1 Aralık 2013 Pazar

ŞAMANİZM

  Şamanizme bağlı halklarda ruhlarla insanlar arasında aracı rolünü oynayan bir tür din adamıdır. Şamanist dünya görüşüne göre, bütün dünya iyi ve kötü ruhların etkisi altındadır. Büyük ve özellikle insanlara ve hayvan sürülerine türlü kötülükler yapmaya hazır kötü ruhlarla ilişki kurmak kudreti yalnız Şamanda bulunur. İnsanlar ruhların ne doğada ne huyda olduklarını ve her şeyden önce onlara hangi yoldan gideceğini bilemez, onların nelerden hoşlandıklarını, hangi cins ve çeşit kurbanlardan memnun kalacaklarını saptayamazlar. Ata ya da akraba ruhlarından aldığı kuvvet ve ilham ile bütün bunları ancak Şaman bilir ve böylece bir yandan iyi ruhların insanlar için yararlı ve hayırlı etkilerini devam ettirmeye, bir yandan da çeşitli çarelere başvurmak suretiyle, kötü ruhların zararlı eylemlerini önlemeye yalnız onun gücü yeter. Şaman bu amaçla tertip ettiği ayinlerde ruhlar ile ilişkiye geçip onları hoşnut ve razı ederek istenilen sonucu almaya çalışır.
Kuzey Asya halkları arasında “büyücü, sihirbaz” anlamına gelen Şaman sözünü, hemen-hemen yalnız Mançu-Tunguz halkları kullanır: Mançuca sama, Tunguzca Şaman, saman, Avrupa gezginlerinin bunlardan duyduğu Şaman kelimesi, sonradan Sibirya sihirbazlarına verilen genel bir ad olarak uluslararası kitabiyata yerleşmiştir. Bu kelime, ilk kez 17. yüzyılın sonlarına doğru Rus elçisi olarak Çin’e giden E. İsbrand ile yol arkadaşı A. Brand’ın izlenimlerini anlatan seyahatnamede geçer. Bu kitaba göre, Tunguzlarda Şaman ya da saman bir tür “rahip” ya da “sihirbaz” demektir. Böylece Rusya’nın Doğu Sibirya ile doğrudan doğruya ilişkiye başladığı zamanlardan başlayarak Avrupa’da yazılmış olan kitaplarda Şaman kelimesi ile aslında Tunguz sihirbazlarının kastedildiği anlaşılmaktadır.
Şaman kelimesinin kökenine gelince, bu konuda ortaya atılan fikirler çeşitlidir. Kimilerine göre kelimenin aslı Mançuca ya da Moğolca, kimilerine göre ise, Sanskritçedir. Birinci görüşü savunanlardan Banzarov[2]’a göre, Şaman kelimesi Mançucasamandan gelmektedir. Nitekim bu kelimenin kökünü oluşturan sam, gerek Mançuca, gerekse Moğolca birkaç kelimede mevcuttur. Örneğin Mançuca samarambi “sıçramak, dövünmek” demektir. Moğolca sam-dambi “oynamak” demektir. Bu görüşe taraftar olduğu anlaşılan Nioradze[3], bütün bu kelimelerin, bir coşkunluk durumunu, hareketli heyecanlı bir durumu belirttikten sonra, saman ya da samanın “coşmuş, durmadan oynayan, bir oraya, bir buraya sıçrayan kişi” anlamına geldiğini öne sürer. F. Schlegel ile K. Donner ve N. Poppe, Şaman kelimesini “dilenci rahip, Budist derviş” anlamına gelen, Sanskritçe sramana ya da çramana, Pali dilinde samana ile açıklarlar. Kuzey Asya kültür tarihinde güneyden gelen Budizmin izleri bulunduğunu öne süren Şirokogorov’da Tunguzlardaki Şamanlığı Budist etkiye indirgerken, Mironov ile birlikte[4] Şaman kelimesinin kökenini Sanskritçede aramıştır. Öte yandan Laufer [5] Şaman ya da saman kelimesinin Budizmden alındığını kabul etmez. Nitekim Ruben[6] de doğrudan doğruya Hint kaynaklarına dayanarak, Şamanizmin daha Aryalılardan önce, Orta Asya’dan gelen kültür dalgaları ile Kuzey Hindistan’a yayılmış olduğunu belirtmiştir. Nihayet Şamanizm meselesini açıklamaya çalışan Ohlmarks[7] saman kelimesinin Sanskritçeden geldiği hakkında ortaya atılan iddianın artık bir değer taşımadığına işaret ettikten sonra, Budizmde Şamanlığa ait unsurların bulunduğunu ve bunların Güney’den çok, Kuzey’in etkisini gösterdiklerini söylemiştir.
Şaman sözü, ayrıca Toharca’da samane ve Çincede de şa-men şeklinde geçer. Sogdçada şmn olarak yazılan kelimenin,Şaman sözüne karşılık olduğu ileri sürülmüş ise de, bunun doğru olmadığı anlaşılıyor. Zira, Sogdça metinlerdeki şekline işaret edilen bu kelime, Türkçe Turfan metinlerinde önceleri şamnu, şumnu diye okunmuş iken, sonradan şimnu şeklinde saptanmıştır. Anlamı da, “kötü ruh, şeytan”dır. İran mitolojisinde Ahrimen’e karşılık geldiği bilinen bu kelimenin, gerek biçim, gerekse anlam bakımından Tunguzca Şaman ya da saman sözü ile hiçbir ilişkisi yoktur. Nihayet bir de Farsça eski edebiyat dilinde “putperest, put” demek olan, Firdevsi’nin Şahnama’sında “Budist rahip” anlamında kullanılan bir şemen ya da Şaman kelimesi vardır. Dinsel bir terim olarak Hintçeden Farsçaya, Sogdça yoluyla geçtiği anlaşılan bu kelimeyle, Kuzey Asya halklarının sihirbaz rahibini gösteren Şaman arasında bir ilişki bulmak zordur.
Bütün bu açıklamalardan anlaşıldığı gibi, Şaman ya da saman Tunguzca bir kelimedir. Eğer, ileri sürüldüğü gibi, burada vaktiyle çok daha kuzeye yayılmış olan Budizmin etkisi söz konusu olsaydı, bu terimin çok daha geniş bir alana yayılması gerekirdi. Oysa, Kuzey Asya dillerinde Şaman için başka başka kelimelerin kullanıldığı görülüyor. Tunguzların ne Hindistan, ne de Çin ile doğrudan doğruya bir ilişkisi vardır. Buna göre, Şaman kelimesinin Çince yoluyla Hintçeden Tunguzcaya geçmiş olması da olası değildir. Nihayet Németh[8] Şaman kelimesinin kökenini araştırırken, bunu çeşitli Türk şivelerinde geçen Kam kelimesi ile birleştirip Türkçe olarak göstermek istemiş ise de bu arada Şaman kelimesinin ikinci hecesini açıklamıştır.
Şamanların eski bir geçmişi olduğundan sözeden Banzarov[9]’a göre, Orta Asya halkları arasında onların varlığına ait ilk doğru bilgi, 6. yüzyıl Çin kaynaklarında geçer. Pelliot[10] yine Çince bir metne dayanarak, Mançurya’da Cücen dilinde “büyücü” anlamına gelen şan-man (=şa-man) kelimesinin 12. yüzyılda varlığını saptamıştır.
Türk halkları Şamanlarına genellikle kam (gam, ham) derler. Radloff[11]’a göre, başlıca Altay, Teleüt, Lebed, Şor, Şagay, Koybal, Kaç, Küerik, Soyon, Kumandı ve Uygur ağızlarında geçer. Moğollar, Buryatlar ve Kalmuklar erkek Şamanlarına bö, böge Yakutlar oyun, Çuvaşlar yum, Kırgız-Kazaklar bakşı, baksı ya da bahşı derler. Yakutlar ile Altaylılar kadın Şaman için Moğolca udugan (utahan, ubahan, ıduan) deyimini kullanırlar. Ancak Yakutça’da hamma (kamla), “kam’lık etmek” anlamındadır.
Kam genellikle “kahin, büyücü” demektir. Ayrıca “uzman hekim, bilim adamı, felsefeci” anlamlarına da gelir. Eski türkçe metinlerde bazen “putperest rahip”, bazen “büyücü” anlamında kullanıldığını görüyoruz. Eberhard[12]’a göre, eski bir Çin kaynağında, Kırgızlarda Şamana gan denildiğini görüyoruz ki, bu herhalde kam olacaktır. Nitekim Radloff[13], 11. yüzyılda Hakas-Kırgızlarda Şamana kam denildiğini yazar. Harva[14]’ya göre, 13. yüzyıl Avrupa gezginlerinden V. Rubruk’da “sihirbaz” anlamında ham (=kam) kelimesini kaydetmiştir.
Kam kelimesine, Türkçe Turfan metinlerinden başka, Kutadgu bilig (462=1069/1070), Divan lugat al-Turk (470=1077),Codex Cumanicus (m. 1303) ve Abu Hayyan’ın Kitab al-idrak li lisan al-atrak (712=1313)’i gibi eski Türk dili andaçlarının bir çoğunda rastlanmaktadır. Kutadgu bilig’de[15] birkaç yerde anlatıldığına göre, çeşitli hastalıkları tedavi etmek için hekimin yanında kam da yer alır. Hekim (otaçı) hastalığı (ig) ilaç (ot) ile tedavi eder (ota-); kam ise, hastayı kendi yöntemine göre, daha çok ruhsal yollardan, efsun ve sihirle iyileştirmeye (emle-) çalışır.
Divan lugat al-Turk’te[16] “kahin” anlamına gelen kam’ın başlıca görevi efsun yapmak (arvış arva)’tır. Aynı kitapta[17] geçen kam ırkladı örneğine bakılırsa, Şamanın falcılık yaptığı da söylenebilir.
Şamanlığa Davet ve Şamanın Eğitim ve Öğretimi
Şamanın başlıca görevi, ruhlarla ilişki kurmaktır. Bunu da ancak belirli yetenek ve yatkınlığa sahip kişiler başarabilir. Bunun için, belli bir eğitim görmekle herkes Şaman olamaz. Şamanlık doğuştan ve adeta kaçınılmaz bir kader meselesidir.
Altay halklarına göre Şamanlık, ailede soydan gelen ve özellikle çocukluk çağında sara nöbetleriyle gelen bir hastalık sayılır.[18] Gerçekten, sayısız örnekler Şamanlık yeteneğinin hastalıktan kaynaklandığını göstermektedir. Radloff’a[19]göre, Şamanlık nöbetleri aniden gelir. Aday önce kendinde büyük bir yorgunluk hisseder; bedeni kasılıp titrer ve bu durumu esnemeler takip eder; göğsü daralır, birtakım acayip sesler çıkararak ağlar, gözleri döner, sonra birdenbire sıçrayıp ayağa kalkar, deli gibi dönmeye başlar ve sonunda ağzından köpükler saçarak yere yıkılır, bedeni hissizleşir. Bu ıstıraplı durumlar bir süre devam eder. Sonunda günün birinde aday davulunu alıp çalmaya başlar ve artık sakinleşip kendine gelir. Şaman olmaktan kaçınan kimse, sonunda ya delirir ya da genç yaşta ölür.
Şçukin’e[20] göre, Yakutlarda Şaman adayına gelen nöbetler daha şiddetli bir şekilde görünür. Aday, ruhun baskısı ile ormanlara düşer, kendini ateşe, suya atmak ister. Bu belirtilerden, o kişinin Şaman olacağı anlaşılır ve aday Şamanlığa başlayarak bu hastalıktan kurtulur. Troşçanskiy’e[21] göre, Yakutlarda Şamanlığa yatkın kişilerde görülen bu sinirsel hastalığa menerik denir. Şamanlığı bırakanlarda hastalığın yeniden başladığı birçok örneklerle saptanmıştır.
Şirokogorov’un[22] verdiği bilgiye göre, Tunguzlarda da Şamanlığın sinirsel bir hastalık durumunda ortaya çıktığı görülmektedir.
Ohlmarks’da[23] Şamanizmin ruhsal esasını, kutup bölgesindeki doğal şartların ağırlığından ileri gelen bir tür isteri ile açıklamak istemiştir. Ama, bütün bunlara karşın Şamanı yalnızca bir ruh hastası olarak göstermek asla doğru değildir. Tersine olarak ruhlar tarafından Şamanlığa çağrıldığına inanılan bu kişiye, Sibirya halkları arasında korku ile karışık bir saygı gösterilir. Özel yeteneği sayesinde doğaüstü güçlerle ilişkide sayıldığı için, ona, bağlı olduğu boy ya da oymağın koruyucusu gözü ile bakılır. Nitekim ilk Şamanın ortaya çıkmasına dair Sibirya’da anlatılan efsanelerde de[24] ruhlarla ilişkide bulunduğuna inanılan Şamanın, üstün yetenekleri ile farklı yaratılışa sahip bir varlık olduğu belirtilir. Kamlar, genellikle zeki, hayalperest ve şair tabiatlı insanlardır. Ayin sırasında büyük bir vecd içinde kendinden geçip gök ve yeraltı dünyalarında gördüğü garip varlıkları, ilginç olayları ayrıntılarıyla anlatan Şaman, ayıldıktan sonra hiçbir şey anımsamaz. Tarihi çağlarda gelecekten haber veren, bir boz atın sırtında göklere çıkan, hatta sonunda devlet işlerine bile karışan, güçlü Şamanlardan sözedilir.[25]
Yukarıda gösterildiği gibi, yalnız eğitim ile herkes Şaman olamayacağı gibi, sadece doğuştan yetenek ve yatkınlık da buna yetmez. Şaman adayında yatkınlık ile birlikte, belirli bir bilgi ve maharet de aranır. Radloff’a[26] göre Şaman, mesleğindeki gücü ve bilgiyi atalarından alır. Onlardaki gücün ortaya çıkmasıyla davulu yönetmeyi, makamla dualar okuyup ataları, ruhları çağırmayı ve sonunda onların yardımıyla kendi ruhunu bedeninden ayırarak aydınlık ya da karanlık dünyaya göndermeyi öğrenir. Şamanın kuşaktan kuşağa geçen örf ve âdetleri iyice bilmesi ve özellikle kendi soyuyla bağlı olduğu boy ya da oymağın ruhlarını tanıması gerekir. Anohin’in[27] yazdığına göre, ölmüş Şamanların ruhları, “temiz, iyi ruh” olarak yeraltı dünyasından ayrılıp bu dünyada yaşarlar. Bu şekilde hemen hemen her ailenin zamanında Şamanlık yapmış olup torunlarına yardım etmek isteyen ataları vardır. Bu akraba ruhları olmadan Şaman görevini asla yapamaz. Şaman gerek göğe çıkarken, gerekse yeraltındaki cehennem alemine inerken karşılaştığı engellerei aşabilmek için bu ruhları çağırır. Denildiğine göre, onlar da canlı birer güç olarak ortaya çıkıp Şamana yardım eder ve onun karşısına dikilen korkunç düşmanlarla savaşırlar. Çeşitli ayinlere ait bilgileri elde edebilmek için Şaman adayının, oymağın deneyimli yaşlıları ile ilişkide olması ve ayrıca güçlü, bilgili bir Şamandan ders alması gerekir. Aday, bu kişinin yardımı ile çeşitli ayinlerin nasıl yapılacağını, okunacak dua ve efsunları öğrenerek, görünmez güçlerle samimiyet yaratır. Stadling’e[28] göre, Yakutlarda usta Şaman, adayı bir emeget “yardımcı ruh” ile donatır. Bir söylentiye göre, bu ruh Şamanın diğer benliğidir. Aslında adayın kendisi aşırı derecede hassas ve hayalperest olduğundan, üstadının sır dolu telkinleriyle, garip şeylerle uğraşa uğraşa, sonunda günün birinde o da Şaman olmak kudretini kazanır. Adayın Şaman olarak yetişmesi, akrabalarının katıldığı bir törenle kutlanır. Pripuzov’a[29] göre, Yakutlarda yaşlı Şaman, adayı yüksek bir dağın başına ya da bozkıra götürerek ona Şaman giysisi giydirir; eline bir davul ile at kılı sarılı bir söğüt dalı verir. Adayın sağında 9 erkek, solunda 9 kız çocuk yer alır. Bu arada adayı yetiştiren üstad da tören giysisini giymiş olarak adayın arkasında durup birtakım dualar okur. Aday bu yemin duasını tekrarlayarak yoksullara, düşkünlere yardım edeceğine, yüksek dağların doruklarında yaşayan ruhlara saygı gösterip hizmet edeceğine söz verir. Bu ruhların en büyüğü, en güçlüsü sustuganah ulu Toyun olup bunun erkekli dişili büyük bir aile halkı, adları, sanları ile çağırılan oğulları, karısı, kardeşi ve diğer akrabaları vardır. Bunların bazısı insanlara kötülük eden, çeşitli hastalıklar doğuran kötü ruhlar olup çoğu dişidir. Her ruha kurban olarak sunulacak hayvan, rengi ve sembolleriyle ayırt edilmiştir. Kimine kara aygır ya da kızılca alaca at, kimine kara inek, kimine de alnı kara benekli ak inek kurban edilir. Bu arada Şaman, insanlarda çeşitli akıl hastalıklarına neden olduğuna inanılan dişi ruh için dokuz kakım, dokuz sarı sıçan, dokuz kokarca, dokuz güvercin azad edeceğine söz verir.[30]
Radloff[31] Şamanlığın kalıtımsal olup, babadan oğula ya da pek seyrek durumlarda babadan kıza geçtiğini yazar. Bu konuda daha doğru bilgi verdiği anlaşılan Anohin[32] Şamanların soykütüklerine dayanarak, bu mesleğin babadan çocuğa değil, ama akrabadan akrabaya geçtiğini yazmıştır.
Yine Anohin’in[33] saptadığına göre, Şamanlığa davet 6 ile 50 yaş arasında değişir. Ancak bu arada daha çok 20 yaşında olanlar çoğunluğu oluşturmakta ve bu şekilde Şamanlığa davetin, genellikle cinsel olgunlaşma devresine rastlaması dikkati çekmektedir. Bununla beraber özel durumlarda ancak 62 yaşında Şaman olanlara da rastlanır. Bunun tersine daha çocukluk çağında 4, 6, 9, 12, 15 yaşlarında Şaman olanlar da vardır. Henüz çocuk yaşında olanlar, çadırda bazan günde 2 saat kadar kendi kendilerine davul çalıp bir şeyler mırıldanır ve bu şekilde eğitim yaparak ancak yıllarca sonra gerçek Şaman olabilirler.

Bir Moğol boyu olan Buryatlarda Şaman adayı, bağlı olduğu boy ya da oymağı komşularından birisiyle dolaşıp sadaka toplar. Sonra oymak halkı bir ormanda toplanır. Bu arada, tören sırasında davul yerine kullanılmak üzere, kalın bir kayın ağacının gövdesi oyularak, bundan iki asa çıkarılır. Bir ağacın yanında bir kulube kurulup ortasında ateş yakılır. Oymağın yaşlı kişileri burada yerlerini aldıktan sonra bunlardan birisi Şaman adayının “ata”sı olur. Bu yaşlı Şamanın ruhlarıyla adayın ruhlarının aynı sınıftan ve aynı soydan olmalarına dikkat edilir. Her ikisi ilk ayini birlikte yapar, duaları bir ağızdan okur ve hareketlerini birbirlerine uydururlar. Tören dokuz gün sürer. Bu arada birçok koyun ve tay kesilerek yenilip içilir. Genç kızlarla delikanlılar dansedip eğlenirler. Dokuzuncu gün bir keçe üzerine oturtulan aday, havaya kaldırılarak Şaman ilan edilir.[34]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder