit. Söz verme. Büyük bir Ant içilirken bir kaba kan akıtılır ve karşılıklı olarak içilir.
ANDGAY: Ahit. Kutsal Sözleşme. Kan üzerine yapılır. Antlaşmadan dönmek büyük bir suç olarak kabul edilir.
ANKA: Efsane Kuşu. Dev Kuş. Ölümsüzlüğü ve yeniden dirilişi simgeleyen kızıl renkli kuş. Hergün yeniden doğar.
ANTLI: Kan Kardeşi. Süte kan akıtıp içerek kan kardeşi olunur ve gerçek kardeş gibi hüküm görür.
ANDAKAR: Kan Kardeşi. Süte kan akıtıp içerek kan kardeşi olunur ve gerçek kardeş gibi hüküm görür.
ARAH: Ruhlar Tanrısı. İnsan ruhları hakkında karar verir. İnsanın geleceğini belirler.
ARAN ANA: Altın Tanrıçası. Macar kültüründe yer alır. Güzelliği simgeler.
ARAN ATA: Altın Tanrısı. Tüm dünyayı sular kapladığında bir sal yaparak insanları ve hayvanları kurtarmıştır.
ARAN İYESİ: Ahırın Koruyucu Ruhu. Sevdiği hayvanın yelesini, kuyruğunu örer, ot verir. Sevmediği atı gece boyu koşturur yorar.
ARAT: Yeraltı Balığı. Ağzı gırtlağında, gözü ise ensesindedir. Zincirlerle bağlı tutulur. Sallanınca deprem olur.
ARBAMAK: Efsun Yapmak. Gözboyamak, gözbağı yapmak. Sihir yapmak. Sihirli sözler söylemek.
ARÇURA: Orman Cini. Üç eli, üç ayağı ve üç gözü vardır. Uzun saçlı, kara görünümlü, tüm vücudu kıllarla kaplıdır.
ARDOV Su Cini. Zarasızdır. Su kaynaklarında yaşar. Köşeye sıkışınca bir kuyuya veya dereye girip kaybolur.
ARGALIK: Yeraltı Geçidi. Yeraltı Dünyasına giden geçidin kapısıdır. Uzak diyarlardaki bir mağaranın içinde bulunur.
ARIL: Temizlik Tanrıçası. Pek çok arı kovanı vardır ve arılar gibi kendiside aynı zamanda temizliği simgeler.
ARPAĞ: Efsun. Sihir. Büyülü söz, mistik dua. Bir takım sihirli sözler ve dualarla doğal süreçleri etkilemeyi amaçlar.
ARSI: Kısırlık Cini. İnsanların içine girer ve özellikle kadınları kısırlaştırırlar.
ASAR: Tanrılar Yurdu. Tanrıların yaşadığı Gökyüzü. Mançuca ve Moğolcada Asar/Asarı sözcüğü çadır manası taşır.
AŞAPATMAN: Tıp Tanrıçası. Kızıl saçlı, inci dişli, geleceği gören, insanları beladan koruyan, tedavi eden bir varlıktır.
AŞINA: Kutsal Kurt. Kutlu dişi kurt. Bazı Türk kavimleri onun soyundan gelidklerine inanırlar.
AŞLIK İYESİ: Mutfağın Koruyucu Ruhu. Mutfakta eşyaların yerini değiştirir. Bazen geceleri bulaşıkları yıkar.
ATAY: Ceza Tanrısı. Doğu Tanrısı. Hiçbir suçu cezasız bırakmaz. Ordusunda 6666 tane yenilmez askeri vardır.
ATLAMA: Olağanüstü Yolculuk. Başka alemlere geçmek, boyut değiştirmek. Yeraltına atlama yoluyla gidilir.
AVUL İYESİ: Köyün Koruyucu Ruhu. Köyün koruyucu ruhudur. Her köy için ayrı bir İye ayrıdır.
AY ATA: Ay Tanrı. Oğuz Han’ın soyunun Ay Ata’ya kadar gittiği anlatılır. Göğün altıncı katında oturur.
AY HAN: Ay Kağanı. Oğuz Han’ın ikinci eşinden olan oğludur. Simgesi kartaldır. AYA: İyi Ruh. 17 farklı iyicil ruh kategorisinin tamamını anlatır. Gökyüzünde yaşarlar.
AYAÇI: Yaratıcı Ruhlar. Yeryüzündeki tüm yaratıcılığın, bereketin, sevginin kaynağıdırlar.
AYANGA İYESİ: Gökgürültüsü Ruhu. Gökgürültüsünün sesini o çıkarır.
AYAZ: Kış Tanrısı. Ülker burcunun altı yıldızı göğün altı deliğidir ve oradan soğuk hava üfler. Böylece kış gelir.
AYAZ ATA: Noel Baba. Kışın soğukta ortaya çıkan ve kimsesizlere, açlara yardım eden bir evliyadır.
AYAZMA: Kutsal Pınar. İçenlere şifa veren çoğu zaman bir kutsal kişi tarafından kornunan pınarlardır.
AYDIN ATA: Efsanevi Ozan. Müzisyenlerin, şairlerin, aşıkların, ozanların atasıdır. Rüyada şairlik ve ozanlık yeteneği verir.
AYI ATA: Ayı Tanrı. Bazı Türk boyları ayıdan türediklerine inanırlar. Gücü, toprağı, savaşçılığı büyüklüğü simgeler. AYI ANA: Ayı Tanrıça. Bazı Türk boyları ayıdan türediklerine inanırlar. Gücü, toprağı, savaşçılığı büyüklüğü simgeler.
AYIĞ: Gökyüzü Tanrısı. İlk insanı o yaratmıştır. Dünyayı idare eder. Yaratıcı ruhların en büyüklerindendir.
AYIHI: İyi Ruh. İyilik yapan ruhlar. Melek anlamında da kullanılmıştır. İyilik yapan insanları korurlar.
AYKUN: Güç Tanrısı. Gücü ve kuvveti sembolize eder. İktidar, otorite kavramlarını içerir.
AYLANU: Can Değiştirme. Bir kişinin başkasının yerine ölmeyi kabul etmesidir.
AZAR-BAZAR-KAZAR: Üçüz Kötü Ruhlar. Hastalık, felaket ve bela getirirler. Genellikle ruhsal hastalıklara neden olurlar.
AZNA: Fesat Tanrısı. Fırsat bulduğunda İnsanlara ve yeryüzüne zarar verir. Yeraltında yaşar. AYSAR: Değişken Karakter. Ay’a bağlı olarak karakteri ve huyu değişen kişi ve onun yaşadığı psikolojik durum.
AYZIT: Güzellik Tanrıçası. Aşkın ve güzelliğin simgesidir. Simgesi kuğudur. Gümüş tüylü bir kısrak biçimine bürünebilir.
AZA: Kötü Ruh. 13 farklı kötücül ruh kategorisinin tamamını anlatır. Yeraltındaki karanlık yurtlarında yaşarlar.
AZMAN: Canavar. Vahşi Hayvan. Sıradışı güçleri ve büyüklüğü olan yaratık.
AZMIÇ: Yol Cini. Yolda insanları kandırıp götürür ve kaybeder. Bir insana en sevdiği kişi gibi gözükebilir.
AZITKI: Kayıp Cini. Yolda insanları kandırıp götürür ve kaybeder. Tanıdıklarının sesiyle bu insana seslenir.
-B-
BADIŞ: Felaket Tanrısı. Kıranlar ve afetler, salgınlar yaratır. Erlik Han’ın oğludur. Bastığında toprak yerinden oynar.
BADRAÇ: Yedibaşlı Ejderha. Yedi tane başı vardır. Ölmesi için yedisinin de kesilmesi gerekir.
BAĞI: Sihir. Büyü. Bağlamak sözü ile ilgilidir. Örneğin ağzını dilini bağlamak…
BAKIRDAĞ: Yeraltı Dağı. Yeraltındaki dokuz denizin birleştiği yer olan tam orta noktada Bakır Dağ yer alır.
BAKIRTEREK: Bakır Direk. Yeraltı Direği. Yer altı ve yeryüzü kutuplarını birleştiren direktir.
BAKSI: Şaman. Kam (Şaman) kavramından daha geniş kapsamlıdır. Halk hekimi, halk ozanı yönü de vardır.
BAKTI: Lütuf Tanrısı. Yeryüzündeki iyiliklere vesile olur. İnsanlara lütufta bulunur. Tanrı Ülgen’in oğludur.
BALAĞAN: Ev Tanrısı. Evi ve aileyi korur.
BALBAL: Mezar Totemi. Mezarların başına dikilen küçük heykelcik.
BAR: Rab. Yaratıcı, Halik. Mutlak varlık anlamına gelir. Var olan demektir.
BARAK: Kutsal Köpek. Efsanevi bir köpek türü. Tüylü ve çok kıllıdır. Kutlu kabul edilir. Yumurtadan çıkarak doğar.
BARAK ATA: Köpek Tanrı. Köpek başlı insan görünümündedir. Macarların Tazı Ataları vardır.
BARAK ANA: Köpek Tanrıça. Bazı Moğol boyları köpekten türediklerine inanırlar.
BARAN: Ev Tanrısı. Evleri koruyan tanrıdır. Çok güçlü olarak betimlenir.
BASAMAN: Deniz Tanrısı. Yanında taşıdığı dokuz kollu tuğu yırtıcı hayvan kuyruklarından oluşturulmuştur.
BASAT: Efsanevi Kahraman. Tepegözü öldürmüştür.
BASIRGA: Kabus. Kötü ruhların neden olduğuna inanılır. Kabus ruhu ile bağlantılıdır.
BASIRGAMAK: Kabus Görmek. Geceleyin kötü rüya görmek. Büyük sıkıntı ve korku duymak.
BASTI: Kabus Cini. Değişik şekillere girebilir. Kedi kılığına bürünmeyi çok sever. İnsanlara kötü düşler gördürür. Dört türü vardır: 1. Albastı 2. Karabastı 3. Sarıbastı 4. Gulbastı
BASTIRIK: Kabus Cini. Değişik şekillere girebilir. Kedi kılığına bürünmeyi çok sever. İnsanlara kötü düşler gördürür.
BASU İYESİ: Tarlanın Koruyucu Ruhu. Tarlaları korur. Yatmış olan ekinlerin onun ayak izi olduğu söylenir.
BAŞ-ÇELİK: Efsanevi Mahkum. Bir kale hapishanesinde bulunan ve gizemli güçleri kahramanlara veren mahkumdur.
BATUR: Kahraman. Yiğit. Vuruşçu, yiğit kişi. Farsçada Bahadır biçimine dönüşmüş ve Türkçeye tekrar geçmiştir.
BAYAR: Tanrı. Ulu. Tanrının zenginliğini, rızık dağıtıcılığını ifade eder.
BAYANAY: Geçim Tanrısı. Avcıları, balıkçıları ve ormanı korur. Avcılar ondan avın bereketli ve kazasız geçmesini dilerler.
BAYÇA: Gece Cini. Geceleri ortaya çıkar. Baykuş’un da geceleri görünmesi ile bağlantılıdır.
BAYÇAR: Kurban. İlahi bir amaçla kesilen veya doğaya salınan hayvan ya da saçılan yiyecek, içecekler.
BAYÇARMAK: Kurban Kesmek. İlahi bir amaçla hayvan kesmek, doğaya salmak ya da doğaya yiyecek, içecekler saçmak.
BAYÇOMARD: Av Tanrısı. Avcılara hayvan kılığında görünür. Bütün hayvanların dilini bilir. BAYINDIR: Efsanevi Hakan. Hükmettiği halka her sene büyük şölen düzenler, yiyecek ve içecek yağma ettirir.
BAYRAM: Kutlu Gün. Ulusal, geleneksel ve dinsel bakımdan önemi olan ve kutlanan gün. İslamiye öncesi başlıca bayramlar şunlardır:
Koçağan (Yılgayah): Bahar Gündönümü. Koça adına düzenlenir.
Sayağan (Isıyah): Yaz Gündenkliği. Saya adına düzenlenir.
Paktağan: Güz Gündönümü. Pakta adına düzenlenir.
Paynağan: Kış Gündenkliği. Payna adına düzenlenir.
BAYRIM ANA: Meryem Ana. Bazen Kadın ve Çocukları koruyan bir evliya olarak da görünür.
BAYŞUBAR: Alpamış’ın Atı. Uçabilir, konuşur, sahibini uyarır, yaralıyken yalnız bırakmaz, bir aylık yolu bir günde gider.
BEDİK: Eğlence Cini. Sırıtkan, sinir bozucu bir varlık olarak anlatılır. Törenlerde kendisinden gitmesi rica edilir.
BEKENBEY: Adalet Tanrısı. Elinde bir topuzu vardır. Yargıçlar doğru karar verebilmek için ondan yardım isterler.
BELEN: Yolculuk Tanrıçası. Yolculuk yapanlar kendisine yakarırlar. Yolculara zarar veren haydutları cezalandırır.
BENGİBOZ: Beyrek’in Atı. Soylu ve sadıktır, o tutsakken yıllarca kendisini bekler.
BENGÜ: Ebedi. Sonsuz. Sonu olmayan. Sonsuza dek var olacak olan.
BENGÜSU: Ölümsüzlük İksiri. Ab-ı Hayat. İçenlere ölümsüzlük ve gençlik sağlar. Yaşam ağacının köklerinden çıkar.
BENGÜTAŞ: Ölümsüzlük Taşı. Bilinmeyen bir yerdeki gizemli bir dikilitaş şeklindedir. Kalıcılığı simgeler.
BERGÜ: Vahiy. Esin almak. Sıradışı yetenekler edinmek. Tanrı vergisi özellikler kazanmak.
BEYREK: Efsanevi Kahraman. Nişanlısı Banu ile güreşte yenişemez. Ayır düşünce bir hapishanede yıllarca tutsak kalır.
BEYRÜ: Ezeli. Öncesi olmayan. Başlangıcı olmayan.
BEYTEREK: Yaşam Ağacı. Yerle göğü biribirine bağlayan kutlu ağaç. Tanrıçalar onun üzerinden aşağıya iner.
BIÇURA: Kiler Cini. Evin bodrumunda yaşar. Ocağın arkasında, kilerde veya çatı altında yatar. Eşyaları kırar.
BİŞKEK: İman İyesi. İnançlı insanları korur ve imanlarını sağlam tutmalarını sağlar. Beş kutlu beyin en büyüğüdür.
BOHAN: Efsanevi Hakan. Bir kutsal bir dağa nurla inen ilk eşi ve topraktan çıkan ikinci eşi bulunur.
BODUN: Ülke Tanrısı. Vatanı koruyan bir ruh olarak görülür.
BORAN: Yağmur Tanrısı. Soluğu yağmur rüzgarlarına dönüşür. Bulutları koyun sürülerini güder gibi yönlendirir.
BOZKURT: Kutsal Kurt. Yol gösterici, kutlu kurt. Tüm Türk ve Moğol boylarının ortak ongunu ve simgesi.
BOZOKLAR: Göksel Kavimler. Oğuz Han’ın gökten inen eşinden olan üç oğlu ve türeyen boylar. Altın Yay’ın sahibidirler.
BÖRTEÇİNE: Kutsal Kurt. Yol gösterici, kutlu kurt. Tüm Türk ve Moğol boylarının ortak ongunu ve simgesi.
BÖRÜ: Kurt Tanrıça. Hemen hemen tüm Türk boyları ortak bir inanış olarak dişi kurttan türediklerine inanırlar.
BUĞDAYIK ve KUMAYIK: Kuş Reisleri. Kuşların önderi olan efsanevi hayvanlar. Bazen köpekbaşlı olarak tasvir edilirler.
BUK: Kötü Ruh. Kötü insan ruhu ve doğadaki kötücül varlıklar demektir. Afet, felaket, hastalık anlamı da taşır.
BUGA: Cennet Tanrısı. Evreni, cenneti ve tanrısallığı kapsar. Her şeye gücü yeter ve tüm yaşamı kontrol eder.
BUKA: Türklerin Atası. Türklerin Atası olan Tatar Han’ın oğludur.
BULAK İYESİ: Pınarın Koruyucu Ruhu. Aşk İyesi de derler. Çünkü su almaya gelen kız ile onun izleyen bir genç arasında aşk doğurur.
BULAN: Geyik Tanrıça. Türk ve Moğol boyları geyik kılığındak bir tanrıçadan türediklerine inanırlar.
BULCA: Türklerin Atası. Türklerin ve Moğolların ilk atası. Nuh Peygamberin oğlu. Kurt sütü içmiştir. BULUNÇ: Vicdan. Bir ses gibi insanla konuşur. İnsanın Yaratıcıya açılan kapısı olarak bakılır.
BULUT İYESİ: Bulut Ruhu. Yedi kardeştirler ve çok eski zamanlarda yaşayıp ölmüşlerdir. Saçları dağınık, gözleri şaşıdır.
BUNCAK: Bekçi Tanrısı. Kayra Han’ın saray yolunu koruyan iki bekçiden biridir. Busul Han ile birlikte anılır.
BUR: İyi Ruh. İyi insan ruhu ve doğadaki iyicil varlıklar demektir. Şamanın göğe çıkan ruhu anlamı da taşır.
BURAK: Kutsal At. Hz. Muhammed (s.a.v)’in göğe çıkarken bindiği attır. Şimşekten hızlıdır.
BURÇA: Gönenç Tanrısı. Yeryüzündeki huzur ve refah meydana getirir. Tanrı Ülgen’in oğludur. BURHAN: Buda. Sidharata Gautama. Budizmin kurucusu. Kutlu bir ağacın altında düşünceye dalarak, orada gerçeğe erişmiştir.
BURHANCILIK: Altay Şamanizmi. Kamcılığı (şamanizmi) ilk kez sistematik bir din haline getirmiştir.
BURLA: Efsanevi Hanım. Savaşçı kadın motifini simgeler. Kırk alpkız dilberi vardır yanında.
BURŞUN: İkiz Atlar. Ak Burşun ve Kök Burşun adlı uçabilen iki at. Altınkazığın etrafında dönerler.
BUSUL: Bekçi Tanrısı. Kayra Han’ın sarayına giden yolu koruyan diğer bekçidir. Buncak Han ile birlikte anılır.
BUTA: İlham. Vahiy. Bâde. Gece rüyada pir veya eren tarafından üç bade ile verilir. Uyanınca kişi ozan olur, saz çalar.
BUYAN: Efsanevi Hakan. Moğolların Atası. 41. Kızı Alankova’dır. Kırk tane kızı olmuştur. Bunlardan Kırgızlar türemiştir.
BUZANCAR: Moğolların Soy atası. Alankova’nın oğludur. Annesi ayışığından hamile kalıp kendisini doğurmuştur.
BÜKE: Ejderha. Yılana benzer dev bir sürüngendir. Çoğu zaman kanatlı olarak tasvir edilir.
BÜKREK: İyicil Ejderha. Kanatları yoktur, uçamaz. Büyük denizde yaşar. Kötülük yapmaz.
BÜRKÜT: Kartal Tanrı. Yeryüzüne inerek bir kadınla birleşir. Doğan çocuk yeryüzünün ilk ve en büyük şamanı olur.
BÜYÜ: Sihir. İnsanüstü güçleri kullanılarak doğal sürece müdahale edilmesi. Bazı büyülü nesneler şunlardır: - Büyülü Arca (Sihirli Sandık): İçerisinden kahramanın ihtiyaç duyduğu tüm her şey çıkar. Bazen başka bir aleme açılan bir kapıdır.
- Büyülü Beşik: Kendiliğinde sallanır, bazen bir at gibi algılanır. Çocuğu kurtarmak için hareket eder. Bazen uçar.
- Büyülü Çukal (Sihirli Zırh): Düşmanların silahlarından etkilenmez, her tür darbeye dayanır. Özel madenlerden veya içerisine büyülü unsurlar katılarak yapılmıştır.
- Büyülü Değnek (Sihirli Çubuk): Nesneleri farklı biçimlerde etkileme gücüne sahiptir. Yöneltildiği veya dokundurulduğu nesneyi başka bir biçime sokabilir veya görünmez yapabilir. Dış etkilerle Türk kültürüne girmiştir.
- Büyülü Dirgi (Sihirli Sofra): Sofra her kurulduğunda kendiliğinden yemek verir. Üzerinden yenilen yemekler hiç bitmez.
- Büyülü Edik (Sihirli Papuç): İnsanı çok hızlı yürütebilir, hatta uçurabilir. Göz açıp kapayana kadar, varılmak istenen yere ulaştırır, gitmek istenilen yeri düşünmek yeterlidir. Dış tesirlerle masalarımızda görülmüştür.
- Büyülü Eyer: Üzerine koyulduğu atı çok güçlü kılar veya onu görünmez yapar ya da uçabilmesini sağlar.
- Büyülü Giysi (Sihirli Elbise): Giyen kişiyi görünmez yapar veya başka bir canlının (hayvan veya insanın) kılığına sokar. Bazen yalnızca bir gömlektir. Türk kültürüne özgü görünmektedir.
- Büyülü Gözge (Sihirli Ayna): Konuşabilir, uzak diyarları gösterebilir. Sorulan soruları cevaplayabilir. İçine girilebilir. Geçmişten ve gelecekten haber verebilir. Bırakıldığında bir denize dönüşür. Denize dönüşme özgün bir olgudur.
- Büyülü Halı: Uçabilir, üzerinde insanları taşıyabilir. Kendiliğinden sahibinin yardımına koşar. Yabancı kültürlerden gelmedir.
- Büyülü Işıtın (Sihirli Lamba): İçinden cin çıkar, insan da içine hapsedebilir. Çıkan cini tekrar kandırıp içine sokmak gerekir, aksi takdirde o insanı kendine köle yapar. Dış tesirlerle kültürümüze girmiştir. Görünümü çok eskidir.
- Büyülü Kalpak (Sihirli Şapka): Giyen kişiyi görünmez veya çok güçlü yapar. Bu kalpak bulunup çıkarıldığında o gücünü yitirir. Bazen Kavuk, Sarık, Papak, Börk gibi farklı başlık türleri masallarda yer alır. - Büyülü Kaval (Sihirli Fülüt): Çalındığında kuşlar susar, üçgündür tuz yiyen koyunlar ırmaklardan su içmeden geçer. İnsanları büyüleyip peşine takar.
- Büyülü Kese: Sürekli para verir, içindeki para hiç tükenmez. Kötüniyetli kişilerin eline geçtiğinde veya ihtiyaç dışı kullanıldığında bu özelliğini yitirir.
- Büyülü Kılıç: Boyu kulaçlarca uzayarak düşmanları öldürür. Dış tesirlerden etkilenmiş olma ihtimali vardır.
- Büyülü Sopa: Sahibinin emriyle başkalarını aralıksız döver. Kötü insanla iyi insanı ayırt eder ve bir toplulukta yalnızca zalimleri tespit ederek döver.
- Büyülü Urgan (Sihirli Halat): İstenildiği kadar uzar, bu uzunluğu kendisi ayarlar. Göğe doğru uzanabilir. Hint kültüründe müzikle uzar.
- Büyülü Ülek (Sihirli Testi): Hiç durmadan su akıtır. Çöllerde susuz kalan ordular bu testi ile susuzluktan kurtulur. Türk ve İslam kültürüne özgüdür.
- Büyülü Tarak: Bırakıldığında bir ormana dönüşerek sahibini korur. Tamamen Türk kültürüne özgü bir motiftir.
- Büyülü Yay: Her attığını vurur. Atıcı gözünü kapatsa bile sihirli ok hedefini şaşırmadan gider kendisi bulur. Yerli bir motiftir.
- Büyülü Yuvar (Sihirli Küre): Geçmişten ve gelecekten haber verebilir. Falcılar tarafından kullanılır. Daha çok Çingene Falcı motifiyle özdeşleşmiştir. Yabancı bir motiftir.
- Büyülü Yüzük: Parmağa takıldığında görünmezlik, hızlılık, yenilmezlik gibi özellikler kazandırır. Çoğu zaman üzerinde tılsımlı bir taş bulunur.
-C-
CADI: Büyücü Kadın. Büyücülük ve kötülük yapan kadın. Uçabildiğine inanılır.
CAĞ İYESİ: Banyonun Koruyucu Ruhu. Banyo yapan insanlara zararsız şakalar yapar. Bazen kendisi yıkanır ve sesi duyulur.
CAHIN: Ateş Tanrısı. Tanrı Ülgen’i ikna ederek insanlara ateşin verilmesini o sağlamıştır.
CALIN: Kutsal Merasim. Özellikle Yer Ana ve Yer İyesi için yapılan tören. Büyükçe bir ağacın altında gerçekleştirilir.
CANAVAR: Yırtıcı Yaratık. Sıradışı büyüklükte ve görüntüdedir. Yırtıcı bir hayvan veya yaratıktır.
CARGIL: Haberci Tanrıçası. İnsanlara Tanrıların haberlerini getirir.
CEDEY: Korucu Tanrısı. Altın Dağ’ın ve oraya giden yolun koruyucusudur. Yedi azgın köpeği vardır.
CEMBİL: Dağ Tanrıçası. Köroğlu destanındaki Çenlibel/Çamlıbel yer adıyla yakından ilgilidir. Kahramanları korur.
CEMRE: Efsanevi Ateş Koru. Havaya, suya ve toprağa düşen ateş parçası. Böylece bu unsurlar bahara hazır hale gelirler.
CIDA: Cirit Oyunu. At üzerinde koşturularak, ucu sivri değneklerin fırlatılmasıyla oynanan bir oyun.
CILKA: Çocuk Tanrısı. Çocuk doğduğunda kaderini belirler. Çocuğu olamayan kadınlar ondan çocuk diler.
CIRTDAN: Parmak Çocuk. Parmak kadar bir çocuktur. Kurnazlığı ve talihilyle devleri, haydutları yener.
CİN: Soyut Varlık. Ateşten yaratılmışlardır. Söven (Kafir) ve Esen (Müslüman) olanları vardır.
CİREN: Konuşan At. Konuşabilen, sıra dışı bir hayvandır. Kayçı Ceren ve Kamçı Ceren en iyi bilinen iki tanesidir.
CONGOLOS: Kayıp Cini. Kışın zemheride ortaya çıkar. Kapıdan içeridekilerden birini çağırır ve o kişiyi kaybeder.
COŞA: Vecd. Kendinden geçme. Trans hali. Şamanların, evliyaların yaşayabileceği bir deneyimdir.
CURUNTAY: Yasa Tanrısı. İlahi yasaları yazar.
-Ç-
ÇADIR İYESİ: Çadırın Koruyucu Ruhu. Çadırın koruyucu ruhu. Her çadır için farklı bir İye vardır.
ÇAHIK: Kötü Ruh. Lanet Ruhu. Lanetlenmiş insanların ruhlarıdır. Şekil değiştirebilirler. Sözleri bile ölümcüldür.
ÇAK: Şeytan. Çirkin görünümlü, hırıltılı sesi olan ve 12 başlı bir varlıktır. Alnında tek gözü vardır.
ÇAKAY: Yıldırım Tanrısı. Yıldırımın düştüğü yer, artık Çakay Han’a aittir ve orayı kimse mülk edinmez.
ÇAKILGAN: Şimşek Tanrısı. Şimşekler çaktırır. Fırlattığı şimşekler onun mızraklarıdır.
ÇALAMA: Çaput Bağlama. Bez Bağlama. Ağaçlara bez ve çaput bağlama uygulamasıdır. Mayalamak anlamı da taşır.
ÇALAP: Rab. Efendi, rab, sahip gibi anlamları vardır. Tanrıyı ifade eder.
ÇAY İYESİ: Derenin Koruyucu Ruhu. Güzel bir kadın kılığındadır. Bazen insanları suya çekerek boğulmalarına neden olur.
ÇEKEY: Kötü Ruh. Körlük Ruhu. İnsanları kör ve sağır ederler ve görmeb, duyma duyularını yok ederler.
ÇERGE İYESİ: Çadırın Koruyucu Ruhu. Çadırın koruyucu ruhu. Her çadır için farklı bir İye vardır.
ÇERMİK: Kutlu Kaplıca. Bazen bu su kaynaklarına yakın yerlerde bir erenin türbesi bulunur.
ÇERMİK İYESİ: Kaplıca’nın Koruyucu Ruhu. Kutlu bir suya iyileştirici gücünün bu koruyucu ruh tarafından verildiği düşünülür.
ÇERTEGRİ: Şeytan. İnsanlara geri dönüşü olmayan zararlar verebilirler. Şeytanların en tehlikeli olanlarıdır.
ÇEŞME İYESİ: Pınarın Koruyucu Ruhu. “Erenler Çeşmesi” denen kutsal sular evliyalara mezarların yakınındadır. Burayı bir İye korur.
ÇEVGEN: Polo Oyunu. At ile oynanan bir oyundur. Tahta bir top ile oynanır.
ÇINKIS: Çocuk Tanrıçası. Bebeklerin ve çocukların koruyuculuğunu yapar.
ÇIVI: Savaş Cini. Geceleri birbirlerine ok attıkları söylenir.
ÇİKE: Şarkı Cini. Dirsek boyunda bir cücedir. Yanına gelenlere zorla şarkı söyletir.
ÇİLLE: Kış Gündönümü. 22 Aralık günü. Yılın en uzun gecesi. Bu günde şenlikler düzenlenir.
ÇİLTEN: Kırk Evliya. Kırklar. Her çağda kimliği bilinmeyen kırk kutlu kişi vardır. Dünya bunların hürmetine ayakta durur.
ÇOLBODAY: Ayartıcı Tanrıça. İnsanları ve masal kahramanlarını ayartır. Bazı kötü ruhların yöneticisidr.
ÇOLPAN: Gezegenler Tanrısı. Gezegenleri yönetir ve birbirleriyle çarpışmadan hareket etmelerini sağlar. ÇOR: Cin. Gözle görülemeyen, ateşten yaratılmış varlık. Başlarındaki kalpak ele geçirildiğinde o cin ölür. ÇORABAŞ: Cin Önderi. Doksan koyun derisinden kürkü ve seksen koyun derisinden börkü (başlığı) vardır.
ÇORAMAN: Cinci. Cin Çıkaran. Cinlerle uğraşan kişi. Cin çıkarıcı. Cinci hoca.
ÇÖLDEN GELME: Ateşten Doğan Hayvan. Kendisi veya atası çölden çıkıp gelen bir atın veya hayvan.
ÇÖVENÇ: Helva. Ölü Helvası. Ölüm karşısında yaşamı sembolize eder. Ateş, su gibi temizleyici unsurları bir araya getirir.
-D-
DAĞ HAN: Dağ Kağanı. Oğuz Kağan’ın ilk eşinden olan oğullarından biri. Simgesi Uçkuş’dur. DAĞ İYESİ: Dağ Ruhu. Bazen ördek bazen kaz şeklinde uçar ve göllerde yüzerler, bazen insan kılığına girerler.
DAMIZ İYESİ: Ahırın Koruyucu Ruhu. Sümer Tanrısı Tammuz (Tamıs, Dumuz) da bereket ruhudur ve onunla özdeşlemiştir.
DARHAN ANA: Metal Tanrıçası. Kendisine saygısızlık yapıldığında çok kızar ve her tarafı yakar. DARHAN ATA: Metal Tanrısı. Metal ocaklarını, metal ustalarını korur. Elinde bir çekiç ve önünde bir örs vardır.
DAYIN: Savaş Tanrısı. Savaşçıların koruyucusudur. Askerler savaşlardan önce kendisinden yardım dilerler.
DAYIKIN: Bebek Tanrıçası. Bebeğin uykuda gülmesi, Dayıkın’la oynadığını gösterir. Çocuğun Day Durmasını sağlar.
DEBEÇ: Demirci Kahraman. Çıplak elleriyle kızgın demiri dövebilir. Kılıçları, kalkanları ve zırhları ilk defa o yapmıştır.
DEĞİRMEN ANASI: Değirmenin Koruyucu Ruhu. (Dişi) İyi insanların ununu bembeyaz yapar, kötü niyetli insanların ununu kara, kepekli öğütür.
DEĞİRMEN ATASI: Değirmenin Koruyucu Ruhu. (Erkek) Genelde saçlarına kadar apak una bulanmış, kısa boylu bir ihtiyar olarak betimlenir.
DEĞİRMEN İYESİ: Değirmenin Koruyucu Ruhu. Müşteriler öğütülen undan ona da pay bırakırlar. Değirmeni bazen kendi döndürür.
DEMİRDAĞ: Dünya Dağı. Göğün 12. katına kadar yükselir. Onun üzerinde Altındağ başlar.
DEMİRTEREK: Dünya Direği. Yeraltı, yeryüzü ve göğü birbirine bağlayan direğin orta kısmıdır. Çadırın orta direğine benzer.
DENİZ HAN: Deniz Kağanı. Oğuz Kağan’ın ilk eşinden olan oğullarından biri. Simgesi Çakır kuşudur.
DENİZ KIZI: Yarı Kadın Yarı Balık. Denizcileri şarkılarla büyülerler. Karaya çıkınca ya ölürler ya da kuyrukları bacağa dönüşür.
DEV: Çok Büyük Yaratık. İnsan görünümünde fakat çok büyük ve çok kuvvetlidir. Masallarda insanları kaçırırlar.
DİREN: Şeytan Piri. İnsanları her şeyi vererek kandırır. Kendisini kandırabilecek kadar kötü insana da Diren denir.
DOĞAÇ: İrtical. Kendiliğinden söyleme ve yapma. Birdenbire içine doğduğu gibi söyleme ve etme. DOHSUN: İşkence Tanrısı. Yeraltında yaşar. Ateşten yaratılmıştır. Boynuzlu ve kuyrukludur ama elleri, ayakları yoktur.
DOKUZ: Kutlu Rakam. Pek çok yerde görünen bir simgedir. As ve üs katları ile 19 da yine önemli sayılardandır. DOLAP İYESİ: Dolabın Koruyucu Ruhu. Dolabın içinde yaşar. Bazen insanları korkutur,
DOLAY: Açgözlülük Tanrısı. Boynuzlu ve sakallıdır. Gölgesi yoktur. Sınırsız servete sahiptir.
DOLUN: Verimlilik Tanrısı. Hayvanların ve ekinlerin verimli olmalarını, çoğalmalarını sağlar. Dolunayda yeryüzüne iner.
DUMRUL: Efsanevi Kahraman. Yolkesicilik yapar, Tanrıyı kızdırı. Aldaçı (İslam sonrası Azrail) ile karşılaşır ve direnir.
DÜŞ: Rüya. Öte alemden gönderilen bilgiler veya öteki aleme yapılan yolculuklar olarak düşünülür.
-E-
EBEDE: Ağaç Cini. Ormanlarda yaşar. İnsanlara zarar vermez. Yaşlı bir kadın görümündedir.
EBREN: Ejderha. Kanatlıdır, ağzından ateş saçar. Dünyanın bir ejder tarafından döndürüldüğü düşünülür.
EBÜGE: Ayı Tanrı. Ayıdan türediklerine inanan boyların atasıdır. Bir ayı kılığına girebilir.
EĞEGÖZ: Tekgözlü Dev. Başının üzerinde tek gözü olan canavar.
EJDER: Ejderha. Kanatlı, kuyruklu, derisi pullu, ağzından ateş saçan yılan biçimili efsânevi canavar.
EKİN ANA: Ekinin Koruyucu Ruhu. (Dişi) Zayıf kalmış veya yatmış ekinlerin bulunduğu yerlere Ekin Anasının ayak izleri denir.
EKİN ATA: Ekinin Koruyucu Ruhu. (Erkek) Ekinlerin içinde yuvarlanmayı sever ve bu nedenle ekinler yatar.
EKİN İYESİ: Ekinin Koruyucu Ruhu. Ekinlerde yangın çıktığında ters taraf üfleyerek söndürür.
ELBİS: Kavga Tanrısı. Savaşlardan önce ondan yardım istenir, böylece düşmanın attığı oklar geri kendisine döner.
ELLEY ve ECEY: Adem ve Havva. İlk insanlar. Elli kapılı, kırk pencereli, otuz kirişli bir evde yaşarlar. Sabanı ve tarla sürmeyi keşfetmişlerdir.
EMEGEL: Çocuk Tanrıçası. Çocukları ve bebekleri korur. Çocuklar için ilaçları hazırlamayı kadın şamanlara gösterir.
EMEGEN: Dev. Birden fazla başı olan devasa yaratıklar olarak betimlenir. Her üç ayda bir doğum yaparlar.
EMEKET: Şaman Ruhu. Bu ruh olmadan şaman olunamaz. Şamana yol gösterir. Şaman ölünce kuş olup dışarı çıkar. ERBÖRÜ: Kurtadam. Dolunayda kurda dönüşen kişi. İskitlerde, bazı büyücüler her yıl birkaç gün kurda dönüşürdü.
ERBÜKE: Yarı İnsan Yarı Yılan. Belden aşağısı yılan üst kısmı insan görünümündedir. Dişisine Eşbüke denir.
ERDENEY: Haber Tanrısı. Tanrıların haberlerini insanlara iletir. Habercileri ve ulakları korur. Uçan beyaz bir atı vardır.
EREK: Efsanevi Şaman. Şamanların atasıdır. Ülgen’in kızlarından biriyle evlenmiştir.
EREKE ve CEREKE: Bitki Tanrısı ve Bitki Tanrıçası Kardeşler. Soluklarıyla bitkilere, otlara, ağaçlara can verirler. Ağaçlar onların nefesleriyle çiçek açarlar.
EREN: Evliya. Sıradışı işler başarır. İstedikleri zamanda istedikleri mekanda bulunabilirler.
ERGENE İYESİ: Maden Ocağının Koruyucu Ruhu. Değişik hayvan sesleri çıkarır. Ocak göçeceği zaman işçileri uyarır.
ERGENEKEN: Kutsal Yurt. Dağlar arasındaki gizli yurt. Türkler bu dağları eriterek çıkmışlardır.
ERKE: Ayartıcılık Tanrıçası. Baştan çıkarıcı, ayartıcı Tanrıça. Nazlı olarak tanımlanır.
ERKECEY: Parmak Adam. Parmak boyundaki insan. Avrupa masallarındaki “Parmak Çocuk” motifini akla getirmektedir.
ERKLİĞ: Uzay Tanrısı. Yıldızlardan, göktaşlarından ve gök nesnelerinden sorumludur.
ERLİK: Kötülük Tanrısı. Kötülüklerin kaynağıdır. Yeraltında demir sarayında yaşar. Bilgisiz, yıkıcıdır. ERKENEK: Parmak Çocuk. Parmak boyunda bir insandır. Türklerde ruh başparmakta bulunur ve o ruhu simgeler.
ERŞEK: Yarı Pars Yarı Ayı. Pars ve Ayı’nın çiftleşmesinden doğan efsane yaratığı. Gövdesi pars, kafası ayı şeklindedir.
ERTEĞİ: Masal. Olağanüstü, gerçekdışı hikaye.
ES: Yaratıcı Gök-Tanrı. Tüm her şeyin yaratıcısı olarak tanımlanır. Hem bir rüzgar sesi hem de koruyucu ruhtur.
ESEGE: Yaratıcı Tanrı. Kel başlıdır. Yeryüzündeki insanları yaratmıştır. Oğlu Çolpan Han’dır.
ESKERİ: Yaratıcı Tanrı. Suların içinden çamur çıkararak dünyayı yaratmıştır.
ESE: Hz. İsa. Mesih. Hristiyanlığın kurucusu. Aslında bir marangozdur. Annesi kendisine babasız hamile kalmıştır.
“Gerçek insanı özgür kılar.” (Hz. İsa)
ESİN: İlham. Gelen ilham perisi esinti oluşturduğu için bu söz yerleşmiştir.
EŞİK İYESİ: Eşik Ruhu. Eşikte oturmak, eşikte konuşmak iyi sayılmaz, bunun nedeni ruhun orada olmasıdır.
ETİN: Gökgürültüsü Tanrısı. Gökgürültüsü aslında bu İyenin sesidir.
ETÜGEN: Yeryüzü Tanrıçası. Toprak ve yeri temsil eder. Devleti ve egemenliği korur.
EV İYESİ: Ev Ruhu. Bazen bir yılan olarak betimlenir. Evde görülen yılanın bereket getireceğine inanılır.
EVLİK İYESİ: Kilerin Koruyucu Ruhu. Evin bodrumunda yaşar. Oradaki yiyecekleri yer. Arasıra kendisine yemek bırakılır.
-F-
FAL: Kehanet. Gelecekten haber verme. Bazı işaretlere bakarak geleceği tahmin etme.
FIRIN İYESİ: Fırının Koruyucu Ruhu. Sürekli odun ister, kendisine tuz veya bir parça et atılınca sakinleşir.
-G-
GAL: Ateş Tanrısı. Ateşin ve ocağın devamlılığını sağlar. Zaman zaman kızıp yangınlar çıkarır.
GEZER: Efsanevi Hakan. Mucizevi bir doğumu olmuş, babasız doğmuştur. Yeraltına iner, halkı için savaşır. GEYİK ATA: Geyik Tanrı. Bazı Türk boyları onun soyundan türediğine inanırlar.
GEYİK ANA: Geyik Tanrıça. Denizden çıkarak gelmiştir. Bazı Türk boylarına yol göstericilik yapar.
GILGAMIŞ: Efsanevi Hakan. Sümer Hakanı. Ölümsüzlüğü aramıştır. Gizemli diyarlara yolculuklar yapmıştır.
GOLOMTA: Ocak Tanrısı. Ocağı ve ateşini korur. Kızıl sakallıdır.
GÖĞE ÇIKMA: Şaman Yolculuğu. Şamanın ruhu gökteyken kötü ruhlar engellemeye çalışır. Ülgen’e ulaşılamaz.
GÖK: Sema. Uzay. Türk-Moğol ve Sümer söylencelerinde Eril gücü simgeler. 7 katlıdır.
GÖKDENİZ: Sonsuz Okyanus. Dünyanın sonunda yer alır.
GÖK ATA: Gökyüzü Tanrısı. Daha sonra Gök Tanrı anlayışına ulaşan bir yaratıcı anlayışıdır.
GÖK HAN: Gökyüzü Kağanı. Oğuz Han’ın ikinci eşinden doğan oğludur. Gök Han’ın simgesi Sungur kuşudur.
GÖK GÖBEĞİ: Kutup Yıldızı. Gökyüzününün Mekezi. Öte aleme açılan bir kapı olarak algılanır.
GÖK-KAL: Doğa Katmanı. Atmosferi ve uzayı, ayrıca buralardaki koruyucu ruhları içerir. Kal (Kala) atmosfer demektir.
GÖKTANRI: Semavi İlah. En yüce yaratıcıdır. Soyut bir kavram olarak yer alır. İnsan biçimli değildir.
GÖKYOLU: Samanyolu. Efsanevi orduların bu yolda ilerlediği kahramanların burada yürüdüğü düşünülür. GÖL İYESİ: Göl Ruhu. Kız kılığında erkekleri kandırarak suyun derinliklerine çekerek boğdukları söylenir.
GÖZ: Nazar. Kem Göz de denir. Büyücü ve kötü şamanların gözlerinde kötü ruhların yerleştiğine inanılırdı.
GÖZGÜ: Ayna. Ruhlar alemine açılan bir pencere gibi algılanır. Bir denize dönüşebilir.
GUL: Vahşet. Kötülük. Ortadoğuda ortak bir motiftir. Vahşi, acımsız ruhları ve onların kötülüklerini anlatır.
GULYABAN: Vahşi Yaratık. Gezginlere ve yolculara uğrayıp onları öldüren canavardır.
GUR İYESİ: Mezarlığın Koruyucu Ruhu. Mezarlara saygısızlık gösteren insanlara musallat olurlar.
GUYUK: Canavar. Vahşi hayvan. Olağanüstü, yırtıcı canlı. Karanlıkta çöllerde ve mezarlıklarda ortaya çıkar.
GÜN ANA: Güneş Tanrıçası. Göğün yedinci katında oturur. Türkler doğan Güneşi üç veya dokuz kez selamlarlar.
GÜN HAN: Güneş Kağanı. Oğuz Han’ın göksel olan ikinci eşinden doğan oğludur. Gün Han’ın simgesi Laçın kuşudur.
-H-
HADUR: Savaş Tanrısı. Bakır kutlu bir metal olduğundan, saf bakırdan yapılmış silahlara sâhiptir.
HADUR’UN KILICI: Güç Sembolü. Hadur’un kendi yaptığı “Tanrı’nın Kılıcı” adı verilen efsânevi silah, Attila tarafından bulundu.
HALAY: Tören Dansı. Yaşamın enerjisini, döngüsünü, dayanışmayı, hareketi, durup devam etmeyi ve ritmi içerir.
HAL DİLİ: Ters Lisan. Öte alemin dilleri bu dünyanın tam zıttıdır. Biçim ve anlam olarak tersten konuşurlar. HAMAM İYESİ: Hamamın Koruyucu Ruhu. Güneş battığı zaman ve gece yarısı hamama girilmez, çünkü bu saatte İye kendisi yıkanır.
HAN: Kral. Mitoloji de tanrıların da sıfatı olarak kullanılır.
HANIM: Kraliçe. Mitoloji de tanrıçaların da sıfatı olarak kullanılır. Moğollar “Hatan” olarak söyler.
HAYDAR: Rüzgarın Koruyucu Ruhu. Harman savurmak isteyen köylüler onu yardıma çağırırlar.
HAYDUT: Harami. Yol kesici, soyguncu, eşkıya. Masallarda genelde 40 kişi olarak yer alırlar.
HIRTIK: Yarı İnsan Yarı Hayvan. Orman Cini. Yakaladığı insanları önce boğarak öldüren sonra da yiyen bir canavar olarak tanımlanır.
HINKIR: İnsan Yiyen Canavar. İnsana benzer, fakat göbeğinde bulunan bir torbanın içinde yavrusunu taşır. İnsan eti yer.
HIZIR: Hızır Peygamber. Zor anlarında insanlara yardım eden, biçim değiştirebilen bir peygamber. Duaları kabul olur.
HORTLAK: Zombi. Yaşayan Ölü. Mezardan çıkan ölü. Cansız olduğu halde hareket edebilen varlık.
HORTDAN: Zombi. Gözü dünyada kalmıştır, bu nedenle geri dönmek ister. Azerilerde Vampir manası taşır.
HÖYÜK: Tümülüs. Yığma Tepe. Yığma tepe şeklindeki mezar. İçerisinde kutlu kişiler gömülüdür.
HÖYÜK İYESİ: Höyüğün koruyucu ruhu. Höyükteki mezarı rahatsız edenlerin veya mezar soyguncularının başına felaketler getirir.
HU: Gazap Tanrıçası. Yeraltındaki kara suların en dibinde yaşar. Kara Tilki kılığına girebilir. Çok merhametsizdir.
HUMA: Efsanevi Kuş. Görünmeden, dinlenmeksizin uçan, asla yere değmeyen efsânevi kuş.
HUMBABA: Dev Canavar. Tanrıların yaşadığı sedir ormanının bekçisi, koruyucusudur. Yüzü aslan yüzüdür.
HÜRMÜZ: Ruhlar Tanrısı. Batı Tanrısı. Moğollara göre 55 Batı Tanrısının başında bulunur. Derin bir bilgiye sahiptir.
HUNOR ve MAGOR: Efsanevi Hakanlar. Macarların Ataları. Kutlu bir geyiğin peşinde denizi ve bataklıkları geçerek Macaristan topraklarına ulaşırlar.
-I-
IDIK: Azat Kurban. Doğaya salarak başıboş bırakma şeklinde gerçekleşen kurban.
IRIK: Kehanet. Falcılık. Gelecekten haber verme.
IRKIL: Efsanevi Şaman. Kehanet Piri. Yeryüzündeki ilk şamandır. Üç yıl önce ölenleri bile diriltir, körlerin gözünü açar.
IRMAK ANA: Irmak Ruhu. (Dişi) Türklerde iki ırmağın kesiştiği yerler özel öneme sahiptir ve buralarda yaşar.
IRMAK ATA: Irmak Ruhu. (Erkek) Orta yaşlı bir adam görünümündedir.
IRMAK İYESİ: Irmak Ruhu. Kadın kılığında kıyıya yaklaşır. Irmağın sesi aslında onun şarkısıdır.
ISIYAH: Bahar Bayramı. Daire şeklinde toplanılıp kımız içilir ve meydanda yakılan odunun üzerinden atlanır.
IŞANÇ: Din. Doğaüstü, kutsal ve ahlaki öğeler taşıyan, ayin ve uygulamalara sahip inançlar bütünü.
ITOGA: Tarla Tanrıçası. Tarlaları ve ekenekleri korur.
IZIH: Hayvan Tanrısı. Idık olarak doğaya salınan azat kurbanları koruyan Tanrıdır.
-İ-
İBİŞ: Soytarı. İnsanları güldüren kişi. Hokkabaz, şaklaban.
İBLİS: Şeytan. Ateşten yarartılmış ve Tanrıya isyan etmiş olan, insanları yoldan çıkaran varlık.
İÇÇİ: Koruyucu Ruh. Herhangi bir varlığın koruyucu ruhu. O varlıkla özdeşleşmiştir.
İÇİTE: Sağlık Tanrıçası. Hastalıkları önler, insanlara sağlık verir.
İFRİT: Cin. Cinlerin en güçlülerinden olan soyut varlıklardır.
İDİ: İlah. Yaratıcı. Sahip, malik, efendi. Tanrı. Sahiplik ve kutluluk anlamları içerir.
İKSİR: Büyülü Sıvı. Yenileyici ve şifa verici, diriltici, sıra dışı güçler verdiğine inanılan içkilerdir.
İL İYESİ: Vilayet Ruhu. Şehrin veya bir yerleşim biriminin koruyucu ruhu.
İLEMEN: Efsanevi Hakan. İlemen boyunun atasıdır.
İLENÇ: Lanet. Kötü kader, kötü son, felaket gibi insanın başına gelen ve peşini bırakmayan olumsuzluklar.
İLENMEK: Lanet Okumak. Lanet Etmek. Başka birisi için kötü temennilerde bulanmak. Lanetlenmesini istemek.
İMRE: Cemre Cini. Havayı, toprağı, suyu ısıtıcı gücü vardır. Baharda göğe yükselir sonra inip buzları eritir.
İN İYESİ: Mağaranın Koruyucu Ruhu. Türklerde mağarlalar gizemli hatta kutlu mekanlardır. İn İyesi buraları korur.
İNEHSİT: Doğum Tanrıçası. Gülüşleriyle doğum yapan kadına hatta doğuran ev ve ahır hayvanlarına yardım eder.
İRLE: Ölüler Tanrısı. Yeraltında yaşar. Kırk köşeli evinin önündeki dokuz çam ağacına dokuz oğlu atlarını bağlar.
İRİS: Koruyucu Tanrıça. Kötü ruhları kovan tanrıçadır.
İRŞİ: Peri. Perikızı. Cisimsiz dişil varlık. Çok güzel bir kız kılığına bürünür.
İYE: Koruyucu Ruh. 1. Sahip. Koruyucu. Bir şeyin maliki. 2. Bir şeyin koruyucusu, koruyucu ruhu.
-K-
KABULGAN: Şekil Değiştirme. Başka bir varlığa dönüşme. Metamorfoz. Kılık değiştirme. Genellikle silkinerek gerçekleşir.
KABULGAMAK: Şekil Değiştirmek. Başka bir varlığa dönüşmek. Genellikle bir hayvan kılığına girme yaygındır.
KAÇAL: Keloğlan. Saçsız Kahraman. Kurnaz ve hazırcevaptır. Aklı ve şansı sayesinde devlerden, haydutlardan kurtulur.
KAFDAĞI: Efsanevi Dağ. Bilinmeyen bir yerde bulunan ve ulaşılamaz yükseklikteki, efsânevi canlıların yaşadığı dağ.
KALAYKAN: Ocak Tanrıçası. Ocağı ve ateşini korur. Kal (kellik) ve Moğolca Gal (ateş) ile ilgilidir. KALÇAN: Ateş Tanrısı. Ateşin koruyucu ruhu olarak saygı gösterilir. Kendisine keçi kurban edilir.
KALÇABAY: At Tanrısı. Ateşi, atları ve atçılığı korur. Toprak yarılarak içine girip kaybolduğuna inanılır. KALDAZ: Ateş Tanrıçası. Ateşin ve büyükbaş hayvanların koruyucusudur. Emrindeki canlılara Kaldazın adı verilir.
KALDAZIN: Ateş Cini. Ateşin içinde oynar. Kısa boyludur. Sakalı yedi karıştır. Sakalları kirpi oku gibidir.
KALGANÇI: Kıyamet. Kalganan (sıçrayıp kalkılan) gün. Dünyanın ve evrenin yokolacağı ölülerin diriltileceği gün.
KALOĞLAN: Saçsız Kahraman. Kurnazlığı ve bahtı temsil eder. Zor durumlardan aklı ve şansı sayesinde kurtulur.
KAM: Şaman. Ruhlarla irtibat kurabilir. Dualarıyla hastaları sağaltabilir ve kötü ruhları kovabilir.
KAMBAR: At Tanrısı. Atları korur, eğlenceyi sever. İslam ile birlikte Hz. Ali’nin at uşağı Kamber ile özdeşleşmiştir.
KAMHAN: Efsanevi Hakan. Bayındır Han’ın atasıdır. Aynı zamanda güçlü bir kamdır. Şamanların atasıdır.
KAMOS: Kabus Cini. Kabuslara ve karabasanlara neden olan kötü ruh. Kedi gibi sessizce gezer. Keçiye benzer.
KANIM: Güven Tanrısı. Yeryüzündeki dürüst ve güvenilir insanları korur.
KANIKAY: Efsanevi Hanım. Manas’ın Karısı. Savaşçı 40 Alpkız yardımcısı vardır. Savaşçıdır. Manas öldüğünde ilaç yaparak onu diriltir.
KANIRMAĞI: Yeraltı Nehri. Yeraltında akar. İçindeki sıvı su değil kandır. Bu ırmak masallarda bazen uçan atlarla geçilir.
KARABASAN: Kabus. İnsanların korkulu rüyalar görmesi demektir. İnsanların üzerine çöken bir varlık neden olur.
KARABASMA: Kabus. Kötü ruhların veya cinlerin neden olduğuna inanılır. Bu ruhlar bazen ölümcül olabilmektedir.
KARABASTI: Halüsinasyon. Gerçekmiş gibi algılanan kötü rüyalar. Azerilerde hayalet görme. KARAÇURA: Kötü Ruh. Kötü Cin. İnsanları korkutan hatta zarar veren ruhlardır.
KARAHAN: Efsanevi Hakan. İnsanların önderidir. Gücü ve otoriteyi vurgular.
KARAGUŞ: Kuş Tanrısı. Kuşlara hükmeder. Tanrı Ülgen’in oğludur. Bazı yörelerde kartal halayı ile temsil edilir.
KARAKIRNAK: Tırnaklı Canavar. Bedeni baştan başa kıllarla ve tırnaklarla örtülü bir varlıktır. Sudaki insanlara zarar verebilir.
KARAKIZLAR: Kötülük Tanrıçaları. Erlik Han’ın kızlarıdırlar. Adları bilinmez. Göğe çıkan şamanı ayartmaya çalışırlar.
KARAKONCOLOS: Kış Cini. Kürklüdür. Kışın geceleri gezer. Elindeki kocaman bir tarakla vurarak insanı yaralar.
KARAKORŞAK: Hayvan Cini. Eşek, köpek, domuz, keçi kılığına girdiğine inanılan bir varlıktır.
KARAMAT: Sanrı Cini. Kabuslara neden olan ve hezeyan ve psikolojik bozukluklar ortaya çıkaran kötücül varlık.
KARAOĞLANLAR: Kötülük Tanrıları. Erlik Han’ın oğulları. Kara fırtına ile kan yağdırırlar. 9 kat yeri simgelerler. Adları şunlardır: 1. Karaş, 2. Matır, 3. Şıngay, 4. Kümür, 5. Badış, 6. Yabaş, 7. Temir, 8. Uçar, 9. Kerey
KARAŞ: Karanlık Tanrısı. Karanlığı oluşturur. Geceleri hüküm sürer. Kara Yılanları vardır.
KARAV: Kabus Cini. Kabuslara neden olur. Karağ sözcüğü kimi yörelerde kabus anlamında kullanılır.
KARÇANA: Kar Güzeli. Ayaz Ata’nın (veya noel Baba’nın) torunudur. Çocuklara hediyeler dağıtır.
KARGIMA: Beddua. Bir varlık için kötü dilekte bulunmak ve bu amaçla Tanrı’ya yakarmak.
KARGIŞ: Beddua. Bir insan için kötü temennilerde bulunma ve bu amaçla Tanrı’ya yakarma.
KARKIZ: Kar Güzeli. Ayaz Ata’nın (veya noel Baba’nın) torunudur. Çocuklara hediyeler dağıtır.
KARLUK: Duman Tanrısı. Ülgen’e kurbanların ruhlarını iletir. İnsanların yaşamlarını denetler. İşareti dumandır.
KARTA: Ahırın Koruyucu Tanrısı. Ahır hayvanlarını korur. Bazen onlara yem verir.
KAZAK HAN: Efsanevi Hakan. Kazakların Atasıdır. Alaş Han’ın oğludur.
KAZIRGAN: Cehennem Çukuru. Kötü ruhların doğruluğa kaldığı ateş çukuru.
KELÇE: Kel Kahraman. Çokbilmiş, kurnaz ve talihlidir. Ukala ve alaycı olarak da görünür.
KELEMTER: Dev İnsan. Başları bulutlardan bile yüksektir. Eski çağlarda yaşamışlardır.
KELENİ: Şaman Ruhu. Şaman kaçan ruhları geri getirmesi için Keleni’yi gönderir. Peltek dilli, kekemedir.
KELEY: Yarı Tanrı. Peltek dilli, kekemedir. Annesi Ülgen’in kızlarından biridir. Babası ise bir şamandır.
KELTEGEY: Şaman Ruhu. Şamanın yanında bulunan ruhtur. Çok kıskançtır. Bazen şamanı dinlemez.
KEMPİR: Dev. İnsanın topuklarından kanını emer ve yer altına götürüp tutsak eder sonra da acıkınca yer.
KENÇLİYÜ: Yağma Merasimi. Potlaç. Beyin veya hakanın mallarını kendi isteğiyle talan ettirmesi. Bu şanını ve şerefini yüceltir.
KEPE: Başmelek. Tanrı’nın en önemli yardımcısı olan melektir. Yerin içini ve yeraltını yönetir.
KER: Kötü Varlık. Kötülük. Kötülüğün kendisini ve kötü varlığı tanımlar. İsmin başında bir sıfat olarak kullanılır.
KEREH: Kurban. İlahi bir amaçla kesilen veya doğaya salınan hayvan ya da doğaya saçılan yiyecek, içecekler.
KEREY: Arabozuculuk Tanrısı. İnsanlar arasına nifak sokar. Yes / Ças (Demir) bilekli olarak betimlenir.
KILA İYESİ: Hayvanlar Ruhu. Hayvanların koruyucu ruhu. Vahşi bir hayvan görünümündedir.
KIPÇAK: Efsanevi Hakan. Kıpçak boyunun atasıdır. Bir ağacın kovuğunda doğmuştur.
KIRGIL: Merhamet Tanrısı. İnsanları korur ve onlara şefkat gösterir.
KIR ANA: Kırın Koruyucu Ruhu. (Dişi) Kırları korur. Kırlarda başı derde giren insanlara yardım eder.
KIR ANA: Kırın Koruyucu Ruhu. (Erkek) Tek ağaçlarda veya çalılarda yaşar. Ona ekmek kırıntıları ve bir demet ekin verilir.
KIR İYESİ: Kırın Koruyucu Ruhu. Uzun elli, uzun kollu, uzun parmaklı, yarı insan yarı yarı ağaç görünümlüdür.
KIRGIZ ATA: Efsanevi Hakan. Kırgızların Atası. Kırgız ulusunun kurucusu ve koruyucusu olarak kabul edilir.
KIRK: Kutsal Sayı. Türklerde her alanda ön plana çıkan kutsal bir simgedir. İslam’ın etkisiyle önemi artmıştır.
KIRKLAR: Kırk Evliya. Her çağda kimliği bilinmeyen kırk kutlu kişi vardır. Dünya bunların hürmetine ayakta durur.
KIRKAVLAN: Kırk Evliya. Kırk eren tarafından veya kırk şaman veya onlar tarafından korunan kutlu kişilerdir.
KIRSUT İYESİ: Koruyucu Ruh. İnsanın kendi iyesidir, yanında bulunduğu o insanı korur.
KISIL: Öfke Tanrısı. Kızıl bir kılıcı ve kızıl bir topuzu vardır. İnsanlara öfke duygusu verir.
KIŞ HAN: Kış Tanrısı. Kış mevsimini düzenler ve zamanında başlayıp zamanında sona ermesini sağlar.
KIYANLAR: 7 Tanrıça. Ülgen’in 7 kızlarıdır. Sanat ve estetikte insanlara ilham verirler. Hiçbirisinin ismi bilinmez.
KIYATLAR: 7 Tanrı. Ülgen’in 7 oğullarıdır. Yedi kardeştirler. Yedi boyu korurlar. Yedi Kat göğü sembolize ederler.
KIZAGAN: Savaş Tanrısı. Savaşçılara ve askerlere kuvvet verir, yenilmez kılar. Kayra Han’ın oğludur. KIZILALMA: Fetih Ütopyası. Türklerin, tek bayrak altında toplandığı devleti anlatır. Fethedilmek istenen ülkeleri simgeler.
KİLHAN: Efsanevi Hakan. Kildağ’da yaşayan hakan. Kendisine dağın etrafını çeviren balçıktan dolayı ulaşılamaz.
KİLİN: Boynuzlu At. Tek boynuzu vardır. Boynuz gücü simgeler.
KİLTİ: Evin Koruyucu Tanrısı. Bazen evdeki eşyaların yerini değiştirir. Ev taşınırken önce simgesel olarak o götürülür.
KİMSENE: Ev Cini. Evlerde yaşarlar. Evin ve ailenin koruyucusu olarak görülürler.
KİREMET: Tabu Bölgesi. Tabu Alanı. Ölen kişinin ruhunun yerleştiği yerdir. Her köyün kendi Kiremeti bulunur.
KİTRE İYESİ: Ahırın Koruyucu Ruhu. Genelde ahırda ve avluda yaşar ve orada yaşayan canlılara sahip çıkar.
KİŞTEY: Zina Tanrıçası. Baştan çıkarıcı, ayartıcı Tanrıça. Sekiz gözü vardır. Siyah bir tilkiye dönüşebilir.
KOÇA: Bereket Tanrısı. 23 Martta bu bayramın düzenlendiği aynı adlı Tanrıya bereket töreni yapılır.
KOÇAGAN: Bereket Töreni – Bahar Gündönümü. Bahar Bayramı. 22-23 Mart. Herşeyin o gece bir an uyuyup tekrar uyandığına inanılır.
KOĞUÇU: Cin Kovan. Şeytan Çıkaran. Kötü ruhların uzaklaştırabilen kişi. Kötü ruhu bir kez yakalayan kişi Kovuçu olur.
KOKPAR: Kutlu Oyun. Amaç, hayvan derisinden bir tulumu, at üstünde taşıyarak belirli mesafeyi aşmaktır.
KONRUL: Anka Kuşu. Kızıl renkli devasa kuş. Yeniden dirilişi simgeler. Hergün yeniden doğar. İkizi Toğrul’dur.
KOPUZ: Kutsal Çalgı. Bağlama’nın atası olan çalgı. Aldaçı (Ölüm Tanrısı) bile Kopuz’un sesinden korkar.
KORBOLKO: Ateş Kuşu. Ateşi veya çakmaktaşlarını yeryüzüne o indirmiştir. Tanrı Ülgen tarafından gönderilmiştir.
KORKUT ATA: Efsanevi Ozan. Ozanların atasıdır. Sıra dışı özellikleri vardır. Kopuzun bulucusu odur. Kuşların dilini bilir.
Hani dediğim erenler,
Dünya benimdir diyenler,
Ecel aldı yer gizledi,
Fani Dünya kime kaldı,
Gelimli gidimli Dünya,
Son ucu ölümlü Dünya.
(Korkut Ata)
KORMUSTA: Ruhlar Tanrısı. Batı Tanrısı. 55 Batı Tanrısının başıdır. Bilgedir. Körmöslerin önderidir. Kürmez ile özdeştir.
KORSAN: Deniz Haydutu. Tek bacaklı, tek gözü kapalı, takma çengel kolludur.
KOROĞLU: Efsanevi Kahraman. Annesi ışıktan hamile kalır ve diri diri gömülür. Mezarda doğar, ölmüş anasını emerek büyür.
KORUĞ: Tabu. Yapılması, dokunulması, gidilmesi, söylenmesi dinsel veya metafizik açıdan yasak olan şey. Türk efsanelerinde üç tür yasak vardır:
1. Bakma Yasağı: Geriye dönüp bakılmaz.
2. Konuşma yasağı: Bazı varlıkların adı anılmaz.
3. Uyuma Yasağı: Önemli görevlerde uyunmaz.
KOROSUN: Sağlık Tanrısı. Hastalıkları iyileştirir. İnsanlara şifa verir.
KORŞAK: Hayvan Cini. Eşek, köpek, keçi kılığına girdiğine inanılan bir varlık. Eve gelerek insanlmarı kandırıp kaçırır.
KOSA: Bahar Şenliği. Nevruza birkaç gün kala başlayan ve Nevruz gününün sonuna kadar devam eden şenliklerdir.
KOTAZ: Nazarlık. Gözün (nazarın) gücünden koruyan nesne. Çok kuvvetli nazarlar kotazları bile parçalar.
KOVAK: Gökyüzü Tanrısı. Yaratıcı Tanrı. Tunguzlarda Kovak (Kovakı) ve ikizi Savak (Savakı) olarak görünürler.
KOVUÇ: Şeytan Çıkarma. Cin kovma. Şeytan kovalama, eksorsizm. Kötü ruhların uzaklaştırılması işlemidir.
KÖÇÖT: Can Değiştirme. Bir kişinin ilahi bir anlmaşma ile başkasının yerine ölmeyi kabul etmesidir. KÖMEY: Gırtlak Şarkısı. Göğüsten ve gırtlaktan çıkan seslerle okunur.
KÖRMÖS: Hayalet. Ölmüş insanların ruhları. Ruh. İyilik ve kötülük yapan ruhların tamamı. Görünmeyen varlık.
KÖSE: Bereket Oyunu. Çocuklar boyunlarına zincir asıp kürk giyer ve evleri dolaşır. O eve bereket dağıtırlar.
KÖY İYESİ: Köyün Koruyucu Ruhu. Köyün koruyucu ruhudur. Her köyün kendi koruyucu İyesi vardır.
KÖYLEK: Yeraltı Cadısı. Yeraltında yaşar bazen çıkıp insanları kaçırır.
KUBAMARAL: Kutsal Geyik. Alageyik. Kutsal bir hayvandır. Bazen erenler alageyiğe dönüşür.
KUDAY: Hüda. Tanrı, Yaratıcı. Türkçe Kut (kutsallık, kutluluk) kökünden türemiştir.
KUĞU ANA: Kuğu Tanrıçası. Finlilerin Ku adlı Ay Tanrısını da akla getirmektedir.
KUĞU ATA: Kuğu Tanrısı. Bazı Türk boyları kuğudan türediklerine inanırlar. Örneğin Ku’lar (Lebedler).
KULBASTI: Halüsinasyon. İnsanları aldatan ve sonra da öldüren kötü ruh veya canavar olarak görünür.
KULDUR: Korsan. Harami. Denizlerde veya karada soygunculuk yapan taşıtları ele geçiren kimse.
KURGAN: Türbe. Kutsal mezar. İçinde ulu ve kutlu kişilerin yattığı dikkat çekici gömüt.
KURGAN İYESİ: Kurganın koruyucu ruhu. Kurgandaki mezarı rahatsız edenlerin veya mezar soyguncularının başına felaketler getirir.
KURHAN: Efsanevi Hakan. Kurdağ’da yaşayan bir hakandır. Sümerlerde yer altı ve dağ tanrısının adı Kür’dür.
KURT ANA: Kurt Tanrıça. Hemen hemen tüm Türk boyları ortak bir inanış olarak dişi kurttan türediklerine inanırlar.
KURT ATA: Kurt Tanrısı. Kurtları koruyan ve aynı zamanda kurt kılığına girebilen tanrıdır.
KURUMSAK: Kanlı Kurban. Tanrısal veya dini bir amaçla kesilecek hayvan.
KUT: Kutsal Enerji. Kutsal yaşam gücü. Bereket. Hayat verici, mübarek gibi anlamları vardır. Tanrısal enerji.
KUYAŞ: Güneş Tanrısı. Göğün yedinci katında oturur. Yeryüzüne yaşam verir.
KUYU İYESİ: Kuyu Ruhu. Kuyular başka alemlere açılan kapılar olarak kabul edilir. Buraların koruyucu ruhları vardır.
KUZHAN: Efsanevi Hakan. Kuzdağ’da yaşayan hakandır. Soğuktan ve rüzgardan dolayı kendisine ulaşılamaz.
KUZAR: Efsanevi Hakan. Hazarların ve Azerilerin Atası.
KÜBEY: Doğum Tanrıçası. Akgölden getirdiği sütü doğacak çocuğun ağzına damlatır. Çocuğa ruh verir.
KÜLDÜRGİŞ: Güldürü Cini. Çok büyük göğüsleri olan kızlardır. İnsanların yollarını kesip gıdıklarlar.
KÜMBET: Türbe. Kutsal mezar. İçinde ulu ve kutlu kişilerin yattığı dikkat çekici gömüt.
KÜMBET İYESİ: Kümbetin koruyucu ruhu. Kurgandaki mezarı rahatsız edenlerin veya mezar soyguncularının başına felaketler getirir.
KÜMÜR: Kömür Tanrısı. Kapkara bir görünümü vardır. Erlik Han’ın oğludur. Gömleği kara dumandandır.
KÜPEGİREN: Cadı. Evler yıkan, bozgunculuk yapan, şekil değiştiren, bir kadındır. Sonra küpe girip saklanır.
KÜRMEZ: Ruhlar Tanrısı. Yeraltındaki ruhların (Körmöslerin) önderidir. Hürmüz ile özdeşlemiştir.
-L-
LOKMAN: Hz. Lokman Peygamber. Tıpçıların Piri. Ölümsüzlük iksirini bulduğu ancak formülünü kaybettiği söylenir.
LOSON: Su Tanrısı. Suları ve su kaynaklarını yönetir. Temizliklerini sağlar.
LUR: Yaratıcı Kuş. Efsanevi Yaban Ördeği. Sulara dalarak çamur çıkarmış ve yeryüzü meydana gelmiştir.
“Lur suların üzerine kondu, göğsünden yolduğu tüylerle bir yuva yaptı kendisine. Dünyada toprak, işte bu yüzen yuvadan oluştu.” (Cengiz Aytmatov, Deniz Kıyısıda Koşan Ala Köpek)
-M-
MA: Anatanrıça. Anadolu’da ana tanrıçadır. Savaşçı bir kişiliği vardır.
MAĞARA İYESİ: Mağaranın Koruyucu Ruhu. Türklerde mağarlalar gizemli hatta kutlu mekanlardır. Mağara İyesi buraları korur.
MAĞUŞ: Kahin. Ateşperest rahip. Sihir yapabilme, rüyâları yorumlayabilme kehanet yetenekleri vardır.
MAL İYESİ: Hayvanların Koruyucu Ruhu. Atların ve sığırların koruyucu ruhudur.
MALAHAY: Ceza Tanrısı. Suçlu insanların cezalarını verir. Yeraltında yaşar.
MANAS: Efsanevi Hakan. Elinde kan pıhtısı ile doğar. Anasının karnında on ay kalmıştır. Yedi günde yedi yaşına gelir.
MANGADAY: Çokbaşlı Ejder. Ölmesi için tüm başlarının kesilmesi gerekir.
MANGUS: Canavar. Hortlak, dev, ejderha gibi içeriklerin tamamını kapsar.
MANKURT: Bilinçsiz Köle. Başına deve derisi gerilerek bilinci yok edilen köle.
MATIR: Cesaret Tanrısı. Korkusuz bir savaş tanrısıdır. Erlik Han’ın oğludur. Taş bilekli olarak betimlenir.
MAY ANA: Varlık Tanrıçası. Kırk başlı bir kadındır. Bebeklere ruh verir. Göğün üçüncü katında oturur.
MAY ATA: Varlık Tanrısı. İnsanların koruyucusu, kollayıcısı ve gözeticisidir. Göğün üçüncü katında oturur.
MAYGIL: Su Tanrıçası. Yeryüzündeki sulardan sorumludur.
MEÇİK: Vampir. İnsanların kanını emer, içlerinde büyür. Ölüm saçan kambur bir yaşlı kadındır.
MEÇKEY: Vampir. Kan emici varlık. Tağun yani veba hastalığı taşıdığına inanılır.
MEHMED: Hz. Muhammed (s.a.v.) İslam dininin kurucusu olan son Peygamber. Akla büyük önem vermiştir. Allah’ın elçisi. Allah’ın selamı; bereket, kutluluk ve esenlik onun üzerine olsun.
“Allah vardı, onunla birlikte hiçbir şey yoktu.” (Hz. Muhammed)
MEKİR: Aldatıcı Cin. Tanıdığı bir kişinin kılığına bürünür ve kişiyi çağırıp götürerek kaybeder.
MELEK: Tanrısal Görevli. Tanrının emrindeki soyut varlık. Işıktan yaratılmıştır. Herbirinin ayrı bir görevi vardır.
MENERİK: Şaman Hastalığı. Kişi bu hastalığa yakalanınca ağzından kan gelir ve bölece şaman olur.
MENGÜ: Mani. Maniheizmin Kurucusu. Bu dinde Aydınlık ile Karanlık iki rakip olarak karşı karşıya durur.
“İnsan sadece kendi sesini dinler.” (Mani Nakkaş)
MENGÜÇ: Derviş Küpesi. Teslimiyet Küpesi. Dünyadan ve dünyasal etkenlerden soyutlanmayı simgelerler.
MERDE: Efsanevi Hakan. Altay Türklerinin atası ve koruyucusu olduğuna inanılır. Yağmur yağdırma gücü vardır.
MERGEN: Akıl Tanrısı. Herşeyi bilir. Aklı ve zekayı temsil eder. Göğün yedinci katında oturur. Bilgelik sahibidir.
MERKÜT: Kutsal Kuş. Bu kartal tüm ömrü boyunca şamanı korur ve yardımcı olur.
MESCİD İYESİ: Mescidin Koruyucu Ruhu / Meleği. Şakacıdır; kapılar açar kapatır, ayakkabıları gizler. Seccadeleri çekiştirir.
MEŞE İYESİ: Ormanın Koruyucu Ruhu. Keyfi yerinde olduğunda kalın sesle şarkı söyler. Meşe ağacı kılığındadır.
MILAHSIN: Hayvan Tanrıçası. Ahır hayvanlarını korur.
MISTAN: Cadı. Çirkin suratlı yaşlı bir kadındır. İnasanların kanını emer veya kaçırıp yer.
MİTE: Bit Cadısı. Genç ve saf kızları kandırıp evine götürür ve onlara başındaki bitleri ve pireleri temizletir.
MODUN: Ağaç Tanrısı. Bir yerden başka bir yere havada uçarak gidebilir. Bedeni sık tüylerle ve kabuklarla kaplıdır.
MUGAL: Moğolların Soy Atası. Bulca Han’ın oğludur. Oğuz Han’ın amcası ve kaynatası olarak anlatılır.
MUNÇUK: Nazarboncuğu. Kişinin veya atın boynuna takılan değerli taş; arslan tırnağı, muska gibi şeyler.
MUSHAN: Efsanevi Hakan. Musdağ’da yaşayan bir hakan. Buzullar nedeniyle ulaşılamaz.
MUTFAK İYESİ: Mutfağın Koruyucu Ruhu. Mutfakta eşyaların yerini değiştirir. Bazen geceleri bulaşıkları yıkar.
MÜREN: Okyanus Tanrısı. Okanusları yönetir. Moğollarda Irmak Tanrısıdır.
-N-
NAMA: Nuh Peygamber. Hz. Nuh veya benzer özellikler taşıyan bir kişi. Güvercen onun kutlu kuşudur.
NARDUGAN: Kış Bayramı – Kış Gündenkliği. 22 Aralıktan ilk dolunaya kadar kutlanır. Güneşin ölüp ertesi gün yeniden doğduğuna inanılır.
NARTLAR: Efsanevi Halk. Destanlarda adı geçen yiğit bir halktır. Kafkas halklarının tamamına ait olan bir efsanedir.
NAVRUZ: Yeniyıl. Bahar Bayramı. 22-23 Mart’ta tüm Orta-doğuda ve Orta-asyada kutlanan bir bayramdır.
NAYMAN ANA: Söylencesel Kutsal Ana. Ruhu Dönenbey (Dönenbay) adlı bir kuşa dönüşmüştür.
NAZAR: Kem Göz. Kötü Bakış. Bir varlığın başına kaza veya belâ gelmesine neden olduğuna inanılan bakış.
NEHENG: Dev. Çok büyük masal yaratığı. İnsan yiyen canavar. Mağaralar, ormanlar ve dağlarda yaşar.
NEME: Cin. İyi veya kötü Ruh. Soyut varlık. Aruğ (İyi) ve Kara (Kötü) olanları vardır.
NİFE: Ölü Gelin. Geceleri beyaz bir ata biner. Olağanüstü güzellikte genç bir gelindir. İnsanları mezara çeker.
NİGEZ İYESİ: Evin Temelinin Koruyucu Ruhu. Evin sağlam durmsanı sağlar ve depremlerde evi korur.
NOKAY ATA: Köpek Tanrı. Moğolların bazı boylarının ve Kıtan’ların atası olarak kabul edilir.
NOKAY ANA: Köpek Tanrıça. Bir prenses ile evlenen Köpek’den türediklerine inanan eski Moğol kabileleri vardır.
NOYON: Asker Tanrısı. Askerleri ve orduyu korur.
NUH: Nuh Peygamber. İyi insanları ve her hayvandan bir çifti bir gemi yaparak Tufandan kurtarır.
NUR: Kutsal Işık. Yaşamı simgeler. Yaşamı yaratan Tanrı’nın nurudur. Yakıcı değildir.
-O-
OBA İYESİ: Oba Ruhu. Her obanın kendi koruyucu ruhu olduğuna inanılır.
OBOT: Doyumsuzluk Cini. Sürekli yer ama doymazlar. İnsanlara musallat olarak tüm servetini harcatırlar.
OCAK: Kutlu Nesne. Cezalandırıcı, temizleyici, tedavi edici, bereket verici olarak da görülür.
OCAK İYESİ: Ocağın Koruyucu Ruhu. Ocağa su dökülmez, kendiliğinden sönmesini beklenir. Çünkü bu ocağın ruhunu kızdırabilir.
OD ANA: Ateş Tanrıçası. Kırmızılar giymiş yaşlı bir kadındır. Ateşin yalımıyla dalgalanan kırmızı bir kaftanı vardır.
OD ATA: Ateş Tanrısı. Dokuz ateş ırmağının kavşağında dokuz köşeli bakır bir evde yaşar.
ODDENİZ: Ateş Denizi. Dünyanın en sonundadır. Ateşten bir deniz şeklindedir. Ateş ırmakları buraya dökülür.
OD İYESİ: Ateş Ruhu. Yatağı yağlı kurum ve istir; soluğu dumandır, aşı kuru odundur. Köz yastığı, kül yorganıdır.
ODMAN: Küçük Oğul. Ocağın, ev ateşinin devamlılığını sağlayan, evde kalan en çocuk. Büyükler yeni ev açar.
ODTİGİN: Küçük Şehzade. Masallardaki başarılı olan Küçük Şehzade figürüdür. Hanedanı devam ettirme hakkı onundur.
OĞAN: Rab. Yaratıcı. Evreni ve varlıkları yaratan güç.
OĞUZ: Türklerin Atası. İlk Türk Devleti’nin kurucusu. Bozkurt onun kılavuzudur. Soyundan Bozoklar ve Uçoklar türer.
OKAY: Sihirbaz Tanrısı. Su altında yaşar. Kalesi insan kafatasından örülüdür ve Kan Denizinin ortasındadır.
OLCA: Türklerin Soy Atası. Türklerin ve Moğolların ilk atası. Nuh Peygamberin oğlu. Kurt sütü içmiştir.
OLONGO: Destan. Şiir şeklindeki söylence. Olanların, olmuşların öyküsü demektir.
ONGON HAN: Bereket Tanrısı. Bolluk ve bereketin kaynağıdır. Kıtlıkları giderir. Ekinlerin bereketli olmasını sağlar.
ONGUN: Totem. Kutsal hayvan ve onun sembolize edilmiş figürü. Soyundan geldiği düşünülen varlık. OPKAN: Vampir. Kan emici yaratık. Salgınlar ve ruhsal hastalıklar dâhil olmak üzere birçok belanın nedenidir.
ORAKUL: Kahin. Eski çağlarda Anadoluda yaşamış olan çok güçlü sezgileri olan büyücü kahinler.
ORDUYOLU: Samanyolu. Macarlarda Hun ordularının buradan yürüdüğüne dair bir inanış vardır.
ORHAN: Efsanevi Hakan. Ordağ’da yaşayan hakan. Soğuktan ve rüzgardan dolayı ulaşılamaz. ORMAN İYESİ: Ormanın Koruyucu Ruhu. Keyfi yerinde olduğunda kalın sesle şarkı söyler.
OTAGAN: Şaman. Şaman. Din adamı. Türk-Moğol kültüründe daha çok erkek şamanlara verilen addır.
OTAĞ: Hakan Çadırı. Yeryüzü büyük bir otağa benzetilir. Yaşam Ağacı ise onun ortasındaki direktir. OTAĞ İYESİ: Çadırın Koruyucu Ruhu. Çadırın devrilmesini engel olur. Hatta orta direğinin (Bagan) bile ayrı bir iyesi vardır.
OTAŞ İYESİ: Ateşin Koruyucu Ruhu. Dokuz ateş ırmağının kavşağında dokuz köşeli bakır bir evde yaşar. Her ateşe bir İye gönderir.
OTUY: Ateş Cini. Ateşin içinde oynar. Kısa boyludur. Sakalı yedi karıştır. Sakalları kirpi oku gibidir.
OVO: Taş Yığını. Saygı Yığını. Yolculuklarda güven duası ve mevsim sonu ibadetleri için kullanılır.
OYMAK İYESİ: Oymağın Koruyucu Ruhu. Her aşiretin kendi koruyucu ruhu vardır. Bunlar başka Oymak İyeleri ile kavga edebilirler.
OYOR: Ced Tanrısı. Ata Ruhlarının önderidir. Ozor ruhları ile bağlantılıdır.
OYRAT: Efsanevi Hakan. Oyrat/Kalmuk boylarının atası olarak kabul edilir. Bir evliya olarak görülür.
OZAN: Halk Şairi. Tanrı vergisi (rüyada üç bade içerek) doğaçlama saz çalıp türkü söyleme yetenekleri vardır.
OZOR: Ata Ruhu. Ataların ruhlarını ifade eder. Gelip insanlara yardım edebilirler.
-Ö-
ÖCÜ: Hayali Varlık. Küçük çocukları korkutmak için kullanılan kurgusal yaratıktır.
ÖDÜGET: Akarsu Tanrısı. Köprüden suya bakanlara kızar ve başını döndürür. O kişi de düşer ve bazen boğulur.
ÖĞEN İYESİ: Avlunun Koruyucu Ruhu. Evcil hayvanları sever. Örneğin atların kuyruğunu örmekten çok hoşlanır.
ÖĞÜZ İYESİ: Akarsuyun Koruyucu Ruhu. Suların kirletilmesi onu çok üzer. Suya kirli şeyler dökenlerin başına belalar getirir.
ÖKSÖKÖ ve ZÜZÜLÖ: Çiftbaşlı Kartal. Sağ kanadı ile Güneş’i, sol kanadı ile Ay’ı kaplar. Yaşam Ağacının tepesinde döner.
ÖREK: Zombi. İnsanların öldürüldüğü ya da insan kanının akıtıldığı yerde ortaya çıktığı söylenir.
ÖREN İYESİ: Harabenin Koruyucu Ruhu. Harabe ölümle iç içedir. Korkulan yerlerdir, bilinmeyen ışıklar yanar ve müzik sesleri gelir.
ÖRGÜL: Hayırdua. Bir insan için iyi temennilerde bulunma ve bu amaçla Tanrı’ya yakarma.
ÖRÜZMEK: Söylecesel Hakan. Yeryüzüne düşen bir meteorun içinden doğduğu ve kurt sütü içerek büyüdüğü anlatılır.
ÖS: Can. Bir varlığın yaşam gücü. En çok kuş, yılan ve balık olarak temsil edilir.
ÖT: Zaman Tanrısı. Zamanın akışından sorumludur. Zamanın akışını bazen hızlandırır, bazen yavaşlatır. “Öd Teňri aysar, kişi oglı kop ölgeli törimiş.” (Zamanı Tanrı yaşar, kişioğlu hep ölümlü yaratılmıştır.) (Kültigin Anıtı)
ÖTÜĞ: Dua. Yakarma. Tanrıya yalvarma. Dilemek, istemek.
“Bizim atamız kimsiň kökte” (Bizim atamız kimdir gökte)
“Sentlensiň seniň adıň” (Yücelsin senin adın)
“Düşsün seniň köňlügüň” (Hoş olsun senin gönlün)
“Neçik kim cerde alay kökte” (Nice hem yerde tüm gökte) (Kuman Duası.)
ÖTÜĞMEK: Dua Etmek. Yakarmak. Tanrıya yalvarmak.
ÖTÜKEN: Kutsal Başkent. Türklerin yeryüzünde ilk var olduğu ve oradan Dünya’ya dağıldığı yerin adı.
ÖZEN: Ruh Tanrısı. Ölüm Tanrısıdır. İnsanların ruhlarını alan tanrıdır.
-P-
PAKTA: Saban Tanrısı. 21 Eylülde bu bayramın aynı adlı koruyucu ruhu adına Saban Bayramı düzenlenir.
PAKTAGAN: Saban Töreni – Güz Gündönümü. Saban Bayramı. 21-22 Eylül. İnsanlara yemek dağıtılır.
PAPAY: Yıldırım Tanrısı. İskit mitolojisindeki yedi ilahi yaratıktan biri. Kendisine verilen kurbanları yıldırımla yakar.
PAYNA: Çam Tanrısı. 23 Aralıkta bu bayramın aynı adlı koruyucu ruhuna at kurban edilirdi.
PAYNAGAN: Bağış Töreni – Kış Gündenkliği. Bağış Bayramı. 22-23 Aralık. Güneşin ölüp ertesi gün yeniden doğduğuna inanılır.
PEG İYESİ: Harabenin Koruyucu Ruhu. Harabe ölümle iç içedir. Korkulan yerlerdir, bilinmeyen ışıklar yanar ve müzik sesleri gelir.
PERİ: Dişi Soyut Varlık. Peri Kızı. Çoğunlukla genç ve güzel kadınlar olarak tasvir edilirler. Ruhani yaratıklardır.
PERİ HAN: Periler Kralı. Perileri yöneten hükümdar. Bazen de bir Kraliçe olarak düşünülür.
PERİŞTE: Melek. Melek, peri, iyi ruh gibi anlamlara sâhiptir. Çuvaşlara göre Tanrı’nın hizmetçisidir.
PINAR İYESİ: Pınarın Koruyucu Ruhu. Hamile kalmak isteyen kadınlar ve hastalar bu iyenin koruduğu kutsal su ile yıkanır.
PİR: Koruyucu Evliya. Bir sanat veya bilim dalının mânevi koruyucusu. Koruyucu ruhu veya evliyası. Buna göre aşağıdaki peygamberler bazı işlerin piri kabul edilir;
- Hz. Adem: Çiftçilerin,
- Hz. İsa: Marangozların,
- Hz. Şit: Pamukçuların,
- Hz. İdris: Terzilerin,
- Hz. Salih: Devecilerin,
- Hz. İbrahim: Sütçülerin,
- Hz. İsmail: Avcıların,
- Hz. İshak: Çobanların,
- Hz. Zülkifl: Fırıncıların,
- Hz. Üzeyr: Bağcıların,
- Hz. İlyas: Dokumacıların,
- Hz. Davud: Demircilerin,
- Hz. Yunus: Balıkçıların,
- Hz. Yusuf: Yorumcuların.
PİSTEN: Maymun Ruh. Kambur, uzun boylu, tüylü maymun kılığındadır. Genç kıza dönüşür ve insanla ilişkiye girer.
PORHAN: Şaman. Ruhlar alemiyle iletişime geçebilen kişi. İlkel din adamı. Çok güçlü şamanlardır.
PURA: At Tanrısı. Emrinde Pura adı verilen ve şamanı taşıyan atlar vardır. Ülgen Han’ın oğludur.
-R-
ROM ANA: Yaban Ruhu. Vahşi hayvanları koruduğuna inanılan bir varlıktır. Dağda kalmışlara da yardım eder.
ROMUS ve ROMULUS: Kurt Atalar. Bir ırmağa bırakılan ikizleri ve dişi bir kurt sudan çıkararak bir mağarada emzirir. Not: Bu karakterler İtalyan mitolojisine Etrüskler aracılığı ile geçmiştir. Roma şehrini kurarlar.
RÜSTEM: Efsanevi Güreşçi. Güreşlerde hiç yenilmez. Güreşçilerin piri olarak görülür.
-S-
SABANTOY: Güz Bayramı. Sabantoy güz gündönümünde (gündüzle gecenin eşitlendiği günde) yapılan bir bayramdır.
SAÇI: Kansız Kurban. Doğaya dökülerek verilen yiyecek ve içecek şeklindeki kurban.
SAÇILGA: Kansız Kurban. Doğaya dökülerek verilen yiyecek ve içecek şeklindeki kurban.
SAGAN: Efsanevi Hakan. Sağan Han'ın kızı ve 40 hizmetçisi bir gölün kenarında sudan hamile kalırlar.
SAH: Amin. Dua Sözcüğü. Dua sonunda Tanrı Kabul Etsin anlamında yinelenen bir sözcüktür.
SAKLAB: Efsanevi Hakan. Saklab boyunun atası.
SALHIN: Rüzgar Tanrısı. Rüzgarları yönetir. Rüzgarlara bir at gibi binip onları sürer.
SAMRAV: Gök Tanrısı. Göklerin egemenliğini elinde bulundurur. Bengüsu onun tarafından korunur.
SANLAV: Ulu Kişi. Eşraf. Bir bölgenin ulu kişisi. Çocuklara ad verir, dua eder.
SARAY: Hükümdar Konağı. İhtişamı, saltanatı ve göz alıcılığı simgeler. Sırça (camdan) saraylar masallarda yer alır.
SARGAY: Merkez Tanrısı. 88 Tanrının başında bulunur. Moğollarda 8 rakamı kutludur, o nedenle merkezde 88 vardır.
SARKAN: Ejderha Tanrısı. Ejderhaları yönetir. Elinde bakır bir değnekle yeraltının dokuzuncu katında yaşar.
SARI ANA: Efsanevi Evliya. Kadın evliya. Bir kuş şeklinde uçtuğuna inanılır. Işığa dönüşerek her kalpte yaşadığı anlatılır.
SATANAY: Efsanevi Hanım. Güzelliğin ve bilgeliğin sembolüdür. Babası Güneş’tir ve annesi Ay’dır.
SATI: Can Satma. Çocukları ölenler ya da olmayanlar, yaşarsa çocuğu manevi olarak kutlu bir kişiye adarlar.
SATILAY: Fesat Tanrıçası. Ruh hastalıklarına ve intiharlara sebebiyet verir. Çıplak ayakları ile sessizce gezer.
SAVACI: Nebi. Peygamber. Tanrının elçisi, habercisi. Kitap getirmemiş peygamber, nebi.
SAYA: Sürü Tanrısı. 23 Haziranda bu bayramın aynı adlı koruyucu ruhu için yiyecek toplanır.
SAYAGAN: Sürü Töreni – Yaz Gündenkliği. Sürü Bayramı. 22-23 Haziran. Sayacılar keçi derisine bürünüp evlerden Saya toplarlar.
SAZAKAN: Kasırga Cini. Ejderhaya benzeyen kocaman bir varlıktır. Budaklı boynuzları vardır.
SEHEN: Bilgelik Tanrısı. Bilgeliği ve öğreticiliği temsil eder. İnsanlara öğütler verir.
SELCEN: Efsanevi Güzel. Güzelliği sembolize eder.
SELLÖ: Deniz Kızı. Yarı kadın yarı balık olan varlık. İnsanları kandırıp derinliklere çeker.
SEMENİ: Yaşam Otu. Bir kaba konulan buğdaylar yeşerince etrafına kırmızı kurdele bağlanan bir demettir.
SEMETEY: Efsanevi Hakan. Manas’ın oğlu. Çok yiğit bir kişi olarak tanımlanır.
SEMRÜK: Efsane Kuşu. Dev Kuş. Devasa bir kuştur. Güneşte yanar ve hergün kendi küllerinden yeniden doğar.
SERGE: Kutlu Direk. At bağlama direği. Bu direğin koruyucu ruhunun (İyesinin) bulunduğuna inanılır.
SIĞIN: Geyik Tanrı. Bazı Türk, Moğol ve Macar boyları, soylarının bu kutlu varlıktan türediğine inanırlar.
SINAKA: Atasözü. Toplumsal bir öğüt vermeyi amaçlayan söz dizisi.
“Yazmas atım bolmas, yanılmas bilge bolmas.” (Şaşmaz atış olmaz, yanılmaz bilgin olmaz.) (Eski Türk Atasözü)
SIRMA: Efsanevi Kadın. Güzel kadın motifini simgeler. Kırk kız dilberi vardır yanında.
SOBA İYESİ: Sobanın Koruyucu Ruhu. Sobanın içinde yaşar. Ateşe odun atılması için ses çıkarır, sobanın kenarlarına vurur.
SOHAN: Karanlık Tanrısı. Yeraltında yaşar, Yohan’ın oğludur.
SOGOTOH: Efsanevi Hakan. Sahaların (Yakutların) atasıdır. Bazen yeryüzündeki ilk insan olarak da anılır.
SOGTO: Kuzey Tanrısı. 77 Kuzey Tanrısının başıdır. Hüherdey Han ve Hültey Hanım adlı fırtına tanrılarının babasıdır.
SONA: Deniz Kızı. Yarı kadın yarı balık. Denizde yaşayan çok güzel dişi varlık. Deniz kıyılarındaki kayalıklarda şarkı söyler.
SÖĞÖK İYESİ: Mezarlığın Koruyucu Ruhu. Ölenlerin ruhlarını cinlerden korurlar. Güneş battığı zaman mezarlığa girilmemelidir.
SÖYLENÇ: Efsane. Nesilden nesile aktarılan, insanüstü varlıkların veya sıradışı olayların öyküleri.
SÖYLENTİ: Rivayet. Herhangi bir olaya dair, toplumda anlatılagelen ama kesin olarak doğrulanmamış haber.
SU ANA: Su Tanrıça. Göğüsleri iri, gözleri kaşsız, siyah ve iridir. İskelede, saçlarını gümüş tarağı ile tarar.
SU ATA: Su Tanrı. Kızınca barajların, büğetlerin veya su değirmenlerinin yıkılmasına neden olur.
SU İYESİ: Su Ruhu. Kıyıya çıkmayı çok sever. Yere değen uzun saçları vardır. Cisimsiz varlıklardır. SUVKIZ: Yarı Kadın Yarı Balık. Suyun derinliklerindeki büyük bir kayanın altında bulunan bir sarayda yaşarlar.
SUDAN ÇIKMA: Sudan Doğma Hayvan. Kendisi veya atası sudan(gölden) çıkıp gelen bir hayvan veya özellikle at.
SULUKUN: Yeraltı Kralı. Yeraltındaki Büyük Denizi yönetir. Sular altındaki saltanata hükmeder.
SUS: Yağmur Tanrıçası. Geceleri köylerin etrafında dolanıp kontrol eder. Kendisinden yağmur istenilir. SUSULU: Deniz Kızı. Yarı kadın yarı balık. Denizde yaşayan çok güzel dişi varlık. Kuyruğu balığınki gibidir. SUĞORUN: Şaman Tanrısı. Kara bir karga kılığına girebilir. İyi veya kötü değildir. Kimlerin şaman olacağını bildirir.
SUYLA: Yazgı Tanrısı. Su ile Güneş ve Ay’ın ışığından yaratılmıştır. İnsanların yaşamlarını ve yazgılarını denetler.
SUVOLTA: Yaşam Tanrıçası. Yaşam ağacının koruyucusu olan tanrıçadır.
SUYLAMAN: Su Tanrıçası. Gölleri, ırmakları ve su kaynaklarını korur.
SÜMER DAĞI: İlahlar Dağı. Yedi büyük Tanrının yaşadığı yer olarak kabul edilir.
SÜN HAN: Aile Tanrısı. Ailenin ve soyun koruyucu iyesidir.
SÜN: Ruh (Hareketli). Ruh. Hayalet. İnsan ruhunun hareketli kısmı. Bedeni terketse bile geri dönebilir.
SÜR: Ruh (Sabit). Ruh. İnsan ruhunun sabit, hareketsiz kısmı. Bedeni terk ettiğinde insan ölür.
SÜRENGE: Takvim. Halk takvimi. Bazı doğal olayları dikkate alarak oluşturulan takvim.
SÜRÖ DAĞI: İlahlar Dağı. Tanrıların yaşadığı bir dağ. Dokuz büyük Tanrının yaşadığı yer olarak kabul edilir.
SÜYMESEN: Deniz Tanrısı. Deniz canlılarını ve balıkları da korur.
-Ş-
ŞAHMARAN: Yılan Kraliçe. Bellerinden aşağısı yılan, üstü ise insan şeklindeki Maran adlı yılanların kraliçesidir.
ŞAHTA ATA: Noel Baba. Kışın ortaya çıkarak yoksullara yardım eden, çocuklara hediyeler dağıtan ermiş.
ŞALIK: Av Tanrısı. Erlik, sarayının kapısını kırınca dilinden ve ayağından yaralamış, peltek ve topal olmuştur. ŞAMAN: İlkel Rahip. İlkel topluluklarda hekimlik, büyücülük, din adamlığı, ruhlarla iletişimcilik yapar.
ŞAŞTI: Efsanevi Evliya. Nogayların atası sayılır.
ŞEKE: Şarkı Cini. İnsanları ıssız yerlerde yakalayıp saatlerce şarkı söyletir.
ŞEŞE: Haydut Kuş. Küçük çocukları öldüren bir kuştur. Doğumun altıncı gününde gelir.
ŞİK: Şeytan. Çirkin görünümlü, hırıltılı sesi olan ve 12 başlı bir varlıktır. Alnında tek gözü vardır.
ŞİMİLTEY: Yeraltı Tanrıçası. Çok uzun bakır bir gagası vardır. Cehennem ve yer altı onun hükmü altındadır.
ŞINGAY: Kargaşa Tanrısı. Yeryüzünde kargaşa çıkarır. Karışıklığa sebebiyet verir.
ŞULBUS: Cadı. Ne yaşlanan, ne çoğalan, ne ölen yaşlı bir kadındır. Tüm gücü kızıl saçlarındadır.
ŞÜLGEN: Efsanevi Hakan. Sular Diyarının hakanıdır. Açgözlü ve hırslıdır. Ural Batur’un kardeşidir.
ŞÜĞŞEK: Şimşek Tanrısı. Şimşekler çaktırır ve onları tıpkı bir ata biner gibi sürer.
ŞÜRELE: Yarım Cin. Ormanlarda yaşar, söylenenin tersini yapar. Tek gözlü, tek kollu, tek bacaklıdır. -T-
TALAY: Okyanus Tanrısı. 19 denizin birleştiği yerde yaşar. Denizlerin yükselip alçalmasına (gel-git) karar verir.
TAMAĞ: Cehennem. Öldükten sonra suçluların cezalandırılmak üzere gittiği yer.
TAMMUZ: Bereket Tanrısı. Sümer kökenlidir. Ahır hayvanlarının ve/veya çobanların koruyucusu olarak görülür.
TANÇULPAN: Orman Tanrıçası. Omzuna yeşil şal örter. Rüzgardan daha hafif bir elbisesi vardır ve tüm vücudu görünür.
TANDIR İYESİ: Tandırın Koruyucu Ruhu. Bazen tehlikeli bir varlıktır. Çocukları ve kedileri ateşin içine çekebilir.
TANHA: Kader Tanrısı. Kişioğlunun doğumundan itibaren onun kaderine hükmeder.
TANLA: Mucize. Akıl almaz, mantıkla açıklanamayan, olağanüstü olay.
TANRI: İlah. İnsanüstü ve insanlar üzerinde egemenliği olan varlık. Yaratıcı.
TANRIDAĞI: Kutlu Dağ. Tanrıların yaşadığına veya insanlarla Tanrını iletişim kurduğuna inanılan dağ.
TANRIÇA: İlahe. Çoktanrılı inançlarda Dişi Tanrı.
TANSIK: Mucize. Olağanüstü, akıl-almaz olay. Peygamberler tarafından Tanrının izniyle gerçekleştirilir.
TAPDUK: Efsanevi Kahraman. Yeryüzündeki kötülükleri yok etmek için Tanrı göndermiştir.
TAPINAK: Mabet. İçerisinde ibadet edilen yer.
TAPINÇ: Kült. İbadet. Herhangi bir ilahi güce yönelik olarak geliştirilen törenler ve ugulamalar bütünü.
TAPUĞ: İlahi. Dinsel içerikli şiir. Dinsel Musiki.
TARGUTAY: İlk İnsan. Türk, Moğol ve İskit mitolojisinde ilk insan. Âdem. Üç oğlu vardır:
1. Arpaksay: Arpa yemeği yer ve Arpaçay’da oturur.
2. Lıpoksay: Balık yemeği yer Lıpoçay’da oturur.
3. Kolaksay: Kuş yemeği yer ve Kulaçay’da oturur.
TARKAN: Demirci Ustası. Türklerde ve Moğollarda demirci demektir. Toplumda saygın bir konumu vardır.
TARLA İYESİ: Tarlanın Koruyucu Ruhu. Kırsaçlı bir kocakarıdır ve Uruk adlı bir ağaçta oturur. Komşu tarlaların iyeleri kavga edebilir.
TAŞ-ATA: Mezar Totemi. Mezar Taşı. Mezarın başına dikilen ve olasılıkla mezarın koruyucu ruhunu temsil eden sembol.
TAŞHAN: Efsanevi Hakan. Taşdağ’da yaşayan bir hakan. Kayalık bölgeler kendisini korur.
TAŞKAPI: Yeraltı Geçidi. Öteki alemlere açılan kapı. Bir mağaranın içinde bulunur.
TAŞKIN: Tufan. Büyük sel. Nuh Tufanı. Tufanı "demir boynuzlu kök teke" acı acı meleyerek önceden haber vermiştir.
TATAR HAN: Türklerin Atası. Bulca Han’ın oğludur. Çok hızlı at sürdüğü söylenir.
TATAY: Kasırga Tanrısı. Kasırgalara, fırtınalara, tayfunlara ve burgaçlara sebep olur. Atı yıldırıma dönüşür. TAYGA İYESİ: Tayganın Koruyucu Ruhu. Altaylara özgü bir bitki örtüsü ve ova türü olan Tayga’nın koruyucu ruhudur.
TAYILGA: Boğarak Kurban. Hayvanın boğularak öldürüldüğü kurbandır.
TAZ: Gök Tanrıçası. Ülgen’in karısı olarak geçer. En önemli özelliği kel olmasıdır.
TAZŞA: Kel Kahraman. Gücünü kelliğinden alır. Kellik güç ve zeka simgesidir. Saçları olsa bile silkinerek kele dönüşür.
TEP: Ateş Tanrısı. Gök yerden ayrılırken yaratılmıştır.
TELEKEY: Evren Tanrıçası. Tüm kainatı kuşatır ve dengesini sağlar. Nerede yaşadığı bilinemez, heryerde yaşar.
TEMİR: Demir Tanrısı. Demircileri korur. Yuvarlak saç örgüsü vardır. Yağrını (kürek kemiği) demirdendir. TEÑRİ: Tek Yaratıcı. Mutlak Yaratıcı. Ahmet Yesevi, sürekli “Allah Teñri” tabirini kullanmıştır.
TEPEGÖZ: Tekgözlü Dev. Parmağında büyülü bir yüzük takılıdır. Yalnızca gözünden vurularak öldürülebilir.
TEYREN: İblis. Tek ayaklı, tek kollu, tek elli, tek bacaklı ve tek ayaklıdır.
TILSIM: Sihirli Nesne. İnsanlara sıra dışı güçler veren nesne veya eşyalardır. Örneğin görünmezlik yüzüğü gibi.
TİKİ: Gizemli Ses. Geceleri işitilen ve kaynağı bilinmeyen ses. Bu sesi duyanlar ölür.
TİLEK: Efsanevi Hakan. Teleğüt Türklerinin ilk atası olarak kabul edilir.
TİN: Ruh. İnsan varlığının somutdışı ve nesnesel olmayan kısmı. Soyut varlık. Bir kuş olduğuna inanılır. TOBADI: Yemin sözü. Bir yemin sözüdür. (Yemin ederim ki… gibi)
TOGUN: Süslemeci Tanrısı. Bezekçi ve Gümüşçülerin Tanrısıdır.
TOĞRUL: Anka Kuşu. Efsanevi dev kuş. Ölümsüzlüğü ve yeniden dirilişi simgeler. İkizi Konrul’dur.
TOKAY: Orman Tanrısı. Keyfi yerinde olduğunda kalın sesle şarkı söyler. Kır saçlı, aksakallı bir ihtiyardır.
TOMÇI: Tıp Tanrısı. Hekimleri ve eczacıları korur.
TONGA: Efsanevi Hakan. Sırtında da bir pars postu vardır, postun dişleri başının üzerinden görünür.
TOPLAK İYESİ: Caminin Koruyucu Ruhu / Meleği. Camiyi cinlerden korur. Şakacıdır. cami kapılarını açar kapatır, ayakkabıları gizler.
TOPRAK ANA: Toprak Tanrıça. Besleyici, barındırıcı ve yaşam vericidir. Evi sekiz köşelidir. Kutlu, güçlü bir kadındır.
TOYBODIM: Yeraltı Nehri. Doyumsuzluk Irmağı. Dokuz hırsı simgeleyen dokuz yeraltı nehri kavuşarak oluşur.
TOYDU: Ölüm Balığı. Dev Balık. Yeraltındaki büyük denizde yaşadığına inanılan efsanevi devasa balık.
TOYUN: Efendi. Şaman. Sahip. Şaman anlamında kullanılır. Bazen de tanrıların sıfatı olarak geçer.
TÖZ: Totem. Bir topluluğu simgeleyen hayvanın sembolize edilmiş heykeli veya ikonu.
TÖS HAN: Ced Tanrısı. İnsanlığın ata ve analarını temsil eder. Töz Ruhlarının önderi olarak kabul edilir.
TUFAN: Büyük Sel. Taşkın. Bir kavmi, ya da tüm insanları cezalandırmak amacıyla gönderilen büyük felaket.
TUĞ: Hükümranlık Sembolü. Dokuz kolu ve dokuz hayvanın kuyruğundan püskülleri vardır. Uğur ve Kut işareti.
TULPAR: Kanatlı At. Kuday (Tanrı) tarafından yiğitlere yardımcı olması için yaratılmıştır.
TUMAR: Muska. Hastalıkları, kötülükleri ve nazarı uzaklaştırmak için boyna asılan veya taşınan yazılı kağıt.
TURA: Rab. Tektir. Herşey ona bağlıdır. Herşeye hükmeder. Ortağı yoktur.
TUR: Efsanevi Hakan. Türklerin atası olan hakan. İran tarihinin söylencelerinde İran’ın baş düşmanıdır.
TURUĞ: Şaman Ağacı. İlk şamanı yaratan Tanrının yaptığı gibi, her şaman kendisini temsil eden bir ağaç diker.
TUYAR: Eziyet Tanrısı. Boynuzlu, kuyruklu ve tek gözlüdür. Eli ve ayağı yoktur. Ölüm tohumu eker. İnsanları delirtir.
TÜNKÜR: Melek. Tanrının emrindeki soyut varlık. Işıktan yaratılmıştır. Herbirinin ayrı bir görevi vardır.
TÜKEL: Ağaç Evladı. Ağaçtan doğan beş çocuktur. Adları şöyledir:
1. Sonkur Tekin,
2. Kotur Tekin,
3. Oğur (Or) Tekin,
4. Tükel Tekin,
5. Bögü Tekin.
TÜRBE İYESİ: Kümbetin koruyucu ruhu. Kurgandaki mezarı rahatsız edenlerin veya mezar soyguncularının başına felaketler getirir.
TÜRÜGEŞ: Efsanevi Hakan. Türkeş boyunun kurucusu olan hakan. Soyundan on boy türemiştir.
TÜRK ve TÜRKÂN: Yaratılan İlk Erkek ve Kadın. Yaratılan ilk Türk erkek ve kadındır. Ancak bunlar kardeştirler.
TÜRKTÜ: Türklerin Atası. Ateşi Tanrıdan alıp insanları donmaktan kurtarır. Rüya yorumlar. Tuzu yemeğe o katmıştır.
TÜŞİMEL: Rüya Tabircisi. Rüyalardaki bazı işaretlere dayanarak geleceğe dair çıkarımlarda bulunur.
TÜYEN: Şelale Tanrıçası. Çağlayanları korur. Çağlayanların sularının bol olmasını sağlar.
-U-
UBIR: Vampir. Kan emici yaratık. Ağzından ateş püskürür, uçabilir. Etrafına bulaşıcı hastalık yayar.
UÇANHALI: Sihirli Halı. Uçabilen ve üzerinde insanları götürebilen bir masal motifidir.
UÇAR: Haber Tanrısı. Kötü haberleri getiren tanrıdır. Erlik Han’ın oğludur. Bazen casusların Tanrısı olarak görülür.
UÇMAĞ: Cennet. Ölümden sonra iyi insanların mükafat olarak gideceği yer. Yeşilliklerle ve nimetlerle doludur.
UÇUH: Hastalık Cini. Uykada dudaklarda uçuğa neden olan varlık. Tedavi için toprağa buğday gömülür.
UDAGAN: Şaman. Şaman. Din adamı. Türk-Moğol kültüründe daha çok kadın şamanlara verilen addır.
UD ANA: İnek Tanrıça. Bazı Türk boyları, soylarının kutsal bir inekten türediğine inanır.
UD ATA : Boğa Tanrı. Bazı boyların atası olarak anılır. Oğuz Kağan’a adını veren de Boğa Ata’dır.
UHUR: Yol Cini. Yollarda gezen bir varlık. Görenlere talih ve baht getirir.
UKULAN: Su Tanrısı. Suyun temizliğini ve balıkları korur. Balıkları çoğaltır. Suyu kirletenleri cezalandırır.
ULUĞ ANA: Yaratıcı Tanrıça. Büyük Yaratıcı gücü ifade eder. Yaratıcı gücün dişil yönünü simgeler.
ULUĞ ATA: Yaratıcı Tanrı. Büyük Yaratıcı gücü ifade eder. Yaratıcı gücün eril yönünü simgeler.
ULUKAYIN: Yaşam Ağacı. Yerle göğü birbirine bağlayan ağaç. Kayra Han tarafından dikilmiştir.
ULUKONAK: Saray. İhtişamı, saltanatı ve göz alıcılığı simgeler. Sırça (camdan) saraylar masallarda yer alır. ULUKUN: Işık Tanrısı. Yeryüzüne aydınlık sağlar.
UMAY: İyilik Tanrıçası. Ana Tanrıça. Yaşam Tanrıçasıdır. İyilikler yapar, bereket dağıtır. Doğacak çocukları belirler.
URAL: Efsanevi Hakan. Ölümsüzlüğü aramıştır. Ecel’i yenip Bengüsu’yu bulmak için mücadele eder.
URASA: Nefes Tedavisi. Doğaüstü güçlerle iletişime geçilerek uygulanan tedavi yöntemi.
URAZ: Talih. Rastlantıları düzenlediğine inanılan, iyi veya kötü durumları belirleyen soyut güç.
URGUN: Cin. Soyut varlık. Ateşten yaratılmıştır. Tek ağaçların altında, su kıyılarında yaşar. Cin çarpmasına vurgun denir.
URKAY: Madencilik Tanrısı. İnsana görünmez. Islıkla, kedi miyavlaması ve köpek uluması gibi seslerle madencileri uyarır.
URUZ: Söylencesel Han. Cesur, eğilmez bir savaşçıdır. Kazan Han’ın oğludur.
USAN: Su Tanrısı. Yeryüzündeki suları ve su kaynaklarını, bulakları, pınarları korur. Suların bollaşmasını sağlar.
UTKA: Ruh Enerjisi. Koruyucu ruh ve (daha doğrusu ruh şeklinde düşünülen) koruyucu enerji.
UTKAÇI: Kurban Tanrısı. Kurbanları Ülgen’e iletir. Gökyüzünde yaşar. Ülgen’e en yakın tanrıdır. UYAT: Vicdan. Doğru ile yanlışı ayırt etme ve bulma gücü. İçsel mahkeme. Tanrının fısıltısı denir.
UZUH: Dev Adam. Yiyecekleri güneşe kaldırıp öyle pişirirler. Devasa halılar dokurlar. Bin yıldan fazla yaşarlar.
-Ü-
ÜÇMÜSTÜ: Çocuk Tanrıçası. Çocukları kötü ruhlardan korur. Üç boynuzu vardır.
ÜÇOKLAR: Yersel Kavimler. Oğuz Han’ın ilk (ağaç kovuğunda bulduğu) eşinden olan üç oğlu ve onlardan türeyen boylar.
ÜKEK: Burç. Gökyüzünü oniki bölüme ayıran takımyıldızlardan her biri. Dört sınıfta toplanırlar:
Od Ükekleri (Ateş Burçları); Koç, Aslan ve Yay'dır.
Toprak Ükekleri (Arz Burçları); Boğa, Başak ve Oğlak'tır.
Kalığ Ükekleri (Hava Burçları); İkizler, Tartı ve Kova'dır.
Su Ükekleri (Mai Burçları); Yengeç, Çayan ve Balık'tır.
ÜLGEN: İyilik Tanrısı. Kayra Han’ın oğlu. Göğün 16. katında yaşar. Göğü yönetir. İnsanlara ateşi göndermiştir.
ÜLİGER: Masal. Destan. Olağanüstü öykü, masal demektir. Uyaklı olarak okunurlar ve binlerce kıtayı bile geçebilirler.
ÜREN: Hasat Tanrısı. Ürünlerin bereketli olmasını sağlar. Harman aletlerinin İyelerini (koruyucu ruhlarını) gönderir.
ÜRGEL: Takımyıldız. Hayalgücü ile belirli şekillere benzetilen yıldız toplulukları ve kümeleri.
ÜRÜŇ AR TOYON: Canlılar Tanrısı. Yeryüzündeki tüm sürecin işleyişinden, insanlardan ve diğer canlılardan sorumludur.
ÜRÜŇ AY TOYON: Gökyüzü Tanrısı. İlk insanı o yaratmıştır. Dünyayı idare eder. İlham kaynağıdır. Yetenekleri ve becerileri o verir.
ÜYGÜL: İyilik Tanrısı. Yüceliği, üstünlüğü ve büyüklüğü sembolize eder.
ÜZÜT: Can. Yaşam gücü. Bir varlığın yaşam gücü. En çok kuş, yılan ve balık olarak temsil edilir.
-V- VERİÇELEN: Görünmez Yılan. Ejderha. Ejderhaya benzeyen devasa yılanlardır. Vere sözcüğü Ejderha demektir.
VUÇAH: Ocak Tanrısı. Eski Türkler evdeki yemekten bir parçayı veya biraz tuzu ocağa atarak ona verirler.
VUDAŞ: Suyun Koruyucu Ruhu. Vudaş, efsânelere göre boğularak ölmüştür ve su cinine dönüşmüştür.
VUPAR: Vampir. Geceleri görünür, hayvanların ve insanların kanını emer veya havasız bırakır.
-Y-
YABAŞ: Bozgun Tanrısı. Yeryüzünde kötülüklere ve bozgunculuğa sebebiyet verir. Erlik Han’ın oğludur. YADA TAŞI: Simya Taşı. Yağmur Taşı. Bu taş ile istenildiği gibi yağmur ve kar yağdırılabilir, hava olaylarına tesir edilebilir.
YADAÇI: Simyacı. Yağmurcu. Yağmur yağdırabilen kişi. Yada Taşı ile büyü yapan şaman.
YAGA: Cadı. Kötü dişi varlık. Küçük çocukları kaçırır. Dört ayak üzerinde duran bir kulübede yaşar.
YAĞAŞ: Kurban. Dini bir amaçla kesilen hayvan. Kurbanları Tanrısal bir alevin yaktığı düşünülürdü.
YAĞMA: Potlaç. Beyin veya hakanın mallarını kendi isteğiyle talan ettirmesi. Bu şanını ve şerefini yüceltir.
YAĞMUR İYESİ: Yağmurun Koruyucu Ruhu. Yağmur damlası yere düşene kadar onun diğer damlalar ile çarpışmasını engeller.
YALANAŞ: Rüzgar Tanrısı. Harman savuranlar ona dua ederler ve şarkı ile çağırırlar.
YALAP: Nur. Kutsal Işık. Eski kayıtlarda Tanrının bir sıfatı olarak da yer alır.
YALBUZ: Efsanevi Dağ. Masal Dağı. Aşılmaz yüksekliğe sahiptir. Etrafı sularla çevrilidir. Düşsel canlıların yaşadığı yerdir.
YALÇUK: Ay Tanrıça. Parlaklığı, ışığı ve güzelliği sembolize eder.
YALGIZGÖZ: Tekgözlü Dev. Başının ortasında tek bir gözü vardır. Tepegöz’ün bir türü olarak geçer.
YALKIN: Ateş Tanrısı. Ateş Tanrısıdır. Göğün dokuzuncu katında oturur.
YALTAŞ: Yeraltı Kapısı. Öte alemlere açılan bir kapıdır. Zor ulaşılan bir mağarada bulunur.
YALUN: Ateş Tanrıçası. Başında kızıl renkli bir yazma (eşarp) bulunur. Veya sırtında al bir atkısı olduğu söylenir.
YALMAVUZ: Dev. Çok büyük masal yaratığı. İnsan biçimlidir. Üç, yedi veya 12 başı vardır. YALPAĞAN: Ejderha Tanrısı. Bütün ejderhalar (Yelbeğenler) onun emrindedir.
YALVAÇ: Resul. Peygamber. Tanrının habercisi. Kitap getirmiş olan elçi.
- Hz. Muhammed (Arapça Muhammad, ayrıca Mahmud ismiyle de bağlantılıdır): Özellikle Miraç kavramı halk ve tasavvuf edebiyatında geniş yer tutar.
- Hz. Musa (İbranice, Mose; Arapça Musa): Denizi, asası ile yere vurarak ikiye yarması. Ayrıca asasının bir ejderhaya dönüşmesi ilgi çekicidir.
- Hz. İsa (İbranice, Yeşu; Arapça Isa): Körlerin gözlerini açması, daha beşikteyken konuşması, ayrıca annesinin kendisine babasız hamile kalması önemlidir.
- Hz.Nuh (İbranice Noah): Tufan ve insanlığın atası olarak ortaya çıkışı vurgulanır. 950 yıl yaşadığı söylenir. Tufan’da dev bir gemi inşa etmiştir.
- Hz.İbrahim (Asurca ve Akkadça Abraham, İbranice Avraham): Ateşe atılmıştır ama onu yakmamıştır. Sümer kökenlidir ve Türklerin atası sayılır. İlk adı Avram (Abram)’dır.
- Hz.Süleyman (İbranice Şalomo. Batı dillerine ise Salomon olarak geçmiştir): Kuşlara ve rüzgarlara hükmetmesi. Hayvanlardan oluşan orduları vardır ve onlarla konuşabilir.
- Hz.Yusuf (İbranice Yosef): Kuyuya atılması ve rüyaları yorumlaması. Kuyular Türk kültüründe önemli bir yere sahiptir. Rüyasındaki gök cisimleri de dikkat çeker.
- Hz.Yunus (İbranice Yonas): Dev bir balık tarafından yutulması. Kavmini terk ederek bir gemiye binip ayrılmış, ancak yolda dev bir balık kendisini yutmuş fakat kurtulmuştur.
- Hz.Davud (İbranice David): Demircilik sanatını yapması. Demirciliği en yetkin biçimiyle yapabilmektedir. Demiri eliyle şekillendirebildiği söylenir.
- Hz.Lokman (Arapça Lukman): İslam inancında bilge ve hikmet sahibi birisidir. Ölümsüzlüğü aradığı söylenir. Hekimlerin piridir. Bilinmeyen otlardan ilaçlar yapar.
- Hz.Eyüb (İbranice Iyyob): Bir mağarada, dermansız bir hastalık nedeniyle çile çekmiş, daha sonra Tanrı tarafından bahşedilen kutsal bir suyun sayesinde iyileşmiştir.
YALVAMAK: Risalet Etmek. Peygamberlik Etmek. Tanrıdan haber getirmek. Onun emir ve yasaklarını bildirmek.
YANBİRDE: Ural Han’ın Babası. Ruh Veren Erkek. Hz. Ademe benzer özellikler taşır.
YANBİKE: Ural Han’ın Babası. Ruh Veren Kadın. Hz. Havvaya benzer özellikler taşır.
YAPANAY: Kır Tanrısı. Yabani çevrenin ve yaban hayvanlarının gözeticisidir.
YAR İYESİ: Uçurumun Koruyucu Ruhu. Tehlikeli bir varlıktır. İnsanları uçuruma itebilir.
YARAN: Su Cini. Çölde susuz kalıp ölme noktasına gelen kişilere yardım ederler.
YARBOĞA: Yarı İnsan Yarı Boğa. Yarı insan yarı boğa olan yaratık. Arboğa, erkektir. Işboğa dişi olanıdır.
YARYUNT: Yarı İnsan Yarı At. Yarı insan yarı at olan yaratık. Aryunt, erkektir. Işyunt dişi olanıdır.
YARIMTIK: Yarım İnsan. Tek bacaklı, tek kollu, tek gözlü, tek dişli, tek boynuzlu canavardır.
YARUK: Nur. Kutsal Işık. Yaşamı simgeler. Yaşamı yaratan Tanrı’nın nurudur.
YAŞAM AĞACI: Efsane Ağacı. Yerle Göğü Birleştiren Ağaç. Sekiz gölgeli, dokuz köklü olarak anılır.
YAŞIL: Doğa Tanrısı. Doğanın yeşillenmesini ve doğumunu (baharı) yönetir.
YATLAMAK: Simyacılık Yapmak. Yada Taşı ile sihir yapmak. Yağmur yağdırmak, meteorolojik olayları yönetmek.
YATIR: Evliya Mezarı. Kutlu kişilerin mezarlarıdır. Türklerde türbe ve evliya kavramları özdeştir.
YAYAĞANLAR: Yaratıcı Ruhlar. Bu varlıkların yanlarında taşıdıkları yayları bulunur. Yaratıcı ilham verirler.
YAYAK: Yaratıcı Ruhlar. Bu varlıkların yanlarında taşıdıkları yayları bulunur. Yaratıcı ilham verirler.
YAYGUÇI: Yaratılış. Yaratılış Günü. Canlıların yaratılıp yeryüzüne yayıldığı gündür.
YAYUÇI: Yaratıcı Tanrıça. Çocuk yapmaları için insanlara kut (yaşam enerjisi) gönderir.
YAYIK: Irmak Tanrısı. 17 ırmağın birleştiği yerde yaşar. Su Yılanı veya Su Ejderi kılığına bürünebilir.
YAYLA İYESİ: Yaylanın Ruhu. Yaylalarda gezinir, insanlara yol gösterir.
YAZAGIL: Devlet Tanrısı. Devleti Korur. Yasaların ve devlet otoritesinin önemini vurgular.
YAZ HAN: Yaz Tanrısı. Yaz mevsimini düzenler ve zamanında başlayıp zamanında sona ermesini sağlar. YAZGI: Kader. Kaderin insanın alnında olduğu düşünülürdü.
YAZTIRNAK: Pençeli Canavar. Vücudu kıllıdır. Ayaktırnakları ise keçi tırnağına benzer.
YAZTUMŞUK: Demir Burun. Kadın kılığında olduğunda çok güzeldir fakat burnunu saklar.
YEDİLER: Yedi Ulu Kişi. Yedi Bilge. Yedi Peygamber. Kendilerine özel görevler verilmiş peygamberler.
YEK: İblis. Şeytan. İnsanoğlunu yoldan çıkaran ve kötülüğün simgesi olan varlık.
YEL ANA: Rüzgar Tanrıça. Dünyanın sonundaki bir dağda bulunan bir mağarada yaşar. Kendisi fırtına olup eser.
YEL ATA: Rüzgar Tanrı. Harman savurmak isteyen köylüler Yel Ata’yı yardıma çağırırlar.
YEL İYESİ: Rüzgarın Koruyucu Ruhu. Doğaüstü bir güçtür. Rüzgarlara at gibi biner.
YELBEĞEN: Dev. Çok büyük masal yaratığı. Ormanda, doksandokuz köşeli yurdunda (çadırında) yaşar. YELBİZ: Dağ Kızları. Kutsal dağın iki kızına verilen ad.
YELVİ: Sihir. Büyü, efsun. Doğaüstü güçlerin kullanılarak sıradışı işler yapılması.
YELVİÇİ: Sihirbaz. Büyücü, efsuncu. Doğaüstü güçleri kullanarak sıradışı işler yapan kişi.
YELPİN: Cin. Soyut Varlık. Ateşten yaratılmış, görünmeyen soyut varlık.
YELPİNMEK: Cin Çarpmak. Cinlerin musallat olması sonucu ortaya çıkan bedensel veya ruhsal hastalığa yakalanmak.
YER: Dünya. Toprak. Türk-Moğol ve Sümer söylencelerinde Dişil gücü simgeler. Doğurgandır. 9 katlıdır.
YERALTI: Aşağı Dünya. Gizli bir kapıdan geçilerek ya da atlama yoluyla gidilir.
YEREH: Aile Tanrısı. Evi ve aileyi korur. Soğanı sevdiği için soğanların yanına kendisine kurban aşı bırakılır.
YER ANA: Arazi Ruhu. (Dişi) İri cüsseli, uzun boylu orta yaşlı bir kadın olarak betimlenir.
YER ATA: Arazi Ruhu. (Erkek) Yılan kılığında toprağı korur.
YER İYESİ: Yeryüzünün Koruyucu Ruhu. Her söyleneni işitir, her gizli kötülüğü görür ve birgün açığa çıkarır.
YER-SU: Doğa Katmanı. Yer ve su ruhlarını da içeren doğal varlıkların tamamından oluşan bir doğa katmanıdır.
YERTANRI: Arz İlahı. Yeryüzünün yaratıcı ve doğurgan ruhudur. Yer Tanrıça da denir.
YIĞAÇ: Ağaç Tanrısı. Ulukayın’ı korur. Ağaçlara koruyucu ruhlar gönderir.
YILAN ATA: Yılan Tanrı. Belinden aşağısı yılan, üst kısmı insan olarak betimlenir. Yerin yedi kat altında yaşar.
YILAN ANA: Yılan Tanrıça. Yılan ordusunun başında birgün dünyayı istila edeceğinden korkulur.
YILDIZ HAN: Yıldız Kağanı. Oğuz Han’ın göksel eşinden olan oğullarından birisidir.
YILGAYAH: Nevruz. Yeniyıl. Bahar Bayramı. O gece tüm doğa ve kainat bir anlık bir uykuya dalar. Sonra yeniden uyanır.
YILKI İYESİ: Hayvanların Koruyucu Ruhu. Atların ve sığırların koruyucu ruhudur.
YILMAYA: Kanatlı At. Uçan At. Kuday (Tanrı) tarafından yiğitlere yardımcı olması için yaratılmıştır.
YOHAN: Yeraltı Tanrısı. Yeraltını korur. Yokoluşu simgeler. Dokuz kat olan yeraltını (cehennemi) yönetir.
YOL İYESİ: Yolların Koruyucu Ruhu. Yol İyesi, kötü niyetli insanları her gün yürüdükleri yolda bile şaşırtabilir.
YOLAK İYESİ: Patikanın Koruyucu Ruhu. Yolaktan geçenlere zararsız şakalar yaparak eğlenir.
YOM: Baht. Talih. Uğur, şans, mutluluk. Uğurlu nesne. Aynı zamanda kötü ruhları kovma merasimi.
YOMAK: Destan. Kahramanlık şiiri. Yomakçı adı verilen destancılar tarafından okunur.
YORU: Kehanet. Gelecekten haber verme. Özellikle rüyalardan sonuç çıkarma.
YÖN TANRILARI: 5 Tanrı. Merkeze ve dört anayöne hükmederler.
1. Alıgan – 99 güney tanrısının başında bulunur.
2. Sargay – 88 orta (merkez) tanrısının başında bulunur.
3. Sogto – 77 kuzey tanrısının başında bulunur.
4. Hürmüz – 55 batı tanrısının başında bulunur. (Anaları Manzan Hatun'dur.)
5. Atay – 44 doğu tanrısının başında bulunur. (Anaları Mayas Hatun'dur.)
YUĞ: Cenaze Töreni. Ölü bir çadıra koyulup, etrafında dokuz kere dolanılır. Sonra cenaze yemeği verilir.
YULA: Rüya Ruhu. Bedenden çıkıp sonra geri döner. İnsan ruhunun hareketli bir kısmıdır.
YUNAK İYESİ: Hamamın Koruyucu Ruhu. Bazen yıkananları rahatsız eder. Kısa boylu bir ihtiyar kılığında olduğuna inanılır.
YURT İYESİ: Memleketin Koruyucu Ruhu. İki anlamı vardır: 1- Çadırın koruyucu ruhu. 2-Vatanın koruyucu ruhu.
YUVHA: Şahmaran. Yılan Kraliçesi. Bin yıl yaşayan ejderha Yuvhaya dönüşür. Göbek deliği olmayan bir kız kılığına girer.
-Z-
ZADA: Rüzgar Tanrısı. Rüzgarları oluşturur. 13 rüzgarın kesiştiği yerde yaşar. Yada Taşı’nı yeryüzüne göndermiştir.
ZARLIK: Yargı Tanrıçası. Yargıçları korur. 17 büyük gökyüzü mahkemesinin en başında bulunur. ZAYAÇI: Kader Ruhları. Kaderi tayin eden varlıklar. Yeryüzüne bereket götürürler.
ZAYAĞAN: İyilik Tanrısı. Barışı sağlamak için mücadele eder.
ZEMİRE: Cemre Cini. Havayı, toprağı, suyu ısıtıcı gücü vardır. Baharda göğe yükselir sonra inip buzları eritir.
ZENGİ: Eşik Tanrısı. Evin eşiğinde yaşar. O yüzden eşiğe basılması hoş karşılanmaz.
ZILANT: Şahmaran. Yılan Anası. Her tür derde deva bulabilir. Tek boynuzu vardır.
ZU: Rüzgar Kuşu. Kanatlarının vuruşu rüzgarları oluşturur.
AAN: Saygı Sözcüğü. Kutsal sayılan isimlerin başında kullanılır. (Hz. Gibi…)
ABAKAN: Ayı Kral. Hakasların atasıdır. Abakan Irmağında boğulmuştur.
ABASI: Kötü Ruh. Şeytan. Yeraltında yaşarlar. Tek kollu, tek bacaklı, tek gözlüdürler. İnsanları kaçırabilirler.
ABAY: Yeryüzü Tanrıçası. Yeryüzünü korur. Bazen bir doğum tanrıçası olarak anılır.
ABDAL: Aziz. Evliya. Ermiş. İnsanlardan uzakta yaşarlar. Sıradışı güçleri vardır. Duaları kabul olur.
ABRA ve YUTPA: Yeraltı Yılanları. Timsaha benzerler. Çok büyüktürler. Kuvvetli çeneleri vardır.
ABZAR ANA: Avlunun Koruyucu Ruhu. (Dişi) Evcil hayvan kılığına girer. Bazen geceleri bahçeyi süpürür.
ABZAR ATA: Avlunun Koruyucu Ruhu. (Erkek) Evcil hayvan kılığına girer. Bazen eve gelen misafirlere selam verir.
ABZAR İYESİ: Avlunun Koruyucu Ruhu. Evcil hayvan kılığına girer. Evin avlusunda veya bahçesinde yaşar.
ADAĞAN: Dağ Tanrısı. Dağları ve dağlarda yaşayan varlıkları korur.
ADAPA: Yerzünün İlk Kralı. Sümerlerin Atasıdır. İlk insandır. Tanrı ona evrenin bilgisinin üçte birini vermiştir.
ADLAMA: Besmele. Allah (c.c.)’ın adını anma. “Acıyıcı ve Acıyan Allah’ın adıyla…” anlamındaki cümleyi söyleme.
ADSIZ: İsimsiz Çocuk. Kahramanlık yapmamış, bir ad kazanmamış çocuk.
AĞAÇ ANA: Ağacın Koruyucu Ruhu. (Dişi) Ulukayın’ı korur. Bazı kavimler ağaçtan çıkan bir kadının soyundan geldiklerine inanırlar.
AĞAÇ ATA: Ağacın Koruyucu Ruhu. (Erkek) Bazı kavimler ağaçtan çıkan bir erkeğin soyundan geldiklerine inanırlar.
AĞAÇ İYESİ: Ağacın Koruyucu Ruhu. Bedeni ağaç kabukları ile kaplıdır. Ağacın içinde yaşadığına inanılır. Ancak dışarıya da çıkar.
AĞAL: Ruh Çağırma. Ataların ruhundan yardım isteme. Çağımızdaki ruh çağırma anlayışından farklıdır.
AĞAN: Dua. Tanrıya yakarma, yardım isteme.
AĞAR: Canlılar Tanrısı. Yeryüzündeki tüm sürecin işleyişinden, insanlardan ve diğer canlılardan sorumludur.
AĞLIS: Demirci Kahraman. Dünyanın ilk demircisi olduğuna inanılır. At nalını ilk kez o keşfetmiştir.
AHIR İYESİ: Ahırın Koruyucu Ruhu. Hayvanların kuyruklarını örer. Sevmediği hayvanların önünden otlarını alır, aç bırakır.
AKA: Irmak Tanrıçası. Irmakları ve içinde yaşayan varlıkları korur.
AK ANA: Yaratıcı Tanrıça. Sonsuz sulardan çıkarak Tanrı Kayrahan’a yaratma ilhamını vermiştir.
AK ATA: Yaratıcı Tanrı. İnsanlığın koruyucusudur. Sonsuzluk Denizinde yaşar. Balık kılığına girebilir.
AKBUĞA: Tıp Tanrısı. Hekimlerin koruyucusudur. Kolunda taşıdığı büyük beyaz yılanının zehiri ilaçtır.
AKDENİZ: Sonsuz Okyanus. Dünyanın sonunda yer alır veya yeryüzünün etrafını çevirir.
AĞCA: Efsanevi Hakan. Kızı, Ağ Kayalardan düşerek Ak Irmakda boğulmuştur.
AKAR İYESİ: Akarsuyun Koruyucu Ruhu. Su kıyısında görünür. Çıplak bir kadın görünümündedir.
AKBOZAT ve GÖKBOZAT: İkiz Atlar. Demirkazık (Kutupyıldızı)’nın etrafında dönerler. Masal kahramanlarının atı olurlar.
AKÇURA: İyi Ruh. İyi Cin. İnsanlara zararı dokunmayan hatta bazen yardım eden bir varlıktır.
AKGÖL: Yaşam Havuzu. Gökyüzündedir. İçinde doğacak çocukların ruharı vardır. Bütün hayatın kaynağıdır.
AKKIZLAR: İyilik Tanrıçaları. Ülgen’in 7 kızlarıdır. Sanat ve estetikte insanlara ilham verirler. Hiçbirisinin ismi bilinmez.
AKKULA: Efsanevi At. Manas’ın atıdır. Savaşlarda sahibiyle birlikte düşmana anlayarak ve isteyerek saldırır.
AKOĞLANLAR: İyilik Tanrıları. Ülgen’in 7 oğullarıdır. Yedi kardeştirler. Yedi boyu korurlar. Yedi Kat göğü sembolize ederler. Adları şunlardır: 1. Karşıt, 2. Pura, 3. Burça, 4. Yaşıl, 5. Karaguş, 6. Kanım, 7. Baktı
AKSAÇLI: İhtiyar Kadın. Bilge Kadın. Kahramanlar daima, tesadüfen böyle bir ninenin evine sığınır ve orada konaklarlar.
AKSAKALLI: İhtiyar Adam. Bilge Erkek. Çevgen denilen hayvan başlı bir asa taşır. Ulu Kayından inip çocuklara ad verir.
AKTU: İyilik Tanrısı. Kendisine bağlı olan diğer iyilik ilahları Aktular olarak çoğul biçimde kullanılır.
AKYAN: Ak Din. Altay Şamanizmi. Kamcılığı (şamanizmi) ilk kez sistematik bir din haline getirmiştir.
AL: Kötülük. Şer. İnsanüstü, doğaüstü, metafizik, soyut bir kötülüğü ifade eder.
ALAHÇIN: Yaşam Tanrıçası. Doğaya can verir. Yeşillik alanlarda rüzgar olup gezer. Bataklık bölgelerde dolaşır.
AL ANA: Kötülük Tanrıçası. Kızıl renkli giysileri olan, kızıl saçlı bir kadındır. Kötücül ruhlar olan Albıslar kendisine bağlıdır.
AL ATA: Kötülük Tanrısı. Kızıl renkli giysileri olan, kızıl gözlü bir adamdır.
ALAGEYİK: Kutsal Geyik. Bazı Türk, Moğol ve Macar boyları, soylarının bu kutlu varlıktan türediğine inanırlar.
ALANKOVA: Moğolların Soy Annesi. Gece çadırının penceresinden içeriye parlak bir ay girmiş gebe bırakmıştır.
ALASIĞIN: Kutsal Geyik. Bazı Türk, Moğol ve Macar boyları, soylarının bu kutlu varlıktan türediğine inanırlar.
ALAŞA: Kazakların Soy Atası. Alaş boyunun kurucusu ve Kazakların atasıdır. O yüzden savalarda Alaş! diye bağırılırdı.
ALLAY: Vatan Tanrısı. Vatanı korur. Işıklı bir görüntüsü vardır. Yurduna ihanet edenlere hastalık ve bela getirir.
ALAZ: Ocak Tanrısı. Ülker burcunun altı yıldızı göğün altı deliğidir ve oradan sıcak hava üfler. Böylece yaz gelir.
ALAZLAMA: Ateş Tedavisi. Hastalıkları ateşle tedavi etme. Kırmızı bir bez parçası yakılıp hastanın etrafında dolaştırılır.
ALBAN: İntihar Ruhu. İntihar edenlerin ruhlarıdır. İnsanları intihar etmeye zorlarlar.
ALBASMA: Ruh Çarpması. Albıs’ın (Alkarısı’nın) neden olduğu ruh hastalığına yakalanmak. Boğucu sıkıntı.
ALBASTI: Ruh Çarpması. Albıs’ın (Alkarısı’nın) neden olduğu ruh hastalığı. Hasta tedavi için “Al Ocağı”na götürülür.
ALBIS: Cadı. Albastı’ya neden olan kızıl renkli varlık. Çirkin, gözleri kanlı, uzun tırnaklı, çok kuvvetlidir.
ALCI: Şeytan Kovucu. Cin Çıkaran. Albıs’ı kovma yeteneği olan, Albastıyı tedavi edebilen kişi. Al Ocağının piridir.
ALDAÇI: Ölüm Tanrısı. İnsanların canlarını alır. Uzun kara giysileri ve kara bir atı vardır. Görünümü korku vericidir.
ALIĞAN: Güney Tanrısı. Körler Tanrısı Moğollarda 99 Güney Tanrısının başıdır. Kör bir ihtiyardır. Dağlardaki at sürülerini korur.
ALINCA: Türklerin Soy Atası. Türklerin atası olan kağan. Bulca Han’ın soyundan gelir. ALGIŞ: Hayırdua. Bir insan için iyi temennilerde bulunma ve bu iyi ruhları çağırmak için el çırpma.
AL KARISI: Cadı. Albastı’ya neden olan kızıl renkli varlık. Özellikle hamile ve loğusa kadınlara musallat olur.
ALKIM: Gökkuşağı. Bazen bir yol olarak düşünülür. Umay Ana oradan iner. Pura adlı atlar üzerinde yürürler.
ALKIMA: Hayırdua. Bir insan için iyi temennilerde bulunma ve bu amaçla Tanrı’ya yakarma.
ALMA: Kutlu Meyve. Aksakallı kocanın elinden aldığı elmanın kabuğunu yiyen kısır kadın ikiz doğurur.
ALMA ATA: Savaş Tanrısı. Yeryüzünde ilk elma ağacını yeryüzünde o dikmiştir. Alan (fetheden) demektir.
ALMA ANA: Savaş Tanrıçası. Türk kültüründe kadınların savaşçılığı yaygın olup, bu durumu sembolize eder.
ALP: Cengaver. Savaşçı. Yiğit kişi. Cesur, cesaretli, gözüpek. Orduya gerektiğinde katılan yarı milis.
ALPAMIŞ: Efsanevi Kahraman. Bilinmeyen diyarlara ve aya yolculuklar yapmıştır. Anasının karnında 12 ay kalmıştır. ALPKIZ: Savaşçı Kadın. Amazon. Öykülerdeki Alpkızların Anadoludaki Amazon adlı kadın savaşçılar olduğu söylenir.
ALTAN: Altın Tanrısı. Altın Dağ’ın sahibi ve koruyucusudur. Altından bir giysi giyer. Kargısı ve yayı altındandır.
ALTANHADAS: Kutup Yıldızı. Göğün bu yıldızın etrafında döndüğüne inanılır. Tanrılar atlarını bu kazığa bağlarlar.
ALTINÇAĞ: Devri Saadet. İnsanların mutluluk, zenginlik ve huzur içinde kavgasız yaşadığı geçmiş bir dönemi anlatır.
ALTINDAĞ: Kutsal Dağ. Gökyüzünde bulunur. Burada dokuz Tanrı yaşar. Zirvesinde ise Altan Han vardır.
ALTINTEREK: Efsanevi Direk. Gök Direği. Yer altı ve gökyüzü kutuplarını birleştiren direktir. ALTINKAZIK: Kutup Yıldızı. Göğü sabitler. Akboz At ve Gökboz At adlı iki at Demirkazığın etrafında döner.
ALYABAN: Cadı. Yabani kadın varlık. Saçları dağınıktır. Gözleri kızıldır. Yakaladığı insanları kaçırır.
AMA: Yaratıcı Tanrıça. Evi koruyan bir Tanrıça olarak adı geçer. Kadınlık, ilaç, aşk gibi kavramlarla bağlantılıdır.
AMAZON: Savaşçı Kadın. Anadoludaki yaşamış kadın savaşçılar. Ok atmak için tek göğüslerini ateşte dağlarlar.
AMBAR ANA: Kilerin Koruyucu Ruhu. (Dişi) Dişilik Tanrıçası. Kadınları ve kadınların yaptığı işleri gözetir. AMBAR ATA: Kilerin Koruyucu Ruhu. (Erkek) Evin kilerinde veya deposunda yaşar. Eşyaların yerini değiştirir hatta kızarsa kırabilir.
AMBAR İYESİ: Kilerin Koruyucu Ruhu. Evin kilerinde veya deposunda yaşar. Eşyaların yerini değiştirir hatta kızarsa kırabilir.
AMIRGA: Canavar. Vahşi, korkunç ve devasa yaratık. Korkunç bir dev olarak görülür.
AMULCA: Türklerin Soy Atası. Türklerin ve Moğolların ilk atası. Nuh Peygamberin oğlu. Kurt sütü içmiştir.
ANDAR: Ateş Tanrısı. Yeraltı ateşini korur. Bazen kızarak yeryüzünde yangınlara neden olur.
ANT: Yemin. Ahit. Söz verme. Büyük bir Ant içilirken bir kaba kan akıtılır ve karşılıklı olarak içilir.
ANDGAY: Ahit. Kutsal Sözleşme. Kan üzerine yapılır. Antlaşmadan dönmek büyük bir suç olarak kabul edilir.
ANKA: Efsane Kuşu. Dev Kuş. Ölümsüzlüğü ve yeniden dirilişi simgeleyen kızıl renkli kuş. Hergün yeniden doğar.
ANTLI: Kan Kardeşi. Süte kan akıtıp içerek kan kardeşi olunur ve gerçek kardeş gibi hüküm görür.
ANDAKAR: Kan Kardeşi. Süte kan akıtıp içerek kan kardeşi olunur ve gerçek kardeş gibi hüküm görür.
ARAH: Ruhlar Tanrısı. İnsan ruhları hakkında karar verir. İnsanın geleceğini belirler.
ARAN ANA: Altın Tanrıçası. Macar kültüründe yer alır. Güzelliği simgeler.
ARAN ATA: Altın Tanrısı. Tüm dünyayı sular kapladığında bir sal yaparak insanları ve hayvanları kurtarmıştır.
ARAN İYESİ: Ahırın Koruyucu Ruhu. Sevdiği hayvanın yelesini, kuyruğunu örer, ot verir. Sevmediği atı gece boyu koşturur yorar.
ARAT: Yeraltı Balığı. Ağzı gırtlağında, gözü ise ensesindedir. Zincirlerle bağlı tutulur. Sallanınca deprem olur.
ARBAMAK: Efsun Yapmak. Gözboyamak, gözbağı yapmak. Sihir yapmak. Sihirli sözler söylemek.
ARÇURA: Orman Cini. Üç eli, üç ayağı ve üç gözü vardır. Uzun saçlı, kara görünümlü, tüm vücudu kıllarla kaplıdır.
ARDOV Su Cini. Zarasızdır. Su kaynaklarında yaşar. Köşeye sıkışınca bir kuyuya veya dereye girip kaybolur.
ARGALIK: Yeraltı Geçidi. Yeraltı Dünyasına giden geçidin kapısıdır. Uzak diyarlardaki bir mağaranın içinde bulunur.
ARIL: Temizlik Tanrıçası. Pek çok arı kovanı vardır ve arılar gibi kendiside aynı zamanda temizliği simgeler.
ARPAĞ: Efsun. Sihir. Büyülü söz, mistik dua. Bir takım sihirli sözler ve dualarla doğal süreçleri etkilemeyi amaçlar.
ARSI: Kısırlık Cini. İnsanların içine girer ve özellikle kadınları kısırlaştırırlar.
ASAR: Tanrılar Yurdu. Tanrıların yaşadığı Gökyüzü. Mançuca ve Moğolcada Asar/Asarı sözcüğü çadır manası taşır.
AŞAPATMAN: Tıp Tanrıçası. Kızıl saçlı, inci dişli, geleceği gören, insanları beladan koruyan, tedavi eden bir varlıktır.
AŞINA: Kutsal Kurt. Kutlu dişi kurt. Bazı Türk kavimleri onun soyundan gelidklerine inanırlar.
AŞLIK İYESİ: Mutfağın Koruyucu Ruhu. Mutfakta eşyaların yerini değiştirir. Bazen geceleri bulaşıkları yıkar.
ATAY: Ceza Tanrısı. Doğu Tanrısı. Hiçbir suçu cezasız bırakmaz. Ordusunda 6666 tane yenilmez askeri vardır.
ATLAMA: Olağanüstü Yolculuk. Başka alemlere geçmek, boyut değiştirmek. Yeraltına atlama yoluyla gidilir.
AVUL İYESİ: Köyün Koruyucu Ruhu. Köyün koruyucu ruhudur. Her köy için ayrı bir İye ayrıdır.
AY ATA: Ay Tanrı. Oğuz Han’ın soyunun Ay Ata’ya kadar gittiği anlatılır. Göğün altıncı katında oturur.
AY HAN: Ay Kağanı. Oğuz Han’ın ikinci eşinden olan oğludur. Simgesi kartaldır. AYA: İyi Ruh. 17 farklı iyicil ruh kategorisinin tamamını anlatır. Gökyüzünde yaşarlar.
AYAÇI: Yaratıcı Ruhlar. Yeryüzündeki tüm yaratıcılığın, bereketin, sevginin kaynağıdırlar.
AYANGA İYESİ: Gökgürültüsü Ruhu. Gökgürültüsünün sesini o çıkarır.
AYAZ: Kış Tanrısı. Ülker burcunun altı yıldızı göğün altı deliğidir ve oradan soğuk hava üfler. Böylece kış gelir.
AYAZ ATA: Noel Baba. Kışın soğukta ortaya çıkan ve kimsesizlere, açlara yardım eden bir evliyadır.
AYAZMA: Kutsal Pınar. İçenlere şifa veren çoğu zaman bir kutsal kişi tarafından kornunan pınarlardır.
AYDIN ATA: Efsanevi Ozan. Müzisyenlerin, şairlerin, aşıkların, ozanların atasıdır. Rüyada şairlik ve ozanlık yeteneği verir.
AYI ATA: Ayı Tanrı. Bazı Türk boyları ayıdan türediklerine inanırlar. Gücü, toprağı, savaşçılığı büyüklüğü simgeler. AYI ANA: Ayı Tanrıça. Bazı Türk boyları ayıdan türediklerine inanırlar. Gücü, toprağı, savaşçılığı büyüklüğü simgeler.
AYIĞ: Gökyüzü Tanrısı. İlk insanı o yaratmıştır. Dünyayı idare eder. Yaratıcı ruhların en büyüklerindendir.
AYIHI: İyi Ruh. İyilik yapan ruhlar. Melek anlamında da kullanılmıştır. İyilik yapan insanları korurlar.
AYKUN: Güç Tanrısı. Gücü ve kuvveti sembolize eder. İktidar, otorite kavramlarını içerir.
AYLANU: Can Değiştirme. Bir kişinin başkasının yerine ölmeyi kabul etmesidir.
AZAR-BAZAR-KAZAR: Üçüz Kötü Ruhlar. Hastalık, felaket ve bela getirirler. Genellikle ruhsal hastalıklara neden olurlar.
AZNA: Fesat Tanrısı. Fırsat bulduğunda İnsanlara ve yeryüzüne zarar verir. Yeraltında yaşar. AYSAR: Değişken Karakter. Ay’a bağlı olarak karakteri ve huyu değişen kişi ve onun yaşadığı psikolojik durum.
AYZIT: Güzellik Tanrıçası. Aşkın ve güzelliğin simgesidir. Simgesi kuğudur. Gümüş tüylü bir kısrak biçimine bürünebilir.
AZA: Kötü Ruh. 13 farklı kötücül ruh kategorisinin tamamını anlatır. Yeraltındaki karanlık yurtlarında yaşarlar.
AZMAN: Canavar. Vahşi Hayvan. Sıradışı güçleri ve büyüklüğü olan yaratık.
AZMIÇ: Yol Cini. Yolda insanları kandırıp götürür ve kaybeder. Bir insana en sevdiği kişi gibi gözükebilir.
AZITKI: Kayıp Cini. Yolda insanları kandırıp götürür ve kaybeder. Tanıdıklarının sesiyle bu insana seslenir.
-B-
BADIŞ: Felaket Tanrısı. Kıranlar ve afetler, salgınlar yaratır. Erlik Han’ın oğludur. Bastığında toprak yerinden oynar.
BADRAÇ: Yedibaşlı Ejderha. Yedi tane başı vardır. Ölmesi için yedisinin de kesilmesi gerekir.
BAĞI: Sihir. Büyü. Bağlamak sözü ile ilgilidir. Örneğin ağzını dilini bağlamak…
BAKIRDAĞ: Yeraltı Dağı. Yeraltındaki dokuz denizin birleştiği yer olan tam orta noktada Bakır Dağ yer alır.
BAKIRTEREK: Bakır Direk. Yeraltı Direği. Yer altı ve yeryüzü kutuplarını birleştiren direktir.
BAKSI: Şaman. Kam (Şaman) kavramından daha geniş kapsamlıdır. Halk hekimi, halk ozanı yönü de vardır.
BAKTI: Lütuf Tanrısı. Yeryüzündeki iyiliklere vesile olur. İnsanlara lütufta bulunur. Tanrı Ülgen’in oğludur.
BALAĞAN: Ev Tanrısı. Evi ve aileyi korur.
BALBAL: Mezar Totemi. Mezarların başına dikilen küçük heykelcik.
BAR: Rab. Yaratıcı, Halik. Mutlak varlık anlamına gelir. Var olan demektir.
BARAK: Kutsal Köpek. Efsanevi bir köpek türü. Tüylü ve çok kıllıdır. Kutlu kabul edilir. Yumurtadan çıkarak doğar.
BARAK ATA: Köpek Tanrı. Köpek başlı insan görünümündedir. Macarların Tazı Ataları vardır.
BARAK ANA: Köpek Tanrıça. Bazı Moğol boyları köpekten türediklerine inanırlar.
BARAN: Ev Tanrısı. Evleri koruyan tanrıdır. Çok güçlü olarak betimlenir.
BASAMAN: Deniz Tanrısı. Yanında taşıdığı dokuz kollu tuğu yırtıcı hayvan kuyruklarından oluşturulmuştur.
BASAT: Efsanevi Kahraman. Tepegözü öldürmüştür.
BASIRGA: Kabus. Kötü ruhların neden olduğuna inanılır. Kabus ruhu ile bağlantılıdır.
BASIRGAMAK: Kabus Görmek. Geceleyin kötü rüya görmek. Büyük sıkıntı ve korku duymak.
BASTI: Kabus Cini. Değişik şekillere girebilir. Kedi kılığına bürünmeyi çok sever. İnsanlara kötü düşler gördürür. Dört türü vardır: 1. Albastı 2. Karabastı 3. Sarıbastı 4. Gulbastı
BASTIRIK: Kabus Cini. Değişik şekillere girebilir. Kedi kılığına bürünmeyi çok sever. İnsanlara kötü düşler gördürür.
BASU İYESİ: Tarlanın Koruyucu Ruhu. Tarlaları korur. Yatmış olan ekinlerin onun ayak izi olduğu söylenir.
BAŞ-ÇELİK: Efsanevi Mahkum. Bir kale hapishanesinde bulunan ve gizemli güçleri kahramanlara veren mahkumdur.
BATUR: Kahraman. Yiğit. Vuruşçu, yiğit kişi. Farsçada Bahadır biçimine dönüşmüş ve Türkçeye tekrar geçmiştir.
BAYAR: Tanrı. Ulu. Tanrının zenginliğini, rızık dağıtıcılığını ifade eder.
BAYANAY: Geçim Tanrısı. Avcıları, balıkçıları ve ormanı korur. Avcılar ondan avın bereketli ve kazasız geçmesini dilerler.
BAYÇA: Gece Cini. Geceleri ortaya çıkar. Baykuş’un da geceleri görünmesi ile bağlantılıdır.
BAYÇAR: Kurban. İlahi bir amaçla kesilen veya doğaya salınan hayvan ya da saçılan yiyecek, içecekler.
BAYÇARMAK: Kurban Kesmek. İlahi bir amaçla hayvan kesmek, doğaya salmak ya da doğaya yiyecek, içecekler saçmak.
BAYÇOMARD: Av Tanrısı. Avcılara hayvan kılığında görünür. Bütün hayvanların dilini bilir. BAYINDIR: Efsanevi Hakan. Hükmettiği halka her sene büyük şölen düzenler, yiyecek ve içecek yağma ettirir.
BAYRAM: Kutlu Gün. Ulusal, geleneksel ve dinsel bakımdan önemi olan ve kutlanan gün. İslamiye öncesi başlıca bayramlar şunlardır:
Koçağan (Yılgayah): Bahar Gündönümü. Koça adına düzenlenir.
Sayağan (Isıyah): Yaz Gündenkliği. Saya adına düzenlenir.
Paktağan: Güz Gündönümü. Pakta adına düzenlenir.
Paynağan: Kış Gündenkliği. Payna adına düzenlenir.
BAYRIM ANA: Meryem Ana. Bazen Kadın ve Çocukları koruyan bir evliya olarak da görünür.
BAYŞUBAR: Alpamış’ın Atı. Uçabilir, konuşur, sahibini uyarır, yaralıyken yalnız bırakmaz, bir aylık yolu bir günde gider.
BEDİK: Eğlence Cini. Sırıtkan, sinir bozucu bir varlık olarak anlatılır. Törenlerde kendisinden gitmesi rica edilir.
BEKENBEY: Adalet Tanrısı. Elinde bir topuzu vardır. Yargıçlar doğru karar verebilmek için ondan yardım isterler.
BELEN: Yolculuk Tanrıçası. Yolculuk yapanlar kendisine yakarırlar. Yolculara zarar veren haydutları cezalandırır.
BENGİBOZ: Beyrek’in Atı. Soylu ve sadıktır, o tutsakken yıllarca kendisini bekler.
BENGÜ: Ebedi. Sonsuz. Sonu olmayan. Sonsuza dek var olacak olan.
BENGÜSU: Ölümsüzlük İksiri. Ab-ı Hayat. İçenlere ölümsüzlük ve gençlik sağlar. Yaşam ağacının köklerinden çıkar.
BENGÜTAŞ: Ölümsüzlük Taşı. Bilinmeyen bir yerdeki gizemli bir dikilitaş şeklindedir. Kalıcılığı simgeler.
BERGÜ: Vahiy. Esin almak. Sıradışı yetenekler edinmek. Tanrı vergisi özellikler kazanmak.
BEYREK: Efsanevi Kahraman. Nişanlısı Banu ile güreşte yenişemez. Ayır düşünce bir hapishanede yıllarca tutsak kalır.
BEYRÜ: Ezeli. Öncesi olmayan. Başlangıcı olmayan.
BEYTEREK: Yaşam Ağacı. Yerle göğü biribirine bağlayan kutlu ağaç. Tanrıçalar onun üzerinden aşağıya iner.
BIÇURA: Kiler Cini. Evin bodrumunda yaşar. Ocağın arkasında, kilerde veya çatı altında yatar. Eşyaları kırar.
BİŞKEK: İman İyesi. İnançlı insanları korur ve imanlarını sağlam tutmalarını sağlar. Beş kutlu beyin en büyüğüdür.
BOHAN: Efsanevi Hakan. Bir kutsal bir dağa nurla inen ilk eşi ve topraktan çıkan ikinci eşi bulunur.
BODUN: Ülke Tanrısı. Vatanı koruyan bir ruh olarak görülür.
BORAN: Yağmur Tanrısı. Soluğu yağmur rüzgarlarına dönüşür. Bulutları koyun sürülerini güder gibi yönlendirir.
BOZKURT: Kutsal Kurt. Yol gösterici, kutlu kurt. Tüm Türk ve Moğol boylarının ortak ongunu ve simgesi.
BOZOKLAR: Göksel Kavimler. Oğuz Han’ın gökten inen eşinden olan üç oğlu ve türeyen boylar. Altın Yay’ın sahibidirler.
BÖRTEÇİNE: Kutsal Kurt. Yol gösterici, kutlu kurt. Tüm Türk ve Moğol boylarının ortak ongunu ve simgesi.
BÖRÜ: Kurt Tanrıça. Hemen hemen tüm Türk boyları ortak bir inanış olarak dişi kurttan türediklerine inanırlar.
BUĞDAYIK ve KUMAYIK: Kuş Reisleri. Kuşların önderi olan efsanevi hayvanlar. Bazen köpekbaşlı olarak tasvir edilirler.
BUK: Kötü Ruh. Kötü insan ruhu ve doğadaki kötücül varlıklar demektir. Afet, felaket, hastalık anlamı da taşır.
BUGA: Cennet Tanrısı. Evreni, cenneti ve tanrısallığı kapsar. Her şeye gücü yeter ve tüm yaşamı kontrol eder.
BUKA: Türklerin Atası. Türklerin Atası olan Tatar Han’ın oğludur.
BULAK İYESİ: Pınarın Koruyucu Ruhu. Aşk İyesi de derler. Çünkü su almaya gelen kız ile onun izleyen bir genç arasında aşk doğurur.
BULAN: Geyik Tanrıça. Türk ve Moğol boyları geyik kılığındak bir tanrıçadan türediklerine inanırlar.
BULCA: Türklerin Atası. Türklerin ve Moğolların ilk atası. Nuh Peygamberin oğlu. Kurt sütü içmiştir. BULUNÇ: Vicdan. Bir ses gibi insanla konuşur. İnsanın Yaratıcıya açılan kapısı olarak bakılır.
BULUT İYESİ: Bulut Ruhu. Yedi kardeştirler ve çok eski zamanlarda yaşayıp ölmüşlerdir. Saçları dağınık, gözleri şaşıdır.
BUNCAK: Bekçi Tanrısı. Kayra Han’ın saray yolunu koruyan iki bekçiden biridir. Busul Han ile birlikte anılır.
BUR: İyi Ruh. İyi insan ruhu ve doğadaki iyicil varlıklar demektir. Şamanın göğe çıkan ruhu anlamı da taşır.
BURAK: Kutsal At. Hz. Muhammed (s.a.v)’in göğe çıkarken bindiği attır. Şimşekten hızlıdır.
BURÇA: Gönenç Tanrısı. Yeryüzündeki huzur ve refah meydana getirir. Tanrı Ülgen’in oğludur. BURHAN: Buda. Sidharata Gautama. Budizmin kurucusu. Kutlu bir ağacın altında düşünceye dalarak, orada gerçeğe erişmiştir.
BURHANCILIK: Altay Şamanizmi. Kamcılığı (şamanizmi) ilk kez sistematik bir din haline getirmiştir.
BURLA: Efsanevi Hanım. Savaşçı kadın motifini simgeler. Kırk alpkız dilberi vardır yanında.
BURŞUN: İkiz Atlar. Ak Burşun ve Kök Burşun adlı uçabilen iki at. Altınkazığın etrafında dönerler.
BUSUL: Bekçi Tanrısı. Kayra Han’ın sarayına giden yolu koruyan diğer bekçidir. Buncak Han ile birlikte anılır.
BUTA: İlham. Vahiy. Bâde. Gece rüyada pir veya eren tarafından üç bade ile verilir. Uyanınca kişi ozan olur, saz çalar.
BUYAN: Efsanevi Hakan. Moğolların Atası. 41. Kızı Alankova’dır. Kırk tane kızı olmuştur. Bunlardan Kırgızlar türemiştir.
BUZANCAR: Moğolların Soy atası. Alankova’nın oğludur. Annesi ayışığından hamile kalıp kendisini doğurmuştur.
BÜKE: Ejderha. Yılana benzer dev bir sürüngendir. Çoğu zaman kanatlı olarak tasvir edilir.
BÜKREK: İyicil Ejderha. Kanatları yoktur, uçamaz. Büyük denizde yaşar. Kötülük yapmaz.
BÜRKÜT: Kartal Tanrı. Yeryüzüne inerek bir kadınla birleşir. Doğan çocuk yeryüzünün ilk ve en büyük şamanı olur.
BÜYÜ: Sihir. İnsanüstü güçleri kullanılarak doğal sürece müdahale edilmesi. Bazı büyülü nesneler şunlardır: - Büyülü Arca (Sihirli Sandık): İçerisinden kahramanın ihtiyaç duyduğu tüm her şey çıkar. Bazen başka bir aleme açılan bir kapıdır.
- Büyülü Beşik: Kendiliğinde sallanır, bazen bir at gibi algılanır. Çocuğu kurtarmak için hareket eder. Bazen uçar.
- Büyülü Çukal (Sihirli Zırh): Düşmanların silahlarından etkilenmez, her tür darbeye dayanır. Özel madenlerden veya içerisine büyülü unsurlar katılarak yapılmıştır.
- Büyülü Değnek (Sihirli Çubuk): Nesneleri farklı biçimlerde etkileme gücüne sahiptir. Yöneltildiği veya dokundurulduğu nesneyi başka bir biçime sokabilir veya görünmez yapabilir. Dış etkilerle Türk kültürüne girmiştir.
- Büyülü Dirgi (Sihirli Sofra): Sofra her kurulduğunda kendiliğinden yemek verir. Üzerinden yenilen yemekler hiç bitmez.
- Büyülü Edik (Sihirli Papuç): İnsanı çok hızlı yürütebilir, hatta uçurabilir. Göz açıp kapayana kadar, varılmak istenen yere ulaştırır, gitmek istenilen yeri düşünmek yeterlidir. Dış tesirlerle masalarımızda görülmüştür.
- Büyülü Eyer: Üzerine koyulduğu atı çok güçlü kılar veya onu görünmez yapar ya da uçabilmesini sağlar.
- Büyülü Giysi (Sihirli Elbise): Giyen kişiyi görünmez yapar veya başka bir canlının (hayvan veya insanın) kılığına sokar. Bazen yalnızca bir gömlektir. Türk kültürüne özgü görünmektedir.
- Büyülü Gözge (Sihirli Ayna): Konuşabilir, uzak diyarları gösterebilir. Sorulan soruları cevaplayabilir. İçine girilebilir. Geçmişten ve gelecekten haber verebilir. Bırakıldığında bir denize dönüşür. Denize dönüşme özgün bir olgudur.
- Büyülü Halı: Uçabilir, üzerinde insanları taşıyabilir. Kendiliğinden sahibinin yardımına koşar. Yabancı kültürlerden gelmedir.
- Büyülü Işıtın (Sihirli Lamba): İçinden cin çıkar, insan da içine hapsedebilir. Çıkan cini tekrar kandırıp içine sokmak gerekir, aksi takdirde o insanı kendine köle yapar. Dış tesirlerle kültürümüze girmiştir. Görünümü çok eskidir.
- Büyülü Kalpak (Sihirli Şapka): Giyen kişiyi görünmez veya çok güçlü yapar. Bu kalpak bulunup çıkarıldığında o gücünü yitirir. Bazen Kavuk, Sarık, Papak, Börk gibi farklı başlık türleri masallarda yer alır. - Büyülü Kaval (Sihirli Fülüt): Çalındığında kuşlar susar, üçgündür tuz yiyen koyunlar ırmaklardan su içmeden geçer. İnsanları büyüleyip peşine takar.
- Büyülü Kese: Sürekli para verir, içindeki para hiç tükenmez. Kötüniyetli kişilerin eline geçtiğinde veya ihtiyaç dışı kullanıldığında bu özelliğini yitirir.
- Büyülü Kılıç: Boyu kulaçlarca uzayarak düşmanları öldürür. Dış tesirlerden etkilenmiş olma ihtimali vardır.
- Büyülü Sopa: Sahibinin emriyle başkalarını aralıksız döver. Kötü insanla iyi insanı ayırt eder ve bir toplulukta yalnızca zalimleri tespit ederek döver.
- Büyülü Urgan (Sihirli Halat): İstenildiği kadar uzar, bu uzunluğu kendisi ayarlar. Göğe doğru uzanabilir. Hint kültüründe müzikle uzar.
- Büyülü Ülek (Sihirli Testi): Hiç durmadan su akıtır. Çöllerde susuz kalan ordular bu testi ile susuzluktan kurtulur. Türk ve İslam kültürüne özgüdür.
- Büyülü Tarak: Bırakıldığında bir ormana dönüşerek sahibini korur. Tamamen Türk kültürüne özgü bir motiftir.
- Büyülü Yay: Her attığını vurur. Atıcı gözünü kapatsa bile sihirli ok hedefini şaşırmadan gider kendisi bulur. Yerli bir motiftir.
- Büyülü Yuvar (Sihirli Küre): Geçmişten ve gelecekten haber verebilir. Falcılar tarafından kullanılır. Daha çok Çingene Falcı motifiyle özdeşleşmiştir. Yabancı bir motiftir.
- Büyülü Yüzük: Parmağa takıldığında görünmezlik, hızlılık, yenilmezlik gibi özellikler kazandırır. Çoğu zaman üzerinde tılsımlı bir taş bulunur.
-C-
CADI: Büyücü Kadın. Büyücülük ve kötülük yapan kadın. Uçabildiğine inanılır.
CAĞ İYESİ: Banyonun Koruyucu Ruhu. Banyo yapan insanlara zararsız şakalar yapar. Bazen kendisi yıkanır ve sesi duyulur.
CAHIN: Ateş Tanrısı. Tanrı Ülgen’i ikna ederek insanlara ateşin verilmesini o sağlamıştır.
CALIN: Kutsal Merasim. Özellikle Yer Ana ve Yer İyesi için yapılan tören. Büyükçe bir ağacın altında gerçekleştirilir.
CANAVAR: Yırtıcı Yaratık. Sıradışı büyüklükte ve görüntüdedir. Yırtıcı bir hayvan veya yaratıktır.
CARGIL: Haberci Tanrıçası. İnsanlara Tanrıların haberlerini getirir.
CEDEY: Korucu Tanrısı. Altın Dağ’ın ve oraya giden yolun koruyucusudur. Yedi azgın köpeği vardır.
CEMBİL: Dağ Tanrıçası. Köroğlu destanındaki Çenlibel/Çamlıbel yer adıyla yakından ilgilidir. Kahramanları korur.
CEMRE: Efsanevi Ateş Koru. Havaya, suya ve toprağa düşen ateş parçası. Böylece bu unsurlar bahara hazır hale gelirler.
CIDA: Cirit Oyunu. At üzerinde koşturularak, ucu sivri değneklerin fırlatılmasıyla oynanan bir oyun.
CILKA: Çocuk Tanrısı. Çocuk doğduğunda kaderini belirler. Çocuğu olamayan kadınlar ondan çocuk diler.
CIRTDAN: Parmak Çocuk. Parmak kadar bir çocuktur. Kurnazlığı ve talihilyle devleri, haydutları yener.
CİN: Soyut Varlık. Ateşten yaratılmışlardır. Söven (Kafir) ve Esen (Müslüman) olanları vardır.
CİREN: Konuşan At. Konuşabilen, sıra dışı bir hayvandır. Kayçı Ceren ve Kamçı Ceren en iyi bilinen iki tanesidir.
CONGOLOS: Kayıp Cini. Kışın zemheride ortaya çıkar. Kapıdan içeridekilerden birini çağırır ve o kişiyi kaybeder.
COŞA: Vecd. Kendinden geçme. Trans hali. Şamanların, evliyaların yaşayabileceği bir deneyimdir.
CURUNTAY: Yasa Tanrısı. İlahi yasaları yazar.
-Ç-
ÇADIR İYESİ: Çadırın Koruyucu Ruhu. Çadırın koruyucu ruhu. Her çadır için farklı bir İye vardır.
ÇAHIK: Kötü Ruh. Lanet Ruhu. Lanetlenmiş insanların ruhlarıdır. Şekil değiştirebilirler. Sözleri bile ölümcüldür.
ÇAK: Şeytan. Çirkin görünümlü, hırıltılı sesi olan ve 12 başlı bir varlıktır. Alnında tek gözü vardır.
ÇAKAY: Yıldırım Tanrısı. Yıldırımın düştüğü yer, artık Çakay Han’a aittir ve orayı kimse mülk edinmez.
ÇAKILGAN: Şimşek Tanrısı. Şimşekler çaktırır. Fırlattığı şimşekler onun mızraklarıdır.
ÇALAMA: Çaput Bağlama. Bez Bağlama. Ağaçlara bez ve çaput bağlama uygulamasıdır. Mayalamak anlamı da taşır.
ÇALAP: Rab. Efendi, rab, sahip gibi anlamları vardır. Tanrıyı ifade eder.
ÇAY İYESİ: Derenin Koruyucu Ruhu. Güzel bir kadın kılığındadır. Bazen insanları suya çekerek boğulmalarına neden olur.
ÇEKEY: Kötü Ruh. Körlük Ruhu. İnsanları kör ve sağır ederler ve görmeb, duyma duyularını yok ederler.
ÇERGE İYESİ: Çadırın Koruyucu Ruhu. Çadırın koruyucu ruhu. Her çadır için farklı bir İye vardır.
ÇERMİK: Kutlu Kaplıca. Bazen bu su kaynaklarına yakın yerlerde bir erenin türbesi bulunur.
ÇERMİK İYESİ: Kaplıca’nın Koruyucu Ruhu. Kutlu bir suya iyileştirici gücünün bu koruyucu ruh tarafından verildiği düşünülür.
ÇERTEGRİ: Şeytan. İnsanlara geri dönüşü olmayan zararlar verebilirler. Şeytanların en tehlikeli olanlarıdır.
ÇEŞME İYESİ: Pınarın Koruyucu Ruhu. “Erenler Çeşmesi” denen kutsal sular evliyalara mezarların yakınındadır. Burayı bir İye korur.
ÇEVGEN: Polo Oyunu. At ile oynanan bir oyundur. Tahta bir top ile oynanır.
ÇINKIS: Çocuk Tanrıçası. Bebeklerin ve çocukların koruyuculuğunu yapar.
ÇIVI: Savaş Cini. Geceleri birbirlerine ok attıkları söylenir.
ÇİKE: Şarkı Cini. Dirsek boyunda bir cücedir. Yanına gelenlere zorla şarkı söyletir.
ÇİLLE: Kış Gündönümü. 22 Aralık günü. Yılın en uzun gecesi. Bu günde şenlikler düzenlenir.
ÇİLTEN: Kırk Evliya. Kırklar. Her çağda kimliği bilinmeyen kırk kutlu kişi vardır. Dünya bunların hürmetine ayakta durur.
ÇOLBODAY: Ayartıcı Tanrıça. İnsanları ve masal kahramanlarını ayartır. Bazı kötü ruhların yöneticisidr.
ÇOLPAN: Gezegenler Tanrısı. Gezegenleri yönetir ve birbirleriyle çarpışmadan hareket etmelerini sağlar. ÇOR: Cin. Gözle görülemeyen, ateşten yaratılmış varlık. Başlarındaki kalpak ele geçirildiğinde o cin ölür. ÇORABAŞ: Cin Önderi. Doksan koyun derisinden kürkü ve seksen koyun derisinden börkü (başlığı) vardır.
ÇORAMAN: Cinci. Cin Çıkaran. Cinlerle uğraşan kişi. Cin çıkarıcı. Cinci hoca.
ÇÖLDEN GELME: Ateşten Doğan Hayvan. Kendisi veya atası çölden çıkıp gelen bir atın veya hayvan.
ÇÖVENÇ: Helva. Ölü Helvası. Ölüm karşısında yaşamı sembolize eder. Ateş, su gibi temizleyici unsurları bir araya getirir.
-D-
DAĞ HAN: Dağ Kağanı. Oğuz Kağan’ın ilk eşinden olan oğullarından biri. Simgesi Uçkuş’dur. DAĞ İYESİ: Dağ Ruhu. Bazen ördek bazen kaz şeklinde uçar ve göllerde yüzerler, bazen insan kılığına girerler.
DAMIZ İYESİ: Ahırın Koruyucu Ruhu. Sümer Tanrısı Tammuz (Tamıs, Dumuz) da bereket ruhudur ve onunla özdeşlemiştir.
DARHAN ANA: Metal Tanrıçası. Kendisine saygısızlık yapıldığında çok kızar ve her tarafı yakar. DARHAN ATA: Metal Tanrısı. Metal ocaklarını, metal ustalarını korur. Elinde bir çekiç ve önünde bir örs vardır.
DAYIN: Savaş Tanrısı. Savaşçıların koruyucusudur. Askerler savaşlardan önce kendisinden yardım dilerler.
DAYIKIN: Bebek Tanrıçası. Bebeğin uykuda gülmesi, Dayıkın’la oynadığını gösterir. Çocuğun Day Durmasını sağlar.
DEBEÇ: Demirci Kahraman. Çıplak elleriyle kızgın demiri dövebilir. Kılıçları, kalkanları ve zırhları ilk defa o yapmıştır.
DEĞİRMEN ANASI: Değirmenin Koruyucu Ruhu. (Dişi) İyi insanların ununu bembeyaz yapar, kötü niyetli insanların ununu kara, kepekli öğütür.
DEĞİRMEN ATASI: Değirmenin Koruyucu Ruhu. (Erkek) Genelde saçlarına kadar apak una bulanmış, kısa boylu bir ihtiyar olarak betimlenir.
DEĞİRMEN İYESİ: Değirmenin Koruyucu Ruhu. Müşteriler öğütülen undan ona da pay bırakırlar. Değirmeni bazen kendi döndürür.
DEMİRDAĞ: Dünya Dağı. Göğün 12. katına kadar yükselir. Onun üzerinde Altındağ başlar.
DEMİRTEREK: Dünya Direği. Yeraltı, yeryüzü ve göğü birbirine bağlayan direğin orta kısmıdır. Çadırın orta direğine benzer.
DENİZ HAN: Deniz Kağanı. Oğuz Kağan’ın ilk eşinden olan oğullarından biri. Simgesi Çakır kuşudur.
DENİZ KIZI: Yarı Kadın Yarı Balık. Denizcileri şarkılarla büyülerler. Karaya çıkınca ya ölürler ya da kuyrukları bacağa dönüşür.
DEV: Çok Büyük Yaratık. İnsan görünümünde fakat çok büyük ve çok kuvvetlidir. Masallarda insanları kaçırırlar.
DİREN: Şeytan Piri. İnsanları her şeyi vererek kandırır. Kendisini kandırabilecek kadar kötü insana da Diren denir.
DOĞAÇ: İrtical. Kendiliğinden söyleme ve yapma. Birdenbire içine doğduğu gibi söyleme ve etme. DOHSUN: İşkence Tanrısı. Yeraltında yaşar. Ateşten yaratılmıştır. Boynuzlu ve kuyrukludur ama elleri, ayakları yoktur.
DOKUZ: Kutlu Rakam. Pek çok yerde görünen bir simgedir. As ve üs katları ile 19 da yine önemli sayılardandır. DOLAP İYESİ: Dolabın Koruyucu Ruhu. Dolabın içinde yaşar. Bazen insanları korkutur,
DOLAY: Açgözlülük Tanrısı. Boynuzlu ve sakallıdır. Gölgesi yoktur. Sınırsız servete sahiptir.
DOLUN: Verimlilik Tanrısı. Hayvanların ve ekinlerin verimli olmalarını, çoğalmalarını sağlar. Dolunayda yeryüzüne iner.
DUMRUL: Efsanevi Kahraman. Yolkesicilik yapar, Tanrıyı kızdırı. Aldaçı (İslam sonrası Azrail) ile karşılaşır ve direnir.
DÜŞ: Rüya. Öte alemden gönderilen bilgiler veya öteki aleme yapılan yolculuklar olarak düşünülür.
-E-
EBEDE: Ağaç Cini. Ormanlarda yaşar. İnsanlara zarar vermez. Yaşlı bir kadın görümündedir.
EBREN: Ejderha. Kanatlıdır, ağzından ateş saçar. Dünyanın bir ejder tarafından döndürüldüğü düşünülür.
EBÜGE: Ayı Tanrı. Ayıdan türediklerine inanan boyların atasıdır. Bir ayı kılığına girebilir.
EĞEGÖZ: Tekgözlü Dev. Başının üzerinde tek gözü olan canavar.
EJDER: Ejderha. Kanatlı, kuyruklu, derisi pullu, ağzından ateş saçan yılan biçimili efsânevi canavar.
EKİN ANA: Ekinin Koruyucu Ruhu. (Dişi) Zayıf kalmış veya yatmış ekinlerin bulunduğu yerlere Ekin Anasının ayak izleri denir.
EKİN ATA: Ekinin Koruyucu Ruhu. (Erkek) Ekinlerin içinde yuvarlanmayı sever ve bu nedenle ekinler yatar.
EKİN İYESİ: Ekinin Koruyucu Ruhu. Ekinlerde yangın çıktığında ters taraf üfleyerek söndürür.
ELBİS: Kavga Tanrısı. Savaşlardan önce ondan yardım istenir, böylece düşmanın attığı oklar geri kendisine döner.
ELLEY ve ECEY: Adem ve Havva. İlk insanlar. Elli kapılı, kırk pencereli, otuz kirişli bir evde yaşarlar. Sabanı ve tarla sürmeyi keşfetmişlerdir.
EMEGEL: Çocuk Tanrıçası. Çocukları ve bebekleri korur. Çocuklar için ilaçları hazırlamayı kadın şamanlara gösterir.
EMEGEN: Dev. Birden fazla başı olan devasa yaratıklar olarak betimlenir. Her üç ayda bir doğum yaparlar.
EMEKET: Şaman Ruhu. Bu ruh olmadan şaman olunamaz. Şamana yol gösterir. Şaman ölünce kuş olup dışarı çıkar. ERBÖRÜ: Kurtadam. Dolunayda kurda dönüşen kişi. İskitlerde, bazı büyücüler her yıl birkaç gün kurda dönüşürdü.
ERBÜKE: Yarı İnsan Yarı Yılan. Belden aşağısı yılan üst kısmı insan görünümündedir. Dişisine Eşbüke denir.
ERDENEY: Haber Tanrısı. Tanrıların haberlerini insanlara iletir. Habercileri ve ulakları korur. Uçan beyaz bir atı vardır.
EREK: Efsanevi Şaman. Şamanların atasıdır. Ülgen’in kızlarından biriyle evlenmiştir.
EREKE ve CEREKE: Bitki Tanrısı ve Bitki Tanrıçası Kardeşler. Soluklarıyla bitkilere, otlara, ağaçlara can verirler. Ağaçlar onların nefesleriyle çiçek açarlar.
EREN: Evliya. Sıradışı işler başarır. İstedikleri zamanda istedikleri mekanda bulunabilirler.
ERGENE İYESİ: Maden Ocağının Koruyucu Ruhu. Değişik hayvan sesleri çıkarır. Ocak göçeceği zaman işçileri uyarır.
ERGENEKEN: Kutsal Yurt. Dağlar arasındaki gizli yurt. Türkler bu dağları eriterek çıkmışlardır.
ERKE: Ayartıcılık Tanrıçası. Baştan çıkarıcı, ayartıcı Tanrıça. Nazlı olarak tanımlanır.
ERKECEY: Parmak Adam. Parmak boyundaki insan. Avrupa masallarındaki “Parmak Çocuk” motifini akla getirmektedir.
ERKLİĞ: Uzay Tanrısı. Yıldızlardan, göktaşlarından ve gök nesnelerinden sorumludur.
ERLİK: Kötülük Tanrısı. Kötülüklerin kaynağıdır. Yeraltında demir sarayında yaşar. Bilgisiz, yıkıcıdır. ERKENEK: Parmak Çocuk. Parmak boyunda bir insandır. Türklerde ruh başparmakta bulunur ve o ruhu simgeler.
ERŞEK: Yarı Pars Yarı Ayı. Pars ve Ayı’nın çiftleşmesinden doğan efsane yaratığı. Gövdesi pars, kafası ayı şeklindedir.
ERTEĞİ: Masal. Olağanüstü, gerçekdışı hikaye.
ES: Yaratıcı Gök-Tanrı. Tüm her şeyin yaratıcısı olarak tanımlanır. Hem bir rüzgar sesi hem de koruyucu ruhtur.
ESEGE: Yaratıcı Tanrı. Kel başlıdır. Yeryüzündeki insanları yaratmıştır. Oğlu Çolpan Han’dır.
ESKERİ: Yaratıcı Tanrı. Suların içinden çamur çıkararak dünyayı yaratmıştır.
ESE: Hz. İsa. Mesih. Hristiyanlığın kurucusu. Aslında bir marangozdur. Annesi kendisine babasız hamile kalmıştır.
“Gerçek insanı özgür kılar.” (Hz. İsa)
ESİN: İlham. Gelen ilham perisi esinti oluşturduğu için bu söz yerleşmiştir.
EŞİK İYESİ: Eşik Ruhu. Eşikte oturmak, eşikte konuşmak iyi sayılmaz, bunun nedeni ruhun orada olmasıdır.
ETİN: Gökgürültüsü Tanrısı. Gökgürültüsü aslında bu İyenin sesidir.
ETÜGEN: Yeryüzü Tanrıçası. Toprak ve yeri temsil eder. Devleti ve egemenliği korur.
EV İYESİ: Ev Ruhu. Bazen bir yılan olarak betimlenir. Evde görülen yılanın bereket getireceğine inanılır.
EVLİK İYESİ: Kilerin Koruyucu Ruhu. Evin bodrumunda yaşar. Oradaki yiyecekleri yer. Arasıra kendisine yemek bırakılır.
-F-
FAL: Kehanet. Gelecekten haber verme. Bazı işaretlere bakarak geleceği tahmin etme.
FIRIN İYESİ: Fırının Koruyucu Ruhu. Sürekli odun ister, kendisine tuz veya bir parça et atılınca sakinleşir.
-G-
GAL: Ateş Tanrısı. Ateşin ve ocağın devamlılığını sağlar. Zaman zaman kızıp yangınlar çıkarır.
GEZER: Efsanevi Hakan. Mucizevi bir doğumu olmuş, babasız doğmuştur. Yeraltına iner, halkı için savaşır. GEYİK ATA: Geyik Tanrı. Bazı Türk boyları onun soyundan türediğine inanırlar.
GEYİK ANA: Geyik Tanrıça. Denizden çıkarak gelmiştir. Bazı Türk boylarına yol göstericilik yapar.
GILGAMIŞ: Efsanevi Hakan. Sümer Hakanı. Ölümsüzlüğü aramıştır. Gizemli diyarlara yolculuklar yapmıştır.
GOLOMTA: Ocak Tanrısı. Ocağı ve ateşini korur. Kızıl sakallıdır.
GÖĞE ÇIKMA: Şaman Yolculuğu. Şamanın ruhu gökteyken kötü ruhlar engellemeye çalışır. Ülgen’e ulaşılamaz.
GÖK: Sema. Uzay. Türk-Moğol ve Sümer söylencelerinde Eril gücü simgeler. 7 katlıdır.
GÖKDENİZ: Sonsuz Okyanus. Dünyanın sonunda yer alır.
GÖK ATA: Gökyüzü Tanrısı. Daha sonra Gök Tanrı anlayışına ulaşan bir yaratıcı anlayışıdır.
GÖK HAN: Gökyüzü Kağanı. Oğuz Han’ın ikinci eşinden doğan oğludur. Gök Han’ın simgesi Sungur kuşudur.
GÖK GÖBEĞİ: Kutup Yıldızı. Gökyüzününün Mekezi. Öte aleme açılan bir kapı olarak algılanır.
GÖK-KAL: Doğa Katmanı. Atmosferi ve uzayı, ayrıca buralardaki koruyucu ruhları içerir. Kal (Kala) atmosfer demektir.
GÖKTANRI: Semavi İlah. En yüce yaratıcıdır. Soyut bir kavram olarak yer alır. İnsan biçimli değildir.
GÖKYOLU: Samanyolu. Efsanevi orduların bu yolda ilerlediği kahramanların burada yürüdüğü düşünülür. GÖL İYESİ: Göl Ruhu. Kız kılığında erkekleri kandırarak suyun derinliklerine çekerek boğdukları söylenir.
GÖZ: Nazar. Kem Göz de denir. Büyücü ve kötü şamanların gözlerinde kötü ruhların yerleştiğine inanılırdı.
GÖZGÜ: Ayna. Ruhlar alemine açılan bir pencere gibi algılanır. Bir denize dönüşebilir.
GUL: Vahşet. Kötülük. Ortadoğuda ortak bir motiftir. Vahşi, acımsız ruhları ve onların kötülüklerini anlatır.
GULYABAN: Vahşi Yaratık. Gezginlere ve yolculara uğrayıp onları öldüren canavardır.
GUR İYESİ: Mezarlığın Koruyucu Ruhu. Mezarlara saygısızlık gösteren insanlara musallat olurlar.
GUYUK: Canavar. Vahşi hayvan. Olağanüstü, yırtıcı canlı. Karanlıkta çöllerde ve mezarlıklarda ortaya çıkar.
GÜN ANA: Güneş Tanrıçası. Göğün yedinci katında oturur. Türkler doğan Güneşi üç veya dokuz kez selamlarlar.
GÜN HAN: Güneş Kağanı. Oğuz Han’ın göksel olan ikinci eşinden doğan oğludur. Gün Han’ın simgesi Laçın kuşudur.
-H-
HADUR: Savaş Tanrısı. Bakır kutlu bir metal olduğundan, saf bakırdan yapılmış silahlara sâhiptir.
HADUR’UN KILICI: Güç Sembolü. Hadur’un kendi yaptığı “Tanrı’nın Kılıcı” adı verilen efsânevi silah, Attila tarafından bulundu.
HALAY: Tören Dansı. Yaşamın enerjisini, döngüsünü, dayanışmayı, hareketi, durup devam etmeyi ve ritmi içerir.
HAL DİLİ: Ters Lisan. Öte alemin dilleri bu dünyanın tam zıttıdır. Biçim ve anlam olarak tersten konuşurlar. HAMAM İYESİ: Hamamın Koruyucu Ruhu. Güneş battığı zaman ve gece yarısı hamama girilmez, çünkü bu saatte İye kendisi yıkanır.
HAN: Kral. Mitoloji de tanrıların da sıfatı olarak kullanılır.
HANIM: Kraliçe. Mitoloji de tanrıçaların da sıfatı olarak kullanılır. Moğollar “Hatan” olarak söyler.
HAYDAR: Rüzgarın Koruyucu Ruhu. Harman savurmak isteyen köylüler onu yardıma çağırırlar.
HAYDUT: Harami. Yol kesici, soyguncu, eşkıya. Masallarda genelde 40 kişi olarak yer alırlar.
HIRTIK: Yarı İnsan Yarı Hayvan. Orman Cini. Yakaladığı insanları önce boğarak öldüren sonra da yiyen bir canavar olarak tanımlanır.
HINKIR: İnsan Yiyen Canavar. İnsana benzer, fakat göbeğinde bulunan bir torbanın içinde yavrusunu taşır. İnsan eti yer.
HIZIR: Hızır Peygamber. Zor anlarında insanlara yardım eden, biçim değiştirebilen bir peygamber. Duaları kabul olur.
HORTLAK: Zombi. Yaşayan Ölü. Mezardan çıkan ölü. Cansız olduğu halde hareket edebilen varlık.
HORTDAN: Zombi. Gözü dünyada kalmıştır, bu nedenle geri dönmek ister. Azerilerde Vampir manası taşır.
HÖYÜK: Tümülüs. Yığma Tepe. Yığma tepe şeklindeki mezar. İçerisinde kutlu kişiler gömülüdür.
HÖYÜK İYESİ: Höyüğün koruyucu ruhu. Höyükteki mezarı rahatsız edenlerin veya mezar soyguncularının başına felaketler getirir.
HU: Gazap Tanrıçası. Yeraltındaki kara suların en dibinde yaşar. Kara Tilki kılığına girebilir. Çok merhametsizdir.
HUMA: Efsanevi Kuş. Görünmeden, dinlenmeksizin uçan, asla yere değmeyen efsânevi kuş.
HUMBABA: Dev Canavar. Tanrıların yaşadığı sedir ormanının bekçisi, koruyucusudur. Yüzü aslan yüzüdür.
HÜRMÜZ: Ruhlar Tanrısı. Batı Tanrısı. Moğollara göre 55 Batı Tanrısının başında bulunur. Derin bir bilgiye sahiptir.
HUNOR ve MAGOR: Efsanevi Hakanlar. Macarların Ataları. Kutlu bir geyiğin peşinde denizi ve bataklıkları geçerek Macaristan topraklarına ulaşırlar.
-I-
IDIK: Azat Kurban. Doğaya salarak başıboş bırakma şeklinde gerçekleşen kurban.
IRIK: Kehanet. Falcılık. Gelecekten haber verme.
IRKIL: Efsanevi Şaman. Kehanet Piri. Yeryüzündeki ilk şamandır. Üç yıl önce ölenleri bile diriltir, körlerin gözünü açar.
IRMAK ANA: Irmak Ruhu. (Dişi) Türklerde iki ırmağın kesiştiği yerler özel öneme sahiptir ve buralarda yaşar.
IRMAK ATA: Irmak Ruhu. (Erkek) Orta yaşlı bir adam görünümündedir.
IRMAK İYESİ: Irmak Ruhu. Kadın kılığında kıyıya yaklaşır. Irmağın sesi aslında onun şarkısıdır.
ISIYAH: Bahar Bayramı. Daire şeklinde toplanılıp kımız içilir ve meydanda yakılan odunun üzerinden atlanır.
IŞANÇ: Din. Doğaüstü, kutsal ve ahlaki öğeler taşıyan, ayin ve uygulamalara sahip inançlar bütünü.
ITOGA: Tarla Tanrıçası. Tarlaları ve ekenekleri korur.
IZIH: Hayvan Tanrısı. Idık olarak doğaya salınan azat kurbanları koruyan Tanrıdır.
-İ-
İBİŞ: Soytarı. İnsanları güldüren kişi. Hokkabaz, şaklaban.
İBLİS: Şeytan. Ateşten yarartılmış ve Tanrıya isyan etmiş olan, insanları yoldan çıkaran varlık.
İÇÇİ: Koruyucu Ruh. Herhangi bir varlığın koruyucu ruhu. O varlıkla özdeşleşmiştir.
İÇİTE: Sağlık Tanrıçası. Hastalıkları önler, insanlara sağlık verir.
İFRİT: Cin. Cinlerin en güçlülerinden olan soyut varlıklardır.
İDİ: İlah. Yaratıcı. Sahip, malik, efendi. Tanrı. Sahiplik ve kutluluk anlamları içerir.
İKSİR: Büyülü Sıvı. Yenileyici ve şifa verici, diriltici, sıra dışı güçler verdiğine inanılan içkilerdir.
İL İYESİ: Vilayet Ruhu. Şehrin veya bir yerleşim biriminin koruyucu ruhu.
İLEMEN: Efsanevi Hakan. İlemen boyunun atasıdır.
İLENÇ: Lanet. Kötü kader, kötü son, felaket gibi insanın başına gelen ve peşini bırakmayan olumsuzluklar.
İLENMEK: Lanet Okumak. Lanet Etmek. Başka birisi için kötü temennilerde bulanmak. Lanetlenmesini istemek.
İMRE: Cemre Cini. Havayı, toprağı, suyu ısıtıcı gücü vardır. Baharda göğe yükselir sonra inip buzları eritir.
İN İYESİ: Mağaranın Koruyucu Ruhu. Türklerde mağarlalar gizemli hatta kutlu mekanlardır. İn İyesi buraları korur.
İNEHSİT: Doğum Tanrıçası. Gülüşleriyle doğum yapan kadına hatta doğuran ev ve ahır hayvanlarına yardım eder.
İRLE: Ölüler Tanrısı. Yeraltında yaşar. Kırk köşeli evinin önündeki dokuz çam ağacına dokuz oğlu atlarını bağlar.
İRİS: Koruyucu Tanrıça. Kötü ruhları kovan tanrıçadır.
İRŞİ: Peri. Perikızı. Cisimsiz dişil varlık. Çok güzel bir kız kılığına bürünür.
İYE: Koruyucu Ruh. 1. Sahip. Koruyucu. Bir şeyin maliki. 2. Bir şeyin koruyucusu, koruyucu ruhu.
-K-
KABULGAN: Şekil Değiştirme. Başka bir varlığa dönüşme. Metamorfoz. Kılık değiştirme. Genellikle silkinerek gerçekleşir.
KABULGAMAK: Şekil Değiştirmek. Başka bir varlığa dönüşmek. Genellikle bir hayvan kılığına girme yaygındır.
KAÇAL: Keloğlan. Saçsız Kahraman. Kurnaz ve hazırcevaptır. Aklı ve şansı sayesinde devlerden, haydutlardan kurtulur.
KAFDAĞI: Efsanevi Dağ. Bilinmeyen bir yerde bulunan ve ulaşılamaz yükseklikteki, efsânevi canlıların yaşadığı dağ.
KALAYKAN: Ocak Tanrıçası. Ocağı ve ateşini korur. Kal (kellik) ve Moğolca Gal (ateş) ile ilgilidir. KALÇAN: Ateş Tanrısı. Ateşin koruyucu ruhu olarak saygı gösterilir. Kendisine keçi kurban edilir.
KALÇABAY: At Tanrısı. Ateşi, atları ve atçılığı korur. Toprak yarılarak içine girip kaybolduğuna inanılır. KALDAZ: Ateş Tanrıçası. Ateşin ve büyükbaş hayvanların koruyucusudur. Emrindeki canlılara Kaldazın adı verilir.
KALDAZIN: Ateş Cini. Ateşin içinde oynar. Kısa boyludur. Sakalı yedi karıştır. Sakalları kirpi oku gibidir.
KALGANÇI: Kıyamet. Kalganan (sıçrayıp kalkılan) gün. Dünyanın ve evrenin yokolacağı ölülerin diriltileceği gün.
KALOĞLAN: Saçsız Kahraman. Kurnazlığı ve bahtı temsil eder. Zor durumlardan aklı ve şansı sayesinde kurtulur.
KAM: Şaman. Ruhlarla irtibat kurabilir. Dualarıyla hastaları sağaltabilir ve kötü ruhları kovabilir.
KAMBAR: At Tanrısı. Atları korur, eğlenceyi sever. İslam ile birlikte Hz. Ali’nin at uşağı Kamber ile özdeşleşmiştir.
KAMHAN: Efsanevi Hakan. Bayındır Han’ın atasıdır. Aynı zamanda güçlü bir kamdır. Şamanların atasıdır.
KAMOS: Kabus Cini. Kabuslara ve karabasanlara neden olan kötü ruh. Kedi gibi sessizce gezer. Keçiye benzer.
KANIM: Güven Tanrısı. Yeryüzündeki dürüst ve güvenilir insanları korur.
KANIKAY: Efsanevi Hanım. Manas’ın Karısı. Savaşçı 40 Alpkız yardımcısı vardır. Savaşçıdır. Manas öldüğünde ilaç yaparak onu diriltir.
KANIRMAĞI: Yeraltı Nehri. Yeraltında akar. İçindeki sıvı su değil kandır. Bu ırmak masallarda bazen uçan atlarla geçilir.
KARABASAN: Kabus. İnsanların korkulu rüyalar görmesi demektir. İnsanların üzerine çöken bir varlık neden olur.
KARABASMA: Kabus. Kötü ruhların veya cinlerin neden olduğuna inanılır. Bu ruhlar bazen ölümcül olabilmektedir.
KARABASTI: Halüsinasyon. Gerçekmiş gibi algılanan kötü rüyalar. Azerilerde hayalet görme. KARAÇURA: Kötü Ruh. Kötü Cin. İnsanları korkutan hatta zarar veren ruhlardır.
KARAHAN: Efsanevi Hakan. İnsanların önderidir. Gücü ve otoriteyi vurgular.
KARAGUŞ: Kuş Tanrısı. Kuşlara hükmeder. Tanrı Ülgen’in oğludur. Bazı yörelerde kartal halayı ile temsil edilir.
KARAKIRNAK: Tırnaklı Canavar. Bedeni baştan başa kıllarla ve tırnaklarla örtülü bir varlıktır. Sudaki insanlara zarar verebilir.
KARAKIZLAR: Kötülük Tanrıçaları. Erlik Han’ın kızlarıdırlar. Adları bilinmez. Göğe çıkan şamanı ayartmaya çalışırlar.
KARAKONCOLOS: Kış Cini. Kürklüdür. Kışın geceleri gezer. Elindeki kocaman bir tarakla vurarak insanı yaralar.
KARAKORŞAK: Hayvan Cini. Eşek, köpek, domuz, keçi kılığına girdiğine inanılan bir varlıktır.
KARAMAT: Sanrı Cini. Kabuslara neden olan ve hezeyan ve psikolojik bozukluklar ortaya çıkaran kötücül varlık.
KARAOĞLANLAR: Kötülük Tanrıları. Erlik Han’ın oğulları. Kara fırtına ile kan yağdırırlar. 9 kat yeri simgelerler. Adları şunlardır: 1. Karaş, 2. Matır, 3. Şıngay, 4. Kümür, 5. Badış, 6. Yabaş, 7. Temir, 8. Uçar, 9. Kerey
KARAŞ: Karanlık Tanrısı. Karanlığı oluşturur. Geceleri hüküm sürer. Kara Yılanları vardır.
KARAV: Kabus Cini. Kabuslara neden olur. Karağ sözcüğü kimi yörelerde kabus anlamında kullanılır.
KARÇANA: Kar Güzeli. Ayaz Ata’nın (veya noel Baba’nın) torunudur. Çocuklara hediyeler dağıtır.
KARGIMA: Beddua. Bir varlık için kötü dilekte bulunmak ve bu amaçla Tanrı’ya yakarmak.
KARGIŞ: Beddua. Bir insan için kötü temennilerde bulunma ve bu amaçla Tanrı’ya yakarma.
KARKIZ: Kar Güzeli. Ayaz Ata’nın (veya noel Baba’nın) torunudur. Çocuklara hediyeler dağıtır.
KARLUK: Duman Tanrısı. Ülgen’e kurbanların ruhlarını iletir. İnsanların yaşamlarını denetler. İşareti dumandır.
KARTA: Ahırın Koruyucu Tanrısı. Ahır hayvanlarını korur. Bazen onlara yem verir.
KAZAK HAN: Efsanevi Hakan. Kazakların Atasıdır. Alaş Han’ın oğludur.
KAZIRGAN: Cehennem Çukuru. Kötü ruhların doğruluğa kaldığı ateş çukuru.
KELÇE: Kel Kahraman. Çokbilmiş, kurnaz ve talihlidir. Ukala ve alaycı olarak da görünür.
KELEMTER: Dev İnsan. Başları bulutlardan bile yüksektir. Eski çağlarda yaşamışlardır.
KELENİ: Şaman Ruhu. Şaman kaçan ruhları geri getirmesi için Keleni’yi gönderir. Peltek dilli, kekemedir.
KELEY: Yarı Tanrı. Peltek dilli, kekemedir. Annesi Ülgen’in kızlarından biridir. Babası ise bir şamandır.
KELTEGEY: Şaman Ruhu. Şamanın yanında bulunan ruhtur. Çok kıskançtır. Bazen şamanı dinlemez.
KEMPİR: Dev. İnsanın topuklarından kanını emer ve yer altına götürüp tutsak eder sonra da acıkınca yer.
KENÇLİYÜ: Yağma Merasimi. Potlaç. Beyin veya hakanın mallarını kendi isteğiyle talan ettirmesi. Bu şanını ve şerefini yüceltir.
KEPE: Başmelek. Tanrı’nın en önemli yardımcısı olan melektir. Yerin içini ve yeraltını yönetir.
KER: Kötü Varlık. Kötülük. Kötülüğün kendisini ve kötü varlığı tanımlar. İsmin başında bir sıfat olarak kullanılır.
KEREH: Kurban. İlahi bir amaçla kesilen veya doğaya salınan hayvan ya da doğaya saçılan yiyecek, içecekler.
KEREY: Arabozuculuk Tanrısı. İnsanlar arasına nifak sokar. Yes / Ças (Demir) bilekli olarak betimlenir.
KILA İYESİ: Hayvanlar Ruhu. Hayvanların koruyucu ruhu. Vahşi bir hayvan görünümündedir.
KIPÇAK: Efsanevi Hakan. Kıpçak boyunun atasıdır. Bir ağacın kovuğunda doğmuştur.
KIRGIL: Merhamet Tanrısı. İnsanları korur ve onlara şefkat gösterir.
KIR ANA: Kırın Koruyucu Ruhu. (Dişi) Kırları korur. Kırlarda başı derde giren insanlara yardım eder.
KIR ANA: Kırın Koruyucu Ruhu. (Erkek) Tek ağaçlarda veya çalılarda yaşar. Ona ekmek kırıntıları ve bir demet ekin verilir.
KIR İYESİ: Kırın Koruyucu Ruhu. Uzun elli, uzun kollu, uzun parmaklı, yarı insan yarı yarı ağaç görünümlüdür.
KIRGIZ ATA: Efsanevi Hakan. Kırgızların Atası. Kırgız ulusunun kurucusu ve koruyucusu olarak kabul edilir.
KIRK: Kutsal Sayı. Türklerde her alanda ön plana çıkan kutsal bir simgedir. İslam’ın etkisiyle önemi artmıştır.
KIRKLAR: Kırk Evliya. Her çağda kimliği bilinmeyen kırk kutlu kişi vardır. Dünya bunların hürmetine ayakta durur.
KIRKAVLAN: Kırk Evliya. Kırk eren tarafından veya kırk şaman veya onlar tarafından korunan kutlu kişilerdir.
KIRSUT İYESİ: Koruyucu Ruh. İnsanın kendi iyesidir, yanında bulunduğu o insanı korur.
KISIL: Öfke Tanrısı. Kızıl bir kılıcı ve kızıl bir topuzu vardır. İnsanlara öfke duygusu verir.
KIŞ HAN: Kış Tanrısı. Kış mevsimini düzenler ve zamanında başlayıp zamanında sona ermesini sağlar.
KIYANLAR: 7 Tanrıça. Ülgen’in 7 kızlarıdır. Sanat ve estetikte insanlara ilham verirler. Hiçbirisinin ismi bilinmez.
KIYATLAR: 7 Tanrı. Ülgen’in 7 oğullarıdır. Yedi kardeştirler. Yedi boyu korurlar. Yedi Kat göğü sembolize ederler.
KIZAGAN: Savaş Tanrısı. Savaşçılara ve askerlere kuvvet verir, yenilmez kılar. Kayra Han’ın oğludur. KIZILALMA: Fetih Ütopyası. Türklerin, tek bayrak altında toplandığı devleti anlatır. Fethedilmek istenen ülkeleri simgeler.
KİLHAN: Efsanevi Hakan. Kildağ’da yaşayan hakan. Kendisine dağın etrafını çeviren balçıktan dolayı ulaşılamaz.
KİLİN: Boynuzlu At. Tek boynuzu vardır. Boynuz gücü simgeler.
KİLTİ: Evin Koruyucu Tanrısı. Bazen evdeki eşyaların yerini değiştirir. Ev taşınırken önce simgesel olarak o götürülür.
KİMSENE: Ev Cini. Evlerde yaşarlar. Evin ve ailenin koruyucusu olarak görülürler.
KİREMET: Tabu Bölgesi. Tabu Alanı. Ölen kişinin ruhunun yerleştiği yerdir. Her köyün kendi Kiremeti bulunur.
KİTRE İYESİ: Ahırın Koruyucu Ruhu. Genelde ahırda ve avluda yaşar ve orada yaşayan canlılara sahip çıkar.
KİŞTEY: Zina Tanrıçası. Baştan çıkarıcı, ayartıcı Tanrıça. Sekiz gözü vardır. Siyah bir tilkiye dönüşebilir.
KOÇA: Bereket Tanrısı. 23 Martta bu bayramın düzenlendiği aynı adlı Tanrıya bereket töreni yapılır.
KOÇAGAN: Bereket Töreni – Bahar Gündönümü. Bahar Bayramı. 22-23 Mart. Herşeyin o gece bir an uyuyup tekrar uyandığına inanılır.
KOĞUÇU: Cin Kovan. Şeytan Çıkaran. Kötü ruhların uzaklaştırabilen kişi. Kötü ruhu bir kez yakalayan kişi Kovuçu olur.
KOKPAR: Kutlu Oyun. Amaç, hayvan derisinden bir tulumu, at üstünde taşıyarak belirli mesafeyi aşmaktır.
KONRUL: Anka Kuşu. Kızıl renkli devasa kuş. Yeniden dirilişi simgeler. Hergün yeniden doğar. İkizi Toğrul’dur.
KOPUZ: Kutsal Çalgı. Bağlama’nın atası olan çalgı. Aldaçı (Ölüm Tanrısı) bile Kopuz’un sesinden korkar.
KORBOLKO: Ateş Kuşu. Ateşi veya çakmaktaşlarını yeryüzüne o indirmiştir. Tanrı Ülgen tarafından gönderilmiştir.
KORKUT ATA: Efsanevi Ozan. Ozanların atasıdır. Sıra dışı özellikleri vardır. Kopuzun bulucusu odur. Kuşların dilini bilir.
Hani dediğim erenler,
Dünya benimdir diyenler,
Ecel aldı yer gizledi,
Fani Dünya kime kaldı,
Gelimli gidimli Dünya,
Son ucu ölümlü Dünya.
(Korkut Ata)
KORMUSTA: Ruhlar Tanrısı. Batı Tanrısı. 55 Batı Tanrısının başıdır. Bilgedir. Körmöslerin önderidir. Kürmez ile özdeştir.
KORSAN: Deniz Haydutu. Tek bacaklı, tek gözü kapalı, takma çengel kolludur.
KOROĞLU: Efsanevi Kahraman. Annesi ışıktan hamile kalır ve diri diri gömülür. Mezarda doğar, ölmüş anasını emerek büyür.
KORUĞ: Tabu. Yapılması, dokunulması, gidilmesi, söylenmesi dinsel veya metafizik açıdan yasak olan şey. Türk efsanelerinde üç tür yasak vardır:
1. Bakma Yasağı: Geriye dönüp bakılmaz.
2. Konuşma yasağı: Bazı varlıkların adı anılmaz.
3. Uyuma Yasağı: Önemli görevlerde uyunmaz.
KOROSUN: Sağlık Tanrısı. Hastalıkları iyileştirir. İnsanlara şifa verir.
KORŞAK: Hayvan Cini. Eşek, köpek, keçi kılığına girdiğine inanılan bir varlık. Eve gelerek insanlmarı kandırıp kaçırır.
KOSA: Bahar Şenliği. Nevruza birkaç gün kala başlayan ve Nevruz gününün sonuna kadar devam eden şenliklerdir.
KOTAZ: Nazarlık. Gözün (nazarın) gücünden koruyan nesne. Çok kuvvetli nazarlar kotazları bile parçalar.
KOVAK: Gökyüzü Tanrısı. Yaratıcı Tanrı. Tunguzlarda Kovak (Kovakı) ve ikizi Savak (Savakı) olarak görünürler.
KOVUÇ: Şeytan Çıkarma. Cin kovma. Şeytan kovalama, eksorsizm. Kötü ruhların uzaklaştırılması işlemidir.
KÖÇÖT: Can Değiştirme. Bir kişinin ilahi bir anlmaşma ile başkasının yerine ölmeyi kabul etmesidir. KÖMEY: Gırtlak Şarkısı. Göğüsten ve gırtlaktan çıkan seslerle okunur.
KÖRMÖS: Hayalet. Ölmüş insanların ruhları. Ruh. İyilik ve kötülük yapan ruhların tamamı. Görünmeyen varlık.
KÖSE: Bereket Oyunu. Çocuklar boyunlarına zincir asıp kürk giyer ve evleri dolaşır. O eve bereket dağıtırlar.
KÖY İYESİ: Köyün Koruyucu Ruhu. Köyün koruyucu ruhudur. Her köyün kendi koruyucu İyesi vardır.
KÖYLEK: Yeraltı Cadısı. Yeraltında yaşar bazen çıkıp insanları kaçırır.
KUBAMARAL: Kutsal Geyik. Alageyik. Kutsal bir hayvandır. Bazen erenler alageyiğe dönüşür.
KUDAY: Hüda. Tanrı, Yaratıcı. Türkçe Kut (kutsallık, kutluluk) kökünden türemiştir.
KUĞU ANA: Kuğu Tanrıçası. Finlilerin Ku adlı Ay Tanrısını da akla getirmektedir.
KUĞU ATA: Kuğu Tanrısı. Bazı Türk boyları kuğudan türediklerine inanırlar. Örneğin Ku’lar (Lebedler).
KULBASTI: Halüsinasyon. İnsanları aldatan ve sonra da öldüren kötü ruh veya canavar olarak görünür.
KULDUR: Korsan. Harami. Denizlerde veya karada soygunculuk yapan taşıtları ele geçiren kimse.
KURGAN: Türbe. Kutsal mezar. İçinde ulu ve kutlu kişilerin yattığı dikkat çekici gömüt.
KURGAN İYESİ: Kurganın koruyucu ruhu. Kurgandaki mezarı rahatsız edenlerin veya mezar soyguncularının başına felaketler getirir.
KURHAN: Efsanevi Hakan. Kurdağ’da yaşayan bir hakandır. Sümerlerde yer altı ve dağ tanrısının adı Kür’dür.
KURT ANA: Kurt Tanrıça. Hemen hemen tüm Türk boyları ortak bir inanış olarak dişi kurttan türediklerine inanırlar.
KURT ATA: Kurt Tanrısı. Kurtları koruyan ve aynı zamanda kurt kılığına girebilen tanrıdır.
KURUMSAK: Kanlı Kurban. Tanrısal veya dini bir amaçla kesilecek hayvan.
KUT: Kutsal Enerji. Kutsal yaşam gücü. Bereket. Hayat verici, mübarek gibi anlamları vardır. Tanrısal enerji.
KUYAŞ: Güneş Tanrısı. Göğün yedinci katında oturur. Yeryüzüne yaşam verir.
KUYU İYESİ: Kuyu Ruhu. Kuyular başka alemlere açılan kapılar olarak kabul edilir. Buraların koruyucu ruhları vardır.
KUZHAN: Efsanevi Hakan. Kuzdağ’da yaşayan hakandır. Soğuktan ve rüzgardan dolayı kendisine ulaşılamaz.
KUZAR: Efsanevi Hakan. Hazarların ve Azerilerin Atası.
KÜBEY: Doğum Tanrıçası. Akgölden getirdiği sütü doğacak çocuğun ağzına damlatır. Çocuğa ruh verir.
KÜLDÜRGİŞ: Güldürü Cini. Çok büyük göğüsleri olan kızlardır. İnsanların yollarını kesip gıdıklarlar.
KÜMBET: Türbe. Kutsal mezar. İçinde ulu ve kutlu kişilerin yattığı dikkat çekici gömüt.
KÜMBET İYESİ: Kümbetin koruyucu ruhu. Kurgandaki mezarı rahatsız edenlerin veya mezar soyguncularının başına felaketler getirir.
KÜMÜR: Kömür Tanrısı. Kapkara bir görünümü vardır. Erlik Han’ın oğludur. Gömleği kara dumandandır.
KÜPEGİREN: Cadı. Evler yıkan, bozgunculuk yapan, şekil değiştiren, bir kadındır. Sonra küpe girip saklanır.
KÜRMEZ: Ruhlar Tanrısı. Yeraltındaki ruhların (Körmöslerin) önderidir. Hürmüz ile özdeşlemiştir.
-L-
LOKMAN: Hz. Lokman Peygamber. Tıpçıların Piri. Ölümsüzlük iksirini bulduğu ancak formülünü kaybettiği söylenir.
LOSON: Su Tanrısı. Suları ve su kaynaklarını yönetir. Temizliklerini sağlar.
LUR: Yaratıcı Kuş. Efsanevi Yaban Ördeği. Sulara dalarak çamur çıkarmış ve yeryüzü meydana gelmiştir.
“Lur suların üzerine kondu, göğsünden yolduğu tüylerle bir yuva yaptı kendisine. Dünyada toprak, işte bu yüzen yuvadan oluştu.” (Cengiz Aytmatov, Deniz Kıyısıda Koşan Ala Köpek)
-M-
MA: Anatanrıça. Anadolu’da ana tanrıçadır. Savaşçı bir kişiliği vardır.
MAĞARA İYESİ: Mağaranın Koruyucu Ruhu. Türklerde mağarlalar gizemli hatta kutlu mekanlardır. Mağara İyesi buraları korur.
MAĞUŞ: Kahin. Ateşperest rahip. Sihir yapabilme, rüyâları yorumlayabilme kehanet yetenekleri vardır.
MAL İYESİ: Hayvanların Koruyucu Ruhu. Atların ve sığırların koruyucu ruhudur.
MALAHAY: Ceza Tanrısı. Suçlu insanların cezalarını verir. Yeraltında yaşar.
MANAS: Efsanevi Hakan. Elinde kan pıhtısı ile doğar. Anasının karnında on ay kalmıştır. Yedi günde yedi yaşına gelir.
MANGADAY: Çokbaşlı Ejder. Ölmesi için tüm başlarının kesilmesi gerekir.
MANGUS: Canavar. Hortlak, dev, ejderha gibi içeriklerin tamamını kapsar.
MANKURT: Bilinçsiz Köle. Başına deve derisi gerilerek bilinci yok edilen köle.
MATIR: Cesaret Tanrısı. Korkusuz bir savaş tanrısıdır. Erlik Han’ın oğludur. Taş bilekli olarak betimlenir.
MAY ANA: Varlık Tanrıçası. Kırk başlı bir kadındır. Bebeklere ruh verir. Göğün üçüncü katında oturur.
MAY ATA: Varlık Tanrısı. İnsanların koruyucusu, kollayıcısı ve gözeticisidir. Göğün üçüncü katında oturur.
MAYGIL: Su Tanrıçası. Yeryüzündeki sulardan sorumludur.
MEÇİK: Vampir. İnsanların kanını emer, içlerinde büyür. Ölüm saçan kambur bir yaşlı kadındır.
MEÇKEY: Vampir. Kan emici varlık. Tağun yani veba hastalığı taşıdığına inanılır.
MEHMED: Hz. Muhammed (s.a.v.) İslam dininin kurucusu olan son Peygamber. Akla büyük önem vermiştir. Allah’ın elçisi. Allah’ın selamı; bereket, kutluluk ve esenlik onun üzerine olsun.
“Allah vardı, onunla birlikte hiçbir şey yoktu.” (Hz. Muhammed)
MEKİR: Aldatıcı Cin. Tanıdığı bir kişinin kılığına bürünür ve kişiyi çağırıp götürerek kaybeder.
MELEK: Tanrısal Görevli. Tanrının emrindeki soyut varlık. Işıktan yaratılmıştır. Herbirinin ayrı bir görevi vardır.
MENERİK: Şaman Hastalığı. Kişi bu hastalığa yakalanınca ağzından kan gelir ve bölece şaman olur.
MENGÜ: Mani. Maniheizmin Kurucusu. Bu dinde Aydınlık ile Karanlık iki rakip olarak karşı karşıya durur.
“İnsan sadece kendi sesini dinler.” (Mani Nakkaş)
MENGÜÇ: Derviş Küpesi. Teslimiyet Küpesi. Dünyadan ve dünyasal etkenlerden soyutlanmayı simgelerler.
MERDE: Efsanevi Hakan. Altay Türklerinin atası ve koruyucusu olduğuna inanılır. Yağmur yağdırma gücü vardır.
MERGEN: Akıl Tanrısı. Herşeyi bilir. Aklı ve zekayı temsil eder. Göğün yedinci katında oturur. Bilgelik sahibidir.
MERKÜT: Kutsal Kuş. Bu kartal tüm ömrü boyunca şamanı korur ve yardımcı olur.
MESCİD İYESİ: Mescidin Koruyucu Ruhu / Meleği. Şakacıdır; kapılar açar kapatır, ayakkabıları gizler. Seccadeleri çekiştirir.
MEŞE İYESİ: Ormanın Koruyucu Ruhu. Keyfi yerinde olduğunda kalın sesle şarkı söyler. Meşe ağacı kılığındadır.
MILAHSIN: Hayvan Tanrıçası. Ahır hayvanlarını korur.
MISTAN: Cadı. Çirkin suratlı yaşlı bir kadındır. İnasanların kanını emer veya kaçırıp yer.
MİTE: Bit Cadısı. Genç ve saf kızları kandırıp evine götürür ve onlara başındaki bitleri ve pireleri temizletir.
MODUN: Ağaç Tanrısı. Bir yerden başka bir yere havada uçarak gidebilir. Bedeni sık tüylerle ve kabuklarla kaplıdır.
MUGAL: Moğolların Soy Atası. Bulca Han’ın oğludur. Oğuz Han’ın amcası ve kaynatası olarak anlatılır.
MUNÇUK: Nazarboncuğu. Kişinin veya atın boynuna takılan değerli taş; arslan tırnağı, muska gibi şeyler.
MUSHAN: Efsanevi Hakan. Musdağ’da yaşayan bir hakan. Buzullar nedeniyle ulaşılamaz.
MUTFAK İYESİ: Mutfağın Koruyucu Ruhu. Mutfakta eşyaların yerini değiştirir. Bazen geceleri bulaşıkları yıkar.
MÜREN: Okyanus Tanrısı. Okanusları yönetir. Moğollarda Irmak Tanrısıdır.
-N-
NAMA: Nuh Peygamber. Hz. Nuh veya benzer özellikler taşıyan bir kişi. Güvercen onun kutlu kuşudur.
NARDUGAN: Kış Bayramı – Kış Gündenkliği. 22 Aralıktan ilk dolunaya kadar kutlanır. Güneşin ölüp ertesi gün yeniden doğduğuna inanılır.
NARTLAR: Efsanevi Halk. Destanlarda adı geçen yiğit bir halktır. Kafkas halklarının tamamına ait olan bir efsanedir.
NAVRUZ: Yeniyıl. Bahar Bayramı. 22-23 Mart’ta tüm Orta-doğuda ve Orta-asyada kutlanan bir bayramdır.
NAYMAN ANA: Söylencesel Kutsal Ana. Ruhu Dönenbey (Dönenbay) adlı bir kuşa dönüşmüştür.
NAZAR: Kem Göz. Kötü Bakış. Bir varlığın başına kaza veya belâ gelmesine neden olduğuna inanılan bakış.
NEHENG: Dev. Çok büyük masal yaratığı. İnsan yiyen canavar. Mağaralar, ormanlar ve dağlarda yaşar.
NEME: Cin. İyi veya kötü Ruh. Soyut varlık. Aruğ (İyi) ve Kara (Kötü) olanları vardır.
NİFE: Ölü Gelin. Geceleri beyaz bir ata biner. Olağanüstü güzellikte genç bir gelindir. İnsanları mezara çeker.
NİGEZ İYESİ: Evin Temelinin Koruyucu Ruhu. Evin sağlam durmsanı sağlar ve depremlerde evi korur.
NOKAY ATA: Köpek Tanrı. Moğolların bazı boylarının ve Kıtan’ların atası olarak kabul edilir.
NOKAY ANA: Köpek Tanrıça. Bir prenses ile evlenen Köpek’den türediklerine inanan eski Moğol kabileleri vardır.
NOYON: Asker Tanrısı. Askerleri ve orduyu korur.
NUH: Nuh Peygamber. İyi insanları ve her hayvandan bir çifti bir gemi yaparak Tufandan kurtarır.
NUR: Kutsal Işık. Yaşamı simgeler. Yaşamı yaratan Tanrı’nın nurudur. Yakıcı değildir.
-O-
OBA İYESİ: Oba Ruhu. Her obanın kendi koruyucu ruhu olduğuna inanılır.
OBOT: Doyumsuzluk Cini. Sürekli yer ama doymazlar. İnsanlara musallat olarak tüm servetini harcatırlar.
OCAK: Kutlu Nesne. Cezalandırıcı, temizleyici, tedavi edici, bereket verici olarak da görülür.
OCAK İYESİ: Ocağın Koruyucu Ruhu. Ocağa su dökülmez, kendiliğinden sönmesini beklenir. Çünkü bu ocağın ruhunu kızdırabilir.
OD ANA: Ateş Tanrıçası. Kırmızılar giymiş yaşlı bir kadındır. Ateşin yalımıyla dalgalanan kırmızı bir kaftanı vardır.
OD ATA: Ateş Tanrısı. Dokuz ateş ırmağının kavşağında dokuz köşeli bakır bir evde yaşar.
ODDENİZ: Ateş Denizi. Dünyanın en sonundadır. Ateşten bir deniz şeklindedir. Ateş ırmakları buraya dökülür.
OD İYESİ: Ateş Ruhu. Yatağı yağlı kurum ve istir; soluğu dumandır, aşı kuru odundur. Köz yastığı, kül yorganıdır.
ODMAN: Küçük Oğul. Ocağın, ev ateşinin devamlılığını sağlayan, evde kalan en çocuk. Büyükler yeni ev açar.
ODTİGİN: Küçük Şehzade. Masallardaki başarılı olan Küçük Şehzade figürüdür. Hanedanı devam ettirme hakkı onundur.
OĞAN: Rab. Yaratıcı. Evreni ve varlıkları yaratan güç.
OĞUZ: Türklerin Atası. İlk Türk Devleti’nin kurucusu. Bozkurt onun kılavuzudur. Soyundan Bozoklar ve Uçoklar türer.
OKAY: Sihirbaz Tanrısı. Su altında yaşar. Kalesi insan kafatasından örülüdür ve Kan Denizinin ortasındadır.
OLCA: Türklerin Soy Atası. Türklerin ve Moğolların ilk atası. Nuh Peygamberin oğlu. Kurt sütü içmiştir.
OLONGO: Destan. Şiir şeklindeki söylence. Olanların, olmuşların öyküsü demektir.
ONGON HAN: Bereket Tanrısı. Bolluk ve bereketin kaynağıdır. Kıtlıkları giderir. Ekinlerin bereketli olmasını sağlar.
ONGUN: Totem. Kutsal hayvan ve onun sembolize edilmiş figürü. Soyundan geldiği düşünülen varlık. OPKAN: Vampir. Kan emici yaratık. Salgınlar ve ruhsal hastalıklar dâhil olmak üzere birçok belanın nedenidir.
ORAKUL: Kahin. Eski çağlarda Anadoluda yaşamış olan çok güçlü sezgileri olan büyücü kahinler.
ORDUYOLU: Samanyolu. Macarlarda Hun ordularının buradan yürüdüğüne dair bir inanış vardır.
ORHAN: Efsanevi Hakan. Ordağ’da yaşayan hakan. Soğuktan ve rüzgardan dolayı ulaşılamaz. ORMAN İYESİ: Ormanın Koruyucu Ruhu. Keyfi yerinde olduğunda kalın sesle şarkı söyler.
OTAGAN: Şaman. Şaman. Din adamı. Türk-Moğol kültüründe daha çok erkek şamanlara verilen addır.
OTAĞ: Hakan Çadırı. Yeryüzü büyük bir otağa benzetilir. Yaşam Ağacı ise onun ortasındaki direktir. OTAĞ İYESİ: Çadırın Koruyucu Ruhu. Çadırın devrilmesini engel olur. Hatta orta direğinin (Bagan) bile ayrı bir iyesi vardır.
OTAŞ İYESİ: Ateşin Koruyucu Ruhu. Dokuz ateş ırmağının kavşağında dokuz köşeli bakır bir evde yaşar. Her ateşe bir İye gönderir.
OTUY: Ateş Cini. Ateşin içinde oynar. Kısa boyludur. Sakalı yedi karıştır. Sakalları kirpi oku gibidir.
OVO: Taş Yığını. Saygı Yığını. Yolculuklarda güven duası ve mevsim sonu ibadetleri için kullanılır.
OYMAK İYESİ: Oymağın Koruyucu Ruhu. Her aşiretin kendi koruyucu ruhu vardır. Bunlar başka Oymak İyeleri ile kavga edebilirler.
OYOR: Ced Tanrısı. Ata Ruhlarının önderidir. Ozor ruhları ile bağlantılıdır.
OYRAT: Efsanevi Hakan. Oyrat/Kalmuk boylarının atası olarak kabul edilir. Bir evliya olarak görülür.
OZAN: Halk Şairi. Tanrı vergisi (rüyada üç bade içerek) doğaçlama saz çalıp türkü söyleme yetenekleri vardır.
OZOR: Ata Ruhu. Ataların ruhlarını ifade eder. Gelip insanlara yardım edebilirler.
-Ö-
ÖCÜ: Hayali Varlık. Küçük çocukları korkutmak için kullanılan kurgusal yaratıktır.
ÖDÜGET: Akarsu Tanrısı. Köprüden suya bakanlara kızar ve başını döndürür. O kişi de düşer ve bazen boğulur.
ÖĞEN İYESİ: Avlunun Koruyucu Ruhu. Evcil hayvanları sever. Örneğin atların kuyruğunu örmekten çok hoşlanır.
ÖĞÜZ İYESİ: Akarsuyun Koruyucu Ruhu. Suların kirletilmesi onu çok üzer. Suya kirli şeyler dökenlerin başına belalar getirir.
ÖKSÖKÖ ve ZÜZÜLÖ: Çiftbaşlı Kartal. Sağ kanadı ile Güneş’i, sol kanadı ile Ay’ı kaplar. Yaşam Ağacının tepesinde döner.
ÖREK: Zombi. İnsanların öldürüldüğü ya da insan kanının akıtıldığı yerde ortaya çıktığı söylenir.
ÖREN İYESİ: Harabenin Koruyucu Ruhu. Harabe ölümle iç içedir. Korkulan yerlerdir, bilinmeyen ışıklar yanar ve müzik sesleri gelir.
ÖRGÜL: Hayırdua. Bir insan için iyi temennilerde bulunma ve bu amaçla Tanrı’ya yakarma.
ÖRÜZMEK: Söylecesel Hakan. Yeryüzüne düşen bir meteorun içinden doğduğu ve kurt sütü içerek büyüdüğü anlatılır.
ÖS: Can. Bir varlığın yaşam gücü. En çok kuş, yılan ve balık olarak temsil edilir.
ÖT: Zaman Tanrısı. Zamanın akışından sorumludur. Zamanın akışını bazen hızlandırır, bazen yavaşlatır. “Öd Teňri aysar, kişi oglı kop ölgeli törimiş.” (Zamanı Tanrı yaşar, kişioğlu hep ölümlü yaratılmıştır.) (Kültigin Anıtı)
ÖTÜĞ: Dua. Yakarma. Tanrıya yalvarma. Dilemek, istemek.
“Bizim atamız kimsiň kökte” (Bizim atamız kimdir gökte)
“Sentlensiň seniň adıň” (Yücelsin senin adın)
“Düşsün seniň köňlügüň” (Hoş olsun senin gönlün)
“Neçik kim cerde alay kökte” (Nice hem yerde tüm gökte) (Kuman Duası.)
ÖTÜĞMEK: Dua Etmek. Yakarmak. Tanrıya yalvarmak.
ÖTÜKEN: Kutsal Başkent. Türklerin yeryüzünde ilk var olduğu ve oradan Dünya’ya dağıldığı yerin adı.
ÖZEN: Ruh Tanrısı. Ölüm Tanrısıdır. İnsanların ruhlarını alan tanrıdır.
-P-
PAKTA: Saban Tanrısı. 21 Eylülde bu bayramın aynı adlı koruyucu ruhu adına Saban Bayramı düzenlenir.
PAKTAGAN: Saban Töreni – Güz Gündönümü. Saban Bayramı. 21-22 Eylül. İnsanlara yemek dağıtılır.
PAPAY: Yıldırım Tanrısı. İskit mitolojisindeki yedi ilahi yaratıktan biri. Kendisine verilen kurbanları yıldırımla yakar.
PAYNA: Çam Tanrısı. 23 Aralıkta bu bayramın aynı adlı koruyucu ruhuna at kurban edilirdi.
PAYNAGAN: Bağış Töreni – Kış Gündenkliği. Bağış Bayramı. 22-23 Aralık. Güneşin ölüp ertesi gün yeniden doğduğuna inanılır.
PEG İYESİ: Harabenin Koruyucu Ruhu. Harabe ölümle iç içedir. Korkulan yerlerdir, bilinmeyen ışıklar yanar ve müzik sesleri gelir.
PERİ: Dişi Soyut Varlık. Peri Kızı. Çoğunlukla genç ve güzel kadınlar olarak tasvir edilirler. Ruhani yaratıklardır.
PERİ HAN: Periler Kralı. Perileri yöneten hükümdar. Bazen de bir Kraliçe olarak düşünülür.
PERİŞTE: Melek. Melek, peri, iyi ruh gibi anlamlara sâhiptir. Çuvaşlara göre Tanrı’nın hizmetçisidir.
PINAR İYESİ: Pınarın Koruyucu Ruhu. Hamile kalmak isteyen kadınlar ve hastalar bu iyenin koruduğu kutsal su ile yıkanır.
PİR: Koruyucu Evliya. Bir sanat veya bilim dalının mânevi koruyucusu. Koruyucu ruhu veya evliyası. Buna göre aşağıdaki peygamberler bazı işlerin piri kabul edilir;
- Hz. Adem: Çiftçilerin,
- Hz. İsa: Marangozların,
- Hz. Şit: Pamukçuların,
- Hz. İdris: Terzilerin,
- Hz. Salih: Devecilerin,
- Hz. İbrahim: Sütçülerin,
- Hz. İsmail: Avcıların,
- Hz. İshak: Çobanların,
- Hz. Zülkifl: Fırıncıların,
- Hz. Üzeyr: Bağcıların,
- Hz. İlyas: Dokumacıların,
- Hz. Davud: Demircilerin,
- Hz. Yunus: Balıkçıların,
- Hz. Yusuf: Yorumcuların.
PİSTEN: Maymun Ruh. Kambur, uzun boylu, tüylü maymun kılığındadır. Genç kıza dönüşür ve insanla ilişkiye girer.
PORHAN: Şaman. Ruhlar alemiyle iletişime geçebilen kişi. İlkel din adamı. Çok güçlü şamanlardır.
PURA: At Tanrısı. Emrinde Pura adı verilen ve şamanı taşıyan atlar vardır. Ülgen Han’ın oğludur.
-R-
ROM ANA: Yaban Ruhu. Vahşi hayvanları koruduğuna inanılan bir varlıktır. Dağda kalmışlara da yardım eder.
ROMUS ve ROMULUS: Kurt Atalar. Bir ırmağa bırakılan ikizleri ve dişi bir kurt sudan çıkararak bir mağarada emzirir. Not: Bu karakterler İtalyan mitolojisine Etrüskler aracılığı ile geçmiştir. Roma şehrini kurarlar.
RÜSTEM: Efsanevi Güreşçi. Güreşlerde hiç yenilmez. Güreşçilerin piri olarak görülür.
-S-
SABANTOY: Güz Bayramı. Sabantoy güz gündönümünde (gündüzle gecenin eşitlendiği günde) yapılan bir bayramdır.
SAÇI: Kansız Kurban. Doğaya dökülerek verilen yiyecek ve içecek şeklindeki kurban.
SAÇILGA: Kansız Kurban. Doğaya dökülerek verilen yiyecek ve içecek şeklindeki kurban.
SAGAN: Efsanevi Hakan. Sağan Han'ın kızı ve 40 hizmetçisi bir gölün kenarında sudan hamile kalırlar.
SAH: Amin. Dua Sözcüğü. Dua sonunda Tanrı Kabul Etsin anlamında yinelenen bir sözcüktür.
SAKLAB: Efsanevi Hakan. Saklab boyunun atası.
SALHIN: Rüzgar Tanrısı. Rüzgarları yönetir. Rüzgarlara bir at gibi binip onları sürer.
SAMRAV: Gök Tanrısı. Göklerin egemenliğini elinde bulundurur. Bengüsu onun tarafından korunur.
SANLAV: Ulu Kişi. Eşraf. Bir bölgenin ulu kişisi. Çocuklara ad verir, dua eder.
SARAY: Hükümdar Konağı. İhtişamı, saltanatı ve göz alıcılığı simgeler. Sırça (camdan) saraylar masallarda yer alır.
SARGAY: Merkez Tanrısı. 88 Tanrının başında bulunur. Moğollarda 8 rakamı kutludur, o nedenle merkezde 88 vardır.
SARKAN: Ejderha Tanrısı. Ejderhaları yönetir. Elinde bakır bir değnekle yeraltının dokuzuncu katında yaşar.
SARI ANA: Efsanevi Evliya. Kadın evliya. Bir kuş şeklinde uçtuğuna inanılır. Işığa dönüşerek her kalpte yaşadığı anlatılır.
SATANAY: Efsanevi Hanım. Güzelliğin ve bilgeliğin sembolüdür. Babası Güneş’tir ve annesi Ay’dır.
SATI: Can Satma. Çocukları ölenler ya da olmayanlar, yaşarsa çocuğu manevi olarak kutlu bir kişiye adarlar.
SATILAY: Fesat Tanrıçası. Ruh hastalıklarına ve intiharlara sebebiyet verir. Çıplak ayakları ile sessizce gezer.
SAVACI: Nebi. Peygamber. Tanrının elçisi, habercisi. Kitap getirmemiş peygamber, nebi.
SAYA: Sürü Tanrısı. 23 Haziranda bu bayramın aynı adlı koruyucu ruhu için yiyecek toplanır.
SAYAGAN: Sürü Töreni – Yaz Gündenkliği. Sürü Bayramı. 22-23 Haziran. Sayacılar keçi derisine bürünüp evlerden Saya toplarlar.
SAZAKAN: Kasırga Cini. Ejderhaya benzeyen kocaman bir varlıktır. Budaklı boynuzları vardır.
SEHEN: Bilgelik Tanrısı. Bilgeliği ve öğreticiliği temsil eder. İnsanlara öğütler verir.
SELCEN: Efsanevi Güzel. Güzelliği sembolize eder.
SELLÖ: Deniz Kızı. Yarı kadın yarı balık olan varlık. İnsanları kandırıp derinliklere çeker.
SEMENİ: Yaşam Otu. Bir kaba konulan buğdaylar yeşerince etrafına kırmızı kurdele bağlanan bir demettir.
SEMETEY: Efsanevi Hakan. Manas’ın oğlu. Çok yiğit bir kişi olarak tanımlanır.
SEMRÜK: Efsane Kuşu. Dev Kuş. Devasa bir kuştur. Güneşte yanar ve hergün kendi küllerinden yeniden doğar.
SERGE: Kutlu Direk. At bağlama direği. Bu direğin koruyucu ruhunun (İyesinin) bulunduğuna inanılır.
SIĞIN: Geyik Tanrı. Bazı Türk, Moğol ve Macar boyları, soylarının bu kutlu varlıktan türediğine inanırlar.
SINAKA: Atasözü. Toplumsal bir öğüt vermeyi amaçlayan söz dizisi.
“Yazmas atım bolmas, yanılmas bilge bolmas.” (Şaşmaz atış olmaz, yanılmaz bilgin olmaz.) (Eski Türk Atasözü)
SIRMA: Efsanevi Kadın. Güzel kadın motifini simgeler. Kırk kız dilberi vardır yanında.
SOBA İYESİ: Sobanın Koruyucu Ruhu. Sobanın içinde yaşar. Ateşe odun atılması için ses çıkarır, sobanın kenarlarına vurur.
SOHAN: Karanlık Tanrısı. Yeraltında yaşar, Yohan’ın oğludur.
SOGOTOH: Efsanevi Hakan. Sahaların (Yakutların) atasıdır. Bazen yeryüzündeki ilk insan olarak da anılır.
SOGTO: Kuzey Tanrısı. 77 Kuzey Tanrısının başıdır. Hüherdey Han ve Hültey Hanım adlı fırtına tanrılarının babasıdır.
SONA: Deniz Kızı. Yarı kadın yarı balık. Denizde yaşayan çok güzel dişi varlık. Deniz kıyılarındaki kayalıklarda şarkı söyler.
SÖĞÖK İYESİ: Mezarlığın Koruyucu Ruhu. Ölenlerin ruhlarını cinlerden korurlar. Güneş battığı zaman mezarlığa girilmemelidir.
SÖYLENÇ: Efsane. Nesilden nesile aktarılan, insanüstü varlıkların veya sıradışı olayların öyküleri.
SÖYLENTİ: Rivayet. Herhangi bir olaya dair, toplumda anlatılagelen ama kesin olarak doğrulanmamış haber.
SU ANA: Su Tanrıça. Göğüsleri iri, gözleri kaşsız, siyah ve iridir. İskelede, saçlarını gümüş tarağı ile tarar.
SU ATA: Su Tanrı. Kızınca barajların, büğetlerin veya su değirmenlerinin yıkılmasına neden olur.
SU İYESİ: Su Ruhu. Kıyıya çıkmayı çok sever. Yere değen uzun saçları vardır. Cisimsiz varlıklardır. SUVKIZ: Yarı Kadın Yarı Balık. Suyun derinliklerindeki büyük bir kayanın altında bulunan bir sarayda yaşarlar.
SUDAN ÇIKMA: Sudan Doğma Hayvan. Kendisi veya atası sudan(gölden) çıkıp gelen bir hayvan veya özellikle at.
SULUKUN: Yeraltı Kralı. Yeraltındaki Büyük Denizi yönetir. Sular altındaki saltanata hükmeder.
SUS: Yağmur Tanrıçası. Geceleri köylerin etrafında dolanıp kontrol eder. Kendisinden yağmur istenilir. SUSULU: Deniz Kızı. Yarı kadın yarı balık. Denizde yaşayan çok güzel dişi varlık. Kuyruğu balığınki gibidir. SUĞORUN: Şaman Tanrısı. Kara bir karga kılığına girebilir. İyi veya kötü değildir. Kimlerin şaman olacağını bildirir.
SUYLA: Yazgı Tanrısı. Su ile Güneş ve Ay’ın ışığından yaratılmıştır. İnsanların yaşamlarını ve yazgılarını denetler.
SUVOLTA: Yaşam Tanrıçası. Yaşam ağacının koruyucusu olan tanrıçadır.
SUYLAMAN: Su Tanrıçası. Gölleri, ırmakları ve su kaynaklarını korur.
SÜMER DAĞI: İlahlar Dağı. Yedi büyük Tanrının yaşadığı yer olarak kabul edilir.
SÜN HAN: Aile Tanrısı. Ailenin ve soyun koruyucu iyesidir.
SÜN: Ruh (Hareketli). Ruh. Hayalet. İnsan ruhunun hareketli kısmı. Bedeni terketse bile geri dönebilir.
SÜR: Ruh (Sabit). Ruh. İnsan ruhunun sabit, hareketsiz kısmı. Bedeni terk ettiğinde insan ölür.
SÜRENGE: Takvim. Halk takvimi. Bazı doğal olayları dikkate alarak oluşturulan takvim.
SÜRÖ DAĞI: İlahlar Dağı. Tanrıların yaşadığı bir dağ. Dokuz büyük Tanrının yaşadığı yer olarak kabul edilir.
SÜYMESEN: Deniz Tanrısı. Deniz canlılarını ve balıkları da korur.
-Ş-
ŞAHMARAN: Yılan Kraliçe. Bellerinden aşağısı yılan, üstü ise insan şeklindeki Maran adlı yılanların kraliçesidir.
ŞAHTA ATA: Noel Baba. Kışın ortaya çıkarak yoksullara yardım eden, çocuklara hediyeler dağıtan ermiş.
ŞALIK: Av Tanrısı. Erlik, sarayının kapısını kırınca dilinden ve ayağından yaralamış, peltek ve topal olmuştur. ŞAMAN: İlkel Rahip. İlkel topluluklarda hekimlik, büyücülük, din adamlığı, ruhlarla iletişimcilik yapar.
ŞAŞTI: Efsanevi Evliya. Nogayların atası sayılır.
ŞEKE: Şarkı Cini. İnsanları ıssız yerlerde yakalayıp saatlerce şarkı söyletir.
ŞEŞE: Haydut Kuş. Küçük çocukları öldüren bir kuştur. Doğumun altıncı gününde gelir.
ŞİK: Şeytan. Çirkin görünümlü, hırıltılı sesi olan ve 12 başlı bir varlıktır. Alnında tek gözü vardır.
ŞİMİLTEY: Yeraltı Tanrıçası. Çok uzun bakır bir gagası vardır. Cehennem ve yer altı onun hükmü altındadır.
ŞINGAY: Kargaşa Tanrısı. Yeryüzünde kargaşa çıkarır. Karışıklığa sebebiyet verir.
ŞULBUS: Cadı. Ne yaşlanan, ne çoğalan, ne ölen yaşlı bir kadındır. Tüm gücü kızıl saçlarındadır.
ŞÜLGEN: Efsanevi Hakan. Sular Diyarının hakanıdır. Açgözlü ve hırslıdır. Ural Batur’un kardeşidir.
ŞÜĞŞEK: Şimşek Tanrısı. Şimşekler çaktırır ve onları tıpkı bir ata biner gibi sürer.
ŞÜRELE: Yarım Cin. Ormanlarda yaşar, söylenenin tersini yapar. Tek gözlü, tek kollu, tek bacaklıdır. -T-
TALAY: Okyanus Tanrısı. 19 denizin birleştiği yerde yaşar. Denizlerin yükselip alçalmasına (gel-git) karar verir.
TAMAĞ: Cehennem. Öldükten sonra suçluların cezalandırılmak üzere gittiği yer.
TAMMUZ: Bereket Tanrısı. Sümer kökenlidir. Ahır hayvanlarının ve/veya çobanların koruyucusu olarak görülür.
TANÇULPAN: Orman Tanrıçası. Omzuna yeşil şal örter. Rüzgardan daha hafif bir elbisesi vardır ve tüm vücudu görünür.
TANDIR İYESİ: Tandırın Koruyucu Ruhu. Bazen tehlikeli bir varlıktır. Çocukları ve kedileri ateşin içine çekebilir.
TANHA: Kader Tanrısı. Kişioğlunun doğumundan itibaren onun kaderine hükmeder.
TANLA: Mucize. Akıl almaz, mantıkla açıklanamayan, olağanüstü olay.
TANRI: İlah. İnsanüstü ve insanlar üzerinde egemenliği olan varlık. Yaratıcı.
TANRIDAĞI: Kutlu Dağ. Tanrıların yaşadığına veya insanlarla Tanrını iletişim kurduğuna inanılan dağ.
TANRIÇA: İlahe. Çoktanrılı inançlarda Dişi Tanrı.
TANSIK: Mucize. Olağanüstü, akıl-almaz olay. Peygamberler tarafından Tanrının izniyle gerçekleştirilir.
TAPDUK: Efsanevi Kahraman. Yeryüzündeki kötülükleri yok etmek için Tanrı göndermiştir.
TAPINAK: Mabet. İçerisinde ibadet edilen yer.
TAPINÇ: Kült. İbadet. Herhangi bir ilahi güce yönelik olarak geliştirilen törenler ve ugulamalar bütünü.
TAPUĞ: İlahi. Dinsel içerikli şiir. Dinsel Musiki.
TARGUTAY: İlk İnsan. Türk, Moğol ve İskit mitolojisinde ilk insan. Âdem. Üç oğlu vardır:
1. Arpaksay: Arpa yemeği yer ve Arpaçay’da oturur.
2. Lıpoksay: Balık yemeği yer Lıpoçay’da oturur.
3. Kolaksay: Kuş yemeği yer ve Kulaçay’da oturur.
TARKAN: Demirci Ustası. Türklerde ve Moğollarda demirci demektir. Toplumda saygın bir konumu vardır.
TARLA İYESİ: Tarlanın Koruyucu Ruhu. Kırsaçlı bir kocakarıdır ve Uruk adlı bir ağaçta oturur. Komşu tarlaların iyeleri kavga edebilir.
TAŞ-ATA: Mezar Totemi. Mezar Taşı. Mezarın başına dikilen ve olasılıkla mezarın koruyucu ruhunu temsil eden sembol.
TAŞHAN: Efsanevi Hakan. Taşdağ’da yaşayan bir hakan. Kayalık bölgeler kendisini korur.
TAŞKAPI: Yeraltı Geçidi. Öteki alemlere açılan kapı. Bir mağaranın içinde bulunur.
TAŞKIN: Tufan. Büyük sel. Nuh Tufanı. Tufanı "demir boynuzlu kök teke" acı acı meleyerek önceden haber vermiştir.
TATAR HAN: Türklerin Atası. Bulca Han’ın oğludur. Çok hızlı at sürdüğü söylenir.
TATAY: Kasırga Tanrısı. Kasırgalara, fırtınalara, tayfunlara ve burgaçlara sebep olur. Atı yıldırıma dönüşür. TAYGA İYESİ: Tayganın Koruyucu Ruhu. Altaylara özgü bir bitki örtüsü ve ova türü olan Tayga’nın koruyucu ruhudur.
TAYILGA: Boğarak Kurban. Hayvanın boğularak öldürüldüğü kurbandır.
TAZ: Gök Tanrıçası. Ülgen’in karısı olarak geçer. En önemli özelliği kel olmasıdır.
TAZŞA: Kel Kahraman. Gücünü kelliğinden alır. Kellik güç ve zeka simgesidir. Saçları olsa bile silkinerek kele dönüşür.
TEP: Ateş Tanrısı. Gök yerden ayrılırken yaratılmıştır.
TELEKEY: Evren Tanrıçası. Tüm kainatı kuşatır ve dengesini sağlar. Nerede yaşadığı bilinemez, heryerde yaşar.
TEMİR: Demir Tanrısı. Demircileri korur. Yuvarlak saç örgüsü vardır. Yağrını (kürek kemiği) demirdendir. TEÑRİ: Tek Yaratıcı. Mutlak Yaratıcı. Ahmet Yesevi, sürekli “Allah Teñri” tabirini kullanmıştır.
TEPEGÖZ: Tekgözlü Dev. Parmağında büyülü bir yüzük takılıdır. Yalnızca gözünden vurularak öldürülebilir.
TEYREN: İblis. Tek ayaklı, tek kollu, tek elli, tek bacaklı ve tek ayaklıdır.
TILSIM: Sihirli Nesne. İnsanlara sıra dışı güçler veren nesne veya eşyalardır. Örneğin görünmezlik yüzüğü gibi.
TİKİ: Gizemli Ses. Geceleri işitilen ve kaynağı bilinmeyen ses. Bu sesi duyanlar ölür.
TİLEK: Efsanevi Hakan. Teleğüt Türklerinin ilk atası olarak kabul edilir.
TİN: Ruh. İnsan varlığının somutdışı ve nesnesel olmayan kısmı. Soyut varlık. Bir kuş olduğuna inanılır. TOBADI: Yemin sözü. Bir yemin sözüdür. (Yemin ederim ki… gibi)
TOGUN: Süslemeci Tanrısı. Bezekçi ve Gümüşçülerin Tanrısıdır.
TOĞRUL: Anka Kuşu. Efsanevi dev kuş. Ölümsüzlüğü ve yeniden dirilişi simgeler. İkizi Konrul’dur.
TOKAY: Orman Tanrısı. Keyfi yerinde olduğunda kalın sesle şarkı söyler. Kır saçlı, aksakallı bir ihtiyardır.
TOMÇI: Tıp Tanrısı. Hekimleri ve eczacıları korur.
TONGA: Efsanevi Hakan. Sırtında da bir pars postu vardır, postun dişleri başının üzerinden görünür.
TOPLAK İYESİ: Caminin Koruyucu Ruhu / Meleği. Camiyi cinlerden korur. Şakacıdır. cami kapılarını açar kapatır, ayakkabıları gizler.
TOPRAK ANA: Toprak Tanrıça. Besleyici, barındırıcı ve yaşam vericidir. Evi sekiz köşelidir. Kutlu, güçlü bir kadındır.
TOYBODIM: Yeraltı Nehri. Doyumsuzluk Irmağı. Dokuz hırsı simgeleyen dokuz yeraltı nehri kavuşarak oluşur.
TOYDU: Ölüm Balığı. Dev Balık. Yeraltındaki büyük denizde yaşadığına inanılan efsanevi devasa balık.
TOYUN: Efendi. Şaman. Sahip. Şaman anlamında kullanılır. Bazen de tanrıların sıfatı olarak geçer.
TÖZ: Totem. Bir topluluğu simgeleyen hayvanın sembolize edilmiş heykeli veya ikonu.
TÖS HAN: Ced Tanrısı. İnsanlığın ata ve analarını temsil eder. Töz Ruhlarının önderi olarak kabul edilir.
TUFAN: Büyük Sel. Taşkın. Bir kavmi, ya da tüm insanları cezalandırmak amacıyla gönderilen büyük felaket.
TUĞ: Hükümranlık Sembolü. Dokuz kolu ve dokuz hayvanın kuyruğundan püskülleri vardır. Uğur ve Kut işareti.
TULPAR: Kanatlı At. Kuday (Tanrı) tarafından yiğitlere yardımcı olması için yaratılmıştır.
TUMAR: Muska. Hastalıkları, kötülükleri ve nazarı uzaklaştırmak için boyna asılan veya taşınan yazılı kağıt.
TURA: Rab. Tektir. Herşey ona bağlıdır. Herşeye hükmeder. Ortağı yoktur.
TUR: Efsanevi Hakan. Türklerin atası olan hakan. İran tarihinin söylencelerinde İran’ın baş düşmanıdır.
TURUĞ: Şaman Ağacı. İlk şamanı yaratan Tanrının yaptığı gibi, her şaman kendisini temsil eden bir ağaç diker.
TUYAR: Eziyet Tanrısı. Boynuzlu, kuyruklu ve tek gözlüdür. Eli ve ayağı yoktur. Ölüm tohumu eker. İnsanları delirtir.
TÜNKÜR: Melek. Tanrının emrindeki soyut varlık. Işıktan yaratılmıştır. Herbirinin ayrı bir görevi vardır.
TÜKEL: Ağaç Evladı. Ağaçtan doğan beş çocuktur. Adları şöyledir:
1. Sonkur Tekin,
2. Kotur Tekin,
3. Oğur (Or) Tekin,
4. Tükel Tekin,
5. Bögü Tekin.
TÜRBE İYESİ: Kümbetin koruyucu ruhu. Kurgandaki mezarı rahatsız edenlerin veya mezar soyguncularının başına felaketler getirir.
TÜRÜGEŞ: Efsanevi Hakan. Türkeş boyunun kurucusu olan hakan. Soyundan on boy türemiştir.
TÜRK ve TÜRKÂN: Yaratılan İlk Erkek ve Kadın. Yaratılan ilk Türk erkek ve kadındır. Ancak bunlar kardeştirler.
TÜRKTÜ: Türklerin Atası. Ateşi Tanrıdan alıp insanları donmaktan kurtarır. Rüya yorumlar. Tuzu yemeğe o katmıştır.
TÜŞİMEL: Rüya Tabircisi. Rüyalardaki bazı işaretlere dayanarak geleceğe dair çıkarımlarda bulunur.
TÜYEN: Şelale Tanrıçası. Çağlayanları korur. Çağlayanların sularının bol olmasını sağlar.
-U-
UBIR: Vampir. Kan emici yaratık. Ağzından ateş püskürür, uçabilir. Etrafına bulaşıcı hastalık yayar.
UÇANHALI: Sihirli Halı. Uçabilen ve üzerinde insanları götürebilen bir masal motifidir.
UÇAR: Haber Tanrısı. Kötü haberleri getiren tanrıdır. Erlik Han’ın oğludur. Bazen casusların Tanrısı olarak görülür.
UÇMAĞ: Cennet. Ölümden sonra iyi insanların mükafat olarak gideceği yer. Yeşilliklerle ve nimetlerle doludur.
UÇUH: Hastalık Cini. Uykada dudaklarda uçuğa neden olan varlık. Tedavi için toprağa buğday gömülür.
UDAGAN: Şaman. Şaman. Din adamı. Türk-Moğol kültüründe daha çok kadın şamanlara verilen addır.
UD ANA: İnek Tanrıça. Bazı Türk boyları, soylarının kutsal bir inekten türediğine inanır.
UD ATA : Boğa Tanrı. Bazı boyların atası olarak anılır. Oğuz Kağan’a adını veren de Boğa Ata’dır.
UHUR: Yol Cini. Yollarda gezen bir varlık. Görenlere talih ve baht getirir.
UKULAN: Su Tanrısı. Suyun temizliğini ve balıkları korur. Balıkları çoğaltır. Suyu kirletenleri cezalandırır.
ULUĞ ANA: Yaratıcı Tanrıça. Büyük Yaratıcı gücü ifade eder. Yaratıcı gücün dişil yönünü simgeler.
ULUĞ ATA: Yaratıcı Tanrı. Büyük Yaratıcı gücü ifade eder. Yaratıcı gücün eril yönünü simgeler.
ULUKAYIN: Yaşam Ağacı. Yerle göğü birbirine bağlayan ağaç. Kayra Han tarafından dikilmiştir.
ULUKONAK: Saray. İhtişamı, saltanatı ve göz alıcılığı simgeler. Sırça (camdan) saraylar masallarda yer alır. ULUKUN: Işık Tanrısı. Yeryüzüne aydınlık sağlar.
UMAY: İyilik Tanrıçası. Ana Tanrıça. Yaşam Tanrıçasıdır. İyilikler yapar, bereket dağıtır. Doğacak çocukları belirler.
URAL: Efsanevi Hakan. Ölümsüzlüğü aramıştır. Ecel’i yenip Bengüsu’yu bulmak için mücadele eder.
URASA: Nefes Tedavisi. Doğaüstü güçlerle iletişime geçilerek uygulanan tedavi yöntemi.
URAZ: Talih. Rastlantıları düzenlediğine inanılan, iyi veya kötü durumları belirleyen soyut güç.
URGUN: Cin. Soyut varlık. Ateşten yaratılmıştır. Tek ağaçların altında, su kıyılarında yaşar. Cin çarpmasına vurgun denir.
URKAY: Madencilik Tanrısı. İnsana görünmez. Islıkla, kedi miyavlaması ve köpek uluması gibi seslerle madencileri uyarır.
URUZ: Söylencesel Han. Cesur, eğilmez bir savaşçıdır. Kazan Han’ın oğludur.
USAN: Su Tanrısı. Yeryüzündeki suları ve su kaynaklarını, bulakları, pınarları korur. Suların bollaşmasını sağlar.
UTKA: Ruh Enerjisi. Koruyucu ruh ve (daha doğrusu ruh şeklinde düşünülen) koruyucu enerji.
UTKAÇI: Kurban Tanrısı. Kurbanları Ülgen’e iletir. Gökyüzünde yaşar. Ülgen’e en yakın tanrıdır. UYAT: Vicdan. Doğru ile yanlışı ayırt etme ve bulma gücü. İçsel mahkeme. Tanrının fısıltısı denir.
UZUH: Dev Adam. Yiyecekleri güneşe kaldırıp öyle pişirirler. Devasa halılar dokurlar. Bin yıldan fazla yaşarlar.
-Ü-
ÜÇMÜSTÜ: Çocuk Tanrıçası. Çocukları kötü ruhlardan korur. Üç boynuzu vardır.
ÜÇOKLAR: Yersel Kavimler. Oğuz Han’ın ilk (ağaç kovuğunda bulduğu) eşinden olan üç oğlu ve onlardan türeyen boylar.
ÜKEK: Burç. Gökyüzünü oniki bölüme ayıran takımyıldızlardan her biri. Dört sınıfta toplanırlar:
Od Ükekleri (Ateş Burçları); Koç, Aslan ve Yay'dır.
Toprak Ükekleri (Arz Burçları); Boğa, Başak ve Oğlak'tır.
Kalığ Ükekleri (Hava Burçları); İkizler, Tartı ve Kova'dır.
Su Ükekleri (Mai Burçları); Yengeç, Çayan ve Balık'tır.
ÜLGEN: İyilik Tanrısı. Kayra Han’ın oğlu. Göğün 16. katında yaşar. Göğü yönetir. İnsanlara ateşi göndermiştir.
ÜLİGER: Masal. Destan. Olağanüstü öykü, masal demektir. Uyaklı olarak okunurlar ve binlerce kıtayı bile geçebilirler.
ÜREN: Hasat Tanrısı. Ürünlerin bereketli olmasını sağlar. Harman aletlerinin İyelerini (koruyucu ruhlarını) gönderir.
ÜRGEL: Takımyıldız. Hayalgücü ile belirli şekillere benzetilen yıldız toplulukları ve kümeleri.
ÜRÜŇ AR TOYON: Canlılar Tanrısı. Yeryüzündeki tüm sürecin işleyişinden, insanlardan ve diğer canlılardan sorumludur.
ÜRÜŇ AY TOYON: Gökyüzü Tanrısı. İlk insanı o yaratmıştır. Dünyayı idare eder. İlham kaynağıdır. Yetenekleri ve becerileri o verir.
ÜYGÜL: İyilik Tanrısı. Yüceliği, üstünlüğü ve büyüklüğü sembolize eder.
ÜZÜT: Can. Yaşam gücü. Bir varlığın yaşam gücü. En çok kuş, yılan ve balık olarak temsil edilir.
-V- VERİÇELEN: Görünmez Yılan. Ejderha. Ejderhaya benzeyen devasa yılanlardır. Vere sözcüğü Ejderha demektir.
VUÇAH: Ocak Tanrısı. Eski Türkler evdeki yemekten bir parçayı veya biraz tuzu ocağa atarak ona verirler.
VUDAŞ: Suyun Koruyucu Ruhu. Vudaş, efsânelere göre boğularak ölmüştür ve su cinine dönüşmüştür.
VUPAR: Vampir. Geceleri görünür, hayvanların ve insanların kanını emer veya havasız bırakır.
-Y-
YABAŞ: Bozgun Tanrısı. Yeryüzünde kötülüklere ve bozgunculuğa sebebiyet verir. Erlik Han’ın oğludur. YADA TAŞI: Simya Taşı. Yağmur Taşı. Bu taş ile istenildiği gibi yağmur ve kar yağdırılabilir, hava olaylarına tesir edilebilir.
YADAÇI: Simyacı. Yağmurcu. Yağmur yağdırabilen kişi. Yada Taşı ile büyü yapan şaman.
YAGA: Cadı. Kötü dişi varlık. Küçük çocukları kaçırır. Dört ayak üzerinde duran bir kulübede yaşar.
YAĞAŞ: Kurban. Dini bir amaçla kesilen hayvan. Kurbanları Tanrısal bir alevin yaktığı düşünülürdü.
YAĞMA: Potlaç. Beyin veya hakanın mallarını kendi isteğiyle talan ettirmesi. Bu şanını ve şerefini yüceltir.
YAĞMUR İYESİ: Yağmurun Koruyucu Ruhu. Yağmur damlası yere düşene kadar onun diğer damlalar ile çarpışmasını engeller.
YALANAŞ: Rüzgar Tanrısı. Harman savuranlar ona dua ederler ve şarkı ile çağırırlar.
YALAP: Nur. Kutsal Işık. Eski kayıtlarda Tanrının bir sıfatı olarak da yer alır.
YALBUZ: Efsanevi Dağ. Masal Dağı. Aşılmaz yüksekliğe sahiptir. Etrafı sularla çevrilidir. Düşsel canlıların yaşadığı yerdir.
YALÇUK: Ay Tanrıça. Parlaklığı, ışığı ve güzelliği sembolize eder.
YALGIZGÖZ: Tekgözlü Dev. Başının ortasında tek bir gözü vardır. Tepegöz’ün bir türü olarak geçer.
YALKIN: Ateş Tanrısı. Ateş Tanrısıdır. Göğün dokuzuncu katında oturur.
YALTAŞ: Yeraltı Kapısı. Öte alemlere açılan bir kapıdır. Zor ulaşılan bir mağarada bulunur.
YALUN: Ateş Tanrıçası. Başında kızıl renkli bir yazma (eşarp) bulunur. Veya sırtında al bir atkısı olduğu söylenir.
YALMAVUZ: Dev. Çok büyük masal yaratığı. İnsan biçimlidir. Üç, yedi veya 12 başı vardır. YALPAĞAN: Ejderha Tanrısı. Bütün ejderhalar (Yelbeğenler) onun emrindedir.
YALVAÇ: Resul. Peygamber. Tanrının habercisi. Kitap getirmiş olan elçi.
- Hz. Muhammed (Arapça Muhammad, ayrıca Mahmud ismiyle de bağlantılıdır): Özellikle Miraç kavramı halk ve tasavvuf edebiyatında geniş yer tutar.
- Hz. Musa (İbranice, Mose; Arapça Musa): Denizi, asası ile yere vurarak ikiye yarması. Ayrıca asasının bir ejderhaya dönüşmesi ilgi çekicidir.
- Hz. İsa (İbranice, Yeşu; Arapça Isa): Körlerin gözlerini açması, daha beşikteyken konuşması, ayrıca annesinin kendisine babasız hamile kalması önemlidir.
- Hz.Nuh (İbranice Noah): Tufan ve insanlığın atası olarak ortaya çıkışı vurgulanır. 950 yıl yaşadığı söylenir. Tufan’da dev bir gemi inşa etmiştir.
- Hz.İbrahim (Asurca ve Akkadça Abraham, İbranice Avraham): Ateşe atılmıştır ama onu yakmamıştır. Sümer kökenlidir ve Türklerin atası sayılır. İlk adı Avram (Abram)’dır.
- Hz.Süleyman (İbranice Şalomo. Batı dillerine ise Salomon olarak geçmiştir): Kuşlara ve rüzgarlara hükmetmesi. Hayvanlardan oluşan orduları vardır ve onlarla konuşabilir.
- Hz.Yusuf (İbranice Yosef): Kuyuya atılması ve rüyaları yorumlaması. Kuyular Türk kültüründe önemli bir yere sahiptir. Rüyasındaki gök cisimleri de dikkat çeker.
- Hz.Yunus (İbranice Yonas): Dev bir balık tarafından yutulması. Kavmini terk ederek bir gemiye binip ayrılmış, ancak yolda dev bir balık kendisini yutmuş fakat kurtulmuştur.
- Hz.Davud (İbranice David): Demircilik sanatını yapması. Demirciliği en yetkin biçimiyle yapabilmektedir. Demiri eliyle şekillendirebildiği söylenir.
- Hz.Lokman (Arapça Lukman): İslam inancında bilge ve hikmet sahibi birisidir. Ölümsüzlüğü aradığı söylenir. Hekimlerin piridir. Bilinmeyen otlardan ilaçlar yapar.
- Hz.Eyüb (İbranice Iyyob): Bir mağarada, dermansız bir hastalık nedeniyle çile çekmiş, daha sonra Tanrı tarafından bahşedilen kutsal bir suyun sayesinde iyileşmiştir.
YALVAMAK: Risalet Etmek. Peygamberlik Etmek. Tanrıdan haber getirmek. Onun emir ve yasaklarını bildirmek.
YANBİRDE: Ural Han’ın Babası. Ruh Veren Erkek. Hz. Ademe benzer özellikler taşır.
YANBİKE: Ural Han’ın Babası. Ruh Veren Kadın. Hz. Havvaya benzer özellikler taşır.
YAPANAY: Kır Tanrısı. Yabani çevrenin ve yaban hayvanlarının gözeticisidir.
YAR İYESİ: Uçurumun Koruyucu Ruhu. Tehlikeli bir varlıktır. İnsanları uçuruma itebilir.
YARAN: Su Cini. Çölde susuz kalıp ölme noktasına gelen kişilere yardım ederler.
YARBOĞA: Yarı İnsan Yarı Boğa. Yarı insan yarı boğa olan yaratık. Arboğa, erkektir. Işboğa dişi olanıdır.
YARYUNT: Yarı İnsan Yarı At. Yarı insan yarı at olan yaratık. Aryunt, erkektir. Işyunt dişi olanıdır.
YARIMTIK: Yarım İnsan. Tek bacaklı, tek kollu, tek gözlü, tek dişli, tek boynuzlu canavardır.
YARUK: Nur. Kutsal Işık. Yaşamı simgeler. Yaşamı yaratan Tanrı’nın nurudur.
YAŞAM AĞACI: Efsane Ağacı. Yerle Göğü Birleştiren Ağaç. Sekiz gölgeli, dokuz köklü olarak anılır.
YAŞIL: Doğa Tanrısı. Doğanın yeşillenmesini ve doğumunu (baharı) yönetir.
YATLAMAK: Simyacılık Yapmak. Yada Taşı ile sihir yapmak. Yağmur yağdırmak, meteorolojik olayları yönetmek.
YATIR: Evliya Mezarı. Kutlu kişilerin mezarlarıdır. Türklerde türbe ve evliya kavramları özdeştir.
YAYAĞANLAR: Yaratıcı Ruhlar. Bu varlıkların yanlarında taşıdıkları yayları bulunur. Yaratıcı ilham verirler.
YAYAK: Yaratıcı Ruhlar. Bu varlıkların yanlarında taşıdıkları yayları bulunur. Yaratıcı ilham verirler.
YAYGUÇI: Yaratılış. Yaratılış Günü. Canlıların yaratılıp yeryüzüne yayıldığı gündür.
YAYUÇI: Yaratıcı Tanrıça. Çocuk yapmaları için insanlara kut (yaşam enerjisi) gönderir.
YAYIK: Irmak Tanrısı. 17 ırmağın birleştiği yerde yaşar. Su Yılanı veya Su Ejderi kılığına bürünebilir.
YAYLA İYESİ: Yaylanın Ruhu. Yaylalarda gezinir, insanlara yol gösterir.
YAZAGIL: Devlet Tanrısı. Devleti Korur. Yasaların ve devlet otoritesinin önemini vurgular.
YAZ HAN: Yaz Tanrısı. Yaz mevsimini düzenler ve zamanında başlayıp zamanında sona ermesini sağlar. YAZGI: Kader. Kaderin insanın alnında olduğu düşünülürdü.
YAZTIRNAK: Pençeli Canavar. Vücudu kıllıdır. Ayaktırnakları ise keçi tırnağına benzer.
YAZTUMŞUK: Demir Burun. Kadın kılığında olduğunda çok güzeldir fakat burnunu saklar.
YEDİLER: Yedi Ulu Kişi. Yedi Bilge. Yedi Peygamber. Kendilerine özel görevler verilmiş peygamberler.
YEK: İblis. Şeytan. İnsanoğlunu yoldan çıkaran ve kötülüğün simgesi olan varlık.
YEL ANA: Rüzgar Tanrıça. Dünyanın sonundaki bir dağda bulunan bir mağarada yaşar. Kendisi fırtına olup eser.
YEL ATA: Rüzgar Tanrı. Harman savurmak isteyen köylüler Yel Ata’yı yardıma çağırırlar.
YEL İYESİ: Rüzgarın Koruyucu Ruhu. Doğaüstü bir güçtür. Rüzgarlara at gibi biner.
YELBEĞEN: Dev. Çok büyük masal yaratığı. Ormanda, doksandokuz köşeli yurdunda (çadırında) yaşar. YELBİZ: Dağ Kızları. Kutsal dağın iki kızına verilen ad.
YELVİ: Sihir. Büyü, efsun. Doğaüstü güçlerin kullanılarak sıradışı işler yapılması.
YELVİÇİ: Sihirbaz. Büyücü, efsuncu. Doğaüstü güçleri kullanarak sıradışı işler yapan kişi.
YELPİN: Cin. Soyut Varlık. Ateşten yaratılmış, görünmeyen soyut varlık.
YELPİNMEK: Cin Çarpmak. Cinlerin musallat olması sonucu ortaya çıkan bedensel veya ruhsal hastalığa yakalanmak.
YER: Dünya. Toprak. Türk-Moğol ve Sümer söylencelerinde Dişil gücü simgeler. Doğurgandır. 9 katlıdır.
YERALTI: Aşağı Dünya. Gizli bir kapıdan geçilerek ya da atlama yoluyla gidilir.
YEREH: Aile Tanrısı. Evi ve aileyi korur. Soğanı sevdiği için soğanların yanına kendisine kurban aşı bırakılır.
YER ANA: Arazi Ruhu. (Dişi) İri cüsseli, uzun boylu orta yaşlı bir kadın olarak betimlenir.
YER ATA: Arazi Ruhu. (Erkek) Yılan kılığında toprağı korur.
YER İYESİ: Yeryüzünün Koruyucu Ruhu. Her söyleneni işitir, her gizli kötülüğü görür ve birgün açığa çıkarır.
YER-SU: Doğa Katmanı. Yer ve su ruhlarını da içeren doğal varlıkların tamamından oluşan bir doğa katmanıdır.
YERTANRI: Arz İlahı. Yeryüzünün yaratıcı ve doğurgan ruhudur. Yer Tanrıça da denir.
YIĞAÇ: Ağaç Tanrısı. Ulukayın’ı korur. Ağaçlara koruyucu ruhlar gönderir.
YILAN ATA: Yılan Tanrı. Belinden aşağısı yılan, üst kısmı insan olarak betimlenir. Yerin yedi kat altında yaşar.
YILAN ANA: Yılan Tanrıça. Yılan ordusunun başında birgün dünyayı istila edeceğinden korkulur.
YILDIZ HAN: Yıldız Kağanı. Oğuz Han’ın göksel eşinden olan oğullarından birisidir.
YILGAYAH: Nevruz. Yeniyıl. Bahar Bayramı. O gece tüm doğa ve kainat bir anlık bir uykuya dalar. Sonra yeniden uyanır.
YILKI İYESİ: Hayvanların Koruyucu Ruhu. Atların ve sığırların koruyucu ruhudur.
YILMAYA: Kanatlı At. Uçan At. Kuday (Tanrı) tarafından yiğitlere yardımcı olması için yaratılmıştır.
YOHAN: Yeraltı Tanrısı. Yeraltını korur. Yokoluşu simgeler. Dokuz kat olan yeraltını (cehennemi) yönetir.
YOL İYESİ: Yolların Koruyucu Ruhu. Yol İyesi, kötü niyetli insanları her gün yürüdükleri yolda bile şaşırtabilir.
YOLAK İYESİ: Patikanın Koruyucu Ruhu. Yolaktan geçenlere zararsız şakalar yaparak eğlenir.
YOM: Baht. Talih. Uğur, şans, mutluluk. Uğurlu nesne. Aynı zamanda kötü ruhları kovma merasimi.
YOMAK: Destan. Kahramanlık şiiri. Yomakçı adı verilen destancılar tarafından okunur.
YORU: Kehanet. Gelecekten haber verme. Özellikle rüyalardan sonuç çıkarma.
YÖN TANRILARI: 5 Tanrı. Merkeze ve dört anayöne hükmederler.
1. Alıgan – 99 güney tanrısının başında bulunur.
2. Sargay – 88 orta (merkez) tanrısının başında bulunur.
3. Sogto – 77 kuzey tanrısının başında bulunur.
4. Hürmüz – 55 batı tanrısının başında bulunur. (Anaları Manzan Hatun'dur.)
5. Atay – 44 doğu tanrısının başında bulunur. (Anaları Mayas Hatun'dur.)
YUĞ: Cenaze Töreni. Ölü bir çadıra koyulup, etrafında dokuz kere dolanılır. Sonra cenaze yemeği verilir.
YULA: Rüya Ruhu. Bedenden çıkıp sonra geri döner. İnsan ruhunun hareketli bir kısmıdır.
YUNAK İYESİ: Hamamın Koruyucu Ruhu. Bazen yıkananları rahatsız eder. Kısa boylu bir ihtiyar kılığında olduğuna inanılır.
YURT İYESİ: Memleketin Koruyucu Ruhu. İki anlamı vardır: 1- Çadırın koruyucu ruhu. 2-Vatanın koruyucu ruhu.
YUVHA: Şahmaran. Yılan Kraliçesi. Bin yıl yaşayan ejderha Yuvhaya dönüşür. Göbek deliği olmayan bir kız kılığına girer.
-Z-
ZADA: Rüzgar Tanrısı. Rüzgarları oluşturur. 13 rüzgarın kesiştiği yerde yaşar. Yada Taşı’nı yeryüzüne göndermiştir.
ZARLIK: Yargı Tanrıçası. Yargıçları korur. 17 büyük gökyüzü mahkemesinin en başında bulunur. ZAYAÇI: Kader Ruhları. Kaderi tayin eden varlıklar. Yeryüzüne bereket götürürler.
ZAYAĞAN: İyilik Tanrısı. Barışı sağlamak için mücadele eder.
ZEMİRE: Cemre Cini. Havayı, toprağı, suyu ısıtıcı gücü vardır. Baharda göğe yükselir sonra inip buzları eritir.
ZENGİ: Eşik Tanrısı. Evin eşiğinde yaşar. O yüzden eşiğe basılması hoş karşılanmaz.
ZILANT: Şahmaran. Yılan Anası. Her tür derde deva bulabilir. Tek boynuzu vardır.
ZU: Rüzgar Kuşu. Kanatlarının vuruşu rüzgarları oluşturur.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)