“Death” in Kyrgyz Turks Mayramgül DIYKANBAYEVA*
Kırgız Türkleri Orta Asya’da yaşa- yan en eski ve köklü Türk boylarından biridir. Başka milletlerde olduğu gibi Kır- gız Türkleri de insan hayatının kaçınıl- maz sonu olan ölümden derinden etki- lenmekte ve gereken uygulamaları yap- maktadırlar. Bu yazının amacı; Kırgız Türklerinde ölümle ilgili âdet, inanç ve uygulamaları ortaya koymaya çalışmak- tır. Ayrıca, Kırgız Türklerinin, ölümden nasıl etkilendikleri ve çok eskilere da- yanan defin, yas, yuğ törenlerinin esas- larını günümüzde de yaşatmaya devam ettikleri belirtilmiştir. Bunların dışında ölüm ile ilgili halk inançlarına ve uygu- lamalarına da yer verilmiştir. Böylelikle evrensel bir kavram olan “ölüm”ün Kırgız Türkleri için ifade ettiği
anlamları görmek ve Türk toplulukları için genellemeler yapmak mümkün ola- caktır. Kırgız Türklerinde ölüm anında ve sonrasında yapılan işlemler belirli bir sı- rayı izleyerek gerçekleştirilir. Kırgızlarda birisi ölünce hemen imam çağırılır. Gelen imam ölünün ba- şucuna oturur, dua okur. Buna Kırgız- lar, “ıyman aytuu” derler. Kırgız halk inançlarına göre “ıyman”ı duyamadan ölen insan, kâfir (dinsiz) sayılır. Tabii ki buna kazada, yangında, savaşta kısacası beklenmedik anda ölenler katılmaz. Bu yüzden evde hasta, ölümü bek- lenen biri varsa imam önceden çağırılır. İmam, duasını okuduktan sonra ölünün yüzünü kıbleye doğru çevirir, gözlerini kapatır, çenesini bağlar. Kelime–i Şaha-
KIRGIZ TÜRKLERİNDE ÖLÜM
“Death” in Kyrgyz Turks
Mayramgül DIYKANBAYEVA*
ÖZ Türk coğrafyasında sosyal yapı ve kültürel değerler açısından son yüzyıl içinde hızlı bir değişim ve geli- şim süreci yaşanmaktadır. Kırgızistan bu bakımdan araştırılmaya değer bir model oluşturmaktadır. Kültürel alanda gerçekleşen değişim ve gelişmeler çeşitli platformlarda ele alınmakta, araştırma ve incelemeler yapıl- maktadır. Amaç, Türk milletinin kültürel gelişim sürecinin yorumlanmasına katkı sağlamaktır. Buna bağlı olarak araştırmanın konusunu; ölümle birlikte başlayan ve bir yıl boyunca devam eden defin, taziye pratikle- rinin 3, 7, 40 dönemi içerisindeki âdetlerin, inançların Kırgızistan’daki durumu teşkil etmektedir. Anahtar Sözcükler Ölüm, defin, mezar, yas, Kırgız Kültürü. ABSTRACT Regarding the social structure and cultural values, a rapid change and development process is being experienced in the geography of the Turkish nations within the last century. From this point of view, Kyrgyzis- tan constitutes a model that is worth being researched. The changes and developments realized in the cultural domain are being considered on various platforms, and research and surveys are being carried out in this field. The target of all these studies is to contribute to the interpretation of this cultural development process. In relation to this work, funeral, burial and condolence and mourning rituals and traditions starting from the death and continuing during one year following the burial, the traditions regarding the 3, 7, 40 days following the burial constitute the topics of these studies. Key Words Death, burial, grave, mourning, culture of Kyrgyz.
* Gazi Üniv. Sosyal Bil. Enst. Türk Halk Edebiyatı Bölümü Doktora Öğrencisi. mayramgul@hotmail.com
http://www.millifolklor.com 89
Millî Folklor, 2009, Y›l 21, Say› 82
90 http://www.millifolklor.com
det ve Kelime–i Tevhit getirir. Evde yaş- ça büyük biri varsa ölünün ağzına yağ veya su damlatır. Bu işlemden maksat ölünün cennete gitmesini sağlamaktır. Ayrıca ölünün öbür dünyaya aç gitme- mesi düşüncesini de taşımaktadır. Bu işlem esnasında içeride kadınlar ağıt yakmaya, dışarıda erkekler yüksek ses- le ağlamaya başlar. Bu bölüme Kırgızlar “ökürüü” derler. Üzüntünün dile getiri- lişi olan ağıt söyleme kadın ve erkekler için farklı şekillerde adlandırılmaktadır. Kadınların ağıtlarına “koşok”, erkekle- rin ağıtlarına “ökürüü” denir. Ağıtlarla birlikte konu komşu ölüm haberini al- mış olur ve erkekler “ökürerek”, kadın- lar “koşok koşup” (ağıt yakarak) cenaze evine gelmeye başlar. Kırgız Türklerin- de sadece ölü evine ağıt yakarak gelirler. İstisnai bir durum olan aşağıdaki örnek- te ise babasının ölüm törenine çok küçük olduğundan dolayı katılamayan ve ocağı dağılmış bir çocuğun yıllar sonra ata me- zarına âdette olmamasına rağmen “ökü- rerek” gelişini tasvir etmektedir:
Eki sunun kuyuluş, Dayrasınday kan atam. Eki toonun urunuş, Çon zoozunday kan atam. Tañga cuuk sarı cıldızday, Atama bolcoş bolup barbadım. Birge cürüp canında, Atama coldoş bolup kalbadım. Çöptün başın termetken, Celdey baykuş bar beken? Atanın cüzün körbögön, Mendey baykuş bar beken? Kabılan atam ölböy kal, Calgızın cetim kalbay kal. Katar cürüp özüñö, Kaapırga nayza sunbadım. Anan atam ölbödün, Men senin ar coruguñ körbödüm. (Musaev 1995: 74)
İki suyun birikmiş, Deryası gibi han atam. İki dağın birleşmiş, Kayası gibi han atam. Sabahki sarı yıldız gibi, Atama yakın olamadım. Beraber olup yanında, Atama yoldaş olamadım. Ot başını sallayan, Yel gibi garip var mı ki? Atanın yüzünü göremeyen, Benim gibi garip var mı ki? Kaplan atam ölmeyeydin, Biriciğin yetim kalmayaydı. Beraber olup seninle, Kâfire mızrak vuraydım. Atam sonra öleydin. Ben senin her hünerin göreydim.
Manas Destanı’nda; Semetey, Buhara’dan ilk kez Talas’a geldiğinde, Manas’ın mezarına “ökürerek” gidişini anlatan yukarıdaki mısralarda özellikle babasızlığın yarattığı kimsesizlik duygu- su vurgulanmaktadır. Ölüm haberi herkese duyurulur. Buna Kırgızlar “kabar aytuu” derler. Kırgızlarda “kabar aytuu” (ölümün du- yurulması), ölünün mezarına toprak at- mak için çağırılma, insanların birbirleri- ne verdiği değeri ve ölen kişinin itibarını göstermesi bakımından önemlidir. Gü- nümüzde yaşamını canlı bir şekilde sür- düren “kabar aytuu” geleneği köklü bir gelenek olup, Manas destanında “kabar aytuu” ile ilgili şu satırlar geçmekte: Uçkan kuş menen carışıp, Añırday oozu açılıp Ak köbügü çaçılıp Okuroo tüygön ak tizgin Koş kolunda karışıp Acıbay ketti kabarga. (Manas 1984:142)
Uçan kuş ile yarışıp, Anırıp ağzı açılıp Ak köpüğü saçılıp
Millî Folklor, 2009, Y›l 21, Say› 82
http://www.millifolklor.com 91
Sıkı örülmüş ak dizgin İki elinde tutulup Acıbay gitti habere.
Kırgızlar, ölüm haberinin duyurul- masına ve cenazenin defnedileceği gün toprak atmak için çağırma âdetine çok önem vermektedirler. Bu âdeti, gerek ölü sahibi, gerekse çağrılanlar gereği gibi yerine getirmezse toplum tarafın- dan kınanırlar. Kara haberi alıp gelme- yenler için ölü sahibi; “bir avuç toprağını esirgedi, gelmedi” derken, çağırılmayan taraf da; “bizi saymadı, çağırmadı”, diye- rek küser. Bundan dolayı Kırgızlar kara haberi duyurma işinde çok hassas dav- ranırlar. Kırgızlar ömür suyu tükenmiş, kal- bi durmuş biri için “ölmek” fiilini doğru- dan kullanmazlar. Özellikle söz konusu yakınları olduğu zaman daha çekingen davranırlar. Onun yerine “kaza boldu” (kaza oldu), “köz cumdu” (göz yumdu), “ötüp ketti” (göçtü gitti), “eesine berdik” (sahibine verdik), “düynödön kayttı” (dünyadan göçtü), çocuklar için “uçup ketti” (uçtu gitti) sözlerini kullanırlar. Çünkü “ölüm” sözcüğü, ölenin yeniden dünyaya gelmesini engelleyebilir korku- sunu taşımaktadır. (Roux 2000: 45) Kırgızlarda ölüm haberini yakınla- rına duyurma, büyüklere düşen bir iş- tir. Buna “uguzuu” derler. “Uguzuunun” kendine has metotları vardır. Herhangi birisinin gelip yakının ölüm haberini duyurmaya hakkı yoktur. Duyurmak için gelenler kalabalık olmalıdır yani en az dört, beş kişi. Gelenler yukarıda be- lirttiğimiz gibi doğrudan ölüm ifadesini kullanmadan, incitmeden duyurmaya çalışırlar. Kalabalık olmanın amacı da yakının ölüm haberini alan kimsenin kendine zarar vermesini engellemektir. Bundan dolayı kapıdan içeri habersiz- ce giren kalabalığın arasında aksakal- lıların, yaşça büyük kadınların olması korkutucudur ve ev sahipleri için kötü
haberin ilk nişanesidir.1 Ayrıca yaşlıla- rın varlığı, toplumumuzda onlara verdi- ğimiz değer ve gösterdiğimiz saygıdan dolayı bizim bu acı haberi duyduktan sonra kendimizi kaybederek yanlış hare- ket etmemize engel olacaktır. Kırgızlar çok eskiden beri şiire, şarkıya meraklı ve bu konuda yetenek sahibi bir millettir. Dolayısıyla ölüm ha- berini bile hüzünlü ezgilerle, şarkılarla, şiirlerle kopuz eşliğinde duyurmuşlar- dır. Kırgızların “uguzuu” geleneği köklü bir gelenek olup, çok eskilere dayanmak- tadır. Örneğin; Cengiz Han’ın gazabın- dan korkan halk, oğlunun ölüm haberini hana duyurmaya cesaret edememiştir. Sonunda bu görevi dönemin akını Ket Buka üstlenmiştir. Bu “uguzuu” XIII. yüzyılda yaşayan Arap âlimi İbn – al – Asip tarafından yazıya geçirilmiştir: Tuu kuyrugu bir kuçak Tulpar kaçtı ey, hanım, Tuurunan boşonup, Şumkar kaçtı ey, hanım. Altın taka, kümüş mık Duldul kaçtı, ey hanım, Altın ordo başınan Bülbül kaçtı ey, hanım. Deniz tolkup çaypalıp, Köl böksördü ey, hanım. Terek tüptön cıgılıp, Cer böksördü ey, hanım. Ala – Too kulap baş bolup, Bel böksördü ey, hanım. Berekelüü nur kaçıp, El böksördü ey, hanım. (Kırgız Adabiyatını Tarıhı 2002:142)
Tuğ kuyruğu bir kucak Yürük at kaçtı ey, hanım, Kafesinden boşanıp, Sungur kaçtı ey, hanım. Altın nal, gümüş çivili At kaçtı ey, hanım, Altın saray başından Bülbül kaçtı ey, hanım.
Millî Folklor, 2009, Y›l 21, Say› 82
92 http://www.millifolklor.com
Dalgalanıp dökülüp, Göl azaldı ey, hanım. Ağaç dipten yıkılıp, Yer azaldı ey, hanım. Ala – Dağ başta yıkılıp, Geçit azaldı ey, hanım. Bereketli nur kaçıp, El azaldı ey, hanım.
Oğlunun ölümünden haberdar olan Cengiz Han da: Ket, ket, ket Buka, Kebi suuk, it Buka. Karap turgan karşımda, Kaşın da kursun, it Buka. Küü menen sayragan, Sözün da kursun, it Buka. Kara candı kaşaytkan, Çırın da kursun it, Buka. Atayı kelgen aldıma, İşin da kursun, it Buka. Komuz çertip corugan, Tüşün kursun, it Buka. (Kırgız Adabiyatının Tarıhı 2002:142) Git, git, git Buka, Sözü soğuk, it Buka. Bakıp duran karşımda, Yüzün kahrolsun, it Buka. Ezgi ile söyleyen, Sözün kahrolsun, it Buka. Canımı benim acıtan, Sesin kahrolsun it Buka. Mahsus gelen karşıma, İşin kahrolsun, it Buka. Kopuz çalıp yorumlayan, Düşün kahrolsun, it Buka. diyerek Buka akını kovmuştur. Aslın- da şairin kendi ismi sadece Buka imiş. İşte bu olaydan sonra akının adına Ket lakabı eklenmiş ve Ket Buka olarak anıl- maya başlandığını yukarıdaki mısraları aldığımız kaynaktan öğreniyoruz. Ayrıca Naciye Yıldız, Kırgız Türklerinin ölümle ilgili şiirlerine Kırgız Halk Edebiyatı I adlı eserinde geniş bir şekilde yer ver- miştir (Yıldız 2007:105-140).
Görüldüğü gibi ölüm haberini du- yurma işi (uguzuu) dikkatli davranmayı talep etmekte ve günümüzde de varlığını canlı bir şekilde sürdürmektedir. Kırgızların dinî inançlarına göre ölenin yakınları ve çoluk çocuğu üzerin- de dört hakkı vardır. Bunlar: 1) Ölüyü yıkayıp kefenlemek ve cenaze namazı kı- larak defnetmek; 2) Ölünün borcu varsa ödemek; 3) Vasiyetini yerine getirmek; 4) Ondan kalan malı - mülkü bölüp, mi- ras sahiplerine vermek. Kırgızlarda vasiyet çok önemlidir. Buna Kırgızlar “kereez aytuu” derler. “Kereezini aytmak” (vasiyet etmek) her insanın hakkıdır. Günlük yaşam- da, hastalık zamanlarında ya da aynı mahallede birinin ölümünün ardından veya çok yaşlanmış kimselerin zaman zaman evlatlarına malının mülkünün paylaşımı, bakıma muhtaç çocuğunun ve eşinin bakımını diğer evlatlarını üzerine bırakmak veya ölümünden sonra verile- cek aşta hangi atının kesileceğiyle ilgili vasiyette bulunduklarını biliyoruz. İşte ölüm sonrası bu vasiyetleri yerine ge- tirmek ölenin yakınlarının, çocuklarının görevidir. Özellikle baba vasiyeti mutla- ka yerine getirilmelidir. Aynı zamanda “kereez”i (vasiyeti) yerine getirmek acılı aileyi avutmaktadır. Kırgızlarda cenaze üç gün bekletilir. Bu üç gün içinde defin töreni hazırlıkla- rı yapılır, kurban kesilir, ölenin uzakta yaşayan yakınları varsa gelir. Yakınla- rından ölüyü görmek isteyenlere imam, ölünün yüzünü açar gösterir. Eş dost, konu komşu uzak yakın demeden üç gün boyunca taziyeye gelir. İlk gelenler “ökü- rerek” gelir. Gelen erkek ise ona dışarıda çadırın önünde oturan erkekler, kadın ise çadırın içinde ters dönüp ağıt yakıp oturan kadınlar eşlik ederek karşılarlar. Gelenler, ölü yakınlarıyla beraber birkaç dakika ağladıktan sonra onları avutma- ya çalışır. Taziyeye gelenler tarafından ölü
Millî Folklor, 2009, Y›l 21, Say› 82
http://www.millifolklor.com 93
yakınlarına genellikle şu sözler söylenir: “Köp ıylabagıla, artı kayırluu bolsun” (çok ağlamayın, arkası hayırlı olsun), “Kuday Taala kalgan ömürün sizge bersin”(Allah kalan ömrünü sizlere ver- sin), “Catkan ceri cayluu, topuragı torko bolsun” (mekânı cennet, toprağı yumuşak olsun), “Baarıbızdın bara turgan ceribiz oşol cer” (hepimizin gideceği yer orası), “Ölüm uluk aga karşı bolbogula” (ölüm uludur, isyan etmeyin), “Bul Kudaydın buyrugu” (Bu Allah’ın emridir), “Bergen dagı Kuday, algan dagı Kuday”(veren de Allah, alan da Allah), “Caşoo bar cerde ölüm bar” (ömür var yerde ölüm var). Aynı zamanda taziyeciler, bu dünyanın geçici olduğunu, öbür dünyanın gerçek olduğunu söyleyerek ölü yakınlarını ra- hatlatmaya çalışırlar. Cenazenin bekletildiği bu üç gün boyunca ölü evi çok kalabalık olur. Kur- banlar kesilir, çeşitli yemekler yapılır, sofra hiç toplanmaz. Kırgızların en iyi sıfatlarından biri de büyük küçük, uzak yakın demeden hep beraber el birliği ederek ölen kişi için hizmet etmeleridir. Kırgız Türklerinde ölen kişi iki kere yı- kanır. İlk mevta öldüğü gün yıkanır. Buna “Mayram suuga aluu” (bayram suya almak) denir. Yıkamanın ilkinde sabun kullanılmaz ceset sadece ılık suy- la yıkanır. Ölünün defnedileceği üçüncü gün sabahtan herkese defin saati bildiri- lir. Ölüyü esas yıkama işi bu gün gerçek- leşir. Buna Kırgızlar “söök cuu” (kemik yıkamak) derler. Ölü erkekse erkekler, kadınsa kadınlar yıkar. Ölüyü herhangi birisi yıkayamaz. Genellikle dünürleri ve ölü yakınları yıkarlar. Bu kişiler aynı zamanda yaşça büyük olanlardır. Ölüyü yıkamadan önce görmek isteyen yakın- ları varsa son kez görürler, ölüyle veda- laşırlar. Eğer ölenin anne babası varsa imamla beraber gelir, ölünün yüzünü açar, ağlamadan vedalaşır. Anneler üç kere: “Ak sütümden geçtim” (ak sütüm helal olsun, hakkımı helal ettim) der.
Bundan sonra yıkamak için seçilenler çadıra girerler, yıkama işine başlarlar. Mevtayı yıkayan insan sayısı değişir; ge- nelde beş ya da yedi olur. En yaşlı kişi mevtanın başını yıkar, diğerleri de kalan yerlerini yıkar. Ölü yıkanır, kefenlenir. Hem dinî inançlara hem de Kırgız inanç- larına göre kefenledikten sonra cenaze örtüsü açılmaz, cenaze kimseye gösteril- mez. Kırgızlarda cenazenin defnedildiği gün cenazeye gelenlere “cırtış”2 (kumaş parçası) dağıtılır. Belirtmemiz gereken önemli bir nokta, bu kumaş parçaları- nın yaşlı kimselerin ölümünde verildiği gençlerin ölümünde ise kumaş parçaları- nın verilmesinin uygun görülmemesidir. “Cırtış” aslında cenazeye katılanlara bir hediyedir. Ancak bunun başka bir an- lamı da vardır: “Siz de bu kişi gibi çok yaşayın, siz de yaşlanın”dır. Cenazeye katılıp “cırtış” alan anne babalar “cırtı- şı” götürüp aynı temenniyle torunlarına, küçük çocuklarına verir. Onlar da men- dil olarak kullanırlar. Günümüzde de yaşlanan dedeler, nineler en kalitelisin- den kumaşlar alıp, sandıklarına saklar- lar. Çocuklarına: “Bu benim “cırtışım”, gelenlere dağıtın”, diyerek vasiyet eder- ler. Böylece öldükten sonra şanlarının artmasında katkıda bulunurlar. Ölen kişinin şanını yaşatmak için 1901 yılında 96 yaşında vefat eden Kır- gız kadın generallerinden Kurmancan’ın defin töreninde, oğullarının cenazeye gelenlere gümüş para dağıttıkları mani- dar örneklerden biridir. (Kırgızdar 1991: 241) Cenazede bu tür uygulamaların ya- pılması, kurban olarak da tercihen atın kesilmesi ölenin şöhretine şöhret, ününe ün katar ve şanını artırır. Kırgızlarda birisi cuma günü defne- dilirse, o kişinin cennete gideceği inan- cı vardır. Mezarlığa, cenaze ile sadece erkekler gider. Cenazeyi alıp mezarlığa gelenler önce ata babalarına ve yakınla- rının ruhuna Kuran-ı Kerim’den sureler
Millî Folklor, 2009, Y›l 21, Say› 82
94 http://www.millifolklor.com
okurlar, dua ederler. Sonra kazılmış me- zarın başına otururlar. Ölünün yakınla- rından biri borcu olup olmadığını sorar, kalabalığa dönerek “alacağı olan benden alsın”, der. Sıra imama gelir: “Bu kişi na- sıl biriydi”, diye sorar. Kalabalık hep bir ağızdan çok iyi birisi olduğunu söyler. Kırgızlar, gelenek gereği ölenin arkasın- dan kötü söz söylemez. Ölüye hürmet et- mek yaşayanların en önemli vazifelerin- dendir. Bunun için ölü helalleşerek öbür dünyaya gönderilir. Böylece rahmetli ebedî yerine yer- leştirilir. Herkes bir avuç toprak alıp mezar üzerine bırakır. Buna Kırgızlar “toprak saluu” derler ve çok önem verir- ler. Çünkü ne kadar çok kişi mezarın üs- tüne toprak atarsa, ölünün günahlarının hafifleyeceğine ve onun yararına olaca- ğına inanırlar. Mezar üzerine toprakla, çökmüş bir deve görüntüsü yapılmaya çalışılır. Cemaat kırk adım attıktan son- ra durur, mezara doğru dönüp oturur, tekrar dua okurlar. Çünkü defnedilen kişinin artık sorgu melekleri tarafından sorgulanmaya başladığına ve okunan duanın ona yardımcı olacağına inanır- lar. Dua bittikten sonra kalkıp giderler. Mevtanın evine yaklaşınca “ökürmeye” başlarlar. Erkeklere çadırda ters dönüp oturan kadınlar ağıt yakarak eşlik eder- ler. Kırgız tabiriyle “ökürüü” rahmetli- nin yaşına göre uzar ve sona erer. Genel- de ölen kişi yaşlı ise “ökürüü” fazla sür- mez. Sonra imam Kuran okur, yemekler yenir, ölünün giysileri ölü yıkayıcılarına ve akrabalarına dağıtılır. Kırgızlarda “markumdun tüböklük- tüü cayı” (merhumun ebedî yeri) olarak adlandırılan mezar için, halk arasında “mürzö”, “kümböz”, “cay”, “beyit”, “kö- rüstön” tabirleri kullanılmaktadır. Kır- gız Türkleri mezarlıkların çok önemli ve kutsal mekânlar olduklarına inanır- lar. Ölüyü defnetme hazırlığının önemli aşamalarından birini oluşturan mezar ve mezarın kazılması ile ilgili de pratik-
ler mevcuttur. Kırgız Türklerinin dinî inançlarına göre “ölenin ebedî yerini” hazırlamak büyük bir sevaptır. Bundan dolayı mezar kazmak isteyenler çok olur ve gençler bu işi sırayla üstlenirler. Me- zarı, erkekler kazarlar. Bunun için ücret almazlar. Ancak ölü sahibi yine de bu kişilere belli bir ücret öder. Çünkü me- zar kazma işinin ne kadar ağır şartlar- da gerçekleştiğini bilir. Mezarlar kazma - kürek ile kazılır. Makinelerle kazılan mezarlar farklı olduğu için, özellikle yaş- lılar bunu istemez. Makinelerle kazılan mezarlara “kâfir” ya da “Rus mezarı” adı verirler. Mezar, bir metre derinliğinde ka- zılır. Sonra kıbleye doğru yuvarlak bir hazne oluşturulur. Büyütülerek içi bir mağara gibi olur. Kısaca, mezarın içi, iki kişinin rahatlıkla dönebileceği şekilde geniş olur. Kırgız mezarları genişliği ve şekliyle diğer toplumların mezarların- dan ayrılmaktadır. (Akmataliev 1993: 75, 76) Mezarların ölünün ebedî evi oldu- ğu inancı bu mezarların iki oda şeklinde hazırlanmasına sebep olmuştur. Kırgız- lar, mezarlarını hep yol kenarlarına ya- parlar. Amaç yoldan geçenlerin ölünün ruhu için dua etmesini, Kuran okuması- nı sağlamaktır. Kırgızlarda, mezar üzerine bir abide dikmek, ölenin yakınlarının veya çoluk çocuğunun borcu olarak kabul edilmek- tedir. Ancak bu abide ölü “aşına” kadar, yani bir yıl geçmeden yapılmalıdır. Abi- denin yıl geçinceye kadar yapılmaması durumunda, aileye tekrar ölüm veya kö- tülük gelebileceği inancı vardır. Bu abideler topraktan, mermer taş- tan yapılır. Mermer taştan abideyi ge- nelde varlıklı aileler yaparlar. Yukarıda belirttiğimiz gibi Kırgız- lar cenazeyi üç gün bekletirler. Kırgız- larda ölüyü hemen defnetmek çok ayıp sayılır, “ölümüzden bıkmış mıyız ki he- men gömelim” der ve ölümle ilgili bütün
Millî Folklor, 2009, Y›l 21, Say› 82
http://www.millifolklor.com 95
âdetleri yerine getirmeye, ölünün ruhu- nu memnun etmeye çalışırlar. Kırgızlarda ölüyü anmanın birçok yolu vardır. Genelde definden sonra üçüncü, yedinci, kırkıncı günleri yapıl- maktadır. Bunlar “üçülük”, “cetilik”, “kırkılık” olarak adlandırılır. Son olarak tam bir yıl sonra ölünün yemeği verilir. Buna Kırgızlar “cıldık”(yıllık) veya “aş” derler. Ölü yemeği günleri dışında ölen kişi; mezar taşının konulduğu gün, öl- düğü gün, doğum gününde, Ramazan, Kurban bayramlarında ve cuma günleri anılır. Ölü ruhuna bağışlayarak kurban kesilir, yemekler verilir. Aslında kişinin ölümünden bir yıl sonraki ölü aşına ka- dar geçen süre, ölü evi için çok masraf- lı olur. Her zaman sofra kurulu kalır, kurban için büyük baş hayvanlar tercih edilir. Özellikle at kesilirse ölenin şanını arttırır. Kısacası yemek ziyafetleri hiç bitmez. Bundan dolayı Kırgızlar: Ölüm bardın malın çaçat, Ölüm zenginin malını saçar, Coktun abiyirin açat. Yoksulun ayı- bını açar, derler. (Kırgızdar 1993: 539) Ölenin ailesi varlıklı ise ölümle ilgili bütün dinî işlemler, örf âdetler rahatlıkla yerine getirilir. Eğer yoksul ise çok zorla- nırlar. Ölüyü defnettikten sonra kırkına kadar her cuma, bazı bölgelerde perşem- be günleri “cıt çıgaruu” (koku çıkarmak) denilen işlem yapılır. Mayalanmış ha- mur küçük parçalara bölünerek, kızdı- rılmış yağda pişirilir. Buna “boorsok” adı verilir. Ölünün bu yağdan çıkmış ekmek kokusunu alacağına ve karnının doyaca- ğına inanılır. Bu işlemin perşembe ya da cuma günleri yapılmasının nedeni, kut- sal sayılan bu günlerde, ölü ruhlarının kendi evlerini ziyaret edeceği inancıdır. Bu günlerde itinayla sofralar kurulur. Konu komşu, eş dost çağrılmadan gelir. Ölünün ruhu için Kur’an okur, dua eder, yemek yer ve Allah’tan mekânının cen- net olmasını dilerler. Bundan olsa gerek Kazaklar, Kırgızlar “Karnı acıkan karalı eve koşar”, derler.
Kırgızlarda kırkıncı güne kadar sü- rekli gelen giden olduğundan, yakınları yas tutan ailenin yanında, ölü evinde bulunurlar. Ölü evinde kırk gün boyun- ca perşembe ve cuma günleri yıkanmak yasaktır. Çünkü ölü ruhunun bu kutsal günlerde evi ziyaret edeceğine inanılır. Bu günlerde evine gelen ruh evinden sadece yemek kokusu alarak karnını do- yurmalıdır. Eğer bu günlerde evde birile- ri yıkanırsa gelen ruh evden sabun suyu içer ve bu durumdan memnun kalmaz inancı vardır. Ölüyü anma günlerinden biri olan “ölü aşı” geleneği Kırgızlar arasında asır- lardır dillere destan bir şekilde devam etmektedir. En eski “aş töreni” Manas destanında tasvir edilmiştir. Destanda Han Kökötay’ın aşına muhtelif uluslar çağırılır. Semerkantlılar, Kırımlılar, Oğuz Han ili, mağaralarda ve ormanlar- da yaşayan avcı klanlar, hatta Ruslar, Çinliler, Kalmuklar gibi kâfir kavimler bile davet edilir. Çin, Rus, Kalmuk peh- livanları arasında güreşler yapılır. (Ma- nas 1984:222) Günümüzde de Kırgızlar ölünün aşını vermeden rahat edemez. Ölü ru- hunun memnun olması için “ölü aşının” mutlaka verilmesi gerektiğini düşünür ve herkes kendi maddi durumuna göre üstüne düşen görevi yapar. Kırgızlarda da başka milletlerde ol- duğu gibi, ölenin ardından “yas tutma”, “ağıt yakma” âdeti vardır. Yas süresi zaman dilimiyle sınırlanmaktadır. Bu süreç, ölünün gömülmesinden başlayıp, bazı bölgelerde kırkına, bazı bölgelerde bir yıla yani “ölü aşına” kadar devam etmektedir. Yas süresinin belirlenmesi ölenin yakınlığına, uzaklığına; genç, yaş- lı, erkek ve kadın oluşuna bağlıdır. Kırgızlar genelde kırk gün yas tu- tar. Bu süreçte eğlenceye, düğüne git- mez, süslenmez, hep kara giyerler. Eğer yas tutan kadın ise başına daima kara örtü örter, hiç gülmez. Kadınlar erkek-
Millî Folklor, 2009, Y›l 21, Say› 82
96 http://www.millifolklor.com
lere göre daha fazla yas tutar. Ölenin karısı bir yıl boyunca yas tutar, renkli giysiler giymekten, makyaj yapmaktan, dışarıda topluma gözükmekten kaçınır. Buna “karaluu kadın” (karalı kadın) der- ler. Kırk gün geçmeden dışarı çıkmak zorunda kalırsa başını önüne eğerek yü- rür. Kırk gün boyunca sabah akşam ters dönmüş bir şekilde oturarak ağıt yakar. Ona kadının kayın validesi, görümceleri vb yakınları eşlik eder. Bu uygulamay- la ilgili güzel bir örneği İkinci Dünya Savaşı’nda babasını kaybeden şair Col- doşbay Abdıkalıkoğlu “Hayat Bitmez” şiirinde şöyle dile getirmiştir: Atamdı da apam koşçu ele, Muñduu kılıp ünün sozçu ele. Kara kiyip, açpay kabagın, Tan balasın ıylap tosçu ele. (Abdıkalıkov 1984:345)
Atama da annem ağıt yakardı, Üzüntülü sesiyle ağlardı. Kara giyip, asıp suratını, Şafağı ağlayarak karşılardı.
Eskiden kocası ölen kadınlar yüzle- rini tırmalayıp, saçlarını yolup, kendile- rine zarar vermeye çalışmışlardır. Hatta yaş deriden yapılmış çıplak deriyi belle- rine bağlayıp, kimseye göstermeden her gün biraz daha sıkarlarmış. Kemer gitgi- de belini kesip, bundan ciddi rahatsızlık- lar görenler, hatta ölenler bile olmuştur. (Kırgızdar 1993: 538)
Çın, çın, çın caman, Çınırıp çıkkkan ün caman. Tabaktay betke tak caman, Tasmaday belge kur caman. (Kırgızdar 1993: 539)
Çın, çın, çın kötü, Çınlayıp çıkan ses kötü. Tabak gibi yüze iz kötü, İncecik bele kemer kötü.
Yas tutmanın bir göstergesi olan bu işleme Kırgızlar “başı karaluu, beti cara- luu” (başı karalı, yüzü yaralı) der. Manas destanında Kanıkey’in koca- sının ölümünden sonraki durumu şöyle anlatılmaktadır:
Kan balası Kanıkey, Cayıp saldı çaçtarın, Buup saldı belderin. Kan balası Kanıkey, Cırtıp saldı betterin, Körgön künün köl aldı, İçken suusun sel aldı. (Musaev 1995:13)
Han çocuğu Kanıkey, Boş bıraktı saçlarını, Bağladı bellerini. Han çocuğu Kanıkey, Yırttı yüzlerini, Gördüğü gününü göl aldı, İçtiği suyunu sel aldı.
Ancak bu tür uygulamalar XIX. yüzyılın ortalarından itibaren hızlı bir şekilde varlığını yitirmiştir. Günümüzde bunun gibi uygulamalara çok nadir rast- lamaktayız. En son anma günlerinden bir olan “ölü aşı” verildiği gün, uzak yakın her- kes davet edilir. Kurban kesilir, çeşitli yemekler yapılır. Sofralar kurulur. Aile davetlilerle beraber mezarlığa gider, Kur’an okur. Evde de kadınlar son ağıt- larını yakar. Gelenler yemeklerini yiyip, dualarını eder ve evlerine dönerler. Ma- tem evinde ölü sahibinin en yakınları kalır. Dul kadının kara giysilerini çı- kartması matemin bittiğinin işaretidir. Buna “karasın aluu” (karasını çıkart- mak) denir. Belirtmemiz gereken önem- li nokta şudur: Kadınlar sadece kocası ölünce değil annesi, babası, çocuğu ölün- ce de karalar giyer. Geleneğe göre “kadı- nın karasın aluu” yani üzerindeki kara giysilerini çıkartma işini kadının kendi
Millî Folklor, 2009, Y›l 21, Say› 82
http://www.millifolklor.com 97
anne babası veya akrabaları üstlenir. Karalı kadının üzerindeki giysilerini çı- kartırlar, başındaki kara örtüyü alırlar, saçlarını toplarlar, beyaz örtü örterler, bu işlemleri yaparken: Iramatlıktın topuragı torko, Catkan ceri cayluu, Artı – kiyni mayluu bolsun. Mından kiyin ak eleçek, Başından tüşpösün. (El Adabiyatı Serisi 2003: 336)
Rahmetlinin toprağı yumuşak, Yattığı yer cennet, Arkası – sonrası iyi olsun. Bundan sonra ak örtü, Başından düşmesin,
gibi avutucu sözler söylerler. Ölen kişi- nin yakınlarına dünürleri, eşi dostu ta- rafından hediyeler verilir. Kadının başındaki kara örtü alın- dıktan sonra eskisi gibi dışarıya rahat- lıkla çıkabilir, sosyal hayata katılabi- lir. Bundan sonra dul kadın başkasıyla evlenme hakkını kazanır. Diğer Türk topluluklarında olduğu gibi, kocası ölen kadını, kocasının akrabalarından veya bekâr kardeşlerinden biriyle evlendirme geleneği Kırgızlarda da yaşamını canlı bir şekilde sürdürmektedir. Bu gelenek de çok eskilere dayanmaktadır. Manas ölünce Cakıp Han’ın veziri Meñdibay Kanıkey’e gelip: “Abi ölürse yenge miras, at ölürse postu miras”, diyerek kayınları Abıke veya Köbök’ün birisi ile evlenmesi gerektiğini söyler. (Musaev 1995:15) Kırgız yazarı Tölögön Kasımbekov tarihî romanı “Kırılan Kılıç”ta Hokand Hanlığı döneminde, 1860 yıllarında ge- çen bir olayı şöyle anlatmaktadır: Ayzaa- da dul kalalı üzerinden üç yıl geçti. İşte, beklenen gün geldi. Babası Camgır ile an- nesi akrabalarıyla geldiler. Ayzaada’nın üzerinden kara giysileri çıkartıldı. Böylece yas dönemi bitmiş oldu. Baba Camgır dünürünün bir şeyler demesini
bekliyordu. Fakat dünürü suratını as- mış, suskun bir şekilde boynunu büküp oturuyordu. Baba Camgır dayanamadı: “Dünürüm, bizi Allah birleştirdi, şimdi de Allah ayırıyor. Ne yapalım? Kaderimiz böyleymiş. Sen de Ayzaada’nın babası sayılırsın. Ayzaada genç. Gençliğine acı. İzin ver”, dedi. Bu sözler üzerine dünürü dayanamayıp, ağlamaya başladı. Hayır, dedi. Oğlum Temir’den öldüğü için ayrıl- dım. Şimdi de gelinim Ayzaada’dan diri ayrılamam. Temir öldüyse kardeşi Bolot var”.(Kasımbekov 1998: 284, 287) Kırgızların, ölülerin ardından yap- tıkları yas, yuğ törenleri asırlar içinde birtakım değişikliklere uğramış olmakla beraber, başlangıçta var olan âdetlerin esaslarını yaşatmış ve yaşatmaya devam etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder