19 Ekim 2013 Cumartesi

“Binbir Gece Masalları”nın Yeniden Yayınlanması

“Binbir Gece Masalları”nın 
Yeniden Yayınlanması  

Yrd. Doç. Dr. Şeref BOYRAZ*

 Yazılı olanlarla kıyaslanamayacak kadar çok daha uzun bir geçmişe sahip olan 
sözlü anlatım türleri, insan zihninin geçirdiği evrelere paralel bir gelişim çizgisi izlemiş 
ve bu doğrultuda çeşitlenmiştir. Sözlü anlatım türleri silsilesinin başında mitler yer 
almaktadır ki mitler, insanın etrafını saran kozmosun yaratılıp düzene konulması, bunun 
sonu, insanın kendi varlığının başlangıcı ve nedenselliğiyle ilgili düşüncelerinin 
ürünüdür. İlk olarak yaratıcı ile yaratılanlar arasındaki ilişkiye kafa yoran ve bunu 
mitler aracılığıyla yaşatıp yayan insan, yavaş yavaş doğaüstü ve doğal varlıklarla, 
kendinin kendisiyle olan serüvenlerine, her defasında reele biraz daha yaklaşacak 
şekilde, dikkat kesilmiş ve bu serüvenlerini sonradan masal, destan, halk hikayesi, 
menkabe, efsane, memorat gibi değişik kategorilere ayırmamızı gerektirecek biçimde 
anlatmıştır. 
 Yazılı anlatım türlerinin varlık sebebi olan sözünü ettiğimiz bu sözlü anlatım 
türleri içerisinde masalın ayrı bir yeri vardır. Her şeyden önce masal, hem doğu hem de 
batı kültürlerinde, diğer sözlü anlatılara göre örneğine daha çok rastlanan, daha yaygın 
bir şekilde ve sıkça anlatılan türdür. Halk hayatına ilişkin çalışmaların ilk olarak 
masallar konusunda yapılması da bundan olsa gerektir1
. Erken dönem halkbilimi 
kuramlarının birçoğu (Çobanoğlu 1999: 71-94) masalları incelemek için 
oluşturulmuştur. Bu da, yaygınlığı ve çokluğu nedeniyle halka ait unsurlardan göze 
çarpanların başında ‘masal’ın bulunduğunu göstermektedir. Denilebilir ki masal, 
çokluğu ve yaygınlığı dolayısıyla araştırmacıların dikkatlerinin halk hayatına 
yönelmesini sağlamış ve böylece halkbilimi çalışmalarının ilk ateşleyicisi olmuştur. 
 Türkçe Sözlük, masalı; “1- daha çok çocuklara anlatılan, olağan veya 
olağanüstü, hemen hemen tamamen hayalî olaylara ve kahramanlara yer veren hikaye. 
2- saçma sapan yalan, uydurma söz, boş şey. (Kardaş 1996: 1908)” biçiminde 
tanımlamaktadır. Bu iki tanım hiç kuşkusuz günümüz Türk insanının zihnindeki ‘masal’ 
imajına göre yapılmıştır ve bu açıdan doğrudur. Ancak geniş zaman perspektifinden 
bakıldığında masalın “daha çok çocuklara anlatıldığı” bilgisinin pek doğru olduğu 
söylenemez. Zira masallar ilk olarak yetişkin erkekler tarafından akranlarına ve 
hemcinslerine anlatılmak üzere tertip edilmiştir. Fakat zamanla yetişkin erkeklerin ilgisi 
başka alanlara kayınca masalcı, masal anasına dönüşmüş ve masalın dinleyici kitlesi 
çocuklardan yana değişmeye başlamıştır (Jan 1997: 88). O nedenle yakın zamanlar için 
masalların genellikle çocuklara anlatıldığı söylenebilir ama masal gerçekte yetişkinler 
için üretilmiş ve uzun asırlar boyunca onlar tarafından tüketilmiştir. Özellikle kimi  
2
doğu masallarının çocuk zihnine ve psikolojisine hiç de uygun olmayan bir yapıda 
olması, masalların çocuklar tarafından tüketilmek için üretilmediğinin göstergelerinden 
birisidir. Sözün kısası masalların esas sahibi yetişkinlerdir fakat bunlar zamanla 
çocuklara miras kalmıştır. 
 Masalların çoğunlukla olağanüstü obje, durum ya da olaylardan bahsetmesi, 
onların, pozitivist dünyada “saçma sapan yalan, uydurma söz, boş şey” şeklinde 
nitelendirilmesine neden olmuştur. Sığ bir anlayışla masalların bu şekilde 
nitelendirilmesi, onlara olan inancı ve rağbeti azaltmıştır. Oysa masallar, bugün 
kendisine verdiğimiz değerden çok daha fazlasını hak etmektedir. Masalların, bizim 
nezdimizde nasıl bir konuma yerleştirilmesi gerektiğini anlamak için onların işlevlerine 
bir göz atmak yeterli olacaktır sanırız. 
 Her şeyden önce masallar, geçmişin değer yargılarının ve kültürel unsurlarının 
önemli bir taşıyıcısıdır. İgnacz KUNOS, masalları “her milletin âyine-i devranı” olarak 
görmekte ve bu “ayineye bakacak olursak hem eskilerin ibadetlerini hem de kadim 
vakitlerimizin ahlakını da görmüş oluruz.” demektedir. Kunos’un bu sözleri de, 
masalların, geçmişin düşünce sistemini, etik kurallarını, değer yargılarını ve diğer 
kültürel unsurlarını geleceğe taşıdığını vurgulamaktadır. Masallar, işte bu taşıyıcılığı 
sayesinde kültürde sürekliliğin sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. Kültürel 
sürekliliğin kesintiye uğramasının, insan açısından doğuracağı sonuçları düşünecek 
olursak masalların değerini biraz daha iyi anlamış oluruz. 
 Bilindiği üzere masallar, genellikle serbest zamanı, hoşça geçirmek amacıyla 
anlatılır ya da okunurlar. Bu, masalların aynı zamanda bir eğlence aracı olduğunu da 
göstermektedir. Öylesine bir eğlence aracıdır ki masallar, hem çok ucuz ve risksizdir 
hem de eğiticidir. Gerek doğu ve gerekse batı masallarında öğüt verme fonksiyonu 
vardır. Bu fonksiyon, dinleyiciyi iyiye, güzele, doğruya, yardımseverliğe, cesurluğa, 
sözün kısası erdemli davranışlara yöneltmektedir. Bu yönüyle masallar, hem çocuklar 
hem de yetişkinler için pedagojik değeri oldukça yüksek bir eğitim aracıdır. Pedagojik 
değeri yüksektir çünkü eğlendirirken eğitmektedir. Masalın öğrettiği yalnızca kültürel 
unsurlar ve erdemli davranışlar değildir. O aynı zamanda dilin öğretiminde ve 
geliştirilmesinde de önemli bir vasıtadır
2

 Masalların göz ardı edilemez işlevlerinden birisi de onun estetik duyguları 
tatmin etmesi ve geliştirmesidir. Bu gelişim sayesinde insan estetik değeri daha yüksek 
eserler verme imkanına kavuşabilmektedir. Masalın geliştirdiği bir diğer yeti ise düş 
gücüdür. Hemen hemen tamamı hayalî unsurlardan oluşan masal, insanın düş gücünü 
geliştirmekte ve düş gücü de edebiyatın, sanatın ve teknolojinin şekillenmesinde büyük 
rol oynamaktadır. Boşuna dememiştir şair; “İnsan bu cihanda hayal ettiği müddetçe 
yaşar.” diye. Teknolojik gelişmelerin birçoğunda düş gücünün etkisinin olmadığını kim 
söyleyebilir? İşte insan için böylesine önemli olan düş gücünü besleyenlerin başında, 
kendisi de zaten bir düş ürünü olan masallar gelmektedir. 
 Masalların, çocukların uyumasını sağlamaktan başka önemli işlevlerinden birisi 
de insanın birey olmaktan çıkıp sosyal bir grubun üyesi haline gelmesinde pay sahibi 
olmasıdır. Masal dinlemek için biraraya toplanan bireyler, masal vasıtasıyla 
öğrendikleri aynı kültürel kodların da paylaşımıyla birbirlerine daha çok ve çabuk 
yakınlaşmakta ve bu da onların sosyalleşme sürecini hızlandırmaktadır. Başka bir  
3
deyişle masal, insanların biraraya gelmesini ve sosyalleşmesini sağlayıcı harç vazifesini 
görmektedir. İnsanın sosyal bir varlık, sosyal bir çevrede yaşamanın da daha kolay ve 
zevkli olduğu düşünülünce sosyalleşmenin önemi de ortaya çıkacaktır. 
 Bütün bu fonksiyonlarına rağmen masalı, gerçek dışı olay, olgu ve objelerden 
bahsettiği gerekçesiyle küçümseyecek ve yabana atacak olanlara, masala sembol 
nazarıyla bakmalarını ve masallarda olağanüstü diye nitelendirilen unsurların günümüz 
dünyasındaki benzerlerini aramalarını salık veririz. Örneğin “Açıl susam, açıl!” 
denildiğinde açılan kapıyla manyetik alanına girdiğinizde kendiliğinden açılan kapının 
birbirinden ne farkı var? Masallardaki gerçek dışı unsurların aslında birer sembol 
olduğu düşünülecek olursa bu sembollerin karşılıklarının günümüz dünyasında da 
gelecekte de bulunabileceği görülecektir. Masallardaki gerçek dışı unsurlara sembol 
nazarıyla bakıldığında bunların, günümüzün olay ya da durumlarıyla şaşırtıcı bir 
biçimde örtüştüğü fark edilecektir3
. Aynı örtüşmenin gelecek için de mümkün 
olabileceğini söyleyebiliriz. O halde masalların, bazen doğrudan çoğu zaman da 
semboller vasıtasıyla çağlar boyunca gerçeğin ta kendisini anlatan ve anlatmaya devam 
edecek olan ölümsüz metinler olduğunu ileri sürebiliriz. 
 Yukarıdaki satırlarda vurgulamaya çalıştığımız masalların öneminin pek 
bilinmediğini düşünürdük. Ancak Yapı Kredi Yayınları geçtiğimiz Mayıs ayında 
yayınladığı bir külliyatla bu önemin farkında olduğunu gösterdi. Yapı Kredi bu 
yayınıyla, büyük bir prestijle sürdürdüğü yayıncılık hayatına yeni bir halka ekleyerek 
dünya klasikleri arasında yer alan Binbir Gece Masalları’nı bir kez daha okuyucuların 
dikkatine sundu. Yapı Kredi’nin, Türk okuyucusunun hizmetine yeniden sunduğu 
Binbir Gece Masalları’nın hem dünya masalları içerisinde hem de kendi baskıları 
arasında ayrı bir yeri var. 
 Binbir Gece Masalları, dünya masallarının -yanılmıyorsam- en hacimli olanı. 
Binbir Gece’nin bu son baskısı, Yapı Kredi’nin kendine özgü roman boyutunda 3204 
sayfa tutmuş. Bu, Binbir Gece’nin hacmi konusunda aşağı yukarı bir fikir verir sanırız. 
Böylesi bir hacme sahip olan eseri, masal okurunun çok çok az olduğu bir ortamda 
basmak, doğrusu hem büyük cesaret işi hem de her türlü alkıştan daha fazlasını hak 
eden ve belki de tekrarı bir daha yapılamayacak olan bir kültür hizmetidir. Bu sebeple 
okur, bu büyük kültür hizmetinden nasiplenme fırsatını kaçırmamalıdır. 
 Doğuda oldukça geniş bir coğrafyada yüzlerce yıl boyunca anlatılan Binbir 
Gece Masalları, “bugüne kadar bellibaşlı bütün dünya dillerine çevrilmiş, edebiyattan 
müziğe, sinemadan baleye kadar birçok alanda pek çok sanatçıyı etkilemiş, defalarca 
işlenmiş, yeniden yorumlanmış ve taklit edilmiş”tir. Denilebilir ki Binbir Gece, 
dünyada kutsal kitaplardan sonra en çok okunan ve etkilenilen eserlerin başında yer 
almaktadır. Binbir Gece, bizde de asırlar boyunca ya dilden dile anlatılmış ya da 
yazmalarından veya basmalarından okunarak hayal dünyamızı beslemiş, kültürümüze 
nüvelerini katmıştır
4

 Osmanlı döneminde birkaç kez basılan Binbir Gece Masalları, Cumhuriyet 
sonrasında da pek çok defa yayınlanmıştır. Ancak bu yayınların hiçbirisi Türkçeye, 
Binbir Gece’nin tam bir metnini kazandıramamıştır. Sözünü ettiğimiz yayınların 
birçoğu, popüler olma kaygısından olsa gerek Binbir Gece’nin ya özetini ya da seçme 
öykülerini içermektedir. Binbir Gece’nin tamamını Türkçeye çevirme gayretinde olan  
4
az sayıda teşebbüs ise ya yarım bırakılmıştır ya da eserin müstehcen taraflarını sansüre 
uğratarak tam metni verememe eksikliğinden kendini kurtaramamıştır. Oysa bilimsel 
düşünce bir olguyu olduğu gibi yansıtmayı gerektirir. Müstehcenlik de hayatın 
yadsınamaz bir parçasıdır. Onu görmezden gelerek veya sansüre uğratarak hayatın 
içinden çıkaramazsınız; o, her halükarda varlığını sürdürür. O nedenle bir eseri 
müstehcen yanlarını tırpanlayarak yayınlamak, onun orijinalitesini bozmaktan başka bir 
işe yaramaz. 
 İşte Yapı Kredi Yayınlarının bizlere sunduğu bu külliyat, bugüne kadar yapılmış 
Türkçe Binbir Gece neşirlerinin, yukarıda sözünü ettiğimiz handikaplarından kendini 
kurtarabilmiş yegane baskılarından birisidir. Bu baskının, uzun sayılabilecek bir okurla 
buluşma serüveni olduğunu söyleyebiliriz. Serüven, Binbir Gece Masalları’nı Antoine 
Galland’ın, 18. yüzyılın başlarında Arapçadan Fransızcaya çevirmesiyle başlamıştır. 
Galland’ın çevirisi, Binbir Gece’yi Batı dünyasına ilk tanıtan yayın olması dolayısıyla 
ayrı bir öneme sahip. Ancak masalların bazılarını sansürlemesiyle de Binbir Gece’nin 
yeni çevirilerinin yapılması ihtiyacını doğurmuş. İşte bu ihtiyaçtan olsa gerek Joseph 
Charles Mardrus (1868-1949), 1899-1904 yılları arasında Binbir Gece’nin tamamını, 
olduğu gibi hiçbir sansüre tabi tutmadan Fransızcaya çevirmiş ve 16 cilt halinde 
yayımlamış. Prof. Dr. Âlim Şerif Onaran (1921-2000), Mardrus’un bu çevirisini, eserin 
diğer çeviri ve baskılarıyla da karşılaştırarak Binbir Gece Masallarını ilk defa tam 
olarak dilimize aktarmış ve bu, Afa Yayınları tarafından 1992-1993 yılları arasında yine 
16 cilt halinde okuyucuya sunulmuştu. Yapı Kredi’nin bize sunduğu Binbir Gece 
külliyatı da Âlim Şerif Onaran’ın işte bu çevirisinin gözden geçirilmiş, notlar ve 
açıklamalarla zenginleştirilmiş şeklidir. 
 Her şeyden önce Âlim Şerif Onaran’ın böylesine büyük bir külliyatın tamamını 
çevirmesi, değeri ölçülemez bir hizmettir. Hele hele bu çeviriyi tek bir kaynağa bağlı 
kalmadan, diğerleriyle karşılaştırarak yapması ise çevirinin kıymetini bir kat daha 
artırmaktadır. Zira tek bir kaynağın eksik olma ve yanlış yapma ihtimali daima vardır. 
Karşılaştırma işte bu ihtimali, asgariye indirmesi veya tamamen ortadan kaldırması 
bakımından önemlidir. Çevirmen, eserin okuyucu tarafından daha iyi anlaşılabilmesi 
için çeviri imkanlarının aciz kaldığı noktalarda, geniş kültürel birikimini kullanarak 
eseri notlar ve açıklamalarla zenginleştirmiştir. Bu, Binbir Gece’nin sözünü ettiğimiz 
baskısını bizim için daha değerli kılan unsurlardan birisidir. 
 Mardrus’un 16 cilt halinde yayınladığı Binbir Gece külliyatını Yapı Kredi, dört 
cilt olarak basmış. Fakat her cilt, iki kitap olarak basıldığı için Yapı Kredi’nin Binbir 
Gece külliyatı esasen sekiz kitaptan oluşmakta. Yer yer masallarda anlatılanlara uygun 
resimlerle bezenmiş olan bu sekiz kitap, estetik zevkimizi okşayıcı enfes baskı kalitesi 
ve eskimeyen zengin muhtevasıyla evladiyelik bir eser olarak kitaplığımızın mutena 
köşelerinden birine girmeyi fazlasıyla hak etmektedir. 
 Külliyatın birinci kitabının kapağına “Açıl susam, açıl!” dediğinizde sizi ilk 
olarak çevirmenin yaşam öyküsü karşılıyor. Bu yaşam öyküsü diğer üç cildin başında 
kendini yeniden gösteriyor; emek sahibine olan vefanın adeta bir nişanesi olarak. 
Birinci kitapta çevirmenin yaşam öyküsünden ve eserin künye bilgileriyle 
“içindekiler”inden sonra Orhan Pamuk’un sunuş yazısıyla müşerref oluruz. Pamuk, 
değişik zamanlardaki Binbir Gece okumalarından edindiği intibalarını anlattığı bu 
yazısında birazcık Binbir Gece’nin etkilerinden bahseder ve Binbir Gece’de bizi nelerin  
5
beklediği konusunda ipuçları verir. Pamuk’un sunuşunun ardından eseri “Türkçeye 
Çevirenin Önsözü” gelir. Editör Selahattin Özpalabıyıklar ve Sabri Koz’un ekleme ve 
düzeltmelerle zenginleştirdiği anlaşılan bu önsözde, Binbir Gece Masalları’nın yayılışı, 
teması, tekniği ve etkileri hakkında bilgiler verilir. Özellikle yayılış ve etkiler 
konusunda oldukça doyurucu bilgiler yer almaktadır. “Önsöz”, “Binbir Gece çevirileri 
ve bu çeviri”nin ötekilerden farklı yönlerinin anlatıldığı bölümle sona ermektedir. 
Bundan sonra önsözü “kaynakça” takip etmektedir. Kaynakça’nın önsözdeki bilgiler 
kadar tatmin edici olduğunu söylemek biraz zor. Kaynakça, Binbir Gece’nin, en 
azından Türkiyede Rifat Necip, Selami Münir Yurdatap, Raif Karadağ, Halit Fahri 
Ozansoy, Ahmet Hidayet, Behiç Enver Koryak, Gülten Suveren, Violet Winspear, 
Süleyman Bulut, Nihal Furgaç, Muharrem Zeki Korgunal, Bahtiyar Babacan, Hakan 
Eren, İnci Tokay, M. İhsan Bulur, Ayşe Çanay, Ferid Namık Hansoy, N. Varol, Felix 
Tauer, Nihal Yalaza Taluy, Adnan Yaltı gibi isimler tarafından yapılan baskılarının 
künyelerini vermekle genişletilebilirdi; bunlara Binbir Gece hakkındaki akademik 
çalışmalar da eklenebilirdi. Ancak eserin akademik bir çalışma iddiasını taşımaması, 
kaynakçanın bu durumunu bize mazur gösterebilir. Ayrıca kaynakçanın böylesi bir 
çalışma için zorunlu olmadığı düşünülecek olursa kaynakçanın kısa tutulmasının kayda 
değer bir eksiklik olmadığı anlaşılacaktır. Ancak kaynakça belirttiğimiz şekilde olsaydı 
bu, eserin değerini kuşkusuz daha da artıracaktı. 
 Birinci kitabın bu sözünü ettiğimiz kısmından sonra Joseph Charles Mardrus’un 
yayıncısının notu ve Mardrus’un önsözü gelmektedir. Bundan sonra ise Binbir 
Gece’nin perdesi yavaş yavaş aralanmakta ve bizi egzotik tatlarını sunmak üzere 
esrarengiz gecelerine davet etmektedir. 
 Binbir Gece’nin ana çerçevesini ilk okuduğumda, evlendiği kadınları gerdek 
gecesinin sabahında öldürmeye yemin etmiş ve bunu defalarca yapmış bir padişah nasıl 
olur da bir kadının anlattıklarını dinleyebilmek için bu yaptığına son verebilir diye 
düşünmüştüm. Şehrazad’ın anlattıklarını okuduktan ve taktiğini gördükten sonra 
padişah Şehriyar’a gerçekten hak verdim. Çünkü Şehrazad merakı kamçılayıcı öylesine 
ilginç masallar anlatıyor ki Şehriyar merakını gidermek için yeminini önce tehir ediyor 
sonra da bozuyor. Binbir Gece’nin perdesini bir kere araladınız mı oradan burnunuza 
gelen kokular sizi yemeyi içmeyi unutturacak şekilde “Gece”lerin içine sürükleyip 
götürüyor. Kah bir ifritin oyununa katılıyorsunuz, kah bir dervişin peşinde maceraları 
kovalıyorsunuz ya da bir hamalın küfesinden eski dünyayı seyrediyorsunuz. 
 Binbir Gece Masalları’nın metni, kendi anlattığı hazinelerden daha değerli 
hazineleri saklıyor bağrında. Özellikle masalların arasına konunun akışına uygun olarak 
serpiştirilmiş olan manzumelerin tercümeleri, damıtılmış mana usareleri sunuyor 
okuyucuya. Uzun asırların tecrübelerini içeren bu usareler, eskimeyen yapısıyla her 
çağın insanına rehber olabilecek karatta keşfedilmeyi bekliyor. 
 Binbir Gece Masalları, iç içe geçmiş ve her biri farklı farklı döşenmiş, değişik 
lezzetlerden oluşan sofralar sunan odalar gibi. Bir odaya girdiğinizde diğerlerine de 
uğramadan o odadan çıkamıyorsunuz. Merakınız, elinizde olmadan sizi alıp götürüyor. 
 Prof. Dr. Eva de Vitray-Meyerovitch, “Bir perinin bir çocuğa sunabileceği en 
güzel hediye, ona merakı vermesidir.” diyor ve ekliyor: “Merakın bittiği yerde 
ihtiyarlık başlar.” Biz de merakı olan herkesi, başka bir deyişle henüz ihtiyarlamamış  
6
olanları Binbir Gece’ye davet ediyoruz. İhtiyarlama emaresi görülenler bile sönmek 
üzere olan meraklarının ucunu Binbir Gece’ye bir kez kaptırsınlar gençleştiklerini 
göreceklerdir. 


N

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder