Şamanizme bağlı
halklarda ruhlarla insanlar arasında aracı rolünü oynayan bir tür din adamıdır.
Şamanist dünya görüşüne göre, bütün dünya iyi ve kötü ruhların etkisi
altındadır. Büyük ve özellikle insanlara ve hayvan sürülerine türlü kötülükler
yapmaya hazır kötü ruhlarla ilişki kurmak kudreti yalnız Şamanda bulunur.
İnsanlar ruhların ne doğada ne huyda olduklarını ve her şeyden önce onlara
hangi yoldan gideceğini bilemez, onların nelerden hoşlandıklarını, hangi cins
ve çeşit kurbanlardan memnun kalacaklarını saptayamazlar. Ata ya da akraba
ruhlarından aldığı kuvvet ve ilham ile bütün bunları ancak Şaman bilir ve
böylece bir yandan iyi ruhların insanlar için yararlı ve hayırlı etkilerini
devam ettirmeye, bir yandan da çeşitli çarelere başvurmak suretiyle, kötü
ruhların zararlı eylemlerini önlemeye yalnız onun gücü yeter. Şaman bu amaçla
tertip ettiği ayinlerde ruhlar ile ilişkiye geçip onları hoşnut ve razı ederek
istenilen sonucu almaya çalışır.
Kuzey Asya halkları
arasında “büyücü, sihirbaz” anlamına gelen Şaman sözünü, hemen-hemen yalnız
Mançu-Tunguz halkları kullanır: Mançuca sama, Tunguzca Şaman,
saman, Avrupa gezginlerinin bunlardan duyduğu Şaman kelimesi,
sonradan Sibirya sihirbazlarına verilen genel bir ad olarak uluslararası
kitabiyata yerleşmiştir. Bu kelime, ilk kez 17. yüzyılın sonlarına doğru Rus
elçisi olarak Çin’e giden E. İsbrand ile yol arkadaşı A. Brand’ın izlenimlerini
anlatan seyahatnamede geçer. Bu kitaba göre, Tunguzlarda Şaman ya
da saman bir tür “rahip” ya da “sihirbaz” demektir. Böylece
Rusya’nın Doğu Sibirya ile doğrudan doğruya ilişkiye başladığı zamanlardan
başlayarak Avrupa’da yazılmış olan kitaplarda Şaman kelimesi
ile aslında Tunguz sihirbazlarının kastedildiği anlaşılmaktadır.
Şaman kelimesinin
kökenine gelince, bu konuda ortaya atılan fikirler çeşitlidir. Kimilerine göre
kelimenin aslı Mançuca ya da Moğolca, kimilerine göre ise, Sanskritçedir.
Birinci görüşü savunanlardan Banzarov[2]’a göre, Şaman kelimesi Mançucasamandan
gelmektedir. Nitekim bu kelimenin kökünü oluşturan sam, gerek
Mançuca, gerekse Moğolca birkaç kelimede mevcuttur. Örneğin Mançuca samarambi “sıçramak,
dövünmek” demektir. Moğolca sam-dambi “oynamak” demektir. Bu
görüşe taraftar olduğu anlaşılan Nioradze[3], bütün bu kelimelerin, bir coşkunluk durumunu, hareketli
heyecanlı bir durumu belirttikten sonra, saman ya da samanın
“coşmuş, durmadan oynayan, bir oraya, bir buraya sıçrayan kişi” anlamına
geldiğini öne sürer. F. Schlegel ile K. Donner ve N. Poppe, Şaman kelimesini
“dilenci rahip, Budist derviş” anlamına gelen, Sanskritçe sramana ya
da çramana, Pali dilinde samana ile açıklarlar.
Kuzey Asya kültür tarihinde güneyden gelen Budizmin izleri bulunduğunu öne
süren Şirokogorov’da Tunguzlardaki Şamanlığı Budist etkiye indirgerken, Mironov
ile birlikte[4] Şaman kelimesinin kökenini
Sanskritçede aramıştır. Öte yandan Laufer [5] Şaman ya da saman kelimesinin
Budizmden alındığını kabul etmez. Nitekim Ruben[6] de doğrudan doğruya Hint kaynaklarına dayanarak,
Şamanizmin daha Aryalılardan önce, Orta Asya’dan gelen kültür dalgaları ile Kuzey
Hindistan’a yayılmış olduğunu belirtmiştir. Nihayet Şamanizm meselesini
açıklamaya çalışan Ohlmarks[7] saman kelimesinin Sanskritçeden
geldiği hakkında ortaya atılan iddianın artık bir değer taşımadığına işaret
ettikten sonra, Budizmde Şamanlığa ait unsurların bulunduğunu ve bunların
Güney’den çok, Kuzey’in etkisini gösterdiklerini söylemiştir.
Şaman sözü, ayrıca
Toharca’da samane ve Çincede de şa-men şeklinde
geçer. Sogdçada şmn olarak yazılan kelimenin,Şaman sözüne
karşılık olduğu ileri sürülmüş ise de, bunun doğru olmadığı anlaşılıyor. Zira,
Sogdça metinlerdeki şekline işaret edilen bu kelime, Türkçe Turfan metinlerinde
önceleri şamnu, şumnu diye okunmuş iken, sonradan şimnu şeklinde
saptanmıştır. Anlamı da, “kötü ruh, şeytan”dır. İran mitolojisinde Ahrimen’e
karşılık geldiği bilinen bu kelimenin, gerek biçim, gerekse anlam bakımından
Tunguzca Şaman ya da saman sözü ile hiçbir
ilişkisi yoktur. Nihayet bir de Farsça eski edebiyat dilinde “putperest, put”
demek olan, Firdevsi’nin Şahnama’sında “Budist rahip” anlamında
kullanılan bir şemen ya da Şaman kelimesi
vardır. Dinsel bir terim olarak Hintçeden Farsçaya, Sogdça yoluyla geçtiği
anlaşılan bu kelimeyle, Kuzey Asya halklarının sihirbaz rahibini gösteren Şaman arasında
bir ilişki bulmak zordur.
Bütün bu açıklamalardan
anlaşıldığı gibi, Şaman ya da saman Tunguzca
bir kelimedir. Eğer, ileri sürüldüğü gibi, burada vaktiyle çok daha kuzeye
yayılmış olan Budizmin etkisi söz konusu olsaydı, bu terimin çok daha geniş bir
alana yayılması gerekirdi. Oysa, Kuzey Asya dillerinde Şaman için
başka başka kelimelerin kullanıldığı görülüyor. Tunguzların ne Hindistan, ne de
Çin ile doğrudan doğruya bir ilişkisi vardır. Buna göre, Şaman kelimesinin
Çince yoluyla Hintçeden Tunguzcaya geçmiş olması da olası değildir. Nihayet
Németh[8] Şaman kelimesinin kökenini araştırırken, bunu
çeşitli Türk şivelerinde geçen Kam kelimesi ile birleştirip Türkçe olarak
göstermek istemiş ise de bu arada Şaman kelimesinin ikinci hecesini
açıklamıştır.
Şamanların eski bir
geçmişi olduğundan sözeden Banzarov[9]’a göre, Orta Asya halkları arasında onların varlığına
ait ilk doğru bilgi, 6. yüzyıl Çin kaynaklarında geçer. Pelliot[10] yine Çince bir
metne dayanarak, Mançurya’da Cücen dilinde “büyücü” anlamına gelen şan-man
(=şa-man) kelimesinin 12. yüzyılda varlığını saptamıştır.
Türk halkları
Şamanlarına genellikle kam (gam, ham) derler. Radloff[11]’a göre, başlıca Altay,
Teleüt, Lebed, Şor, Şagay, Koybal, Kaç, Küerik, Soyon, Kumandı ve Uygur
ağızlarında geçer. Moğollar, Buryatlar ve Kalmuklar erkek Şamanlarına bö, böge
Yakutlar oyun, Çuvaşlar yum, Kırgız-Kazaklar bakşı, baksı ya da bahşı derler.
Yakutlar ile Altaylılar kadın Şaman için Moğolca udugan (utahan, ubahan, ıduan)
deyimini kullanırlar. Ancak Yakutça’da hamma (kamla), “kam’lık etmek”
anlamındadır.
Kam genellikle “kahin,
büyücü” demektir. Ayrıca “uzman hekim, bilim adamı, felsefeci” anlamlarına da
gelir. Eski türkçe metinlerde bazen “putperest rahip”, bazen “büyücü” anlamında
kullanıldığını görüyoruz. Eberhard[12]’a göre, eski bir Çin
kaynağında, Kırgızlarda Şamana gan denildiğini görüyoruz ki, bu herhalde kam
olacaktır. Nitekim Radloff[13], 11. yüzyılda
Hakas-Kırgızlarda Şamana kam denildiğini yazar. Harva[14]’ya göre, 13. yüzyıl
Avrupa gezginlerinden V. Rubruk’da “sihirbaz” anlamında ham (=kam) kelimesini
kaydetmiştir.
Kam kelimesine, Türkçe
Turfan metinlerinden başka, Kutadgu bilig (462=1069/1070), Divan
lugat al-Turk (470=1077),Codex Cumanicus (m. 1303) ve Abu
Hayyan’ın Kitab al-idrak li lisan al-atrak (712=1313)’i gibi
eski Türk dili andaçlarının bir çoğunda rastlanmaktadır. Kutadgu bilig’de[15] birkaç yerde
anlatıldığına göre, çeşitli hastalıkları tedavi etmek için hekimin
yanında kam da yer alır. Hekim (otaçı) hastalığı (ig) ilaç
(ot) ile tedavi eder (ota-); kam ise, hastayı kendi yöntemine göre, daha çok
ruhsal yollardan, efsun ve sihirle iyileştirmeye (emle-) çalışır.
Divan lugat al-Turk’te[16] “kahin” anlamına
gelen kam’ın başlıca görevi efsun yapmak (arvış arva)’tır. Aynı kitapta[17] geçen kam ırkladı
örneğine bakılırsa, Şamanın falcılık yaptığı da söylenebilir.
Şamanlığa Davet ve
Şamanın Eğitim ve Öğretimi
Şamanın başlıca görevi,
ruhlarla ilişki kurmaktır. Bunu da ancak belirli yetenek ve yatkınlığa sahip
kişiler başarabilir. Bunun için, belli bir eğitim görmekle herkes Şaman olamaz.
Şamanlık doğuştan ve adeta kaçınılmaz bir kader meselesidir.
Altay halklarına göre
Şamanlık, ailede soydan gelen ve özellikle çocukluk çağında sara nöbetleriyle
gelen bir hastalık sayılır.[18] Gerçekten, sayısız
örnekler Şamanlık yeteneğinin hastalıktan kaynaklandığını göstermektedir.
Radloff’a[19]göre, Şamanlık nöbetleri
aniden gelir. Aday önce kendinde büyük bir yorgunluk hisseder; bedeni kasılıp
titrer ve bu durumu esnemeler takip eder; göğsü daralır, birtakım acayip sesler
çıkararak ağlar, gözleri döner, sonra birdenbire sıçrayıp ayağa kalkar, deli
gibi dönmeye başlar ve sonunda ağzından köpükler saçarak yere yıkılır, bedeni
hissizleşir. Bu ıstıraplı durumlar bir süre devam eder. Sonunda günün birinde
aday davulunu alıp çalmaya başlar ve artık sakinleşip kendine gelir. Şaman
olmaktan kaçınan kimse, sonunda ya delirir ya da genç yaşta ölür.
Şçukin’e[20] göre, Yakutlarda
Şaman adayına gelen nöbetler daha şiddetli bir şekilde görünür. Aday, ruhun
baskısı ile ormanlara düşer, kendini ateşe, suya atmak ister. Bu belirtilerden,
o kişinin Şaman olacağı anlaşılır ve aday Şamanlığa başlayarak bu hastalıktan
kurtulur. Troşçanskiy’e[21] göre, Yakutlarda
Şamanlığa yatkın kişilerde görülen bu sinirsel hastalığa menerik denir.
Şamanlığı bırakanlarda hastalığın yeniden başladığı birçok örneklerle
saptanmıştır.
Şirokogorov’un[22] verdiği bilgiye
göre, Tunguzlarda da Şamanlığın sinirsel bir hastalık durumunda ortaya çıktığı
görülmektedir.
Ohlmarks’da[23] Şamanizmin ruhsal
esasını, kutup bölgesindeki doğal şartların ağırlığından ileri gelen bir tür
isteri ile açıklamak istemiştir. Ama, bütün bunlara karşın Şamanı yalnızca bir
ruh hastası olarak göstermek asla doğru değildir. Tersine olarak ruhlar
tarafından Şamanlığa çağrıldığına inanılan bu kişiye, Sibirya halkları arasında
korku ile karışık bir saygı gösterilir. Özel yeteneği sayesinde doğaüstü
güçlerle ilişkide sayıldığı için, ona, bağlı olduğu boy ya da oymağın
koruyucusu gözü ile bakılır. Nitekim ilk Şamanın ortaya çıkmasına dair Sibirya’da
anlatılan efsanelerde de[24] ruhlarla ilişkide
bulunduğuna inanılan Şamanın, üstün yetenekleri ile farklı yaratılışa sahip bir
varlık olduğu belirtilir. Kamlar, genellikle zeki, hayalperest ve şair tabiatlı
insanlardır. Ayin sırasında büyük bir vecd içinde kendinden geçip gök ve
yeraltı dünyalarında gördüğü garip varlıkları, ilginç olayları ayrıntılarıyla
anlatan Şaman, ayıldıktan sonra hiçbir şey anımsamaz. Tarihi çağlarda
gelecekten haber veren, bir boz atın sırtında göklere çıkan, hatta sonunda
devlet işlerine bile karışan, güçlü Şamanlardan sözedilir.[25]
Yukarıda gösterildiği
gibi, yalnız eğitim ile herkes Şaman olamayacağı gibi, sadece doğuştan yetenek
ve yatkınlık da buna yetmez. Şaman adayında yatkınlık ile birlikte, belirli bir
bilgi ve maharet de aranır. Radloff’a[26] göre Şaman,
mesleğindeki gücü ve bilgiyi atalarından alır. Onlardaki gücün ortaya
çıkmasıyla davulu yönetmeyi, makamla dualar okuyup ataları, ruhları çağırmayı
ve sonunda onların yardımıyla kendi ruhunu bedeninden ayırarak aydınlık ya da
karanlık dünyaya göndermeyi öğrenir. Şamanın kuşaktan kuşağa geçen örf ve
âdetleri iyice bilmesi ve özellikle kendi soyuyla bağlı olduğu boy ya da
oymağın ruhlarını tanıması gerekir. Anohin’in[27] yazdığına göre,
ölmüş Şamanların ruhları, “temiz, iyi ruh” olarak yeraltı dünyasından ayrılıp
bu dünyada yaşarlar. Bu şekilde hemen hemen her ailenin zamanında Şamanlık
yapmış olup torunlarına yardım etmek isteyen ataları vardır. Bu akraba ruhları
olmadan Şaman görevini asla yapamaz. Şaman gerek göğe çıkarken, gerekse
yeraltındaki cehennem alemine inerken karşılaştığı engellerei aşabilmek için bu
ruhları çağırır. Denildiğine göre, onlar da canlı birer güç olarak ortaya çıkıp
Şamana yardım eder ve onun karşısına dikilen korkunç düşmanlarla savaşırlar.
Çeşitli ayinlere ait bilgileri elde edebilmek için Şaman adayının, oymağın
deneyimli yaşlıları ile ilişkide olması ve ayrıca güçlü, bilgili bir Şamandan
ders alması gerekir. Aday, bu kişinin yardımı ile çeşitli ayinlerin nasıl
yapılacağını, okunacak dua ve efsunları öğrenerek, görünmez güçlerle samimiyet
yaratır. Stadling’e[28] göre, Yakutlarda
usta Şaman, adayı bir emeget “yardımcı ruh” ile donatır. Bir söylentiye göre,
bu ruh Şamanın diğer benliğidir. Aslında adayın kendisi aşırı derecede hassas
ve hayalperest olduğundan, üstadının sır dolu telkinleriyle, garip şeylerle
uğraşa uğraşa, sonunda günün birinde o da Şaman olmak kudretini kazanır. Adayın
Şaman olarak yetişmesi, akrabalarının katıldığı bir törenle kutlanır.
Pripuzov’a[29] göre, Yakutlarda
yaşlı Şaman, adayı yüksek bir dağın başına ya da bozkıra götürerek ona Şaman
giysisi giydirir; eline bir davul ile at kılı sarılı bir söğüt dalı verir.
Adayın sağında 9 erkek, solunda 9 kız çocuk yer alır. Bu arada adayı yetiştiren
üstad da tören giysisini giymiş olarak adayın arkasında durup birtakım dualar
okur. Aday bu yemin duasını tekrarlayarak yoksullara, düşkünlere yardım
edeceğine, yüksek dağların doruklarında yaşayan ruhlara saygı gösterip hizmet
edeceğine söz verir. Bu ruhların en büyüğü, en güçlüsü sustuganah ulu Toyun
olup bunun erkekli dişili büyük bir aile halkı, adları, sanları ile çağırılan
oğulları, karısı, kardeşi ve diğer akrabaları vardır. Bunların bazısı insanlara
kötülük eden, çeşitli hastalıklar doğuran kötü ruhlar olup çoğu dişidir. Her
ruha kurban olarak sunulacak hayvan, rengi ve sembolleriyle ayırt edilmiştir.
Kimine kara aygır ya da kızılca alaca at, kimine kara inek, kimine de alnı kara
benekli ak inek kurban edilir. Bu arada Şaman, insanlarda çeşitli akıl
hastalıklarına neden olduğuna inanılan dişi ruh için dokuz kakım, dokuz sarı
sıçan, dokuz kokarca, dokuz güvercin azad edeceğine söz verir.[30]
Radloff[31] Şamanlığın kalıtımsal
olup, babadan oğula ya da pek seyrek durumlarda babadan kıza geçtiğini yazar.
Bu konuda daha doğru bilgi verdiği anlaşılan Anohin[32] Şamanların
soykütüklerine dayanarak, bu mesleğin babadan çocuğa değil, ama akrabadan
akrabaya geçtiğini yazmıştır.
Yine Anohin’in[33] saptadığına göre,
Şamanlığa davet 6 ile 50 yaş arasında değişir. Ancak bu arada daha çok 20
yaşında olanlar çoğunluğu oluşturmakta ve bu şekilde Şamanlığa davetin,
genellikle cinsel olgunlaşma devresine rastlaması dikkati çekmektedir. Bununla
beraber özel durumlarda ancak 62 yaşında Şaman olanlara da rastlanır. Bunun
tersine daha çocukluk çağında 4, 6, 9, 12, 15 yaşlarında Şaman olanlar da
vardır. Henüz çocuk yaşında olanlar, çadırda bazan günde 2 saat kadar kendi
kendilerine davul çalıp bir şeyler mırıldanır ve bu şekilde eğitim yaparak
ancak yıllarca sonra gerçek Şaman olabilirler.
Bir Moğol boyu olan
Buryatlarda Şaman adayı, bağlı olduğu boy ya da oymağı komşularından birisiyle
dolaşıp sadaka toplar. Sonra oymak halkı bir ormanda toplanır. Bu arada, tören
sırasında davul yerine kullanılmak üzere, kalın bir kayın ağacının gövdesi oyularak,
bundan iki asa çıkarılır. Bir ağacın yanında bir kulube kurulup ortasında ateş
yakılır. Oymağın yaşlı kişileri burada yerlerini aldıktan sonra bunlardan
birisi Şaman adayının “ata”sı olur. Bu yaşlı Şamanın ruhlarıyla adayın
ruhlarının aynı sınıftan ve aynı soydan olmalarına dikkat edilir. Her ikisi ilk
ayini birlikte yapar, duaları bir ağızdan okur ve hareketlerini birbirlerine
uydururlar. Tören dokuz gün sürer. Bu arada birçok koyun ve tay kesilerek
yenilip içilir. Genç kızlarla delikanlılar dansedip eğlenirler. Dokuzuncu gün
bir keçe üzerine oturtulan aday, havaya kaldırılarak Şaman ilan edilir.[34]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder