24 Ekim 2013 Perşembe

UYGUR ŞAMANLARI

                                                   UYGUR ŞAMANLARI



Genç Uygur araştırmacı Adil Gaffar Karizi’nin 2003-2004 yılları arasında Turfan Uygurları arasında yaptığı bir antropolojik araştırma6ya göre, bugün Turfan bölgesinde “molla” ve “büvi” adıyla bilinen 200’e yakın şaman olup, bunların büyük çoğunluğunu kadınlar teşkil etmektedir.  Bu şamanların büyük bir kısmı 30 ila 60 yaş arasında olup, en gençleri ise 10 yaşa kadar inmektedir. Şamanlar arasında dini eğitim alanlar mutlak çoğunluğu oluşturmakta,  ikinci sırada okuma yazma bilmeyen veya ilkokul mezunu şamanlar bulunmaktadır. Anket araştırmasına göre, Turfan bölgesinde şamana inanma oranı yüzde seksenlerde olup, kadınlar çoğunluğu teşkil etmektedir. İlginç olan, sanatçıların şamana inanma oranının çiftçilerinkinden fazla olmasıdır. Uygur şamanları şamanlık görevini soydan geçme, Hızır’a rastlama, rüya görme, aniden kaybolma, öğrenme, mollaların duasını alma, ruhsal hastalığa yakalanma gibi yollarla almaktadırlar. Araştırmaya göre, soyunda şaman olan kişilere sürekli gördükleri rüyalarında ruhlar tarafından şamanlık görevi telkin edilirken, bazılarına beyaz cüppeli, beyaz sarıklı, beyaz meseli, beyaz sakallı olarak tanımladıkları Hızır rastlamakta ve kendilerine bıçak veya hançer gibi sihirli şeyler verilmektedir. Bazıları rüyalarında güneş, ay, yıldız veya Hızır’ı gördükten sonra, gördükleri rüyayı üç aya kadar kimseye söylemeyip namaz ve dua ile meşgul olurlarken, bazıları aniden kaybolmakta veya uzak ıssız bir yerde bir kaç gün uyuya kalmaktadırlar. Bu süreçte pirler bunların ruhlarını götürüp üç gün boyunca eğitimden geçirmekte ve gelecekle ilgili ilimleri öğretmektedirler. Bazıları ustalardan öğrenmekte, zorlu bir çalışma sürecinden geçerek şaman olmaktadırlar. Bazı şamanlar bedenen zayıfladıkları veya hastalandıkları zaman şamanlık gücünü dua ile başkalarına geçirebilmekte, böylece şamanın duasını alanlar şaman olmaktadırlar. Bazıları ise bir ay veya 10 yıl müddetle ruhsal hastalık geçirdikten sonra şaman olabilmektedirler. Bu kişiler genellikle mollaya el verdiği halde süreci tamamlamayanlar, gördükleri rüyayı süresinden önce anlatanlar veya rüyalarında telkin edileni yerine getirmeyenlerdir. Araştırmacı Rahman Abdurehim’in Uygur şamanları arasında yaptığı araştırmaya göre de, Şaman adayları ruhlar tarafından yetişkinler arasından seçilir ve kırk gün eğitilir. Bu süreçte şaman adayı kırk gün kaybolur ve süt gibi bir sıvı (sütsıman suyuqluq)yla beslenir. Ruhlar bu kişileri yalnız ağaç veya harabeliklerde ya da ıssız mezarlıklarda eğittikten sonra, evlerine geri gönderirler. Toplumda “cin kaçırmış” (cin epqeçip ketken) diye adlandırılan bu kişilerin mizacı normal kişilerden farklı olup, davranışları da tuhaftır. Bu kişiler resmen şaman olduktan sonra ancak normale dönebilmektedirler. Şaman adayları bu süreçte gördüklerini kırk güne kadar kimseye söylememelidir. Aksi halde delirir ya da ölürler. Kadın şamanlar bu süreçte beyaz veya mavi renkli kumaştan elbise giymelidirler. Aday şamanlık görevini resmen üstlendikten sonra kendini açığa çıkarmalı ve evin yakınındaki yalnız ağaca beyaz çaput (tuğ) bağlamalıdır. Şamanlar ayrıca uygun buldukları zamanlarda ruhların kendilerine şamanlık öğrettiği yerlere gidip kurban sunmalıdırlar. Koruyucu ilahın nişanı olan yalnız ağacın altında kurban sunmalı veya tütsü yakmalıdırlar. Uygur şamanları bu yollarla şamanlık gücünü elde ettikten sonra “körmek”(görmek) veya “kişi körmek” (kişi görmek) diye ifade ettikleri ruhlarla iletişim kurma yeteneğine sahip olmaktadırlar. Buradaki “ruh” kavramı Tanrıyı, ata ruhunu ya da diğer şaman ruhlarını kapsar. Uygur şamanlarının bu tür yetişme tarzları Altaylılar, Buryatlar, Tunguzlar, Votyaklar, hatta Kuzey Amerika kabilelerindeki şamanların seçimi ve devşirimi ile büyük ölçüde benzeşmektedir. Bu bölge ve kavimlerin şamanlığında da şamanlığın kalıtsal aktarımı, yani babadan oğula geçmesi, şaman adayının ruhlar tarafından seçilmesi, şamanlığın rüyalarda telkin edilmesi ve öğretilmesi, adayın kendi istek ve çabalarıyla şaman olması veya şamanın gücünü oğluna veya bir başkasına aktarması, şamanların giysilerinin beyaz ve mavi renkten olması söz konusudur. Tek farkı, rüyalarda Hızır’ı görmeleri, rüyadan sonra, namaz kılmak ve dua etmekle meşgul olmaları ve günahtan kaçınmalarıdır.  Yani bugünkü Uygr şamanlarınıgeleneksel şamanlardan farklı kılan şey İslami unsurlardır. Uygur şamanları tipolojik bakımdan da geleneksel şaman tipleriyle benzerlik göstermektedirler. Adil Gaffar Karizi’nin araştırmasına göre, Turfan şamanları “ak yoldakiler” ve “kara yoldakiler” diye ikiye ayrılmaktadırlar. İnsanların iyiliği, mutluluğu ve yararı amacına yönelik faaliyet gösterenlere “ak yoldakiler”, insanların kötülüğü ve zararı amacına yönelenlere “kara yoldakiler” denmektedir. “Ak yoldakiler” şamanlık gücünü insanların sağlığı, mutluluğu, kısmetinin açılması için kullanırlar ve bu işte pirlerin tayin ettiği ücreti alırlar. “Kara yoldakiler” ise şamanlık gücünü “ak yoldakiler”in tam aksine insanların kötülüğü için kullanırlar. Cinci (cinkeş) diye de adlandırılan bu şamanlar büyü yaparken sidikle abdest alma, mezarlara ters binme, Kur’an ayet ve surelerini ters okuma, fare veya eşek kurban etme gibi İslam’a aykırı davranışlarda bulunurlar. Bu şekilde büyü yapılan kişiler ölürler ya da ömür boyunca hastalıklı yaşarlar. “Kara yoldakiler” muhtaç kişinin verdiği ücret nispetinde daha güçlü büyüler yapmaktadırlar. Kuzey Asya şamanlığında da şamanlar “ak şaman”, “kara şaman” olmak üzere ikiye ayrılır. Altaylılarda bu şaman tipleri “ak şaman” ve “kara kam”, Yakutlarda “ayı oyun” ve “abası oyun” diye ikiye ayrılmaktadır. Buryatlarda tanrılarla ilgili şamanlara  “ak şaman” (sagani bö), ruhlarla ilişkili olanlara “kara şaman” (karain bö) denmektedir. Bunlardan “ak şaman”lar beyaz, “kara şaman”lar mavi giyinmektedirler. Uygur kadın şamanlarının beyaz veya mavi renkli elbise giymeleri de bu bakımdan anlamlıdır. Burada göğü, gök tanrıyı, gök ruhlarını simgeleyen mavi (gök) renginin “kara şaman”ları temsil etmesi dikkat çekici bir ayrıntıdır. Buryatlardaki “kara şaman”ların doğuya götürülmeleri, doğunun mavi (gök)le simgelenmesi de “kara şaman”larla gök, gök tanrı veya gök ruhları arasında bir ilişki olduğunu göstermektedir. Anohin’in verdiği bilgiye göre, Altay şamanlarında yeşil kumaştan dikilen bir şaman giysisi aksesuarı bulunmaktadır ki, buna “abra” denmekte, “abra” Erlik’in cehenneminde bulunan pay teñis (kutsal deniz) canavarlarının soyundan olup şamanların yüce varlık Ülgen ile iletişiminde aracılık yapmaktadır. 11 Bu hususun konumuzla ilgisi ayrıca tartışılabilir. Bütün bunlar Uygur toplumunda bugün  “molla” ve  “büvi” diye adlandırılan kişilerin yetişme tarzları,  inançları, tipleri ve davranışları bakımından tipik birer şaman olduklarını göstermektedir. Ancak bunları İslami eğitim alan gerçek “molla” ve “büvi”lerden ayrı tutmak gerekir.
 2.Uygur Şamanlarının Pratikleri
 Günümüzde Uygur şamanlarının pratikleri daha çok falcılık ve hasta tedavisi üzerine yoğunlaşmış görünüyor.  Hatırlanacak olursa, hastaları tedavi etmek, kısırlığı gidermek, fal bakarak gelecekten ve kayıp şeylerden haber vermek, evi kötü ruhlardan arındırmak, kurban sunmak, hayvanlara zarar veren kötü ruhları kovmak Türk şamanlığının temel işlev ve görevlerindendir. Araştırmalar bugünkü Uygur şamanlarının pratiklerinin de bu temel işlev ve görevleri yerine getirmeye yönelik olduğunu göstermektedir. Uygur şamanlarının pratiklerini fal bakma, büyü ve hasta tedavisi olmak üzere üç ana grupta toplamak mümkündür:
2. 1. Fal Bakma (Pal Bekiş) Falcılık
 Uygur şamanlarının en çok uğraştıkları işlerden biridir. Bunun temelinde insanların gelecekte olacak iyi veya kötü şeyleri önceden öğrenme merakı yatmaktadır. Uygur şamanları genellikle salı, çarşamba ve cumartesi günlerinin akşamları fal bakabilir ve hasta tedavi edebilirler. Çünkü ruh (cin)lar bu günlerin akşamları şamanlarla bir araya gelmektedirler.
2.1.1. Hatim Duasıyla Fal Bakma (Xetme Ötküzüş)
Bu deyimdeki “hetme” öğesi “Kur’an’ın tamamını okuma” anlamına gelen “hatim” kelimesinin Uygur Türkçesindeki söyleniş biçimidir. “Hetme” kelimesi Uygur Türkçesinin İzaxliq Sözlüğünde “cenaze defnedildikten sonra mezar başında ve cenaze uğurlandıktan sonra cenaze evinde kur’an okuma” şeklinde açıklanmıştır. Uygur Türkçesinde “xetme” kelimesi ile ilgili yine “xetme istiğpar” ve “xetme kur’an” deyimleri olup, bunlardan “xetme kur’an” deyimi ölülerin ruhlarına adayarak kur’an okuma anlamına gelmektedir. “Hetme ötküzüş” deyimiyle ifade edilen ayin ise ölülerle ilgili değil, daha çok dilek dileme, fal bakma ve gelecekten haber alma amacıyla düzenlenmektedir. Ayinde Kur’an okunsa da, bundan gözetilen amaç farklıdır. Turfan Uygurları arasında Salı ve Perşembe günleri 3 ila 7 kişinin katılımı ve bir kadın şamanın yönetiminde düzenlenen bu ayinde, önce yemekler yenir, sonra sofraya çeşitli renkteki 111 adet taş konulur. Kadın şamanın Kur’an okumaya başlamasıyla diğer kadınlar da önlerindeki taşları alarak Kur’an’dan ayet ve sureleri sırasıyla okurlar. Hatim sonrası duada büvi denilen kadın şaman sofra sahibine neler yapması gerektiğini iletir. Sonra dilek dilenir, fal bakılır ve gelecekten haber verilir. Görünüşte İslami olan bu ayinin amaç bakımından şamanik olduğu görülmektedir.
2.1.2. Tespih Çekerek Fal Bakma
 Şaman muhtaç kişinin adını, yaşını ve annesinin adını öğrendikten sonra, tespih çekerek Kur’an’dan ayet ve sureleri okur ve kişinin başına gelecekleri haber vererek yapması gerekenleri iletir.
 2.1.3. Boğularak Fal Bakma (BoğulupPalÉçiş)
 Şaman koyun yağı, tütsü, ardıç dalı, buğday kepeği ya da koyun tezeğiyle kendi mezar şeyhleri için tütsü yakar ve tütsü kâsesini kapının sağ taraf eşiğine koyarak kapıyı ardına kadar açık bırakır. Sonra şaman kapıya yönelik oturup tespih çekerek “çağırma duası” okur. Beş on dakika sonra sara nöbeti geçirmiş gibi kendini kaybeder ve her tarafa kendini atar. Yardımcıları şamanın ellerini sıkı sıkıya tuttuktan sonra, şaman muhtaç kişinin sorularını cevaplar. Genellikle hastalık sebep ve tedavi çaresi, kaybolan eşya, karı koca ilişkisi ve gelecekte olacaklarla ilgili sorular sorulur. Sonra şaman yavaş yavaş kendine gelerek “uğurlama duası” okur. Buradaki “çağırma duası” ve “uğurlama duası”ndan ruhları çağırma ve uğurlama kastedilmektedir. Ruhlar gelip şamanın boğazını sıkıp yere yıktıktan sonra onun ağzıyla sorulara cevap verdiği için şaman ne dediğini bilmez. Sonunda fal baktıran kişi şamana para veya ekmek gibi şeylerini takdim eder.
2.1.4. Yüzünü Kapatarak  Fal Bakma Önce şamanlar abdest alıp tespih çekerek “çağırma duası” okur. Sonra elleri veya kadın şamansa başörtüsüyle yüzlerini kapattıktan sonra kıbleye dönük oturarak soruları cevaplar. Sonra “uğurlama duası” edilir.
2.1.5. Ateş Ve Kemikle Fal Bakma
 Şaman koyunun kürek kemiğini ateşe atarak kemiğin yanma şekline göre fal baktıranın ihtiyacına göre gelecekten haber verir.
16 2.1.6. Taş ya da Koyun Tezeğ iSayarak Fal Bakma
 Bu falcılığı meslek edinmiş şamanların faaliyeti olup, 41 taş veya koyun tezeği ortaya atılır. Taşların konumu, tek veya çift sayısına göre gelecekten haber verir. Uygur şamanları arasında bunların dışında yine ebced hesabına göre fal bakma, Kur’an ile fal bakma türleri de söz konusudur.
2. 2. Büyü (Sehir-CaduQiliş)
 Uygur Türkçesinde “sehir” veya “cadu” terimiyle ifade edilen büyü Şamanizmin karakteristik özelliklerinden biridir. Büyü ile uğraşan Uygur şamanları kendilerine başvuran kişilerin taleplerine göre onların rakiplerinin bahtı ve kısmetlerini bağlamaya ve onlara zarar vermeye çalışmaktadırlar. Bunun için kilidi okuyup kapattıkatn sonra anahtarı saklarlar ya da kuklaya okuyup üfürerek elini ayağını bağlayıp iğne batırdıktan sonra belirli bir yerde saklarlar.
Evli çiftlere ait parçalara büyü yaparak çiftlerin boşanmalarını sağlarlar. Şamanlar bu tür işlemlerde deKur’an’dan ayet ve sureler okumaktadırlar.
 2.3. Hasta Tedavisi (Davalaş)
 2.3.1. Hançer Oynatma (XencerOynitiş)
 Uygur şamanları hasta tedavisinde hançere Kur’an’dan ayet ve sureleri okuyup üfürerek hastanın bedenine sürterler ve bu şekilde bedene girip hastalığa sebep olan kötü ruhları kovduğuna inanırlar. Hasta tedavisinde kullanılan bu hançerlerin biçimi, büyüklüğü ve küçüklüğü farklı olup, her birinin farklı özelliği bulunmaktadır. Bunlar şamanın pirlerinin telkin ve buyurmasıyla yapılmış ya da Hızır tarafından verilmiştir. Abdurehim Rahman’in tespit ettiği hançerle tedavi (Xencer Sélip Oquş: “hançer vurup okuma”) yönteminde, şaman uzun saplı hançeri veya bıçağı yere koyup tütsü yakar ve iyi ruhlara dua eder, sonra hançeri alıp “azaim duası” ederek hastanın ayağından başına kadar gezdirir ve bunu üç veya yedi kere tekrarlar. Son olarak şaman hançeri hastanın ağrıyan bölgesine doğru çok hızlı bir şekilde sokma hareketi yapar.
 2.3.2. Hayvan Tüyü ve Kemikleriyle
 Hasta Tedavisi Şamanlar hastanın adı, annesinin adı ve yaşını sorduktan sonra ayı pençesini önüne koyup Kur’an’dan ayet ve sureleri sesli okuyarak üfürür, sonra okunan ayı pençesini hastanın durumuna göre kendilerine has bir biçimde kullanırlar. Kadınların göğüs ağrısı, kısırlık ve çocuklardaki bazı psikolojik rahatsızlıkların bu şekilde şifa bulduklarına inanılır. Hasta tedavisinde kullanılan ayı pençesinin ana ayının sol pençesi olduğuna, bunun da avcıların pirinin dağda avladığı ayının pençesi olduğuna inanılır. Rahman Abdurehim’in tespit ettiğine göre, şamanlar kuş tüyüne okuyarak da hasta tedavi etmektedirler. Kuş tüyü ile tedavi (quş peyi bilen oquş) yöntemi de hançerle tedavi yöntemine benzer. Burada hançer veya bıçağın yerini kuş tüyü alır.
 2.3.3. Ruh Göçürme (Roh Yötkeş)
 Çocuklar çok zayıf ise, belirli bir kötü ruh veya devin musallat olduğuna inanılır ve şamana başvurulur. Şaman kötü ruhların çocuğun kuklasına göçürülmesi gerektiğini söyler. Çocuğun ailesi beyaz bez ve pamukla kukla (azaim qorçiği) hazırlar. 50 santimetre boyundaki kuklanın cinsiyeti çocuğunki ile aynı olmak durumundadır. Hastanın ailesi bununla birlikte yine “cin aşı”, “cin kasesi” (cin çöçigi) ve “cin kaşığı” (cin qoşuği) hazırlar. Bunlar hazırlandıktan sonra şaman önce tütsü yakıp ruh çağırma duası okur, sonra kuklayı çocuğun yanına koyarak “azaim duası” okur. Çocuktaki kötü ruh bu şekilde kuklaya göçürülmüş olur.
 2.3.4. Hile Yapma (AlQiliş)
Eli veya ayağı ağrıyan hasta şamana başvurduğu zaman, şaman bunun kötü ruhların musallat olmasına bağlar ve hastaya “ak can” (ak tavuk, ak koyun ve beyaz güvercin) ya da “kara can” (kara tavuk, kara koyun, kara güvercin) bulup getirmesini buyurur. Getirildikten sonra, şaman hayvanı hastanın ayağına veya eline beyaz iple bağlayarak “ruh göçürme duası” okur. Bu süreçte şaman elindeki kartal veya atmaca tüyü ile hastanın başından ayağına ya da ayağından başına kadar gezdirip üfürür. Seans tamamlandıktan sonra, hasta şamanın gösterdiği şekilde, “can”ı bir mezarlığa ya da yalnız ağacın altına götürüp keser ve oraya gömer.
 2.3.5. SadakaVerme (SediqeQiliş)
 Şamanlar hastanın falına baktıktan sonra iyiliklerin gerçekleşmesi ve kötülüklerden korunması için farklı renkteki koyun, dana, keçi, tavuk ve güvercin gibi evcil hayvanları tanrı veya pirlere adayarak kurban etmelerini buyururlar. Kurbanın rengi, zamanı ve yönünü şaman belirler. Sonra Kur’an’dan ayet ve sureler okuyarak kurbanı keser ve akan kanı hastanın hastalıklı veya ağrıyan bölgesine akıtırlar. Şamanın izni olmadan bu kan temizlenmez. Kurbanın rengi genellikle ak, kara, gök ve kırmızı olmaktadır. Bazen şamanlar fal bakarken veya hasta tedavi ederken muhtaç kişinin para pul, ekmek, kumaş gibi şeyleri belirli sürelerle zayıf ve engelli kişilere ücretsiz vermelerini buyurur. Bu şeyler önce şamanlar tarafından okunup üfürülür.
2.3.6. Mezar Ziyareti
 Araştırmaya göre, Turfan bölgesinde 100’den fazla mezar ve türbe olup, şamanlar fal baktıran veya tedavi olan kişilerin durum ve ihtiyacına göre belirli kutsiyeti olan mezar ve türbelere gidip ziyaret etmelerini buyururlar. Bu kişiler beraberinde götürdükleri yağ ve pamuklardan fıtıl yaparak çırağ yakarlar, akabinde oturup dua ve dilekte bulunurlar, mezarın şeyhine sadaka verirler. Bu süreçte bazıları yemek verir, bazıları kurban keserler. Çırağ yakıp dilek dilemek bu faaliyetin temel unsurudur. TÜBİTAK destekli 109K072 Nolu “Çubuk Havzası Alevi Ocakları Üzerine Bir Araştırma” konulu proje çerçevesinde yaptığımız gözleme göre, Çubuk yöresinde de her yatırın kendine has tesiri ve belli başlı hastalığa şifa verme etkisi bulunduğuna inanılmaktadır, dolayısıyla türbelere ziyarete giden kadınlar mum yakıp dilek dilemektedirler. Bunlardan başka yine şaman tedavisi ile ilgili çırağ koyup okuma (nökçe qadap oquş), kazma basarak okuma (ketmen bésip oquş), sıçratma (çaçratqu séliş)ateş göçürme (ot köçürüş), tütsüleme (isriq séliş), aşlama (aşlaş), uçuklama (uçuqdaş), ruh çağırma (rohini çaqiriş), çaput bağlama (tuğ-çoken bağlaş), muska yapma (tumar püküş) gibi şamanlık uygulamaları da bulunmaktadır. Dikkat edilirse, taş, koyun tezeği, ardıç dalı, tütsü, ateş, kemik, hançer, tespih, ayet ve sureler, Hızır, ayı pençesi, kuş tüyü, kartal tüyü, çırağ, kurban söz konusu şaman pratiklerinin temel unsuru olarak karşımıza çıkar. Bunlardan İslam inanç ve kültüründen geldiği kesin olan tespih, Hızır, ayet ve sureler dışında, diğerlerinin hemen hemen hepsi geleneksel şaman kültürüne aittir. Kur’an-ı Kerim’den ayet ve sureler okumak bütün pratik ve uygulamaların ortak unsuru gibi gözükmektedir.
 3. Peri Oyunu (PéreOyuni)
 Uygur şamanlarının hasta tedavisinde düzenlediği ayinler içerisinde psikolojik hastalıklarla ilgili icra edilen “pére oyuni” (peri oyunu) ayini karakteristiktir.  Perihonluk ya da bahşılık diye de adlandırılan bu ayin hastanın üzerindeki kötü ruhların kovulması hedef ve amacına dayanmakta ve büyüsel dans, müzik ve dualarla birlikte icra edilmektedir. 20. yüzyılın başlarında Malov, S. Oldenberg, Pantusov gibi Türkologların ayrıntısıyla tespit edip kayda geçirdiği bu ayinin kökeni Tarançi bahşıları arasında Hz. Fatma’ya dayandırılmaktadır. “Bir gün Hazreti Fatma bir ağacın gölgesinde oturuyordu. Havadan bir kuş gelip bu ağacın bir dalına kondu, dal derhal kurudu. Bu menhus kuşun gölgesi Fatma’nın üzerine düştü. Fatma hastalandı. Hekimlerin ilacı fayda vermedi. Tanrı tarafından kırk eren geldi. Bu erenler bir tuğ dikip etrafında dolaştılar. Fatma iyileşti. Böylece bakşılık Hazreti Fatma’dan bakşılara kaldı.” Görüldüğü gibi, şamanlar kendi inaç ve kültürünü Müslümanlığa dayandırmak, dolayısıyla Müslüman toplumda meşruiyet ve kutsiyet kazanmak çabası içerisindedirler. Oysa peri oyunu (pére oyuni) gerek inanç, gerek teknik, gerekse amaç yönünden tamamen şaman kültürüne hastır. Bu oyunu icra edenlere “bahşı” ya da “perihon” (< peri – han) denmektedir. “Oyun” adı verilen bu ayinde kullanılan nesne ve objeler de şamanik olup Müslümanlıkla ilgisi bulunmamaktadır.  Bu konunun analizi için önce ayrıntıları gözden geçirmekte fayda vardır.  Rahman Abdurehim’in verdiği bilgiye göre, “peri oyunu”nun hazırlk aşaması şöyle olmaktadır: Şaman veya bir kaç yardımcı (hepiz < hafız)sı 1, 3, 5 ya da 7 adet tef, 40-50 santimetre uzunluğunda hançer veya 20 santimetre uzunluğunda bıçak, tahta saplı kamçı, 4-5 metre uzunluğunda iki kat urgan, yedi kertikli çilan (kuşburnuya benzeyen bir ağaç türüdür) dalı, kartal veya atmaca tüyü vs.leri getirir. Hasta yakınları da şeftali veya diğer meyveli ağaç dallarından yapılmış bir adet kazık, cinleri bağlamada kullanılan iki metre uzunluğunda beyaz ip, inek sütü ya da suya tuz karıştırılarak hazırlanmış “han suyu”ndan bir kâse, bir beyaz horoz, 50 santimetre kızıl, kara, ak ve gök (mavi) renkli kumaş parçası, beş metre beyaz kumaş, yedi evden toplanan yedi parça bez, 40 çırağ, 40 pişi hazırlar.  Ayin  bu hazırlık aşamasından sonra özetle şöyle icra edilir: Büyük bir karanlık odanın içine tuğ bağlanır. Yünden yapılmış bu ip (arğamça)’in bir ucu yerdeki kazığa, diğer ucu ise bacaya bağlanır. İpin bacaya bağlanan ucuna “yurun-jurun” diye adlandırılan çeşitli renkteki kumaş parçaları (kurak) ve elma, söğüt dalları bağlanır. Hasta kişi bu tuğa sıkıca tutunup oturur. Üç veya beş kişiden oluşan bahşılar perihonluk elbiselerini giyip (çeşitli renklerden oluşan kumaş parçalarını birleştirerek dikilen elbise) tuğ çevresinde yarı çember şeklini oluştururlar. Üç bahşı tef çalar. Bahşılardan biri perihon başı olarak, elindeki kötü ruhu kovalayan sopa veya söğüt dallarıyla efsun okumaya başlar. Bahşı grubu hastayı tuğ çevresinde tef eşliğinde dönmeye davet eder. Baş perihon da semah etmeye başlar. Hasta semah edecek gücü kalmayıp oturursa, baş perihon elindeki “efsun sopası”yla vurarak onu sema etmeye zorlar. Bahşıların ilahileri gittikçe yükselir. Bazen hasta bayılıp düşer. Bayılmak perihonlara göre iyiliğe işarettir. Bu, hastayı çarpan cinlerin mağlup edildiği anlamına gelmektedir. Tef (dap), hançer veya bıçak, kamçı, ip, yedi çentikli ağaç dalı,  kartal veya atmaca tüyü, inek sütü, bez, horoz, “han suyu”, tuğ, ateş bu ayinde kullanılan temel unsurlardır. Bunlardan tef geleneksel şaman ayinlerindeki tüngür adı verilen davulun karşılığı olup, fonksiyonları aynıdır. Suya tuz karıştırılarak hazırlanan “han suyu” da şamanların rakı (arak) veya kımızına karşılık gelmektedir. Şamanların ayinlerinde ruhlara rakı (arak) serpmeleri çok yaygın bir uygulamadır.
Ayin sırasında kullanılan kamçı aslında şaman dualarında davula vurulan tokmağın adıdır. Diğerleri de dini-mitolojik değer içeren şamanik unsurlardır. Bu ayin sırasında şaman (bahşı)ların Ali Şir Nevai kitaplarından kaside ve gazeller okuyarak yüce ruhlardan yardım istemeleri36 ayrıca dikkate değerdir. Bu dil büyüsü veya söz ve kelimenin gücü, insan ve ruhlar üzerindeki tesiriyle ilgili olmalıdır. Ayin sırasında açılan Kur’an-i Kerim, edilen dua tekbir, katılımcıların “Allah”, “amin” nidaları, şaman (bahşı) yardımcılarının “bismilla, lailahe ilella, adem safi’ela, çahariyar, ikki imam…” demeleri, şamanın “euzü billahi ezemtu eleykum ya devler, ya periler, sizemtu eleykum devler, şeytanlar…” diye ruh çağırması, “Alla tövbe” demesi ayine İslami renk ve çeşni vermektedir. Ancak bunlar özdeki değil, kabuktaki şeylerdir. Aslında peri oyunu (pére oyuni), ayinde kullanılan oda ve tavandan tabana doğru bağlanan tuğ bakımından, Altaylı şamanların ayinini hatırlatmaktadır. Altaylı şamanlar ruhlara veya tanrılara kurban ayini yaparken özel bir çadır kurarlar. “Bu çadırın tam orta yerine taze ve yeşil kayın ağacı dikilir; bu ağacın çadır içinde kalan dalları budanır, çadırın tepesine çıkan kısmındaki dallar, bir top halinde, bırakılır ve oraya bayrak bağlanır. Kayın ağacı dokuz yerinden kertilir, bunlara ‘taptı’ denir k, ‘basamak’ yahut ‘merdiven’ demektir.” Bunlar arasında denklik kurmak gerekirse, bu; çadır = oda, kayın ağacı = ip,  bayrak = tuğ, dokuz kertikli kayın  = yedi kertikli çilan (kuşburnuya benzer ağaç türü) şeklinde gösterilebilir. Abdülkadir İnan Yakut şamanlarının davul bulunmadığı zaman atkuyruğu kullandıklarını, atkuyruğunun Doğu Türkistanlı bahşıların tuğuyla karşılaştırılabileceğini belirtir. Atın şamanların göksel seyahatindeki rolü düşünülürse, atkuyruğu veya bununmukabiliolan tuğun ayindeki önemi anlaşılmış olacaktır. 
4. Şaman Duası
 Uygur şaman ayinleri sırasında okunan dualar kendine özgü şiirsel yapılarıyla Uygur halk şiirinin önemli bir türünü oluşturmaktadır. Uygur halk şiirinde “pére koşaklırı” diye adlandırılan bu şiirler şamanlar tarafından ayinlerde özel besteyle okunmakta, tef (dap) eşliğinde okunan bu dualarla birlikte dans edilmektedir. Bu şiirlerin şekil ve muhteva özelliklerini aşağıdaki gibi göstermek mümkündür: 
4.1. Peri Koşaklarının Şekil Özellikleri
4.1.1. Beyit (İkili) Nazım Şekliyle Düzenlenmiş Şiirler 
İşniñ béşi bismilla, iş başlidim bismilla, 
Yolğa kirdim bismilla, men oquymen bismilla.
                 İşin başı bismillah, işe başladım bismillah,
                 Yola girdim bismillah, okuyorum bismillah. 
Çigit yéği çıqarġan,qala bilen çoruqcoğaz,
 Cinlar bilen sözlişidiğan özemmen Molla Şavaz. 
                 Çigitten yağ çıkaran inek ile deri yayık,
                 Cinlerle konuşan ben kendim Molla Şavaz.
Özem bolsam evetlik, işken suyum şervetlik, 
Cinlarnıqoğlığanda men oquymenğeyretlik.
                  Ben kendim ölümsüzüm, içtiğim su şerbetli,
                  Cinleri kovarken, okuyorum gayretli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder