âlameti olarak addedilir. Işık gökten yani, Tanrı katından gelir. Bahşedilmiş ışık, Tanrısaldır. Kutsal ışık,
kahramanların veya ulu kişilerin doğumları sırasında veya bebekliklerinde, günlük yaşamlarında veya
ölümlerinden sonra da görülür. Işık üzerine konan her şeyi kutsal yapar. Bu yönüyle ışık “kut” sayılır.
Altın ışık dağa, taşa, insana, dokunabilir. Dokunduklarını kutsallaştırır. Kutun değdiği kişi veya nesnelere
saygı gösterilir, onlara ibadet edilir (Gökalp 1974:40).
Hakas Türklerine ait Altın Arığ Destanı’nda yıldız kayması demek bir kişinin ölümü anlamına
gelir (Çobanoğlu 2003:149). Bu inanış Türkiye’de ve Irak Türkmenlerinde de aynı anlama gelir. Işığın
sönmesi yaşamın sönmesi demektir (Paşayev, 40).
Çorum’un Sungurlu ilçesinin Karakaya köyünde, çocuk yaşta ölen birinin cenazenin toprağa
konulduğu an, güneşin doğduğuna, mezara toprağın atıldığında güneşin kaybolduğuna inanılır. Başka bir
cenaze töreninde ölü mezara konduktan sonra, hava bozar, güneş çekilir ve yağmur başlar (Apaydın,
Döne).
Güney Amerika Kızılderililerinde, Eski Hindularda ve Sibirya Türklerinde güneşten hamile
kalmalar söz konusudur. Sibirya Türklerinde, evliliğin ertesi sabahı gelinin hamile kalabilmesinin en
güvenli yolu, doğmakta olan güneş ışınlarına göstermektir (Frazer II,220).
Yakut Türklerinde, yıldırım düştüğünde çeşitli madeni eşyalara vurularak sesler çıkarılır. Gökten
gelen yıldırım ilahî bir anlam taşır. Uygurlar göğe ok atalar. Bununla “Tanrının mesajını karşılama” söz
konusudur. (Ögel 1995:II,290).
Ebu Dülef’in anlattığına göre, Oğuzlar gök kuşağı gördüklerinde şenlikler yapar, güneşin battığı
tarafa doğru ibadet ederler. Kırgızlar ise, ışığın kendi kendine sönmesini beklerler (Şeşen 1974:88).
Işıkla ilgili inanışlar, halk arasında devam ettirilmektedir. Bunlardan bazıları şöyledir: Sabah
erkenden güneş ışığı vurmadan kalkılması gerektiğine inanılır. Güneş ışığı Tanrının yeryüzüne inen nuru
olarak kabul edilir. Türkiye’de değişik şehirlerde güneş ışığının değdiği ilk yer kutlu olarak addedilir.
Erzurum’da, Sarıkamış’ta, Malatya’da güneşin ilk ışıklarında evin, dükkanın kapısı, eve veya dükkâna
uğur bereket girsin diye açılır (Kalafat 1995: 38).
Eski Türklerde güneş ve ay tutulması, ışığın kötü ruhlarla mücadele etmesi anlamına gelir. Işıklı
dünyanın nesneleri olan ay ve güneş, kötü ruhlar tarafından tutulur yani yakalanır. Aydınlığa yardımcı
olmak için, insanlar bağırır, teneke çalar veya tüfek atar. Böylece ışıklı âleme yardımcı olunur (Đnan
1995:29).
Irak Türkmenlerinde, Zerdüşlükten kaldığına inanılan ışık ve karanlık mücadelesi, gece ve
gündüzün oluşumu şeklinde açıklanır. Işığın mücadelesini desteklemek için, gece aynaya bakılmaz,
akşam vakti ev süpürülmez, güneşin batımına yakın zamanda çalışılmaz. Aksi davranışların uğursuzluk
getireceğine inanılır (Paşayev :49). Irak Türkmenlerinde, dünyanın iyi ve kötü ruhlar üzerine kurulduğuna
inanılır. Azerbaycan’da ve Irak Türkmenlerinde güneş, ay ve yıldız iyi ruhlardır. Ay ve güneş tutulması,
iyilere kötülerin musallat olması anlamına gelir. Dev, ay nineyi; güneş nineyi tutmuş denir. Açık ve 11
kapalı mekânlarda yaygara koparılır, teneke çalınır, silah atılır. Böylece karanlığa karşı, ışık âlemine
yardımcı olunur (Paşayev: 51).
Erzurum’da, hastalıklı veya cılız çocukları olan anneler, gece aya bakıp: “Ya al, ya ver” diye
yakarırlar. Bunun sonunda çocuklarının ya sağlığına kavuşacağına ya da öleceğine inanırlar (Kalafat
1995:39).
Türkiye’de pek çok yerde ay ve güneş tutulması, yıldız kayması ölümün ön belirtileri olarak
kabul edilir (Önal, 1998, 245).
Halk arasında ışık, ad vermelere de yansır. Işık adı ile başlayan adlandırmalar ay, gün, yıldız ile
zengin bir göksel birikim oluşturur (Mitolojiler Sözlüğü I,379).
Ak renkle ilgili inanış ve adlandırmalar olumlu çağrışımlarla yüklüdür. Şaman, Tanrıya ak veya
alaca renklerde kurbanlar sunar (Eliade 1999:20). Ak ve kara Şamanlar arasında ak şaman daha
makbuldür (Eliade 1999:222). Destanlarda “Ak Dağ” geçer. “Ak Boz” at kahramanın atıdır. Ak deniz,
Altın Arığ, Ay Çarığ Han gibi adlandırmalar aynı anlayışın devamı niteliğindedir (Çobanoğlu 2003:142-
154).
Yine Irak Türkmenlerinde, horozun ötüşü ile, günün ağarması, ışığın karanlığı yenmesi anlamına
gelir (Paşayev, 49). Horozun ötmesi âdeta sihirli bir ötüştür, ışığın karanlığı yendiğini haber verir. Horoz
ötüşü ile cinler, kötü ruhlar ortadan kaybolur. Eğer kaybolmazlarsa onların ışıklı dünyada canlı
kalamayacaklarına inanılır (Önal 2003:233-284).
Ölüm âdetlerinde cenazenin yıkandığı yerde kırk gün mum yakılır. Ölenin evinde yedi gün ışık
yakılır. Eğer ilk kırk gün evin etrafında ruh ışık görürse, ruhun sevindiğine inanılır. Türkiye’de kimi
yerde ölenin mezarını başında, kimi yerde ölenin yıkandığı yerde ateş yakılır (Önal 1998:268-269).
Nevruz zamanı gerçekleştirilen (Mart ayının ilk çarşambası) “Kara Çarşamba” âdetinde erkekler
yüzlerine kara sürüp bir su kıyısında yüzlerini yıkarlar (Çay 141). Su kültü ile ilgili gelenek, aynı
zamanda karanlıktan aydınlığa çıkışı temsil eder.
Işık yaşamın güvencesidir. Đnsanlar ışığa sahip çıkarlarken karanlık onlar için ötekidir. Ötekinin
içinde kötülükler saklıdır. “Gün gibi aşikâr,” “Gece gebedir,” “Gece bir, Gezen bin” veya “Gecenin karnı
büyüktür, ne doğuracağı bilinmez,” gibi atasözleri gece ile gündüz hakkında toplum tavrını ortaya
koymaktadır. Halk inanmalarında geceleri tekin değildir. Cin, şeytan, peri, birtakım kötü ruhlar (Alkarısı,
Al, Albasması vs) geceleri gözükür.
Halk arasında “gözün aydın” alkışının karşıtı olan “közün kör olsun” kargışı, günlük
kullanımdaki ışık imajı ile ilgilidir. Alkış kelimesinin ak kökünden, kargış kelimesinin kara kökünden
geldiğini söylemeliyiz. Alkışlar yani dualar her zaman olumlu temenniler iken, kargışlar yani beddualar
olumsuz cümlelerden oluşur. “Ak gün ağartır, kara gün karartır,” atasözünde belirtildiği üzere ak kelimesi
aydınlık, ışık gibi olumlu anlamlarla yüklenmiştir. Ak süt, ak alın, ak yüz gibi örnekler çoğaltılabilir.
Kara ise çoğunlukla olumsuzluğun simgesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder