19 Ekim 2013 Cumartesi

ALEVÎ/BEKTÂŞÎ ŞiiRLERİNDE HZ. MUHAMMED SEVGiSi

ALEVÎ/BEKTÂŞÎ ŞiiRLERİNDE HZ. MUHAMMED SEVGiSi

ALEVÎ/BEKTÂŞÎ ŞĐĐRĐNDE HZ. MUHAMMED SEVGĐSĐ
*
 
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ÖZCAN**
 
Hz. Muhammed Allah’ın ilk yarattığı nur, habîbullahtır. Kainat onun nurundan 
yaratılmıştır. Onun davranışları her Müslüman için güzel bir örnektir. Bütün insanlığa 
gönderilmiş bir rehberdir. Bütün peygamberlerin reisi, Hâtemü’l-enbiyadır. Getirdiği yeni din, 
kitap ve mucizeleriyle en üstün kişidir, Müslüman’ların gönlünde apayrı bir yere sahiptir. 
Ona, diğer hiçbir peygambere verilmeyen birtakım özellikler verilmiştir. Son peygamber 
olması, risâletinin evrenselliği, geçmiş-gelecek günahlarının affedilmesi, âlemlere rahmet 
olması, Đsrâ ve Mi'rac'ın ona mahsus olması, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi'nin 
lutfedilmesi gibi özellikler bunlardan bazılarıdır. 
Türk milleti peygamberine olan sevgisinden ayrı bir edebiyat meydana getirmiştir. Na’t, 
Esmâ-i Nebi, Siretü’n-Nebi, Mucizât-ı Nebî, Hicretnâme, Mi’racnâme, Kırk Hadis, Hilye ve 
Mevlîd bu peygamber sevgisiyle meydana gelerek edebiyatımızın önemli türleri arasında yer 
almışlardır. Özellikle Na’t türü bütün şairlerin divanının temel bir bölümünü teşkil eder. 
Ayrıca bütün dini eserlere besmele ile başlanması, Allah’a hamd edilmesi ve arkasından da 
peygambere salat u selam getirilmesi de yaygın bir gelenektir. Kısaca Besmele, Hamdele, 
Salvale şeklinde ifade edilen bu gelenek aynı sevginin bir başka şeklidir. Bunların dışında 
Halk edebiyatımızdan, Klasik edebiyatımıza ondan günümüz edebiyatına kadar başta manzum 
türler olmak üzere bu sevginin yansımalarını görmekteyiz. 
 “Besmele, Hamdele Salvele” geleneğini Hacı Bektaş Veli’nin Velâyetnâmesi’nde de 
görmekteyiz: Tanrı’ya hamd u senâ Muhammed peygamberle soyuna salât u selamdan sonra 
bilinmelidir ki bu kitap Hacı Bektaş el Horasanî’nin menkabelerini bildiren bir 
vilâyetnâmedir.
1
 Eserin sonunda da peygambere salavat getirilir, rahmet dilenilir: Ulu Tanrı 
âkıbet hayırlığı versin de bütün mümin kardeşlerinizle beraber iman müyesser eylesin diye 
hayır dua ile anasınız. Fatiha, Muhammed’e salavat, Allah’ım ulumuz Muhammed’e tertemiz 
soyuna sopuna rahmetler et.2
 
 Bütün mutasavvıflar Hz. Muhammed’i örnek almışlar, yüreklerinde ona karşı derin bir 
muhabbet beslemişlerdir. Alevî/Bektâşî şiirinde de Hz. Muhammed bütün bu özelliklerinden 
 
*
 Bu çalışma Yağmur Dil, Kültür ve Edebiyat Dergisi’nde yayınlanmıştır. Sayı 35, Đstanbul 2007. 
**
 Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi 
1
 Abdulbaki GÖLPINARLI: Vilâyetnâme, Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, Đstanbul 1990, s.1. 
2
 Abdulbaki GÖLPINARLI: a.g.e.,s.90. 
 dolayı sıkça işlenmiştir. O, şiirlerde Muhammed, Mustafa, Muhammed Mustafa, Şah, Şah 
Muhammed Mustafa, Ahmed-i Mahmud, Resul, Resulullah, Resul-i Kibriya, Habîb, 
habibullah gibi isim ve sıfatlarıyla anılmıştır. 
 Alevî/Bektâşî şiirinde de bu peygamber sevgisinin yansımalarını sıklıkla görmekteyiz. 
Şairler Hz. Muhammed’e olan sevgilerini, onun büyüklüğünü, sıfatlarını şiirlerinde işleyerek 
gittikleri yolun onun yolu olduğunu vurgulayarak ondan manevi yardım ve şefaat 
beklentilerini dile getirmişlerdir. 
Odur dayandığım damenim menim 
Hem din ile billâh imanım menim 
Gizli kalb evinde mihmanım menim 
Allah bir, Muhammed Ali sevdiğim 
 Pîr Mehmed 
 Hakk’a giden yolda dayanılacak tek destek, iman inanç, gizli kalb evinde misafir edilen 
Allah’ın sevgisi (muhabbetullah) ve Hz.Muhammed ve Hz. Alinin dostluğudur Bir çok 
söyleyişte şairler Allah’a, Hz. Muhammed ve Hz. Ali’ye olan sevgilerini dile getirirler. Bu 
muhabbetin dinin ve imanın gereği oluşuna dikkat çekerler. Sevginin merkezi olan kalbde de 
yine aynı muhabbet yer almaktadır. 
 
Sebeb icadına evvel cihanın 
Mimarı Muhammed Ali dediler 
Vasfın beyan edem ruh-u zibânın 
Cümle ruhlar buna belî belî dediler 
 Ilgazî 
 
Hakkında denildi sadr-ı levlâk 
Levlâke vemâ halaktü’l-eflâk 
Çün nur-ı zemîn ü asmânsın 
Maksûd u murâd künfekânsın 
 Hatayî  Kainatın Hz. Muhammed’in aşkına ve onun nurundan yaratıldığı hakîkati şiirlerde ifade 
edilir. Bilindiği gibi kudsi hadiste Cenab-ı Hak “Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım”3
 
buyurmaktadır. Şiirlerde bu hakîkate işaret edilir. Genelde şiirlerde Hz. Muhammed’in 
yanında Hz. Ali de yer alır. Bektâşî şairleri Hz. Muhammed ve Hz. Ali’yi birbirinden ayrı 
görmez. Onlara göre ikisi de vahdet-i vücûdu yakalamış “bir” olmuşlardır. Đki isim zikredilse 
de kastettikleri bir şahıs gibidir. Bu cihanın temelinde Muhammed ve Alinin nuru vardır. 
Kainatın yaratılış sebebi bu nurda gizlidir. Yaratıcı bu hakîkati bütün ruhların özüne 
yerleştirmiştir. 
Kudret kandilinde parlayıp duran 
Muhammed Ali’nin nurudur vallah 
Zuhur edip kafir leşkerin kıran 
Elinde Zülfikar Ali’dir billâh 
 Viranî Abdâl 
 
 Đnsan varlık aleminin en önemli varlığı ve Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Kainatta 
onun dışındaki bütün varlıklar ona hizmet edecek mahiyette yaratılmıştır. Kalp de insanın 
merkezi hükmündedir. Đnsandaki bütün hasseler kalbe hizmet eder, onun etrafında dönerler. 
Kalbin en mühim özelliği Hakk’ı hisseden yer olmasıdır. Bundan dolayı kandile benzetilir. Bu 
kandilin kainatta tecellisine , daha ayan bir şekilde görünmesine ışık tutan Muhammed Ali’nin 
nurudur. 
 
 Allah her şeyden evvel Hz. Muhammed’in nurunu kendi nurundan yaratmıştır. Hz.Adem 
semada nur ile yazılı Ahmed ismini görünce bunun ne olduğunu Allah’a sorar: “Bu senin 
zürriyetinden bir peygamberin nurudur ki O’nun ismi göklerde Ahmed ve yerlerde 
Muhammed’dir.Eğer o olmasaydı seni yaratmazdım.” cevabını alır. 
 
 Şâh-ı kevneyn Mustafa’dır menbâ-i ilm-i ledün 
 Onsekizbin aleme ferman eden sultânı bul 
 Hüseyin Kâzım Baba 
 
 Hz. Muhammed iki alemin (Dünya ve Ahiret) şahıdır. Bir çok güzelliklerin kaynağı olan 
 
3
 Aclunî, Keşfu’l-Hafâ, C. II,s.164, Hadis No:2123. (Bu kudsî hadistir.) 
 peygamberimiz Allah tarafından kullara vasıtasız olarak öğretilen ilim ve Allah’a ait sırlar 
anlamına gelen ilm-i ledünün de madenidir. O alemlere rahmet olarak gönderilmiştir. 
Kur’an’da bu hakîkat “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik”4
 şeklinde ifade 
edilmektedir. Bu anlamda onsekizbin alemden oluştuğu rivayet edilen kainata da ferman eden 
sultandır. 
 
 Hz. Muhammed bütün evliyaların sultanıdır. Hz. Ali’nin vasisi olduğuna da işaret edilen 
söyleyişte Hz. Ali de evliyaların şahı olarak nitelendirilmiştir. 
Sultan-ı Enbiyadır 
Sall-i âlâ Muhammed 
Bil şah-ı evliyadır 
Haydar vâsi-i Ahmed 
 Yeminî 
 
 Değişik şiirlerde onun sultanlığı ve saltanatı başka tamlamalarla da kullanılır. Kısaca o 
bütün sultanların ve saltanatların sultanıdır. Hz.Muhammed bütün peygamberlerin sultanıdır. 
Mi’racta peygamberlere imamlık yapmış olması buna delil olarak gösterilebilir. Hz. Ali de 
evliyalara şah olma makamındadır ve diğer adı Ahmed olan son peygamberin vâsisidir. 
Enbiyaya evliyaya cümlesinin şahıdır 
Dü cihanın revnakıdır gül cemâli mahıdır 
Aşıkî sevse acep mi ol habibullahıdır 
Ahmedi Mahmut Muhammed Mustafa’dır sevdüğüm 
 Aşıkî 
 Bu dörtlükte de Hz. Muhammed, nebilerin ve velilerin şahı olarak tavsif edilmiştir. O iki 
cihanın da aydınlatıcısıdır. Đnsanlığı dalaletten,cehalet ve karanlıktan kurtarmıştır. Ay ve 
güneşin peygamberin nurundan feyz aldığı rivayet edilmektedir. O aynı zamanda 
habîbullah’tır. Allah’ın en sevgili kuludur. Kur’an’da Allah kendisine bu şekilde hitap 
etmiştir. Hz. Muhammed Đki cihanın süsüdür. Şairler de tabii olarak Hz.Muhammed’i çok 
severler ve bunu her vesile ile dile getirirler. Âşıkî de Hz. Peygambere dört ismiyle hitap 
ederek samimiyetle bu sevgiyi vurgulamaktadır. 
Ya Muhammed ya Ali virdim budur leyl ü nehar 
Ya Muhammed ya Ali ihsane gelmişlerdeniz 
 
4
 Enbiya Suresi, 21/107.  Şîrî 
 
 Aşk ile kendinden geçen aşığın gözü dünyadan hiçbir şeyi görmez. Alemlerin Efendisi 
olan Muhammed adeta onun iki gözü gibi olur. Gerçek aşıklar kainata Muhammed’in 
gözüyle bakmak isterler. Çünkü Yaratıcı O’nu mükemmel bir varlık olarak yaratmıştır. 
Đsimlerini en kemal noktada O’nda tecelli ettirmiştir. Hz.Muhammed ve Hz.Ali Bektâşî’nin 
gözünde güneşin ve ayın ışığı gibidir. Tüm alemi onlar aydınlatır. Hem Muhammed hem de 
Ali övülür. Onlar dine giden yolun rehberi sayılırlar. Onlar olmadan kulun doğru yolu bulması 
imkansızdır. Hz. Muhammed Allah’ın sevgilisidir. Allah onun aşkıyla alemleri var etmiştir. 
Cümle evliya ondan nasip alırlar dertlerine dava bulurlar. 
 Muhammed güldür, pirim bülbüldür. 
 Cümlemiz kuldur, Elhamdülillah 
 Üsküdarlı Haşim Baba 
 Bazen de Hz.Muhammed güle, pîr de bülbüle benzetilir. Bülbülün güle olan klasik 
aşkına telmihte bulunularak tasavvuf ehlinin peygambere olan muhabbeti ve ona bağlılığı bu 
benzetme ile dile getirilmiştir. Kul olunduğu için de, Müslüman olmadan dolayı Allah’a 
hamd edilir. 
 Bazen de dervişler kendilerini kemal ehlinin kulu , Hz. Muhammed’in gülü olarak 
düşünürler. Dost bağının bülbülü olduklarını ve cennet bağında öttüklerini ifade ederler. 
 
Ben Muhammed’in gülüyüm 
Ehl-i kemâlin kuluyum 
Dost bağının bülbülüyüm 
Cennet bağında öttüm ben 
 Muhyiddin Abdâl 
Gül kokulu Muhammed’in teridir 
Gönlü saf olanlar Hakk’ın yâridir 
Âşıka mâşukun bergüzârıdır 
Sevdalar nasipler nurlar saçılır 
 Kul Himmet 
 Sahabenin rivayetine göre Hz. Muhammed’in teri gül gibi kokardı. Na’tlarda bu terle 
ilgili çeşitli tasavvurlar yer alır. Bu arada “yüzü suyu” hem ter manasında hem de deyim olarak mecazi manada kullanılır.5
 Ayrıca Yüce peygamberin Cenab-ı hakk’ın huzuruna 
vardığı mi’rac gecesi vukû bulan hâdiselerin ağırlığı karşısında Hz. Peygamber, Cebrâil ve 
Burak’ın terler döktüğü ve Burak’ın terinden yeryüzünde sarı gül, Cebrâilin terinden beyaz 
gül, Hz. Muhammed’in terinden de kırmızı gülün hasıl olduğu rivayet edilir.6
 Özellikle dini 
günlerde ve mevlid gibi törenlerde gül suyu ikramının temelinde bu düşünce yatar. Ayrıca 
Cenab-ı Hakk’ın, güle sevgili Peygamberi’nin kokusuyla tecelli ettiği, gülün kokusunun da bu 
yüzden güzel olduğu ve gül koklamanın da sünnet-i seniyye olduğu kabul edilir.7
 Hz. 
Muhammed’in teri başka şairlerce inci taneleri, ve şebnemlere benzetilmek suretiyle estetik 
ilgi kurularak işlenmiştir. 
 
 Mazhar-ı nur-ı Hudâ’sın ya Muhammed ya Ali 
 Hemdem-i şah evliyasın ya Muhammed ya Ali 
 Virani Abdâl 
 Hz. Muhammed Cenab-ı Hakk’ın zatına, sıfatlarına ve fiillerine mazhardır. O Allah’ın 
bir tezahürüdür. Peygamberin yüzündeki bu nurun kaynağının da Allah’tan gelen yansıma 
oluşu peygamberin bir ayna gibi bunu yansıttığı çeşitli söyleyişlerde görülür. Bir başka şair bu 
nuru tavsif ederek insanları etkilemesini şu şekilde şiirleştirmiştir: 
 
Berk vurur alnında Muhammed nuru 
Arttı aşkım hüsnün göreli beri 
Şibih-i kamer yüzün ey mah-ı peri 
Sure-i ve’ş-şemsi vedduha’sın sen 
 Feyzullah Çelebi 
 Peygamberin yüzündeki ilahi nur, görenlerin gözünde şimşek gibi parlamaktadır. Onu 
görenlerin peygambere olan sevgisi, muhabbeti. bağlılığı artmaktadır. Onun yüzü parlaklığı 
sebebiyle aya, ay yüzlü perilere benzetilmekte hatta bazı şiirlerde ayın da parlaklık ilhamını 
onun yüzünden aldığı rivayet edilmektedir. Dörtlükte geçen “ve’ş-şemsi” ifadesi “Kasem 
olsun o güneşe” anlamında Kur’an’da değişik yerlerde geçen aynı zamanda bir surenin8
 
adıdır. Güneş, yeryüzünün en büyük ışık ve enerji kaynağı olarak hayatın devamı için gerekli 
asli bir unsur olup Allah’ın kudretini gösteren açık bir delil ve ayettir. Hz. Muhammed için 
kullanılan bu tabirle onun küfür karanlığı karşısında hidayet güneşi oluşuna vurgu yapılır. 
 
5
 Emine Yeniterzi: Divan Şiirinde Na’t, Diyanet Vakfı Yayınları s.273. 
6
 Đsmail Hakkı Bursevî, Muhammediye Şerhi, Đstanbul 1294,C.1,s.98,212.(Emine Yeniterzi:a.g.e.,s.274) 
7
 Emine Yeniterzi:a.g.e.,s.274. 
8
 Ve’ş-Şems,91/1.  Hz. Peygamberin yüzünün eşsiz güzelliği doğrudan “ve’ş-şemsi” suresi veya ayetiyle 
anlatılır.Hz. Peygamberin yüzünün güzelliğini gösterebilecek en parlak aynanın güneş olduğu 
ve güneşin aydınlığını Hz. Peygamberden alarak bize aksettirdiği yorumları bazı şiirlerimizde 
işlenmiştir.9
 
 Kuran’da da Hz. Muhammed için “Ey şanlı Peygamber! Biz seni insanlar hakkında şâhid, 
müjdeci, uyarıcı Allah’ın izniyle O’nun yoluna davet eden bir peygamber ve aydınlatan bir 
lamba olarak gönderdik”10 ifadesi kullanılarak onun aydınlatıcı oluşuna işaret edilmiştir. 
 Aynı anlayışa uygun olarak bir başka şiirde Hz. Muhammed, Hz. Ali ile birlikte ele alınır: 
Kamu âleme ziyâlar gösterirsin subh u şâm 
Şems ü mâhın enverisiz ya Muhammed ya Ali 
Siz olmayınca kimseler dine yol bulamadı tam 
Şems ü mâhın enverisiz ya Muhammed ya Ali 
 Aşıkî 
 Bu dörtlükte de Güneş ve Ay’ın Hz. Muhammed ve Hz. Ali’den ışığını aldığı ifade 
edilerek onların parlaklığına dikkat çekilerek onların önderliğinde ve gösterdikleri yolda 
gidilerek dinin doğru olarak yaşanacağına işaret edilir. 
 
Ne nazım ne niyazım 
Muhammed’dir iki gözüm 
Ayağı tozuna yüzüm 
Sürecek hallerim çokdur 
 Seyyid Nizamoğlu 
 Hz. Muhammed için şair “iki gözüm” şeklinde hitap ederken insanın en kıymet verdiği 
ve hayati önemi bulunan gözlerini konu alması ona olan muhabbetinin derecesini vurgular. 
 Allah’ın ve bütün insanların sevgilisi olan Hz. Peygamber’in yolunun toprağı ise bunlara 
ilaveten insanı doğrudan Đslamiyete götüren bir cevherdir. Bunun en güzel ifadesini Yüce 
Mevlânâ’da görürüz. Hz. Mevlânâ: “Ben yaşadıkça Kur’ân’ın kulu, kölesiyim. Ben 
Muhammed Muhtar’ın yolunun toprağıyım.” diyerek kemâl mertebelerinin en yükseğinin 
visâl derecesinin de en yücesinin âlemlere rahmet olarak gönderilmiş o seçkin Peygamber’in 
insanı Hakk’a götüren yolunda ancak toz olmakta vücut bulacağını bildirir.11
 
 
9
 Emine Yeniterzi:a.g.e.,s.134-135. 
10 Ahzâp Suresi:33/45-46. 
11 Emine Yeniterzi: a.g.e.:s.277 
  Hz. Peygamberin kıymetli olan ayağının tozu maddi olarak gözlere şifa olacağı gibi, 
manevi olarak da onun izinden gitmenin bir çok hakîkatleri görmeye vesile olacağının 
işaretidir. 
Muhammed aşkına salâvat verdim 
Arşda meleklerin seyrine girdim 
Nuh Peygamberle gemiye bindim 
Necef deryasında yüzdüm idi ben 
 Hamdullah Çelebi 
 Muhammed’in adı anıldığında salavat getirilmesi Kur’an’da “ Muhakkak ki Allah ve 
melekleri Peygambere hep salat ederler. Ey iman edenler siz de ona salat edin ve tam bir 
içtenlikle selam verin”12
 şeklinde emredilmektedir. Ayrıca bu durum Peygamber tarafından 
da tavsiye edilmiştir. Yukarıdaki beyitte vecd halindeki bir aşığın ruhani seyrini görüyoruz. 
Muhammed’e salavat veren aşık , meleklerin seviyesine yükselmiş ve arşta melekler alemini 
seyretmiştir. Bu gibi hallerde zaman ve mekan ortadan kalkmaktadır. Nuh Peygamberle 
gemiye binmek de mümkündür, Necef deryasında yüzmek de. 
Sabah seherinde virdim budur bu 
Allah bir Muhammed Ali’dir Ali 
Zikrim olan lâ ilâhe illâllah 
Allah bir Muhammed Ali’dir Ali 
 Sersem Ali Baba 
 
 Alevî/Bektâşî için gittikleri yol Hz.Muhammed ve Hz.Ali’nin yoludur. O, onları hayatına 
örnek alır ve gittiği yolun doğruluğundan emindir. Çünkü Alevî/Bektâşî’nin önünde mürşit 
olarak Hz. Muhammed rehber olarak Hz.Ali vardır. Diline kelime-i tevhidi de alan derviş için 
bu ifadeler onun virdinin esasını da oluşturan sözcüklerdir. 
 
 Rehberim Muhammed buldum yolumu 
 Mürşidim Ali’dir bildim şahımı 
 Pir Sultan Abdâl 
 Aynı hakîkat bir çok ünlü Alevî/Bektâşî şairince de şiirlerde ifade edilmektedir. 
Cümlemiz bir vücud olalım kardeş 
Muhammed Ali’nin yoludur bu yol 
 
12 Ahzâp Suresi,33/56.  Balım Sultan 
 Hz. Muhammed ve Hz. Ali’ye inananların bir ve beraber olmasının gerektiğine dikkat 
çekilerek bu yolun ciddi bir ortaklık oluşuna vurgu yapılmaktadır: 
Uymayasın kör Şeytan’ın sözüne 
Dön gidelim Muhammed’in izine 
 Pir Sultan 
 Kişileri Hz. Muhammed’in doğru yolundan saptıracak ancak Şeytan olabilir. Kişi eğer 
Şeytan’ın sözüne aldanmış, doğru yoldan sapmışsa tevbe ederek tekrar bu ilahi yola dönebilir. 
 
 Mürşidim Muhammed rehberim Ali 
Anlardan öğrendim erkânı yolu 
Kalbim onlar ile doludur dolu 
Muhammed Ali’den özge yarim yok 
 Sırrî 
 Salikin kalbini aydınlatacak sırat-ı müstakime ulaştıracak , irşad edecek Muhammed’dir. 
Bu istikamette rehberlik edip bu yolun edebini, gerektirdiklerini ise Ali’den öğrenmek 
gerekir. Bunlardan birisi eksik olunca kemale ermek mümkün olmaz. Kalb Allah’la dolu 
olmalıdır. Tasavvufi akideye göre kalp Kabe’dir, yani Allah’ın evidir. Kalbin gerçek sahibine 
teslim edilmesi ise bu yola ışık tutanlara uymakla mümkün olacaktır. Kalbin Hz.Muhammed 
ve Hz. Ali’nin sevgisiyle dolması demek, Allah sevgisiyle dolu olması demektir. 
Alevî/Bektâşî için de bu iki kişi en sevgili iki varlıktır. 
 
 Muhammed dininin yoktur şeriki 
 Odur alemlerin mülkü maliki 
 Tarikimiz Hacı Bektaş tariki 
 Hırka bizim nemed bizim şal bizim 
 Gedâ Muslî 
 En son ve en mükemmel din olan Muhammed dininin eşi , benzeri yoktur. Alemlerin 
sahibi O’dur. Bu anlamda takip edilecek yolu düzenleyen tarikat da Muhammed dinini rehber 
edinen Hacı Bektaş Velî’nin yoludur. Bu söyleyişte tarikatını öven ve doğruluğuna inanan 
şair, tarikat elbisesinin sembollerinden olan hırka, aba ve şal ile de övünür: 
 
 
  Ar eden kişiler buna giremez 
 Her derviş de soyunarak dalamaz 
 Gölleri derindir dürrü bulunmaz 
 Muhammed makamı oldun mu derviş 
 Muhammed makamı oldu bu derviş 
 Derviş Mehmed 
 Tasavvuf zorlu bir yolculuktur. Yunus’un deyişiyle “Bu yol uzundur/Menzili 
çoktur/Geçidi yoktur /Derin sular var” Ve yine bu yola giren için Nigârî’nin ifadesiyle 
“Girdik reh-i sevdâya cünûnuz, Bize ar namus gerekmez” diyerek bütün sıkıntılara göğüs 
gerecek ve sonuçta tasavvufi makamları bir bir geçecektir. Hz. Muhammed bu yolun 
ilklerinden olduğu için mutasavvıf bu yolculukta onun ayak izlerini takip edecek her seferinde 
onun bir makamına ulaşacaktır. Hz. Muhammed bütün enbiyaların ve evliyaların başıdır. 
Dervişler için en büyük örnektir. Bu dörtlükte Hz. Muhammed’in makamı idealize 
edilmektedir. Hz. Muhammed’in tasavvufi mertebelerinden dervişler de geçerek Allah’a 
ulaşacaklardır. 
 Gerçek din en son peygamber olan Hz.Muhammed’in getirdiği dindir. Kulun yaptığı 
kumdan duvar örmeğe benzer. Hakk’ın yaptığı o kadar sağlamdır ki onu yıkmaya kimsenin 
gücü yetmez. 
 
 
Din Muhammed dini taptığım tapı 
Yıkılır mı Hakk’ın yaptığı yapı 
Yüz yıl emek çeksen yapılmaz yapı 
Kumdan duvar örüp kaldıramazsın 
 Derviş Mehmed 
 
 Kaygusuz Abdâl Peygamberimizin kabri başında Gevhernâme adlı uzun bir risale 
söylemiştir: 
 Ol güherün bir adı Mahmûd idi 
 Baht içinde tâli’i mes’ûd idi 
 Ol güher idi Muhammed’ün canı 
 Anun için dutdı cümle sayvanı13
 
 
13 Abdurrahman GÜZEL: Kaygusuz Abdâl’ın Mensur Eserleri, Ankara 1983, s.16,17. 
  Hz. Muhammed’in ismi çoğunlukla Alevî/Bektâşî dervişlerince ayrı bir yeri ve önemi 
olan Hz. Ali’yle birlikte şiirlerde yer almıştır. Bunun dışında aynı dörtlük ve beyit içinde iki 
arasında ilgi kurularak şiirlerde kullanılmıştır. 
 
 Hayat sahrasında bir ağaç gördüm 
Yedi budağı var on iki dalı 
Can meyvası derler aslını sordum 
Baharı Muhammed, meyvası Ali 
 Sefil Abdâl 
 Şiirde bahsedilen formulistik sayılar bazı semboller içermektedir. Yedi budaktan 
kastedilen yediler, on iki daldan kastedilen on iki imamdır. Bahar ve meyva ilişkisi içinde Hz. 
Muhammed ve Hz. Ali arasında ilgi kurulmuştur. 
 
Bin bir türlü çiçek her dem açılır 
Kimi nihan olur kimi saçılır 
Dost badesi ol mekanda içilir 
Kevseri Muhammed sakisi Ali 
 Sefil Abdâl 
 Cennet’te Hz.Muhammed’e özel olarak verilen Kevser havuzunun sakisinin Hz. Ali 
olacağı ifade edilmiştir. 
 
Muhammed çünki ilmin şehri olmuş 
Kapu olmuş şah-ı Merdân’e erdim 
 Hüseyin Abdâl 
 Hz. Muhammed ilmin şehri, yiğitlerin şahı olan Hz. Ali de ilmin kapısı olarak 
yorumlanmıştır. 
 
 Hacı Bektaş’ın ocağı, dervişler anın köçeği 
 Muhammed’in bir çiçeği, sultanım ulu Ali’dir 
 Münire Bacı  
 
 Hz. Ali, Hz. Muhammed’in çiçeği olarak yorumlanmıştır. 
 
Dersimizi imamlardan alalım 
Ahretin kaydını burda görelim 
Muhammed aşkına secde kıralım 
Var bir delil bul ki Hakk’a gidelim 
 Derviş Mehmed 
 
 
 Hakîkat yolunun dersini imamlardan alan salik, dünyadan başka bir alem olan ahiretin 
farkına varır. Asıl gaye ahirete hazırlanmaktır. Ahirete hazırlanmak, orada kaybeden bir kul 
olmamak için dünyadayken manevi hazırlık yapmak gerekir. Yapılacak en büyük hazırlık 
Muhammedi tanımak ve O’nun aşkıyla dolup taşmaktır. Dervişler Hz. Muhammed’e duyulan 
aşkla ondan aldıkları ilhamla secde ederler. 
Hak’tan hidayettir bize bu saadet 
Muhammed Mustafa Ali’den himmet 
Ceset kalır burada can çeker zahmet 
Canı kurtarmağa sahip bulmalı 
 Şah Sultan 
 Bütün Alevî/Bektâşî’lerin manevi yardım (himmet) ve şefaat umduğu en önemli iki kişi 
Hz.Muhammed ve Hz. Ali’dir. Eğer salik buna vasıl olursa Bu onun için Hakk’ın en büyük 
hediyesidir. Ceset sadece bu dünya hayatıyla sınırlıdır. Ölüm geldiğinde çürüyüp gidecektir. 
Asıl olan “can” dır ; yani ruhtur. Dünyada da ebedi alemde de azaba uğrayıp zahmeti çeken 
odur. Ruha sahip çıkacak manevi bir yardımcı bulmak gerekir. 
 
Pirim himmet eyle oğul ya hizmet 
Hak sahip çıkmazsa artıyı firkat 
Gel şefaat eyle güzel Muhammed 
Ol demde yetişir car eder Allah 
 Derviş Mehmed 
  Derviş hizmette bulunur, pîr de ona manevi yardım eder. Bundan da önemlisi 
Muhammed’in şefaatine nail olmaktır. Çünkü O Hakk’ın habibidir , ümmetine şefaat etme 
yetkisi Allah tarafından kendisine verilmiştir. O’nun şefaat ettiği kullar Allah’ın izniyle 
kurtuluşa ereceklerdir. 
 
Server-i alem Muhammed Mustafa’nın aşkına 
Fakr ile fahr eyleyüb hırka giyen Bektâşîdir 
 Şehidî 
 
 Hz. Muhammed alemlerin baş tacı olarak ifade edilir ve Bektâşî’nin onun fakrı ve fahrı 
(övüncü) ile hırka giydiği anlatılır. Fakr ; Arapça , fakirlik,yoksulluk, ihtiyaçlılık gibi halleri 
ifade eder. Varlıktan kurtulup, Allah’da fani olmaktır. Fakr, şerefli bir makamdır. 
Mutasavvıflara , fukara adı verilir. Zira onlar mülklerden kendilerini boşaltmışlar, yani 
içlerinde mal mülk (dünya) sevgisi bırakmamışlardır. Fakrın hakîkati, kulun Allah’tan başka 
hiçbir şeye ihtiyaç duymamasıdır. Fakrın şekli, bütün sebeplerden uzaklaşmaktır. Fahr ise ; 
Arapça övünme, övünme vesilesi olan şey demektir. Çeşitli sayıda dilim(terk) li Bektâşî 
tâcının adıdır. Bu tac, yokluk ve fakr ifade eder .
14 Hz. Muhammed Bir hadis-i şerifinde 
“Fakirlik övüncümdür, onunla iftihar ederim”15 demiştir. 
 
 Bu fakir-i bi-nevâ sizden umar her dem deva 
 Lutf ile ihsan verirsiz ya Muhammed ya Ali 
 Seyyid Nesimî 
 
Muhammed Mustafa’a ey Şah-ı Merdan 
Aliy-yel-Mürteza sana sığındım 
Hadice Fatıma Hasan Mücteba 
Hüseyn-i Kerbelâ sana sığındım 
 Virdî Derviş 
 Tasavvuf yolunda dervişler başta Hz. Muhammed olmak üzere bir çok tarikat ulusundan 
manevi yardım talep ederler. Alevî/Bektâşî dervişi için de manevi yardım istenilecek kişiler 
 
14 Ethem CEBECĐOĞLU: Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara 1997, s.261,262. 
15 Aclûnî,Keşfu’l-Hafâ,Mısır 1351,C II,s.87. 
 arasındaki öncelik şiirde ifade edildiği gibi Hz. Muhammed, Yiğitlerin Şahı Hz. Ali,Hz. 
Hatice, Hz. Fatıma ve Hasan ile Hüseyin’dir. 
 
Hüdâ kıl mağrifet cümle günahım 
Muhammed Mustafa için bağışla 
Velayet mülkinin hem padişahı 
Aliyy-ül Murteza için bağışla 
 Feyzullah Çelebi 
 Hz. Muhammed Mustafa ve Velilik mülkünün Padişahı olan Hz. Ali’nin hatırına 
günahlarının bağışlanması istemektedir. Çünkü her ikisi de Allah katında çok değerli 
makamlara sahiptirler. Bir çok şiirde Hz. Muhammed ve Hz. Ali’den bu anlamda manevi 
yardım talep edilir: 
Akgül Muhammed’in alnı terinden 
Kerem Muhammed’den mürvet Ali’den 
 Pir Sultan Abdâl 
 
Bütün dünya dost göründü kalmadı ağyarımız 
Bu dünyada olduk her dem zarar etmek kârımız 
Muhammed Mustafa bizim ol şefaatkanımız 
Şah Hüseyn’i gözetleriz doğru raha gideriz. 
 Hasan Koç Baba 
 Bilindiği gibi Muhammed ümmetinden günah işleyenlere şefaat edecektir. Onların 
cehennem azabından kurtulmalarına vesile olacaktır. Burada da şefaat beklentisi başka 
bir tarzda ifade edilmiştir. Şairler , genellikle günahkar olma, hallerinden memnun olmama, 
korkarak Hakk’a sığınma gibi hallerden sonra şefaat beklentisini işlemişlerdir. Onların “ 
şefaat- kânı ” kurtarıcıları Hz. Muhammed’ dir 
 
Şefiğ olur ona nur-u Muhammed 
Kalır gülzar cennette müebbed 
 Yeminî 
 Hz. Muhammed’in nurunun şefaatine nail olanlar ise ebedi olarak cennetin gül 
bahçelerinde kalacaktır 
 Hz. Muhammed’i seven bütün sıkıntıları aşacaktır. Dervişler , bazen evliyaların ve 
enbiyaların şahı olan Hz. Muhammed Mustafa’ya “Şah” sıfatıyla hitap eder. Şah Muhammed’in sevgisi , öbür alemden dünyaya salınmış kul için en büyük kârdır. O’nun 
sevgisiyle varlık denizinin sırlarında yüzülür. 
Ademi saldı dünyaya 
Kârı yok ise n’eyleye 
Seveni umman boylaya 
Şah Muhammed Mustafa’nın 
 Derviş Mehmed 
Hz. Muhammed alemlerin gururu olarak tavsif edilir. 
Ademi seyfullah atam hakkiçün 
Muhammed Mustafa Hatem hakkiçün 
Eyyuba sürdüğün sitem hakkiçün 
Bizi dergahından mahrum eyleme 
 Derviş Mehmed 
 Bu ifadelerde Allah’a yapılan bir niyazda Hz. Muhammed Mustafa’nın hatırı ve hakkı 
aracı kılınmakta ve onun son peygamber oluşu vurgulanmaktadır. Bu alemin başlangıcı Hz. 
Adem , neticesi, hatemi Muhammed’dir 
Muhabbetten geçer Hak’tan da geçer 
Muhammed’de muhabbetten hasıldır 
Erenler büyüktür kaftanı biçer 
Gene aslın yürütmeyen nesildir 
 Aşıkî 
 Tasavvufi düşüncede “ Muhammed muhabbetten meydana gelmiştir” görüşü vardır. Pek 
çok mutasavvıf Hz.Muhammed ve muhabbet kavramlarını birlikte kullanırlar. Erenler 
muhabbet yolunu tutarak Hz.Muhammed’in getirdiği hakîkata ulaşırlar. 
 
 Sonuç olarak Alevî/Bektâşî şiirinde Hz. Muhammed için duyulan derin ve samimi 
muhabbet şiirlerin ortak temasıdır. Şiirlerde kainatın yaratılış sebebinin Hz. Muhammed 
oluşuna vurgu yapılarak onun şanı yüceltilmiştir. Bir çok şair onun farklı isim ve sıfatlarını 
şiirlerinde kullanarak onu övmüşlerdir. Alevî/Bektâşî şairleri onun yolundan gittiklerini, 
dinlerinin Muhammed dini oluğunu söyleyerek, rehberlerinin Hz. Muhammed olduğunu 
belirterek, onun şefaâtini talep etmişlerdir. Bir çok şiirde Hz. Muhammed’in adı Hz.Ali ile 
birlikte anılarak ikisi arasında ilgi kurulmuştur. Bütün bu muhteva Alevîliği Đslam dini 
dışında farklı bir din ve inanç olarak gösteren tezi de çürütmektedir. 
 KAYNAKÇA: 
 
 ACLUNÎ, Keşfu’l-Hafâ, Mısır 1351. 
 BURSEVĐ, Đsmail Hakkı(1294) Muhammediye Şerhi, Đstanbul. 
 CEBECĐOĞLU, Ethem(1997), Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara. 
 YENĐ TERZĐ, Emine (1993) Divan Şiirinde Na't,Ankara. 
 GÖLPINARLI, Abdulbaki(1990),Vilâyetnâme, Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, Đstanbul. 
 GÜZEL, Abdurrahman (1983) Kaygusuz Abdâl’ın Mensur Eserleri, Ankara. 
 YILDIRIM, Suat(2002) Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali,Đstanbul. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder