19 Ekim 2013 Cumartesi

TÜRK MİTOLOJİSİ İLE İLGİLİ BİR TABİR , TAPDUK

TÜRK MİTOLOJİSİ İLE İLGİLİ BİR TABİR; TAPDUK
Kemal YÜCE'
Tapduk kelimesi, gerek dil ve edebiyat gerekse efsane sahasına ait gelişi güzel bir terim
olmayıp, bu konularda önemli bir kültür motifinin adıdır. Bu y.nüyle tapduk kelimesi, Türk edebiyatı ve
mitolojisinin açıklama ihtiyacı taşıyan terimlerinden biridir. Türk mitolojinin temel taşı denilebilecek
anahtar kelimeleri tespit etmek ve bunlar etrafında sistemleştirme çalışmaları yapmak lazımdır. İşte
"tapduk" terimi. burada, bu açıdan ele alınacaktır.
Tapduk kelimesinin edebiyat tarihimiz içindeki kullanımlannı şöyle sıralayabiliriz:
ı. Tapduk, Yunus Emre'nirı pirinin adıdır. Tapduk adını, Yunus Emre"nin mürşidi ve bir şahıs
olarak kabul edersek, onun hayatı hakkında hiç bir bilgi bulamayız. Yunus Emre gibi önemli bir
şahsiyetin piri sayılan Tapduk Emre üzerinde şimdiye kadar bir araştırma yapılmaması, büyük .l.üde
belge eksikliğinden ve bir parça da konuyu ele alış tarzından kaynaklanmaktadır. Kendisine birçok mezar
izafe edilmesine rağmen, Tapduk Emre'rıin yaşayan bir kişi olup olmadığı hala esrarını korumaktadır. Bu
gerçek bir ad değil, mahlas, hatta daha ileri giderek diyebiliriz ki bir külttür. Buna bir inanış sistemi de
diyebiliriz. Tapduk külrünün en güzel ve yüksek seviyede işlenişini Yunus Emre'de buluyoruz. Tabduk
sadece bir isim veya sıfat değil, bir anlayışın ve bir geleneğin anahtar kelimesidir. Bu anahtarla biz, bir
taraftar Yunus Emre'yi irşat eden fikirlerin kapısını aralıyor, diğer taraftan da onda eski Türk mitolojisine
ait bilgiler bulabiliyoruz. Böylece "tapduk" bir düşünce sisteminin içine girebildiği gibi, başka bir şahıs
üzerinde de tecelli edebiliyor. Nitekim Yunus Emre ile ilgili menkıbede Tapduk adlı kişinin Hacı Bektaş-ı
Veli olduğu belirtilmektedir. Fuat K.prül. de Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adlı meşhur eserinde
bu kelimenin açıklamasını Bektaşi vilayetnamesi ile izaha çalışıyor. Buna göre, Taptuk bir isim değil,
mahlastır. Bu, Hacı Bektaş-ı Veli"ye müridi sayılan Yunus Emre tarafından verilmiş bir unvandır.
Öğrencinin mürşide ad vermesi alışılmış bir hadise değildir. Burada "tapduk" pir veya irşad eden
manasındadır:
"Bektaşi ananesine göre Hacı Bektaş-ı Veli Rum diyarına geldiği zaman, orada Seyyid Mahmud
Hayrani, Celaleddin-i Rumi, Hacı İbrahim Sultan gibi bir takım mutasavvıflar Hacı Bektaş'un davetine
icap ettikleri halde, Emre adlı velayet sahibi şeyh, bu davete icabet etmemişti. Hacı Bektaş, Sarı İsmail
ismindeki dervişini gönderip, Yunus Emre'yi yanına çağırttı ve gelmemesindeki hikmeti sordu. Yunus
Emre perde arkasında çıkan bir elin kendisine nasip verdiğini ve hazır bulunduğu erenler bezmiııde Hacı
Bektaş adlı kimseyi hiç görmediğini söyledi. Hacı Bektaş ise, o elin bir işareti olup olmadığını sorunca,
"Ayasında yeşil bir ben g.rdüm" cevabını alır. O vakit Hacı Bektaş-ı Veli avucunu uzattı ve elindeki yeşil
beni gösterdi. Yunus Emre, kendisine el veren mürşit karşısında bulunduğunu hemen anladı ve ü. kere
hayretle " Taptuk padişahım" dedi. Ve ismi o zamandan sonra Taptuk Emre oldu. (1). Bu rivayet Alinin
Künhu"] Ahbar'ı dahil başka kaynaklarda da geçmektedir. (c. V s. 56).
Tapduk, tapmak kelimesinden türemiştir. Ayrıca ilahi türü dini şiirlere, nefes, durak denildiği
gibi, özellikle Gülşeni tarikatında tapuğ da denilmektedir. Yine aynı kaynaklı bir kelime olarak Kazak ve
Kırgızlardaki "tapzuğIar, büyük bir ihtimalle dini giriş ayinlerinde söylendiğini sandığımız manzum
bilmecelerdir. Tapduk kelimesinin neden böyle esnek ve fikir hayatımızın birçok alanında karşımıza
çıktığını anlamak için, dil ve efsane dünyamızabakmak gerekmektedir.
2. Türk.ede Tapmak ve bulmak şeklinde geçen bu eş anlamlı kelimeler, eski Türk inanışı ile
yakından ilgilidir. Tapmak'da bu kutsiyet olduğu halde, bulmak'ın böyle bir üst anlamı yoktur. 15.
yüzyılda Aşık Paşa manzum Garip-namesinde;

"Kan ola can ü ten gevher kapa
Kulola cümle cihan ana tapa" demektedir(2).
Dilci Gerard Clauson, "taprnak-bulmak'' kelimelerini sadece dil açısından ele alıp, çeşitli Türk
lehçelerinde bazen kaybolup bazen de ortaya çıkışına ve bazı Türk boylarındaki kullanılış biçimine
dikkati çekmiştir(3). Türk.ede bulmak manasında hem bulmak hem de tapmak kullanılmaktadır. En eski
metinlerden olan Tonyukuk abidesi ve fal kitabı Irk Bitik'de bu manada bulmak kelimesi geçmektedir.
Tapmak hizmet etmek manasınadır. Clauson, "Hizmet etmek manasında tapmakın bütün Türk
lehçelerinde bulunması dikkate değer" diyor. Uygurca bulmak manasında hem bulmak hem de tapmak
kelimeleri mevcuttur. Bu araştırıcı, tapmak kelimesini kullanmada Kıpçakların Oğuzlarla değil de, diğer
Türklerle, Kazak ve Kırgızlarla uyuşmuş olmasını garip karşılamaktadır. Oysa en eski Türk.ede bulmak
manasına hem bulmak hem de tapmak kelimesi kullanılmaktaydı. Doğu, Kuzey Doğu, Kuzey Batı
lehçelerinde bulmak kelimesi bilinmiyor. Bunun yerine tapmak kullanılmaktadır. Oysa Güney ve Güney
Batı lehçelerinde, Anadolu Türk.esinde tapmak kelimesinin yanı sıra bulmak kelimesi de mevcuttur.
Mesela Turkische Turfan-Texte'de (I, 011) ed, tavar tileser, buldung, taptırıg. Mal mülk diliyorsan buldun.
Hakaniye lehçesinde de Kaşgari bu iki fiil arasında mana ayrımı yapmaz: (II-2) "Kul Tenrige tapdı OL
nenni tapdı, OL yarmak buldı" demektedir. Tapduk, bazen bulmak manasına kullanıldığı halde, "bulmak"
kelimesinden apayrı, daha zengin ve üst anlamlara çekilmiştir. Tarama sözlüğünde "tapmak: inkiyat
etmek, ta'bi olmak, boyun eymek, ta'zim etmek, perestiş etmek, mutavassıt etmek" şeklinde
açıklanmaktadır. (TDK, V) Bu manada Enveri"nin Dusturnamesinde:
"Yağı olan yeri viran ettik
Her ki tapmadıysa giryan ettik"
Ve yine,
"Tana battı göre ol kişi
Otuz ere taptı altı bin kişi " şeklinde geçmektedir. Görüldüğü gibi bu eş anlamlı "bulmak" ve
"tapmak" kelimelerinden "bulmak", fizik bir alt anlam taşıdığı halde, "tapınak" kelimesi, inanç sistemiyle
ilgili üst anlamdadır. İnançla ilgili kelimeler, genellikle eş anlamlı olarak kullanılırlar. Abdulkadir İnan
bir araştırmasında özellikle kutsal kelimelerin eş anlamlı olduklarını söylemekte ve buna bağlı olarak da
kurt ve böri kelimelerini örnek göstermektedir(*4). Kutsal kelimeler, hayatta gelişigüzel kullanılamazlar,
gerektiğinde eş veya zıt anlamlılarıyla birlikte kullanılırlar. Birçok Türk lehçesinde, "bulmak" kelimesi
"tapduk" ile yan yana kullanılmıştır. Tapduk ancak bir inanış olduğu zaman ve özel durumlarda
kullanılabilir. Bu kültün, inanışın yaygın olduğu Türk ülkelerinde Tapmak kelimesi kullanılmıştır.
Ziya Gökalp "Eski Türkler mefkureyi gökten inen bir altun ışık suretinde tasavvur ederlerdi. "
demektedir (5). Bu semavi nurun ruhlarla izdivacından ilahi kutsiyete malik, yeni bir cemiyet vücuda
gelirdi. Tapduk kelimesinin ışık kelimesi ile birleşerek yeni mana ve düşünce ufukları içerisine girmesi
"emre"ler döneminden "aşıklar" dönemine geçişte g.rülmektedir. "Işık" emre" ve Aşık" kelimeleri
isimleri hem belirli zümrelerin hem de halk edebiyatında bir şiir geleneğinin adıdır. Tabduk'un büyük bir
mutasavvıfın mürşidine ad olması, bazen de "tapuğ" adıyla ilahiler söylenmesi yanında, bu kelimenin
İslamiyet'ten önce de var olduğunu hesaba katarak, Türk mitolojisi ile ilişkisini araştırmak
gerekmektedir.
Görüldüğü gibi bazı terimler, eski Türk mitolojisinin izahında anahtar durumundadır. Mitolojik
unsurları, sadece Yunan mitolojisine dayanarak, oradaki terimleri dikkate alarak hareket etmek doğru
değildir. Mitolojide milletlere has orijinal unsurları tespit etmek daha zordur. Bu orijinal unsurlar,

kültürler arasındaki ortak unsurlardan daha enteresan ve önemlidir.

 Ehliman Ahundov'un Azerbaycan Folkloru Antologiyası adlı  eserinde Taptug isimli bir nagıl
anlatılmaktadır  (6). Nağıl'a  masal denilip denilemeyeceği tartışmasını  bir yana bırakarak,  "tapduk"
nağılını,  masaldan ziyade mitolojik bir hikaye kabul ediyoruz. Bu hikayenin kahramanı  olan Tapduk, eski
Türk mitolojisine has özellikler taşımaktadır.  Bozkurt, Oğuz Kağanın çadırına  böyle bir kutsal ışıkla
inmişti.  Uygurlar. kağanlarını ağaç  üzerine inen kutsal ışık  içinde bulmuşlardı. Kırgızların  han kızı, ırmak
 içine düşen  kutsal ışığa parmağını soktuğu  için hamile kalmıştı.  Bütün bu Türk destanlarında olduğu  gibi,
Tapduk da kutsal ışıkla  yer yüzüne iner.
Tapduk'un Türk mitolojisindeki önemi bu kadarla da kalınamaktadır. Araştırıcılar,  Türk
mitolojisini, 1. Tanrıların ruhları  ve kainatı yaratması  dönemi, 2. Bunların  yer yüzüne inip insanlarla olan
münasebetleri dönemi ve 3. Sembolik veya alegorik izahlar dönemi şeklinde  ele almışlardır.  Bu son
dönem, daha çok edebi yaratmalar dönemidir. Türk mitolojisinde ilk dönemle ilgili malzeme ve bilgileri
Bahaeddin Ögel teferruatıyla  izah etmiştir (7). İkinci özelliği  ise, Hocam Fikret Türkmen özellikle gök
yüzü alegorileri ile ilgili olanlarının  halk hikayelerindeki edebi işlenişini  ele almıştır  (8). Birincisi, daha
çok kainatın  ve dünyanın yaratılışı  dönemidir. İkincisi ilahların,  bir takım  insani hasletlerle anlatılmasıdır.
 ..üncü dönem ise, mitolojinin edebiyata yansıması diyebileceğimiz  bir takım  sembolik hikayeler
dönemidir. Bu ikinci merhalenin Türk mitolojisindeki yerine hiç değinilmemiştir.  Halbuki bilhassa Yunan
mitolojisinde, bu ata merhaleye açık  olarak rastlıyoruz.  Bu ara bir merhalede "tanrılar"  ve "tabiat
kuvvetleri", kişiler şeklinde  tasavvur edilmekte, hatta insani kisveler taşımaktadır. Araştırıcılar,  Türk
mitolojisindeki bu noktayı  ya oluşum eksikliğine  ya da metinlerin kaybolmasına bağlıyoriardı.  Halbuki
"tapduk nağılı"  bize gösteriyor ki Türk mitolojisinde de tabiat kuvvetleri kişileştirilebiliyor ve yarı  insani,
yarı  ilahi vasıflara  sahip olarak karşımıza çıkabiliyorlar.  Tapduk nağılındaki  Tufan Bey (Fırtınalar
tanrısı),  Gün hanım (Güneş), Şemsi Hanım  Gün hanımın kızı (Güneşin ışınlan),  Zulmat padişahı
(karanlıklar dünyasının  beyi), Bağ-ı İrem  cennet veya aydınlıklar dünyası,  Türk mitolojisinin söz konusu
devresine aittir. Ay Bey, Nured-Dünya, Kaf dağı,  Kamer Hanım  gibi yer ve şahıs  isimleri, bu hikayenin
Türk ve İslam  mitolojisinin karşı karşıya kaldıkları  dönemde teşekkül ettiğini  göstermektedir. Bu
hikayede gökteki ilahlar yer yüzüne inmiş,  yer yüzündeki insanlar da zaman zaman gök yüzüne
çıkmışlardır.  G.kyüzünde tabiat kuvetleri birbiriyle evlendikleri gibi, yer yüzünden de gelin almışlardır.
 Hikayede aşk kıskançlıkları  geçmektedir. Bu yüzden Gün hanım kızını  .ldürmek istiyor. Yine Yine Gün
hanımın kızı  da annesinin sevgilisini kıskanıyor.  Türk mitolojisindeki "haber ağacı" Şemsi hanımın
 emrindedir. Bu ağaç yardımıyla  dünyada cereyan eden her olaya vakıf  oluyor. Hikayenin sonunda "Şemsi
hanımı Nureddünyaya,  cavan olmuş,  goca sevgilileri birbirine Gün Hanımı  Tufan deve ve Gemer Hanımı
Tapdığa  verdiler. Tapdığ  gedib Süleyman taeiri ve Minagerden hanımı  da getirdi. Tapdıg  hem ışığlı
dünyanın,  hem de Zülmat dünyasının padşahı  oldu(9).
Bu azeri nağılmda,  Yunan mitolojisinde, tanrı  veya yarı tanrı  diye vasıflandırılan  kahramanlara
dev denilmektedir. Farsça dev kelimesinin etimoloji s.zlüklerindeki "divin" yani "tanrı"  kelimeleri ile
ilişkili oldukları iddiaları  dikkate alınırsa  burada masallardaki devanlamından ayrı  bir anlam taşıdığı
 hemen anlaşılır.  (9). Bu hikayedeki devler, mesela "Tufan dev", fırtınayı  ve tufanı  temsil etrnemektedir;
ama fırtına  ve tufanın  bizzat kendisidir. Aynı şekilde,  Kamer hanım ayı,  Gün hanım  ise Güneşi  temsil
etmektedir, diyemiyoruz. Bunlar bizzat o varlıkların  kendileridir. Halbuki Fikret Türkmen'nin yukarıda
 s.zünü ettiğimiz çalışmasında  bu terim artık  sembolik bir anlam kazanmıştır.  Bu alegorik benzetmeler,
eski Türk mitolojisinin izleri olmaktadır.  Ama asıl  dikkatimizi çeken nokta, tabi at kuvvetlerinin
kişileştirilmiş olmasıdır.  Yunan mitolojisinde olan, fakat Türk mitolojisinde şimdiye  kadar işaret
 edilmeyen bu ikinci dönem, tabiat kuvvetlerinin insan olarak karşımıza çıktıkları  dönemdir. Yer-sublar ve
diğer  tabi at kuvvetlerinin kişileştirilerek anlatılması,  mitolojinin daha sonraki devrelerinde meydana
gelmektedir. Bu yüzden, bazı araştırıcılar,  Odesa'ya, tam destan g.züyle bakmamaktadır.  Tapduk
nağılında  yer alan tabi at kuvvetleri tıpkı  insanlar gibi beşeri  bir aşk yaşamakta  Türk mitolojisinin
bilinmeyen bir devresinin metinleri telakki edilmektedir. Sonuçta folklor metinleri dikkatle incelenmeye

devam edilirse, Türk mitolojisini tamamlayan parçaları  tek tek bulunabilir ve yerli yerine konabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder