ALEVÎ/BEKTÂŞÎ ŞĐĐRĐNDE HZ. MUHAMMED SEVGĐSĐ
*
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ÖZCAN**
Hz. Muhammed Allah’ın ilk yarattığı nur, habîbullahtır. Kainat onun nurundan
yaratılmıştır. Onun davranışları her Müslüman için güzel bir örnektir. Bütün insanlığa
gönderilmiş bir rehberdir. Bütün peygamberlerin reisi, Hâtemü’l-enbiyadır. Getirdiği yeni din,
kitap ve mucizeleriyle en üstün kişidir, Müslüman’ların gönlünde apayrı bir yere sahiptir.
Ona, diğer hiçbir peygambere verilmeyen birtakım özellikler verilmiştir. Son peygamber
olması, risâletinin evrenselliği, geçmiş-gelecek günahlarının affedilmesi, âlemlere rahmet
olması, Đsrâ ve Mi'rac'ın ona mahsus olması, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi'nin
lutfedilmesi gibi özellikler bunlardan bazılarıdır.
Türk milleti peygamberine olan sevgisinden ayrı bir edebiyat meydana getirmiştir. Na’t,
Esmâ-i Nebi, Siretü’n-Nebi, Mucizât-ı Nebî, Hicretnâme, Mi’racnâme, Kırk Hadis, Hilye ve
Mevlîd bu peygamber sevgisiyle meydana gelerek edebiyatımızın önemli türleri arasında yer
almışlardır. Özellikle Na’t türü bütün şairlerin divanının temel bir bölümünü teşkil eder.
Ayrıca bütün dini eserlere besmele ile başlanması, Allah’a hamd edilmesi ve arkasından da
peygambere salat u selam getirilmesi de yaygın bir gelenektir. Kısaca Besmele, Hamdele,
Salvale şeklinde ifade edilen bu gelenek aynı sevginin bir başka şeklidir. Bunların dışında
Halk edebiyatımızdan, Klasik edebiyatımıza ondan günümüz edebiyatına kadar başta manzum
türler olmak üzere bu sevginin yansımalarını görmekteyiz.
“Besmele, Hamdele Salvele” geleneğini Hacı Bektaş Veli’nin Velâyetnâmesi’nde de
görmekteyiz: Tanrı’ya hamd u senâ Muhammed peygamberle soyuna salât u selamdan sonra
bilinmelidir ki bu kitap Hacı Bektaş el Horasanî’nin menkabelerini bildiren bir
vilâyetnâmedir.
1
Eserin sonunda da peygambere salavat getirilir, rahmet dilenilir: Ulu Tanrı
âkıbet hayırlığı versin de bütün mümin kardeşlerinizle beraber iman müyesser eylesin diye
hayır dua ile anasınız. Fatiha, Muhammed’e salavat, Allah’ım ulumuz Muhammed’e tertemiz
soyuna sopuna rahmetler et.2
Bütün mutasavvıflar Hz. Muhammed’i örnek almışlar, yüreklerinde ona karşı derin bir
muhabbet beslemişlerdir. Alevî/Bektâşî şiirinde de Hz. Muhammed bütün bu özelliklerinden
*
Bu çalışma Yağmur Dil, Kültür ve Edebiyat Dergisi’nde yayınlanmıştır. Sayı 35, Đstanbul 2007.
**
Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi
1
Abdulbaki GÖLPINARLI: Vilâyetnâme, Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, Đstanbul 1990, s.1.
2
Abdulbaki GÖLPINARLI: a.g.e.,s.90.
dolayı sıkça işlenmiştir. O, şiirlerde Muhammed, Mustafa, Muhammed Mustafa, Şah, Şah
Muhammed Mustafa, Ahmed-i Mahmud, Resul, Resulullah, Resul-i Kibriya, Habîb,
habibullah gibi isim ve sıfatlarıyla anılmıştır.
Alevî/Bektâşî şiirinde de bu peygamber sevgisinin yansımalarını sıklıkla görmekteyiz.
Şairler Hz. Muhammed’e olan sevgilerini, onun büyüklüğünü, sıfatlarını şiirlerinde işleyerek
gittikleri yolun onun yolu olduğunu vurgulayarak ondan manevi yardım ve şefaat
beklentilerini dile getirmişlerdir.
Odur dayandığım damenim menim
Hem din ile billâh imanım menim
Gizli kalb evinde mihmanım menim
Allah bir, Muhammed Ali sevdiğim
Pîr Mehmed
Hakk’a giden yolda dayanılacak tek destek, iman inanç, gizli kalb evinde misafir edilen
Allah’ın sevgisi (muhabbetullah) ve Hz.Muhammed ve Hz. Alinin dostluğudur Bir çok
söyleyişte şairler Allah’a, Hz. Muhammed ve Hz. Ali’ye olan sevgilerini dile getirirler. Bu
muhabbetin dinin ve imanın gereği oluşuna dikkat çekerler. Sevginin merkezi olan kalbde de
yine aynı muhabbet yer almaktadır.
Sebeb icadına evvel cihanın
Mimarı Muhammed Ali dediler
Vasfın beyan edem ruh-u zibânın
Cümle ruhlar buna belî belî dediler
Ilgazî
Hakkında denildi sadr-ı levlâk
Levlâke vemâ halaktü’l-eflâk
Çün nur-ı zemîn ü asmânsın
Maksûd u murâd künfekânsın
Hatayî Kainatın Hz. Muhammed’in aşkına ve onun nurundan yaratıldığı hakîkati şiirlerde ifade
edilir. Bilindiği gibi kudsi hadiste Cenab-ı Hak “Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım”3
buyurmaktadır. Şiirlerde bu hakîkate işaret edilir. Genelde şiirlerde Hz. Muhammed’in
yanında Hz. Ali de yer alır. Bektâşî şairleri Hz. Muhammed ve Hz. Ali’yi birbirinden ayrı
görmez. Onlara göre ikisi de vahdet-i vücûdu yakalamış “bir” olmuşlardır. Đki isim zikredilse
de kastettikleri bir şahıs gibidir. Bu cihanın temelinde Muhammed ve Alinin nuru vardır.
Kainatın yaratılış sebebi bu nurda gizlidir. Yaratıcı bu hakîkati bütün ruhların özüne
yerleştirmiştir.
Kudret kandilinde parlayıp duran
Muhammed Ali’nin nurudur vallah
Zuhur edip kafir leşkerin kıran
Elinde Zülfikar Ali’dir billâh
Viranî Abdâl
Đnsan varlık aleminin en önemli varlığı ve Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Kainatta
onun dışındaki bütün varlıklar ona hizmet edecek mahiyette yaratılmıştır. Kalp de insanın
merkezi hükmündedir. Đnsandaki bütün hasseler kalbe hizmet eder, onun etrafında dönerler.
Kalbin en mühim özelliği Hakk’ı hisseden yer olmasıdır. Bundan dolayı kandile benzetilir. Bu
kandilin kainatta tecellisine , daha ayan bir şekilde görünmesine ışık tutan Muhammed Ali’nin
nurudur.
Allah her şeyden evvel Hz. Muhammed’in nurunu kendi nurundan yaratmıştır. Hz.Adem
semada nur ile yazılı Ahmed ismini görünce bunun ne olduğunu Allah’a sorar: “Bu senin
zürriyetinden bir peygamberin nurudur ki O’nun ismi göklerde Ahmed ve yerlerde
Muhammed’dir.Eğer o olmasaydı seni yaratmazdım.” cevabını alır.
Şâh-ı kevneyn Mustafa’dır menbâ-i ilm-i ledün
Onsekizbin aleme ferman eden sultânı bul
Hüseyin Kâzım Baba
Hz. Muhammed iki alemin (Dünya ve Ahiret) şahıdır. Bir çok güzelliklerin kaynağı olan
3
Aclunî, Keşfu’l-Hafâ, C. II,s.164, Hadis No:2123. (Bu kudsî hadistir.)
peygamberimiz Allah tarafından kullara vasıtasız olarak öğretilen ilim ve Allah’a ait sırlar
anlamına gelen ilm-i ledünün de madenidir. O alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
Kur’an’da bu hakîkat “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik”4
şeklinde ifade
edilmektedir. Bu anlamda onsekizbin alemden oluştuğu rivayet edilen kainata da ferman eden
sultandır.
Hz. Muhammed bütün evliyaların sultanıdır. Hz. Ali’nin vasisi olduğuna da işaret edilen
söyleyişte Hz. Ali de evliyaların şahı olarak nitelendirilmiştir.
Sultan-ı Enbiyadır
Sall-i âlâ Muhammed
Bil şah-ı evliyadır
Haydar vâsi-i Ahmed
Yeminî
Değişik şiirlerde onun sultanlığı ve saltanatı başka tamlamalarla da kullanılır. Kısaca o
bütün sultanların ve saltanatların sultanıdır. Hz.Muhammed bütün peygamberlerin sultanıdır.
Mi’racta peygamberlere imamlık yapmış olması buna delil olarak gösterilebilir. Hz. Ali de
evliyalara şah olma makamındadır ve diğer adı Ahmed olan son peygamberin vâsisidir.
Enbiyaya evliyaya cümlesinin şahıdır
Dü cihanın revnakıdır gül cemâli mahıdır
Aşıkî sevse acep mi ol habibullahıdır
Ahmedi Mahmut Muhammed Mustafa’dır sevdüğüm
Aşıkî
Bu dörtlükte de Hz. Muhammed, nebilerin ve velilerin şahı olarak tavsif edilmiştir. O iki
cihanın da aydınlatıcısıdır. Đnsanlığı dalaletten,cehalet ve karanlıktan kurtarmıştır. Ay ve
güneşin peygamberin nurundan feyz aldığı rivayet edilmektedir. O aynı zamanda
habîbullah’tır. Allah’ın en sevgili kuludur. Kur’an’da Allah kendisine bu şekilde hitap
etmiştir. Hz. Muhammed Đki cihanın süsüdür. Şairler de tabii olarak Hz.Muhammed’i çok
severler ve bunu her vesile ile dile getirirler. Âşıkî de Hz. Peygambere dört ismiyle hitap
ederek samimiyetle bu sevgiyi vurgulamaktadır.
Ya Muhammed ya Ali virdim budur leyl ü nehar
Ya Muhammed ya Ali ihsane gelmişlerdeniz
4
Enbiya Suresi, 21/107. Şîrî
Aşk ile kendinden geçen aşığın gözü dünyadan hiçbir şeyi görmez. Alemlerin Efendisi
olan Muhammed adeta onun iki gözü gibi olur. Gerçek aşıklar kainata Muhammed’in
gözüyle bakmak isterler. Çünkü Yaratıcı O’nu mükemmel bir varlık olarak yaratmıştır.
Đsimlerini en kemal noktada O’nda tecelli ettirmiştir. Hz.Muhammed ve Hz.Ali Bektâşî’nin
gözünde güneşin ve ayın ışığı gibidir. Tüm alemi onlar aydınlatır. Hem Muhammed hem de
Ali övülür. Onlar dine giden yolun rehberi sayılırlar. Onlar olmadan kulun doğru yolu bulması
imkansızdır. Hz. Muhammed Allah’ın sevgilisidir. Allah onun aşkıyla alemleri var etmiştir.
Cümle evliya ondan nasip alırlar dertlerine dava bulurlar.
Muhammed güldür, pirim bülbüldür.
Cümlemiz kuldur, Elhamdülillah
Üsküdarlı Haşim Baba
Bazen de Hz.Muhammed güle, pîr de bülbüle benzetilir. Bülbülün güle olan klasik
aşkına telmihte bulunularak tasavvuf ehlinin peygambere olan muhabbeti ve ona bağlılığı bu
benzetme ile dile getirilmiştir. Kul olunduğu için de, Müslüman olmadan dolayı Allah’a
hamd edilir.
Bazen de dervişler kendilerini kemal ehlinin kulu , Hz. Muhammed’in gülü olarak
düşünürler. Dost bağının bülbülü olduklarını ve cennet bağında öttüklerini ifade ederler.
Ben Muhammed’in gülüyüm
Ehl-i kemâlin kuluyum
Dost bağının bülbülüyüm
Cennet bağında öttüm ben
Muhyiddin Abdâl
Gül kokulu Muhammed’in teridir
Gönlü saf olanlar Hakk’ın yâridir
Âşıka mâşukun bergüzârıdır
Sevdalar nasipler nurlar saçılır
Kul Himmet
Sahabenin rivayetine göre Hz. Muhammed’in teri gül gibi kokardı. Na’tlarda bu terle
ilgili çeşitli tasavvurlar yer alır. Bu arada “yüzü suyu” hem ter manasında hem de deyim olarak mecazi manada kullanılır.5
Ayrıca Yüce peygamberin Cenab-ı hakk’ın huzuruna
vardığı mi’rac gecesi vukû bulan hâdiselerin ağırlığı karşısında Hz. Peygamber, Cebrâil ve
Burak’ın terler döktüğü ve Burak’ın terinden yeryüzünde sarı gül, Cebrâilin terinden beyaz
gül, Hz. Muhammed’in terinden de kırmızı gülün hasıl olduğu rivayet edilir.6
Özellikle dini
günlerde ve mevlid gibi törenlerde gül suyu ikramının temelinde bu düşünce yatar. Ayrıca
Cenab-ı Hakk’ın, güle sevgili Peygamberi’nin kokusuyla tecelli ettiği, gülün kokusunun da bu
yüzden güzel olduğu ve gül koklamanın da sünnet-i seniyye olduğu kabul edilir.7
Hz.
Muhammed’in teri başka şairlerce inci taneleri, ve şebnemlere benzetilmek suretiyle estetik
ilgi kurularak işlenmiştir.
Mazhar-ı nur-ı Hudâ’sın ya Muhammed ya Ali
Hemdem-i şah evliyasın ya Muhammed ya Ali
Virani Abdâl
Hz. Muhammed Cenab-ı Hakk’ın zatına, sıfatlarına ve fiillerine mazhardır. O Allah’ın
bir tezahürüdür. Peygamberin yüzündeki bu nurun kaynağının da Allah’tan gelen yansıma
oluşu peygamberin bir ayna gibi bunu yansıttığı çeşitli söyleyişlerde görülür. Bir başka şair bu
nuru tavsif ederek insanları etkilemesini şu şekilde şiirleştirmiştir:
Berk vurur alnında Muhammed nuru
Arttı aşkım hüsnün göreli beri
Şibih-i kamer yüzün ey mah-ı peri
Sure-i ve’ş-şemsi vedduha’sın sen
Feyzullah Çelebi
Peygamberin yüzündeki ilahi nur, görenlerin gözünde şimşek gibi parlamaktadır. Onu
görenlerin peygambere olan sevgisi, muhabbeti. bağlılığı artmaktadır. Onun yüzü parlaklığı
sebebiyle aya, ay yüzlü perilere benzetilmekte hatta bazı şiirlerde ayın da parlaklık ilhamını
onun yüzünden aldığı rivayet edilmektedir. Dörtlükte geçen “ve’ş-şemsi” ifadesi “Kasem
olsun o güneşe” anlamında Kur’an’da değişik yerlerde geçen aynı zamanda bir surenin8
adıdır. Güneş, yeryüzünün en büyük ışık ve enerji kaynağı olarak hayatın devamı için gerekli
asli bir unsur olup Allah’ın kudretini gösteren açık bir delil ve ayettir. Hz. Muhammed için
kullanılan bu tabirle onun küfür karanlığı karşısında hidayet güneşi oluşuna vurgu yapılır.
5
Emine Yeniterzi: Divan Şiirinde Na’t, Diyanet Vakfı Yayınları s.273.
6
Đsmail Hakkı Bursevî, Muhammediye Şerhi, Đstanbul 1294,C.1,s.98,212.(Emine Yeniterzi:a.g.e.,s.274)
7
Emine Yeniterzi:a.g.e.,s.274.
8
Ve’ş-Şems,91/1. Hz. Peygamberin yüzünün eşsiz güzelliği doğrudan “ve’ş-şemsi” suresi veya ayetiyle
anlatılır.Hz. Peygamberin yüzünün güzelliğini gösterebilecek en parlak aynanın güneş olduğu
ve güneşin aydınlığını Hz. Peygamberden alarak bize aksettirdiği yorumları bazı şiirlerimizde
işlenmiştir.9
Kuran’da da Hz. Muhammed için “Ey şanlı Peygamber! Biz seni insanlar hakkında şâhid,
müjdeci, uyarıcı Allah’ın izniyle O’nun yoluna davet eden bir peygamber ve aydınlatan bir
lamba olarak gönderdik”10 ifadesi kullanılarak onun aydınlatıcı oluşuna işaret edilmiştir.
Aynı anlayışa uygun olarak bir başka şiirde Hz. Muhammed, Hz. Ali ile birlikte ele alınır:
Kamu âleme ziyâlar gösterirsin subh u şâm
Şems ü mâhın enverisiz ya Muhammed ya Ali
Siz olmayınca kimseler dine yol bulamadı tam
Şems ü mâhın enverisiz ya Muhammed ya Ali
Aşıkî
Bu dörtlükte de Güneş ve Ay’ın Hz. Muhammed ve Hz. Ali’den ışığını aldığı ifade
edilerek onların parlaklığına dikkat çekilerek onların önderliğinde ve gösterdikleri yolda
gidilerek dinin doğru olarak yaşanacağına işaret edilir.
Ne nazım ne niyazım
Muhammed’dir iki gözüm
Ayağı tozuna yüzüm
Sürecek hallerim çokdur
Seyyid Nizamoğlu
Hz. Muhammed için şair “iki gözüm” şeklinde hitap ederken insanın en kıymet verdiği
ve hayati önemi bulunan gözlerini konu alması ona olan muhabbetinin derecesini vurgular.
Allah’ın ve bütün insanların sevgilisi olan Hz. Peygamber’in yolunun toprağı ise bunlara
ilaveten insanı doğrudan Đslamiyete götüren bir cevherdir. Bunun en güzel ifadesini Yüce
Mevlânâ’da görürüz. Hz. Mevlânâ: “Ben yaşadıkça Kur’ân’ın kulu, kölesiyim. Ben
Muhammed Muhtar’ın yolunun toprağıyım.” diyerek kemâl mertebelerinin en yükseğinin
visâl derecesinin de en yücesinin âlemlere rahmet olarak gönderilmiş o seçkin Peygamber’in
insanı Hakk’a götüren yolunda ancak toz olmakta vücut bulacağını bildirir.11
9
Emine Yeniterzi:a.g.e.,s.134-135.
10 Ahzâp Suresi:33/45-46.
11 Emine Yeniterzi: a.g.e.:s.277
Hz. Peygamberin kıymetli olan ayağının tozu maddi olarak gözlere şifa olacağı gibi,
manevi olarak da onun izinden gitmenin bir çok hakîkatleri görmeye vesile olacağının
işaretidir.
Muhammed aşkına salâvat verdim
Arşda meleklerin seyrine girdim
Nuh Peygamberle gemiye bindim
Necef deryasında yüzdüm idi ben
Hamdullah Çelebi
Muhammed’in adı anıldığında salavat getirilmesi Kur’an’da “ Muhakkak ki Allah ve
melekleri Peygambere hep salat ederler. Ey iman edenler siz de ona salat edin ve tam bir
içtenlikle selam verin”12
şeklinde emredilmektedir. Ayrıca bu durum Peygamber tarafından
da tavsiye edilmiştir. Yukarıdaki beyitte vecd halindeki bir aşığın ruhani seyrini görüyoruz.
Muhammed’e salavat veren aşık , meleklerin seviyesine yükselmiş ve arşta melekler alemini
seyretmiştir. Bu gibi hallerde zaman ve mekan ortadan kalkmaktadır. Nuh Peygamberle
gemiye binmek de mümkündür, Necef deryasında yüzmek de.
Sabah seherinde virdim budur bu
Allah bir Muhammed Ali’dir Ali
Zikrim olan lâ ilâhe illâllah
Allah bir Muhammed Ali’dir Ali
Sersem Ali Baba
Alevî/Bektâşî için gittikleri yol Hz.Muhammed ve Hz.Ali’nin yoludur. O, onları hayatına
örnek alır ve gittiği yolun doğruluğundan emindir. Çünkü Alevî/Bektâşî’nin önünde mürşit
olarak Hz. Muhammed rehber olarak Hz.Ali vardır. Diline kelime-i tevhidi de alan derviş için
bu ifadeler onun virdinin esasını da oluşturan sözcüklerdir.
Rehberim Muhammed buldum yolumu
Mürşidim Ali’dir bildim şahımı
Pir Sultan Abdâl
Aynı hakîkat bir çok ünlü Alevî/Bektâşî şairince de şiirlerde ifade edilmektedir.
Cümlemiz bir vücud olalım kardeş
Muhammed Ali’nin yoludur bu yol
12 Ahzâp Suresi,33/56. Balım Sultan
Hz. Muhammed ve Hz. Ali’ye inananların bir ve beraber olmasının gerektiğine dikkat
çekilerek bu yolun ciddi bir ortaklık oluşuna vurgu yapılmaktadır:
Uymayasın kör Şeytan’ın sözüne
Dön gidelim Muhammed’in izine
Pir Sultan
Kişileri Hz. Muhammed’in doğru yolundan saptıracak ancak Şeytan olabilir. Kişi eğer
Şeytan’ın sözüne aldanmış, doğru yoldan sapmışsa tevbe ederek tekrar bu ilahi yola dönebilir.
Mürşidim Muhammed rehberim Ali
Anlardan öğrendim erkânı yolu
Kalbim onlar ile doludur dolu
Muhammed Ali’den özge yarim yok
Sırrî
Salikin kalbini aydınlatacak sırat-ı müstakime ulaştıracak , irşad edecek Muhammed’dir.
Bu istikamette rehberlik edip bu yolun edebini, gerektirdiklerini ise Ali’den öğrenmek
gerekir. Bunlardan birisi eksik olunca kemale ermek mümkün olmaz. Kalb Allah’la dolu
olmalıdır. Tasavvufi akideye göre kalp Kabe’dir, yani Allah’ın evidir. Kalbin gerçek sahibine
teslim edilmesi ise bu yola ışık tutanlara uymakla mümkün olacaktır. Kalbin Hz.Muhammed
ve Hz. Ali’nin sevgisiyle dolması demek, Allah sevgisiyle dolu olması demektir.
Alevî/Bektâşî için de bu iki kişi en sevgili iki varlıktır.
Muhammed dininin yoktur şeriki
Odur alemlerin mülkü maliki
Tarikimiz Hacı Bektaş tariki
Hırka bizim nemed bizim şal bizim
Gedâ Muslî
En son ve en mükemmel din olan Muhammed dininin eşi , benzeri yoktur. Alemlerin
sahibi O’dur. Bu anlamda takip edilecek yolu düzenleyen tarikat da Muhammed dinini rehber
edinen Hacı Bektaş Velî’nin yoludur. Bu söyleyişte tarikatını öven ve doğruluğuna inanan
şair, tarikat elbisesinin sembollerinden olan hırka, aba ve şal ile de övünür:
Ar eden kişiler buna giremez
Her derviş de soyunarak dalamaz
Gölleri derindir dürrü bulunmaz
Muhammed makamı oldun mu derviş
Muhammed makamı oldu bu derviş
Derviş Mehmed
Tasavvuf zorlu bir yolculuktur. Yunus’un deyişiyle “Bu yol uzundur/Menzili
çoktur/Geçidi yoktur /Derin sular var” Ve yine bu yola giren için Nigârî’nin ifadesiyle
“Girdik reh-i sevdâya cünûnuz, Bize ar namus gerekmez” diyerek bütün sıkıntılara göğüs
gerecek ve sonuçta tasavvufi makamları bir bir geçecektir. Hz. Muhammed bu yolun
ilklerinden olduğu için mutasavvıf bu yolculukta onun ayak izlerini takip edecek her seferinde
onun bir makamına ulaşacaktır. Hz. Muhammed bütün enbiyaların ve evliyaların başıdır.
Dervişler için en büyük örnektir. Bu dörtlükte Hz. Muhammed’in makamı idealize
edilmektedir. Hz. Muhammed’in tasavvufi mertebelerinden dervişler de geçerek Allah’a
ulaşacaklardır.
Gerçek din en son peygamber olan Hz.Muhammed’in getirdiği dindir. Kulun yaptığı
kumdan duvar örmeğe benzer. Hakk’ın yaptığı o kadar sağlamdır ki onu yıkmaya kimsenin
gücü yetmez.
Din Muhammed dini taptığım tapı
Yıkılır mı Hakk’ın yaptığı yapı
Yüz yıl emek çeksen yapılmaz yapı
Kumdan duvar örüp kaldıramazsın
Derviş Mehmed
Kaygusuz Abdâl Peygamberimizin kabri başında Gevhernâme adlı uzun bir risale
söylemiştir:
Ol güherün bir adı Mahmûd idi
Baht içinde tâli’i mes’ûd idi
Ol güher idi Muhammed’ün canı
Anun için dutdı cümle sayvanı13
13 Abdurrahman GÜZEL: Kaygusuz Abdâl’ın Mensur Eserleri, Ankara 1983, s.16,17.
Hz. Muhammed’in ismi çoğunlukla Alevî/Bektâşî dervişlerince ayrı bir yeri ve önemi
olan Hz. Ali’yle birlikte şiirlerde yer almıştır. Bunun dışında aynı dörtlük ve beyit içinde iki
arasında ilgi kurularak şiirlerde kullanılmıştır.
Hayat sahrasında bir ağaç gördüm
Yedi budağı var on iki dalı
Can meyvası derler aslını sordum
Baharı Muhammed, meyvası Ali
Sefil Abdâl
Şiirde bahsedilen formulistik sayılar bazı semboller içermektedir. Yedi budaktan
kastedilen yediler, on iki daldan kastedilen on iki imamdır. Bahar ve meyva ilişkisi içinde Hz.
Muhammed ve Hz. Ali arasında ilgi kurulmuştur.
Bin bir türlü çiçek her dem açılır
Kimi nihan olur kimi saçılır
Dost badesi ol mekanda içilir
Kevseri Muhammed sakisi Ali
Sefil Abdâl
Cennet’te Hz.Muhammed’e özel olarak verilen Kevser havuzunun sakisinin Hz. Ali
olacağı ifade edilmiştir.
Muhammed çünki ilmin şehri olmuş
Kapu olmuş şah-ı Merdân’e erdim
Hüseyin Abdâl
Hz. Muhammed ilmin şehri, yiğitlerin şahı olan Hz. Ali de ilmin kapısı olarak
yorumlanmıştır.
Hacı Bektaş’ın ocağı, dervişler anın köçeği
Muhammed’in bir çiçeği, sultanım ulu Ali’dir
Münire Bacı
Hz. Ali, Hz. Muhammed’in çiçeği olarak yorumlanmıştır.
Dersimizi imamlardan alalım
Ahretin kaydını burda görelim
Muhammed aşkına secde kıralım
Var bir delil bul ki Hakk’a gidelim
Derviş Mehmed
Hakîkat yolunun dersini imamlardan alan salik, dünyadan başka bir alem olan ahiretin
farkına varır. Asıl gaye ahirete hazırlanmaktır. Ahirete hazırlanmak, orada kaybeden bir kul
olmamak için dünyadayken manevi hazırlık yapmak gerekir. Yapılacak en büyük hazırlık
Muhammedi tanımak ve O’nun aşkıyla dolup taşmaktır. Dervişler Hz. Muhammed’e duyulan
aşkla ondan aldıkları ilhamla secde ederler.
Hak’tan hidayettir bize bu saadet
Muhammed Mustafa Ali’den himmet
Ceset kalır burada can çeker zahmet
Canı kurtarmağa sahip bulmalı
Şah Sultan
Bütün Alevî/Bektâşî’lerin manevi yardım (himmet) ve şefaat umduğu en önemli iki kişi
Hz.Muhammed ve Hz. Ali’dir. Eğer salik buna vasıl olursa Bu onun için Hakk’ın en büyük
hediyesidir. Ceset sadece bu dünya hayatıyla sınırlıdır. Ölüm geldiğinde çürüyüp gidecektir.
Asıl olan “can” dır ; yani ruhtur. Dünyada da ebedi alemde de azaba uğrayıp zahmeti çeken
odur. Ruha sahip çıkacak manevi bir yardımcı bulmak gerekir.
Pirim himmet eyle oğul ya hizmet
Hak sahip çıkmazsa artıyı firkat
Gel şefaat eyle güzel Muhammed
Ol demde yetişir car eder Allah
Derviş Mehmed
Derviş hizmette bulunur, pîr de ona manevi yardım eder. Bundan da önemlisi
Muhammed’in şefaatine nail olmaktır. Çünkü O Hakk’ın habibidir , ümmetine şefaat etme
yetkisi Allah tarafından kendisine verilmiştir. O’nun şefaat ettiği kullar Allah’ın izniyle
kurtuluşa ereceklerdir.
Server-i alem Muhammed Mustafa’nın aşkına
Fakr ile fahr eyleyüb hırka giyen Bektâşîdir
Şehidî
Hz. Muhammed alemlerin baş tacı olarak ifade edilir ve Bektâşî’nin onun fakrı ve fahrı
(övüncü) ile hırka giydiği anlatılır. Fakr ; Arapça , fakirlik,yoksulluk, ihtiyaçlılık gibi halleri
ifade eder. Varlıktan kurtulup, Allah’da fani olmaktır. Fakr, şerefli bir makamdır.
Mutasavvıflara , fukara adı verilir. Zira onlar mülklerden kendilerini boşaltmışlar, yani
içlerinde mal mülk (dünya) sevgisi bırakmamışlardır. Fakrın hakîkati, kulun Allah’tan başka
hiçbir şeye ihtiyaç duymamasıdır. Fakrın şekli, bütün sebeplerden uzaklaşmaktır. Fahr ise ;
Arapça övünme, övünme vesilesi olan şey demektir. Çeşitli sayıda dilim(terk) li Bektâşî
tâcının adıdır. Bu tac, yokluk ve fakr ifade eder .
14 Hz. Muhammed Bir hadis-i şerifinde
“Fakirlik övüncümdür, onunla iftihar ederim”15 demiştir.
Bu fakir-i bi-nevâ sizden umar her dem deva
Lutf ile ihsan verirsiz ya Muhammed ya Ali
Seyyid Nesimî
Muhammed Mustafa’a ey Şah-ı Merdan
Aliy-yel-Mürteza sana sığındım
Hadice Fatıma Hasan Mücteba
Hüseyn-i Kerbelâ sana sığındım
Virdî Derviş
Tasavvuf yolunda dervişler başta Hz. Muhammed olmak üzere bir çok tarikat ulusundan
manevi yardım talep ederler. Alevî/Bektâşî dervişi için de manevi yardım istenilecek kişiler
14 Ethem CEBECĐOĞLU: Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara 1997, s.261,262.
15 Aclûnî,Keşfu’l-Hafâ,Mısır 1351,C II,s.87.
arasındaki öncelik şiirde ifade edildiği gibi Hz. Muhammed, Yiğitlerin Şahı Hz. Ali,Hz.
Hatice, Hz. Fatıma ve Hasan ile Hüseyin’dir.
Hüdâ kıl mağrifet cümle günahım
Muhammed Mustafa için bağışla
Velayet mülkinin hem padişahı
Aliyy-ül Murteza için bağışla
Feyzullah Çelebi
Hz. Muhammed Mustafa ve Velilik mülkünün Padişahı olan Hz. Ali’nin hatırına
günahlarının bağışlanması istemektedir. Çünkü her ikisi de Allah katında çok değerli
makamlara sahiptirler. Bir çok şiirde Hz. Muhammed ve Hz. Ali’den bu anlamda manevi
yardım talep edilir:
Akgül Muhammed’in alnı terinden
Kerem Muhammed’den mürvet Ali’den
Pir Sultan Abdâl
Bütün dünya dost göründü kalmadı ağyarımız
Bu dünyada olduk her dem zarar etmek kârımız
Muhammed Mustafa bizim ol şefaatkanımız
Şah Hüseyn’i gözetleriz doğru raha gideriz.
Hasan Koç Baba
Bilindiği gibi Muhammed ümmetinden günah işleyenlere şefaat edecektir. Onların
cehennem azabından kurtulmalarına vesile olacaktır. Burada da şefaat beklentisi başka
bir tarzda ifade edilmiştir. Şairler , genellikle günahkar olma, hallerinden memnun olmama,
korkarak Hakk’a sığınma gibi hallerden sonra şefaat beklentisini işlemişlerdir. Onların “
şefaat- kânı ” kurtarıcıları Hz. Muhammed’ dir
Şefiğ olur ona nur-u Muhammed
Kalır gülzar cennette müebbed
Yeminî
Hz. Muhammed’in nurunun şefaatine nail olanlar ise ebedi olarak cennetin gül
bahçelerinde kalacaktır
Hz. Muhammed’i seven bütün sıkıntıları aşacaktır. Dervişler , bazen evliyaların ve
enbiyaların şahı olan Hz. Muhammed Mustafa’ya “Şah” sıfatıyla hitap eder. Şah Muhammed’in sevgisi , öbür alemden dünyaya salınmış kul için en büyük kârdır. O’nun
sevgisiyle varlık denizinin sırlarında yüzülür.
Ademi saldı dünyaya
Kârı yok ise n’eyleye
Seveni umman boylaya
Şah Muhammed Mustafa’nın
Derviş Mehmed
Hz. Muhammed alemlerin gururu olarak tavsif edilir.
Ademi seyfullah atam hakkiçün
Muhammed Mustafa Hatem hakkiçün
Eyyuba sürdüğün sitem hakkiçün
Bizi dergahından mahrum eyleme
Derviş Mehmed
Bu ifadelerde Allah’a yapılan bir niyazda Hz. Muhammed Mustafa’nın hatırı ve hakkı
aracı kılınmakta ve onun son peygamber oluşu vurgulanmaktadır. Bu alemin başlangıcı Hz.
Adem , neticesi, hatemi Muhammed’dir
Muhabbetten geçer Hak’tan da geçer
Muhammed’de muhabbetten hasıldır
Erenler büyüktür kaftanı biçer
Gene aslın yürütmeyen nesildir
Aşıkî
Tasavvufi düşüncede “ Muhammed muhabbetten meydana gelmiştir” görüşü vardır. Pek
çok mutasavvıf Hz.Muhammed ve muhabbet kavramlarını birlikte kullanırlar. Erenler
muhabbet yolunu tutarak Hz.Muhammed’in getirdiği hakîkata ulaşırlar.
Sonuç olarak Alevî/Bektâşî şiirinde Hz. Muhammed için duyulan derin ve samimi
muhabbet şiirlerin ortak temasıdır. Şiirlerde kainatın yaratılış sebebinin Hz. Muhammed
oluşuna vurgu yapılarak onun şanı yüceltilmiştir. Bir çok şair onun farklı isim ve sıfatlarını
şiirlerinde kullanarak onu övmüşlerdir. Alevî/Bektâşî şairleri onun yolundan gittiklerini,
dinlerinin Muhammed dini oluğunu söyleyerek, rehberlerinin Hz. Muhammed olduğunu
belirterek, onun şefaâtini talep etmişlerdir. Bir çok şiirde Hz. Muhammed’in adı Hz.Ali ile
birlikte anılarak ikisi arasında ilgi kurulmuştur. Bütün bu muhteva Alevîliği Đslam dini
dışında farklı bir din ve inanç olarak gösteren tezi de çürütmektedir.
KAYNAKÇA:
ACLUNÎ, Keşfu’l-Hafâ, Mısır 1351.
BURSEVĐ, Đsmail Hakkı(1294) Muhammediye Şerhi, Đstanbul.
CEBECĐOĞLU, Ethem(1997), Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara.
YENĐ TERZĐ, Emine (1993) Divan Şiirinde Na't,Ankara.
GÖLPINARLI, Abdulbaki(1990),Vilâyetnâme, Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, Đstanbul.
GÜZEL, Abdurrahman (1983) Kaygusuz Abdâl’ın Mensur Eserleri, Ankara.
YILDIRIM, Suat(2002) Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali,Đstanbul.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder