Çeviren: Gülşah YÜKSEL**
BÜYÜ – Görünüşte insan gücünden daha fazla şey gerektiren, etkileyici ve şaşırtıcı
performans; doğaüstü görünen etkiler üreten;sıradışı özellikleri olan.
EFSANE –. Bazı uygulamaları, inanışları, bir geleneği ya da doğa güçlerinin bir
sonucu olan alışılmadık veya sıradışı varoluşu açıklamaya yarayan, görünüşte tarihî olaylarla
ilintili, genellikle asıl kaynağı unutulmuş hikâye.
TEDAVİ(DEVA) – Hastalığı önleme, tedavi etme ya da değiştirme bilimi ve sanatı…
Kuzey Amerika Yerlileri (Kızılderililer) arasında, kendine doğaüstü veya büyülü güçler
verilmiş olan, efsunlu ayin ya da uygulama(Webster 1955).
Geçen yıl boyunca Los Angeles’daki Kaliforniya Üniversitesi Karşılaştırmalı
Halkbilimi ve Mitoloji Çalışmaları Merkezi tarafından yayınlanacak olan Amerikan İnanışları
ve Hurafeleri Ansiklopedisi için, bazı maydanozgiller hakkında kısa hikâyeler yazma fırsatı
buldum. Bu fırsat, beni büyüleyici bir edebiyat dalıyla tanıştırdı.
Maydanozgiller (ya da çakşır otu), çok eskiden beri bilinen, hem iyi hem de kötü
özellikleriyle tanınan bir bitki ailesidir. Bu ailenin sadece eski değil, aynı zamanda daha
güncel, alışılmadık kullanışları ve inanışlarıyla ilgili bir dosyaya başladım. Bu çalışmada, bu
ailenin çok yaygın bilinen üyelerinin bazılarının büyülü ve mistik kullanımları hakkında
örnekler vereceğim.
Belki de birçok tür, keskin kokularından dolayı, şeytan ve büyüye karşı koruma
sağlamakta kullanılıyordu. “Dill” kelimesi, “rahatlatmak” ya da “duygusuzlaştırmak”
anlamına gelen, Sakson kelimesi “dillan” dan türetilmiştir. Bu bitki çocukları , geceleri
dolaşan kötü ruhlardan korumak amacına ilave olarak, çocukları sakinleştirmek için
kullanılmıştır (Emboden 1974).Ayrıca cadıların sihirlerine karşı “güvenilir bir panzehir”
olarak bilinmektedir(Coats 1070). Grive (1971), bunun Orta Çağ’da büyücüler tarafından
cadılara karşı kullanılan otlardan biri olduğunu bildirmektedir. Drayton’un Nymphidia adlı
eserinden şu alıntıyı yapmıştır: “Bu bitki, mine çiçeği ve dere otu ile kullanıldığında cadıların
kötü amaçlarına ulaşmasını engeller.”
Grive (1971), Angelica hikâyesini, bu amaçla büyük meleklerden Mikail ile
ilişkilendirerek, kötü ruhlara ve cadılara karşı koruyucu olduğunu belirtir. Bitkinin bütün
parçaları, büyüye ve efsuna karşı önleyici olarak kullanılmasının yanında, kuduz köpeklerin
ve diğer kötü hayvanların ısırıklarının tedavisinde de ün yapmıştır. Ayrıca ağızdaki
enfeksiyonun giderilmesinde de kullanılmıştır. Coast (1970), bu konuda Ha’en den şöyle bir
alıntı yapmıştır: “Angelica hikâyesinde; bu bitki sayesinde vebaya yol açan bulaşıcı nefesten
korkulmaması gerektiği vurgulanır.”
Alman geleneğinde, Frenk kimyonu ile yapılan ekmeğin cüce ve şeytanları kovmak
için kullanıldığı ancak bu kimyonun bulunduğu evde de bazı sıkıntılara neden olduğu belirtilir
(Hoffman-Krayer and Bachtold-Staubel 1927; Höfler 1902). Frenk kimyonunun tohumları,
ölüyü büyü, sihir ve şeytanlardan korumak için tabutun içine tuzla beraber serpilirdi. Ayrıca
vesveseli (huzursuz) çocukların sakinleşmesi için yataklarının altına kavanozla konulurdu
(Hoffman-Krayer and Bachtold-Staubel 1927; Hegi 1926; Höfler 1902) .
Rezenenin yaz gündönümü arefesinde, kapıların üstüne asılmasının kötü ruhlardan
koruyacağına inanılırdı (Grieve 1971). Şeytantersi otunun itici kokusunun, sinir hastalıklarına
sebep olan kötü ruhların atılmasına iyi geldiğine inanılırdı (Wheelwright 1935). Emboden’in
(1974) rivayet ettiğine göre, şeytanın dışkısı, şeytantersi otunun köklerinde olduğu için, bu ot
şeytanın kovulmasında çok etkili bir muskadır. Şeytan bir çok şekilde gelebilir ve Hand’in
(1980) bildirdiğine göre, şeytantersi otunun çantalara konularak boyuna takılmasının şeytan
kaynaklı hastalıklara karşı koruyucu olduğu inancı, Utah’da bu yüzyılın başlarına kadar çok
yaygındı. Dennis’in (1988) Amerikan Yerlileri arasında yaptığı bitkisel tedavi çalışmasında
diğer bir kokulu bitki olan uzun kişniş otunun , doğaüstü güçlerin neden olduğu bir tür
“depresyon” için kullanıldığı belirtilir. Bu otun yaprakları, depresyona maruz kalan hastayı
yeniden canlandırmak için onun yüzüne sürülürdü. Hastayı sağaltan şey otun keskin
kokusudur.
Maydanozun da içinde bulunduğu şemsiye şeklinde çiçeklenen bitkilerin; şeytanlara,
büyülere ve kötü güçlere karşı etkili olduğu bildirilmiştir (Emboden 1974).
Daha sevindirici bir hadise ise bu bitkilerin etkili bir afrodizyak olmalarıdır. Keville
(1991), 17. yüzyılda yazılan “İngilizlerin Doktoru” adlı kitaptan, dere otunun kullanımı ile
ilgili şu alıntıyı yapmıştır:
“Dere otunun suçlamam gereken bir özelliği var;
Erkeği uyuşturur, kadını coşturur!”
Ham olarak yenen ya da çorba olarak hazırlanan kereviz, bir afrodizyak olarak bilinir.
(Strabo 1966). Kereviz kökünün yağı, bir hastalık sonrası cinsel potansiyeli eski haline
getirmede tavsiye edilir (Lust 1974). Bir 15. yüzyıl tıp kitabı; balla karıştırılmış kerevizi,
genital bölgeye sürmenin, erkeği cinsel olarak daha yeterli hale getirerek eşini kendisine iyice
bağlayacağını yazar. Fransızlar der ki; “Eğer bir kadın, kerevizin erkeğe ne yaptığını bilseydi
Roma’da da olsa gidip getirirdi.” Yeni evli çiftlerin, çanta veya çizmelerinde kereviz kökü
taşımaları tavsiye edilirdi (Hoffman-Krayer and Bachtold-Staubel 1927) .
Binbir Gece Masalları’nda kişniş otu, bir afrodizyak olarak belirtilir; Pliny sek şarapla
alınan taze kişniş otunun, tam bir afrodizyak olduğuna inanıldığını belirtir (D’Andrea 1982;
French 1971; Keville 1991; Lewis and Lewis 1977). Galen, yabanî havucun, önemli miktarda
şehvet arttırıcı maddeler içerdiğini söylemiştir. Pliny yabanî havuç için, Orpheus’un “ateşli
aşk” dediğini alıntılamıştır (Leighton 1986). Boğa dikeninin Hindistan’da afrodizyak olarak
kullanıldığı, tavşancıl otunun da Girit’te aynı şekilde bir işleve sahip olduğu
bildirilmektedir(French 1971). Dere otunun kökü, Nepal ve Sikkim’de afrodizyak olarak
kullanılır (French 1971; Lewis and Lewis 1977). Çöl maydanozu, yerliler tarafından cinsel
çekim aracı olarak kullanılırdı (French 1971). Çörtük otu, Araplar tarafından afrodizyak
olarak kullanılırdı (French 1971; Lewis and Lewis 1977). Havlıca otunun da Cava adasında
aynı şekilde kullanıldığı vakidir (French 1971).
Bitkilerin sihirli tedavi güçlerinin kullanımı, hastalığın başka bir nesneye transferi,
bitkilerin araziden toplanma yöntemi, kullanım yeri ve kullanım zamanı, bitkilerin ekimi ve
hasadı vb. gibi uygulamalar, çok değişik yollarla gerçekleştirilebilir. Şemsiye şeklinde
çiçeklenme, bize halkbilimle ilgili birçok örnek verir. Havuç özellikle önemlidir. Ham havucu
yemek veya sarılık tedavisi için suyunu içmek (muhtemelen sarı renkten dolayı) tavsiye
edilirdi (Foster 1953; Grieve 1971; Hand 1980; Neal 1955; Roy 1962; Wintemberg 1950).
Sarılık tedavisi için, bir havucun kökünde bir kovuk ya da delik açılır, hastadan alınan su ya
da üre, o kovuğa doldurulur ve bu işlemden geçen havuç, bir ocak üstüne veya bacaya asılırdı
(Bouteiller 1966; Cizmar 1946; Fogel 1915; Hoffman- Krayer and Bachtold- Staubel 1927;
Hovorka and Kronfeld 1908; Hyatt 1965; Lick and Brendle 1923; Hand, Casetta and
Thiederman 1981). Bu yöntemin daha kolay bir uygulaması da havucu zemine koymaktan
ibaretti (Hand and Talley 1984).Çocuğun yatak ıslatmasının önüne geçmek için, içi oyulmuş
bir havuç, çocuğun idrarıyla doldurularak kuruması için bacaya asılırdı (Hand, Casetta and
Thiederman 1981). Difterinin tedavisi için, hasta, havuç yapraklarıyla dolu bir kaba idrarını
yapar daha sonra o kap, bacanın kuzeybatısına sekiz gün boyunca asılırdı (Anderson 1970).
Illinois’de bir doktor, çocuğun boynundaki spazmların her zaman bir solucandan
kaynaklandığını söylemiş ve solucanların havuç suyunu sevmedikleri için çocuğa havuc suyu
içirmelerini, böylece solucanların boyundan sürünerek çıkacaklarını önermiştir (Hyatt 1965).
Siğiller için tedavi genellikle büyü temellidir. Bir Virjinya tedavisi: “ Bir kırmızı
havucun kalın ya da üst kısmını alın, içini oyun ve orayı sofra tuzu ile doldurun. Havucun
nemi tuzu çözecektir”. Bu solüsyon, siğil olan parmağa günde iki ya da üç kez sürülürdü
(Harris 1968). Ayrıca eğer bir havuç siğile sürülür, havuç bir yere gömülür ve o havucun
gömüldüğü yer unutulursa ya da sürüldükten sonra havucun arka kısmı ısırılırsa siğillerin yok
olacacağı söylenmiştir (Hand and Talley 1984).
Kimyon tohumları “hatırlama, akılda tutma” gibi bir özellik bahşettiği için, bir
nesnenin çalınmasını engeller ve hırsızı göz altında tutar; aşıkları ihanetten alıkoyar; güvercin
yemine karıştırıldığında onların kaybolmasını engeller (Grieve 1971; Keville 1991).
Kerevizin şans getiren bir bitki olduğuna inanıldığı için, çocuklara şans getirici olarak,
odalarında muska niyetine kullanılmaktadır; ayrıca domuz ahırında domuzları sakin tutmak
için oluklara konulur ve inek ahırına da sütün kesilmesini engellemek için yerleştirilir
(Hoffman- Krayer and Bachtold –Staubel 1927; Hovorka and Kronfeld 1908). Kerevizin ayın
ilk akşamında fakat, ay değişiminin olmadığı bir gün ekilmesi gerektiği söylenmektedir
(Hand, Casetta and Thiederman 1981).
Bu ailenin bütün türleri yılan ısırıkları ve böcek sokmaları için kullanılmaktadır.
Scully(1970), yabanî havucun kullanımını “eğer bir çıngıraklı yılan seni ısırırsa, ısırılan yeri
bir at kılı kadar bıçakla çizip yaban havucu püresini zehri çıkarması için yaralı yere sürün”
diye söylemiştir. Scully ayrıca horozgözü otunun kökününün lapa haline getirilerek yılan
ısırıkları için panzehir olarak kullanıldığını da bildirmiştir. Çıngıraklı yılan otu ya da kurtluca,
yılan ısırıklarına karşı eski bir tedavidir ve Birleşik Devletler İlaç Kodeksi’nde 1820-1860
yılları arasında resmi olarak kayıtlıdır (Henkel 1907). Çıngıraklı yılan otunun kökleri,
çiğnenip yılan ısırığının üzerine konulurdu (Weiner 1971). Amerikan yabanî havucu da
Kaliforniya’da aynı şekilde kullanılırdı (French 1971). Maydanozgillerin yılanlar için alışık
olunmayan bir kullanımını ise, Timbrook (1990) tarafından çöl maydanozu için belirtilmiştir.
Chu-mash yerlileri çıngıraklı yılanı yakalamak için, bitkiyi çiğneyerek ya da köklerini
ıslatarak yılanın vücuduna ya da ağzını çubukla açıp bir huniyle içine fışkırtmak suretiyle
yılanı uyuşturuyorlardı. Bu işlem, yılanı uysallaştırmak için yapılırdı. Ayrıca bitkinin
kökünden bir parçayı da çıngıraklı yılandan korunmak için yanlarında taşırlardı (Leighton
1986).
Maydanozgiller, görme gücünde, nefes almayı kolaylaştırmada, kulak ağrısında, diş
ağrısında, idrar söktürücü gerektiğinde, terletici tercih edildiğinde, adet görmeyi
kolaylaştırmada, bağırsak temizleyiciliğinde, zührevî hastalıkların tedavisinde, sinir
bozukluklarında, doğum kontrolünde, yaralarda ve ısırıklarda lapa olarak kullanılmaktadır.
Özel bir merak olarak çoğumuz, burda özellikleri verilen bitkilerin kullanımlarının
çoğunu bilmekteyiz. Mesela Karaman kimyonu kökünün özellikleri çok kişi tarafından bilinir,
özellikle görme gücüne iyi geldiği kanaati vardır (Leighton 1986). Gerard-Frenk,
maydonozunun tekdüze bir hayat süren, dayanağı olmayan yaşlı insanları neşelendirmeye iyi
geldiğini; kalbe haz duygusu verdiğini, kalbi rahatlattığını ve şehvet duygusunu arttırdığını
ileri sürer (Coats 1970). Çinliler, kişniş kökünün ölümsüzlüğü simgelediğini düşünürlerdi
(Grieve 1971).Gerard, çakırdiken otunun yaşlılığın etkisiyle çökmüş ve doğal neme ihtiyaç
duyan insanlara verildiğinde, cildi yenileyip beslediğini ve oluşan cilt kusurlarını onardığını
yazmıştır (Woodward 1931). Gerard aynı zamanda, maydanoz türü bitkilerden de bahsetmiştir
(Scully 1971). Gotu kola bitkisi, hafızayı güçlendirmesiyle ünlüdür. Doğu Hindistanlılar
fillerin bu bitkiyi çok fazla tükettiği için onların hafızalarının çok güçlü olduğunu belirtirler
(Keville 1991; Manandhar 1991).
Son olarak size iki reçete sunmak istiyorum: Güçsüzlük ve genel iktidarsızlık için bir
ya da yarım onsluk (453 gr) yaban kerevizi kökü, dört onsluk dulavrat otu, yarım onsluk
karafes otunu dört kuart suyla (101 lt X 4) karıştırın. Kısık ateşte iki saat kaynatın, bir kuartını
süzün ve kaynatın, yarım litre iyi bir Hollanda cini ile yarım onsluk bal ya da şeker ekleyin.
Bir şişeye koyun ve mantar tapayla 48 saat sıkıca kapatın. Yemeklerden öne bir yemek kaşığı
alın. Bu diğer bir çok tedavi yolunun sonuçsuz kaldığı zaman etkilidir(Mayer 1973).
Şu Anglo-Saxson tedavi yöntemi kullanışlı olabilir: “Rezene ve maydanozun
tohumları, dere out, sedef otu, kırlangıç otu, krizantem, bahçe, atnanesi, nane familyasından
bir kaç çeşit bitki tohumu, alexsanders, ada çayı, pelin, kekik otu, padişah otu, andız otu, ban
otu, koyun otu, kaya otu, karaısırgan, kedi nanesi ve kenger. Bu otların hepsinden eşit
miktarda al, bunlara anason, kimyon ve biber ekleyip macun haline getir. Geceleri, perhizden
sonra, baş dönmesi, ateş ve spazm için kullanın.” Bu maydanozgillerin 16 çeşidinden
sekizinin yer aldığı iyi bir tedavi olabilir (Wheelwright 1935).
Bu makale, sadece Maydanozgiller familyasıyla ilgili geniş halkbilimin küçük bir
örneğidir. İnsanoğlu bu bitkileri eskilerden beri muska, sihirli tedavi ve zehir olarak
kullanmaktadır. Fakat bir çok türün tıbbî bileşikler içerdiği rapor edilmiştir (Bohlmann 1971;
Harborne 1971; Hegnauer 1971; Lewis and Lewis 1977). Diş otunun kökleri, uzun yıllardır
Araplar tarafından antiastım olarak ve faranjite karşı kullanmıştır. Köklerinin kalp için iyi
gelen ve astım için bronş açıcı olan glikosid içerdiğini biliyoruz. Fakat toksinleri topladığı
için artık kullanılmamaktadır (Lewis and Lewis 1977). Dere otu “suyu sıkılmış” biçimde
karın ağrısı için kullanılmaktadır (Stannard 1961). Havuç, görme gücünü artırmasıyla bilinen
A vitamini içerir. Bir çok türü, ağrı kesici ve hipotermal özellikleriyle bilinen kumarin,
(pıhtılaşmayı önleyen) bir madde içerir (Nielsen 1971). Bazı türler, antibakteriyel, antikurt ve
antimantar olarak bilinir. Bazıları da hapların içinde tatlandırıcı olarak kullanılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder