17 Ekim 2013 Perşembe

TÜRK KÜLTÜR VE EDEB İY AT INDA PEND (ÖGÜT) GELENEG i

TÜRK KÜLTÜR VE EDEB İY AT INDA PEND (ÖGÜT) GELENEG i 
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ULUCAN
 Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü ulucanmho23@ gmail.com ulucanmho@ firat.edu.tr 

İnsanoğlu, var olduğundan beri kendisinin ve toplumunun hatta bütün insanlığın bir amaç uğruna var edildiğini düşünerek bir gayret ve çaba içerisinde olmuştur. Bunu ferdi veya toplumsal olarak sürekli gözetmeye · çalışrruştır. Bunlar; güzellik, iyilik ve doğruluk olarak özetlenebilir. Özünde bütün dinler, ideolojiler, akım ve felsefeler bunlara itibar etmişlerdir. Türk ve Müslüman toplumlarda da bu düstur, çok büyük ölçüde esas alınrruştır. "Allah güzeldir ve güzeli sever" hadisi, Müslümanların yaptığı bütün işlerde bu esasa özenle dikkat etmeyi gerektirmiştir. Bu da İslam'da estetik ölçülerin temelini oluşturmuştur. Ancak "İsH1m'da salt güzellik hiçbir zaman başlı başına bir gaye olmarruştır. Bir eserin ortaya çıkışı sırasında gözetilen hakikate 
214 
uygunluk ve mükemmele ulaşma çabası beraberinde güzelliği de getirmiştir" ( Koç, 2008: 77). 
Müslümanlar için uyulacak yol, Kur'an, sünnet, icma ve kıyastan ibarettir. Peygamberin sözleri ve davramşlan ile icma ve kıyas'ın Kur'an'a aykırılığı mümkün değildir. "... güzellik hakikati ve hakikat de güzelliği ifade eder. İçinde hakikat barındırmayan bir güzellik olmadığı gibi güzellik taşımayan bir hakikat de yoktur" (Koç, 2008: 76). Çünkü Kur'an bütün hakikatleri ve güzellikleri kapsar. Kur'an, herhangi bir sanat eseri olarak ortaya konmuş değildir. qnda mucizevi bir eşsizlik dolayısıyla sanatsal bir değer söz konusudur. "Kur'an, bir sanat eseri [de] değildir. Onda, her şeyden önce bir hakikat tebliği ve bu~unla bağlantılı olarak da dini, ahlaki, toplumsal vb. emir ve tavsiyeler vardır" (Koç, 2008: 59). Böylece her Müslüman, bütün işlerinde Kur'an'ı temel kaynak olarak görmüştür. "Kur'an metninin topluma yön veren, insaniann davramşlarını düzenleye~ canlı bir ahlaki ve hukuki belge olmak gibi bir statüsü söz konusudur" ( Koç, 2008: 63). 
İslam, bu esaslan temel olarak kabul etmiş ve her Müslüman'ın buna uymasıru şart koşmuştur. Çünkü İslam'ın temel kaynağı "Kur'an'ın en başta gelen özelliği fert ve toplum hayatı için bir hikmet ve sürur kaynağı olmasıdır; onun özünde hakikatİn tebliğ edilmesi yatar. Ama tebliğ edilen hususların hayatırruz için önemli ve öncelikli olduğu konusunda bizi ikna eden şey metnin bizzat güzelliğidir" (Koç, 2008: 60). 
Müslümanlar özellikle de Müslümanlıktan önce ve sonra TürKler tarafından ortaya konulan bilim, sanat, eğitim gibi alanlarla ilgili çalışmalarda; yukanda söz konusu edilen esaslar, göz ardı edil(e)memiştir. Bilgi için doğru-yanlış, sanat için güzel-çirkin ve ahlak için iyi-kötü taraflar her zaman söz konusudur. Başka bir deyişle ortaya çıkan bu ikilik/paradoks, aslında bilgiyi, sanatı ve ahiala daha belirgin olarak ortaya koymaktadır. Bilginin doğruluğu, sanatın güzelliği ve ahiakın iyiliği birbirini tariıamlamalıdır. Bilgi olarak doğru olan, sanat olarak çirkin veya ahlaki olarak kötü ol(a)maz, olmamalıdır (Küçük, 1980: 465). 
Bir sanat eserinde ne kadar özgünlük olursa· o denli güzeldir; çünkü, özgünlük az bulunmakla birlikte çok özlenen!beklenendir. Herhangi bir sanat (eseri), ne denli yararlı olursa o denli iyi, ne denli haz verici olursa o denli isten(il)en, ne denli doğru olursa o denli önem arz eder. Alman estetikçileri Utiley ve Dessoir, sanatın dinsel, ulusal, duygusal ve faydalı birçok amacının olduğunu (Sena, 1972: 91) söylerler. 
"Mademki her sanat eseri, iyi yahut kötü bir etki meydana getiriyor, mademki bu etki eylem ve hareketin başlangıcını teşkil ediyor, sanatın ahlaktan vazgeçmesi doğru değildir. Özellikle edebiyatta ahlaka daha fazla dikkat edilmelidir; çünkü her kelime, bir düşünce, her düşünce ise embriyo halinde bir eylem ve harekettir. Poul Bourget'un dediği gibi 'Yaptığırruz işler düşüncelerimize benzer olarak meydana gelir'. Toplum sanattan vazgeçebilir; fakat ahlaktan asla vazgeçemez. Ahlak bozucu düşünceleri, duyguları anlatanlar gerçekte birer edebiyat suçlulan gibi anlaşılır. Kötülükleri, şiirin gönül alıcı giysisi içine sokarak sevimli göstermek bir suç, hem de pek büyük bir suçtur; kutsal olan şiiri kötülükleri, ahlaksızlıklan destekleme yolunda kullanmak affedilir bir kusur mudur?" (Fehmi, 2004: 26). Çünkü edebiyat, 'edb'den gelir. 'Edb', ahlakı refere eder. "Edeb; l) Halk arasında hüküm süren en güzel ahlak, 2) insanı fenalıklardan 
215 
sakındırıp iyiliğe sevkeden meleke, 3) güzel huy ve hayırlı amel manalarma geliyor. 4) İslamlıktan sonra da Araplara has ilimleri içine alan bir terim olarak kullanılmıştır" (Bilgegil, 1989: 1 ). 
Ahlak, insanlıkla varolmuş zaruri bir ihtiyaçtır. Dolayısıyla bir ihtiyaç olarak ahiakla nasihat birlikte ortaya çıkmıştır, denilebilir. Ahlak, ferdin fertle ve ferdin toplumla ilgili yaşamının her aşamasında karşı karşıya olduğu bir gerçektir. Çünkü ahlak dini, sosyal, psikolojik, ekonomik ve eğitimle yakından ilgilidir. Bütün dinler ve görüşler, mutlaka ahlaki prensipiere dayan(dırıl)ır. Ahlak, topluıniann en ilkel dönemlerinden bugüne kadar var olmuş ve sonsuza kadar var olacaktır. İslam dini de inanan insanın ahlaklı olması esasını getirmiştir. Bu yüzden Müslüman toplumlarda ahlak, çoğunlukla İslamla eş anlamlı görülmüştür. Çünkü ahiakın amacı ferdi ve toplumu iyi, güzel, doğru, adil, akıllı ve mutlu kılmaktır. İslam, bir kavram alanı olarak aynı anlamları içermektedir. Öyleyse İsliimla ahlak amaçta birleşmektedir. Bu yüzden İslam, ahlaklı fert ve toplumu oluşturmaya çalışır. Din, daha çok insaniann ahiretine ahlak da yaşantısına yöneldiği için İslamda tam bir bütünleşme ve mükemmeliyete ulaşmıştır, diyebiliriz. Çünkü İslam dini, ferdin ve toplumun hem bu hem de öteki dünyadaki mutluluğunu esas alır. 
Ahlak da İslam dini gibi sadece insanın insanla değil, insanın diğer varlıklarla da ilgi ve ilişkisinin olduğunu, olması gerektiğini öngörür. İslam peygamberi, "Mekiirim-i ahlakı (ahlaklann iyisini) tamamlamak için gönderildim." (Gazall, 1988: 943) demiştir. Anlaşılıyor ki ahlaka en büyük önem ve değeri İslam dini vermiştir. İslam, ahlakı Kur'an ve sünnete (Çağrıcı, 1989: 14) dayandırmaktadır. 
Ahlaktan kastın "güzel ahlqk" olduğunu belirtmek gerekir. Güzel ahlaktan kastın da Allah'ın ve Peygamberinin ahiala olduğu belirtilmelidir. Şiirlerdeki ahlaki kurallar ya Kur'an'a ya da peygamberin hadislerine ve sünnetine işaret etmektedir. Bu da "emr bi'l- maruf ve nehy ani'l-münker" prensibine dayan(dınl)maktadır. Pek çok edebi eserde de "ya hayır söyle ya sus" prensibi temel esastır. Muvakkitzade Mehmed Pertev bir dizesinde: "kulihare ve illa feskut emri ile me'miiruz" (Ulucan, 2010: 152) demektedir. 
İslam dini, ahlaki bir prensip olarak nasihatı emretrniştir. Çünkü Kur'an'da; "Ey milletim! Bende bir sapıklık yoktur, ancak ben alemierin Rabbinin peygamberiyim. Rabbirnin sözlerini size bildiriyorum, öğüt veriyorum. Sizin bilmediğinizi Allah katında ben biliyorum. Sakınınanızı ve böylece merhamete uğramamzı sağlamak üzere sizi uyarmak için aramzdan biri vasıtasıyla Rabbinizden size haber gelmesine mi şaşırıyorsunuz? Dedi." (Araf/61-63) denilmektedir. Ayrıca Peygamberin bir hadisi "Din nasihattir." (Nevevi, 2005: 53) diye buyurmaktadır. Ahiakın dolayısıyla dinin de temelini oluşturan nasihat, İslam inancının özünü teşkil etmektedir. Divan şiir(ler)inin pek çoğu nasihatten ibarettir, denebilir. Burada tam bir insan sevgisi söz konusudur. Hatta "Mevzuu tabiat olan (sanat)ın, sebeb-i vücud ve şart­ ı esasiyesinin şahsiyet-i beşeriye olduğu neticesi de şu mütalaatdan istinbat olunabilir zira tabiat kendi kendine var olsa da insan olmasaydı, sanat mevcut olabilir mi idi?" (H. Ali, 2006: 4). Yukandaki sorunun cevabı, sanat ve ahiakın fert ve toplum içiniyaranna olmak gibi bir esası oluşturmaktadır. " ... sanat, toplumun çirkinliklerini, insan ruhunun 
216 
olmak gibi bir esası oluşturmaktadıt. " ... sanat, toplumun çirkinliklerini, insan ruhunun ' düşkünlüklerini betimlemek ve göstermek suretiyle adet ve töreleri incelemekte, sert ruhlan yumuşatmakta ve yüksek olduğu kadar da yeni ülküleri aşılamakla en kuvvetli ve başarılı etkenlerdendir. Bu itibarta sanat, asla ahlaksız olamaz ve ahlaksızlığı telkin edemez. Sanatçı ahlakdışı bir konuyu işlerken bile, ahlaksal bir düşünce ve inanca bağlanmamak zorundadır; aksi halde, izlemesi gereken güzelliği yitirmiş olur. Zaten sanat, ahiakın her yönüne uzanacak kadar geniş bir telkin aracı da değildir; fakat sanat eserlerinin çoğu, ülküsel ve erdemsel kahramanlıkları betimlemek ve yüceltmek suretiyle ahlaka hizmet etmişlerdir" (Sena, 1972: 77). insanın en ön~mli özelliklerinden birisi de şüphesiz ahlaklı bir varlık olmasıdır. Hatta insanın hikrnetli bir varlık olmasında da ahlaklı olmasının önemli bir rolü vardır. "İnsarun en bariz vasfı, aynı zamanda onun ahlaklı oluşu, bir başka ifade ile insan denen yaratığın öteki canlılar dünyasından farklı birtakım değer yargılarına sahip oluşudur" (Küçük, 1980: 465). 
"Ahlak ve nasihate dair eserler, yazıldıklan çevrenin içtimai ve tarihi durumu hakkında bilgi veren kaynaklar durumundadır. İslam ahlakı mucibince hareketi tavsiye eden bu kitaplarda dayanılan ayet ve hadislerin her topluluk içinde geçerli hükümler ihtiva ettiği" (Pekolcay; 1994: 265-266) bilinmektedir. Divan şiirindeki en önemli özelliklerden biri öğretici, yönlendirici olan nasihatlerin çokça bulunmasıdır. Nasihat, çoğunlukla dini bir kavram olarak görülmüştür. Özellikl_ e İlahi kitaplar, aynı zamanda birer nasihat kitabı olarak değerlendirilmişlerdiL Bu yüzden nasihatler, ahlaki prensipleri de içerir. Bir başka deyişle nasihat, ahlak kurallarından başka bir şeyi söyle(ye)mez. Ahlak, genel olarak "İnsanın iyi ya da kötü olarak vasıflandınlmasına yol açan manevi nitelikleri, huylan ve bunlann etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlar bütünü; bu konularla ilgili ilim dalı" (Çağncı, 1989: 1) diye tanımlanmıştır. 
Edebi hayatırnızda öğütler; nasihat-name, pend-name, öğüt-nameler olarak görülmektedirler. Ancak başka adlarla da adlandınlrnış aynı içerikli eserler vardır. Özellikle İran'lı ünlü şair Feridüddin-i Attar'ın "Pend-name"sinden etkilenilerek daha çok halka dini ve tasavvufi öğütler vermek ve onları aydınlatmak maksadıyla yazılrnışlardır. Edebiyatırnızdaki pend-namelerin çoğu, Attar' ın pend-namesinin tercümesi veya silsite olarak ona dayananlardır. "İnsanlan iyiye, güzele ve doğruya yöneltmek, topluma ve devlete yararlı; İslamiyet'in erdemlerini şahsında yaşayan iyi ahlaklı fertler yetiştirmek amacıyla yazılan manzum eseriere genel olarak 'nasihat-name', 'pend-name', veya 'öğüt-name' adı verilmiştir" (Kaplan, 2008: 1 ). Pend-namelerde direkt ve kuru bir öğüt/nasihat bulunmamaktadır. Bunun okuyucuya bir ihtiyaç olduğu hissettirilerek; verilmek istenenler, çeşitli bölümler ve konular olarak tasnif edilip çoğunlukla nazım-nesir karışık bir şekilde verilmeye çalışılır. Pend-namelerde genellikle 'dinl-tasavvufi konular', 'genel ahlakla ilgili konular', 'sosyal hayatla ilgili konular', 'ilimle ilgili konular' ve 'sosyal eleştiri' (Kaplan, 2008: 23) üzerinde durulmuştur. Bunlan ahlak ve alt başlıklan, sanat ve içeriği, adab-ı muaşeret, siyaset, askerlik, ticaret, sağlık ve insani pek çok alanda tavsiye, tecrübe v~ hatırat gibi konular da yer alır. 
217 
Pend/nasihat, tarih boyunca sadece sanatsal veya edebi eserlerde değil, insanoğlunun tek başına veya toplu olarak yaptıklarının hepsinde açık veya gizli bir şekilde mutlaka vardır. Yemek yerken, eğlenirken, dans ederken, temizlenirken, doğumda, ölümde, düğünlerde, festivallerde, çeşitli törenlerde, hemen hemen her zaman ve her yerde bu özellik vardır, diyebiliriz. İslam, Yahudi ve Hıristiyan toplumlarında da aynı hassasiyetler mevcuttur. Yunan, Roma, Hint, Çin, Fars ve Türk millet ve toplumlarında pend geleneği vardır. Çünkü bu millet ve toplumların devlet gelenekleri binlerce yıldır varlığını sürdürmektedirler. "Avrupa'da ortaçağ ve Barok şiirinin büyük bir kısmının ilhamını Tevrat, Zebur ve İncil'den alıp bu mukaddes kİtapiara telmih ettiği gibi, Divan Edebiyatında Kur' an' ın ve hadisin tesirlerine hemen her şiirde rastlayabiliriz" (Schimmel, I 992: 27-30). 
Pend/nasihat/öğüt, Türk milletinin ve Dilinin ilk yazılı belgeleri olan Orhun Abideleri'nde görülmektedir. Orhun Abideleri, Türk milletinin sonsuza dek devam edecek öğüt, nasihat, tembih, uyarı, dua vb anlamlarıyla ölümsüz bir eseridir. Orhun Abideleri, "Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri. Hükümdarane eda ve ihtişamlı hitap tarzı" (Ergin, XIV) nın eşsiz örneğidir. "Dünyanın bugün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene evvelki Türk ikazı'' (Ergin, XIV) nı içermektedir. Başka bir milletin bu kadar yıl öncesinden kalan ve geçediği s(ireklilik arz eden benzer bir örneği var mıdır bilinmez? Orhun Abideleri'nde; Söylenenlerden o kadar emin olunmuştur ki verilecek cevap, soru yoluyla teyit ettirilmektedir: "Azu bu sabırnda igid bar gu? "Yoksa bu sözümde yalan var mı?" (Ergin, 6). 
Türk milletinin başka çok önemli bir eseri de Dede Korkut hikayeleridir. Dede Korkut hikayelerinde; Oğuzların çevre ve yaşayışları, gelenek görenek ve adetleri, dost düşman ile dil, din ve ahlaki algıları hakkında bilgiler bulunmaktadır. Hikayelerde anlatılanlar, bariz olarak yapılması ve yapılmaması gerekenleri özetler niteliktedir. Dede Korkut, her hikaye(si)nin sonunda bir dua/nasihat/ikaz ile mesajını vermektedir. Dede Korkut hikayelerinde anlatılanlar göstermektedir ki, Türklerde "Ahlak çok kuvvetlidir. Yalan söz nedir bilmezler. Aralarında bir tek yalan söyleyen vardır, onun da adı Yalancıoğlu kalmıştır" (Ergin, 28). 
Anadolu'da yazılan önemli eserlerden biri de Kabus-namedir. "Ahlak münasebetlerini ve muaşeret kaidelerini gösteren bu eser, değeri üzerinde söz götürmeyen bir rağbet görmüştür. Çünkü hikmet ve nükte doludur; fıkralar ve tasvirler yönünden zengindir; yazarın hayat tecrübelerinden gelen bir açıklıkla yazılmıştır" (Kabusname, 1974: IV). 
Divanu Lugat-it-Türk'ten " ... o vaktin dil durumunu öğrenmekle kalmıyoruz; Türk'ün eski tarihini, edebiyatını, yaşayışını, düşünüşünü de birlikte öğreniyoruz (Kaşgarlı Mahmud, 2006: X). Bir başka deyişle Türklerin sadece geçmişlerinin ve o zamanki durumlarının nasıl olduğunu değil, aynı zamanda geleceklerinin de nasıl olacağını öğren(ebil)iyoruz. 
Kutadgu Bilig için Agop Dilaçar, "Her dinde olduğu gibi, burada da birtakım öğütlerle karşı karşıyayız. Çoğu dinlerde öğütler buyruk biçiminde verilmiş, buyrukların çoğu da yasaklama niteliğini taşımıştır. Balasagunlu Yusuf'ta yasaklama varsa da öğütlerin çoğu, okuyanı olumlu işlere özendirme, etkinliğe itme amacı ile verilmiştir" 
218 
(Kara, 1990: 20) tespitini yapmaktadır ki katılmamak mümkün değildir. Yine Agop Dilaçar, Kutadgu Bi lig için " ... görkemli bir şehre benzer. Pırıl pırıl parlayan sokakları m onun kutsal beyillerinde görürüz. Bunların kimi Tanrı buyruğu, kimi uyarma, kimi öğüt, kimi sakındırma, kimi de yasaklamadır" (Kara, 1990: 20) demektedir. Kur'an'da da; " ... Allah'ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ... " (Kasas 1 77) emriyle örtüşen "Halkı düşün, onu kalkındır" sözü, Yusuf Has Hacib'e aittir. 
Bütün kaynaklarda, özellikle nasihatler, mutlaka ayet veya hadisiere . dayandırılmaktadır. Bu İslarrıl dönem eserlerinin neredeyse ortak özelliğidir, diyebiliriz. 
Ahmed-i Yesevl'nin Divan-ı Hikmet'te; "Bir mürşid ve ahlakçı hüviyetiyle onlara şeriat ahkarmnı, tasavvuf esaslarım, tarikatımn adab ve erkanını öğretmeye çalışmak, İslarniyeti Türklere sevdirrnek ve Ehl-i sünnet akidesini yaymak ve yerleştirmek başlıca gayesi olmuştu (Eraslan, 1991: 22). Bütünüyle tarikat hatta tasavvufa, yönelik yazılan Divan-ı Hikmet, hem bu hem öteki dünyada mutlu, huzurlu olmak isteyen insan için yol göstericilik başka bir deyişle nasihatlerle kılavuzluk edilmektedir, demek mümkündür. 
Çok geniş bir coğrafyada bilinen Divan-ı Hikmet, gerçekten bir din ve ahlak kitabıdır, hedefi İs larniyetle İslam ahlakını öğretmektir (Eraslan, 1991: 22). Mevlana da aynı amaç ve maksatla Divan-ı Kebir ve Mesnevi-i Manevi'de fakat Farsça seslenmiştir insanlığa. 
"Yunus Emre'nin Risaletü'n-Nushiyye, Nasihat Kitabı adıyla tanınan bu eseri (Tatçı, ı99l:l), " ... baştaki kısa manzum bölüm dışında mesnevi şeklinde kaleme alınmış tasavvufi bir nasihat-namedir" (Tatçı, 1991:2). Risaletü'n-Nushiyye'nin önem ve değeri, sadece Tasavvufi bir nasihat kitabı olmasında değildir. Onun değeri zaman geçtikçe anlaşılmakta ve artmaktadır. "Türk diliyle yazılan ilk öğüt kitaplarından biri olan bu manzume, sadece tasavvuf edebiyatı açısından değil, Türk dili ve kültür tarihi açısından da pek önemlidir" (Tatçı, ı 99 ı: V). 
Türk ve Dünya edebiyatında bazı sanatçılar, kendi çocuklarını önceteyerek eserler ortaya koymuşlardır. Bu eserlerin sadece adlarına/şahıslarına yazılanları için değil, dönernin bütün çocuklarına/gençlerine yazıldıkları bilinmektedir. Bu eserlerde içinde bulunulan dönernin sosyal, ekonomik, kültürel, ahlaki, siyasi ve askeri bakımdan etkiler söz konusu olmuştur. İnsan sosyal bir varlıktır; kendisi ve yakınları dolayısıyla içinde yaşadığı çevre ve toplum hatta bütün dünya için belli ölçüde korku, kaygı, endişe vb taşır. Bu duyarlık, sanats:ılarda çok daha üst düzeydedir. 
Nabl de 17. yüzyılda bu kaygıları taşıyan bir sanatçı olarak karşırmza çıkmaktadır. Nabl, tarafından Oğlu Ebu'l-hayr Mehmed Çelebi vasfında yazılan Hayriyye, aslında dönernin ve geleceğin bütün çocuklarına/gençlerine yazılmıştır. Nabl, sanatı bir gaye için kullandığım belirtmiştir. "Şiir yazmaktaki amacının okuyucuyu uyarma, okuyucuya yürümesi gereken doğru yolu gösterme olduğunu söyleyen Nabl, bu amaca ulaşmakta geniş ölçüde gazellerinden yararlanmıştır" (Mengi, 1991: 40). Nabl, Hayriyye'de; '· ... ahlaki görüşlerini dini temeller üzerine kurmuştur. .. ahlak, güzelle çirkini, iyiyle kötüyü bünyesinde birleştirmiş olan toplumda, başkalarına zarar vermeksizin insanın kişisel mutluluğunu amaç edinrniştir. Nabi'nin Hayriyye'de belirttiği bu ahlak anlayışı kötümser değildir" (Mengi, 1991: 4ı). 
219 
Sümbülzade Vehbi'nin Lutfiyyesi, "Lutfullah'ın şahsında dönemin gençliğini Türk- isiarn düşüncesiyle eğitmek için yazılmış; medreselerde ders kitabı olarak okutulmuş, bugün de muhtaç olduğumuz öğütlerle dolu, herkesin yararlanacağı bir hazinedir (Beyzadeoğlu, 2004: 35). Sümbülzade Vehbi'nin Lutfiyye'de söylediklerinin neredeyse hepsiniNabi'nin Hayriyyesinde de bulabiliyoruz. Bu kadar yüksek orandaki benzerlik ortak inanç, kültür, ahlak ve gelecek beklentisinin aynı olmasından kaynaklanmaktadır. 
Lutfiyye'de temel konu, neyin yapılıp neyin yapılmaması noktasında öğütler vermektir. Neredeyse bütün nasihat niteliği taşıyan kaynaklarda dini, ahlaki, ruhi bir sağlık söz konusudur. Ayrıca bedeni sağlık hemen hemen bütün nasihatlerde çok önemli bir yer tutar. Hayriyye ve Lutfiyye'de bedeni sağlık özellikle önemsenmiştir. Bu özen bize hemen Pikret'in Haluk'u ve Mehmet Akif'in Asım'ını hatırlatmaktadır. Bu eserler, elbette sadece din, ahlak ve sağlıkla sınırlı değildir. Lutfiyye'de; " ... doksan bir başlık altında, sosyal hayatın hemen hemen her konusuna temas edilmiştir" (Beyzadeoğlu, 2004: 26). 
"Haluk'un Defteri, Pikret'in inkılaptan evvel ve sonra bu memleket gençliği için düşündüğü, duyduğu emellerin, kuvvetlerin, ümitlerin ve ideallerin birer formülüdür" (Kaplan, 1987:166) denmektedir. Haluk'un Defteri, " ... gençliğe yol gösterme fikri"yle ortaya konulmuş bi~ nasihatnamedir (Kaplan, 1987: I 67). 
Pikret, Haluk'un şahsında idealize ettiği gençlik, yani gelecek fikri tedricen evrensele ulaşmaktadır. Çünkü onda millllik ve dinilikten öte evrensele ulaşma ideali vardır. Dikkat çekicidir ki, bütün idealler, genç erkekler omzunda gerçekleştirilecektir. O zamana kadar pek görülmeyen çocuklara yönelik idealleri gerçekleştirme, Pikret'le birlikte çocuklar ve kız çocuklarının da bu minvalde söz konusu edildiği görülmektedir. Nitekim Pikret'in yeğeni Şermin, yeni insan tipinin nasıl oluşturulacağını daha beşikteyken başlatır. Görülüyor ki Pikret, Şermin'deki çocukları daha sonra Haluk'un vasfında idealleştirecektir. Bu da insanın üretilebileceği fikrini göstermektedir. 
Sanatçılık meziyeti olan birisi için çocuk(lar), geleceği imler. Ne kadar bencil olursa olsun kişi(ler), çocuğunu gördüğünde/düşündüğünde diğerlerini de düşünür. Böylece toplumsal ve sosyal bir hüviyet kazanılmış veya tesiri hissedilmeye ve gösterilmeye başlanmış olur. Pikret de oğlu Haluk için geleceğe yönelmek zorunluluğunu hisseder: 
-Hayır, melek çocuğum, hep yalandı söylediğim, Benim olanca huzurum, siirurum işte fedii Çocukça, nazlı, kiiçiik bir dakika şevkın için; Büyür gözümde seninle hakikat-i ferdfı: Bugün çalışmalıyım ben yarınki zevkin için. 
İnsanoğlunun en büyük ideallerinden biri, çocuklarını çok iyi eğitmek, yetiştirrnek ve kendi yapamadıklannın!yaşayamadıklarının onlar tarafından gerçekleştiritmiş olduğunu görrnek veya bu umudu taşımak olmuştur. Bu yüzden çocuk eğitimi, kü'ltürümüzde çok önemli bir yere sahiptir. Pikret, Haluk tipini, Mehmet Akif de Asım tipini millet ve vatanın bekası ve terakkisi için oluşturmuştur. 
220 
"Ortak şuurun oluşturduğu Asım ve Haluk tipleri, temelde aynı sorunun çözümüne farklı noktalardan ulaşınaya çalışmışlardır. Biri milli ve manevi değerleri esas alarak batının sadece ilmini almayı amaçlamış, öteki manevi değerleri bir kenara bırakarak, aklı ön planda tutup batı pozitivizmini benimsemiştir. Değişen ve gelişen dünyamn şartianna ayak uydurmaya çalışan insanın kendine örnek alması gereken ideal bir tip oluşturması gerekir. Bu durumun farkında olan Fikret ve Akif özelikle Türk toplumunun içinde bulunduğu şartlara bağlı olarak Asım ve Haluk tiplerini idealize etmişlerdir (Kanter, 2009: 121). 
"Akif'in Asım'ı, Voltaire'in Candide'i veya Rousseau'nun Emile'i gibi soyut, felsefi bir projeksiyondan ibaret değildir. Akif'in Fransız edebiyatının bu ideal projeksiyonlarından esinlendiği ve Candide veya Emile gibi bir eser olarak Asım'ı yazdığım biliyoruz. Fikret'in Halilk ve Şermin karakterlerinin de Asım'a selef oldukları kesin. Ne var ki, Fransız selefleriyle birlikte Halilk ve Şermip de birer deneysel metin, birer öğüt, birer mutlu gelecek projeksiyonu olmaktan öteye geçmezler. Asım ise en az Akif'in kendi şahsiyeti kadar gerçektir ve realist bir tarzda çizilmiştir"(Arslanbenzer, 207, 25). Akif, Asım'a Kur'an'ın da ilk emri olan "oku" emriyle seslenmektedir: 
"Oku, şayed sana bir hisli yürek lazımsa Oku, zira onu yazdım iki söz yazdımsa" 
"Akif'in Asımla göstermek istediği gençlik ideali bazı eklemelerle bazı değişikliklerle günümüzün insanına da telkin edilebilir. Sağlık bakımından, dinçlik bakımından, fiziki bakımdan sıhhatli bir toplum, din bakımından kendi değerlerine bağlı bir insan, yetişme tarzı bakımından da batının teknik değerlerine ilınl değerlerine ufku açık olan bir insan" (Okay, 2007: 60) ideali ortaya koymaktadır. 
Mehmet Akif'te maarif ve medeniyet algısı hemen hemen aynıdır. Sadece Asım'ı değil, bütünüyle Safahat'ı da Türk, Müslümanlar hatta bütün Doğu toplumları için bir nasihat, uyarı, beklenti ve dua kitabı olarak tarif etmek mümkündür: 
"Sade garbın ilmine dönsün yüzünüz O çocuklarla beraber gece gündüz didinin Giden üç yüz senelik ilmi tez elden edinin Fen diyarından sızan na-mütenahi pınarı Hem için, hem getirin yurda o nafi suları" 
Türk edebiyatında 'Haluk' ve 'Asım' tipleri gibi 'Mehmet' vb pek çok tip gençliğimiz için idealize edilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk'ün Geçliğe Ritabesi'ndeki Türk gençliği, geleceğin ideal fert ve toplumunu, daha doğrusu Türk milletini bize ve bütün dünyaya haykırmaktadır. Gençliğe Hitabe, bir öğüt/nasihat örneği olarak daha öncekilerden tamamıyla farklı ve özgündür. Özelden genele yönelik olarak düşünülenlerin aksine Atatürk, sonsuza dek sadece ve sadece Türk gençliğini muhatap kabul etmiş, Türk Gençliğinin dünya milletlerine ideal olmasım hedeflemiştir. Bu nedenle Gençliğe Hitabe, çok özel bir nasihat-namedir. 
221 
KAYNAKÇA 
Akif'ten Asım'a (2007), (Editör: Sezgin Çevik), T. C. Kültür ve Turizm B:ıkanlığı Y ayınlan, Ankara. 
Bilgegil, M. K. ( 19 89), Edebiyat Bilgi ve Teori/eri, Enderun Kitabevi, İstanbul. 
Çağrıcı, M. (1989), "Ahlak", Türkiye Diyanet Vakfı İslamAnsiklopedisi, C. 2, İstanbul. 
Ergin, M. (1994), Dede Korkut Kitabı/, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. 
Ergin, M. (yty) Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul. Hasan Al'i'nin Mill'i Mecmua'daki Yazıları ve Şiirleri (2006), Haz.: H. Kolcu, G. Arkon, Kocaeli Üniversitesi Yayınları, Kocaeli. İmam Gazali ( 1 988), İhya u Ulumiddin (1-4 ), (çev: Mehrned A. Müftüoğlu), Tuğra Neşriyat, C. II, İstanbul. 
Kanter, B. (2008) "Gençliğe Bakışlan Açısından Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy" Türk Kültürü, S. 1, ss. 115-123. 
Kaplan, M. (2008), Hayriyye-i N abi, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara. Kara, M. ( 1 99Ö) Bir Başka Açıdan Kutadgu Bi lig, Birleşik Yayınları, Ankara. 
Kaşgarlı Mahmud (2006), Divanu Lugat-it-Türk (çev. Besim Atalay), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. 
Koç, T. (2008), İslam Estetiği, İsam Yayınları, İstanbul. 
Küçük, H. (1980), Mukayeseli İslam ve Batı Felsefeleri'nde Sistematik Problemler, Fatih Yayınaln, İstanbul. 
Mengi, M. (1991), Divan Şiirinde Hikeml Tarzın Büyük Temsilcisi Nabl, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara. Mercimek Ahmet (1974), Kabusname, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul. 
Muvakkit-zade Mehrned Pertev (2010), Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkit/i Metni, Haz.: Mehmet Ulucan, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara. Nevevi İmam (2005), Riyazii's-Salih'in (Tercüme ve şerh: M. Yaşar Kandemir-İsmail Lütfi Çakan-Raşit Küçük), Erkarn Yayınları, İstanbul. 
Nevevi İmam (yty) Riyazü's-Salihin Tercümesi 1-2-3, (Tre: İbrahim Serdar, Yusuf Şensoy), Sağlam Yayınları, İstanbul. 
Pekolcay, N. vd.,(l994) İslami Türk Edebiyatında Şekil ve Nev'i/ere Giriş, Kitabevi Y ayınlan, İstanbul. 
Schimmel, A. (1992), "Alman Gözüyle Divan Edebiyatı" Polemik Dergisi-5, Ankara, ss. 27-30. 
Sena, C. (1972), Estetik, Remzi Kitabevi Yayınları, İstanbul. 
222 
Süleyman Fehmi (2004), Edebiyat, Haz.: Ali Yıldırım, Fırat Üniversitesi Yayınları., Elazığ. 
Sünbülzade Vehbi (2004), Lutfiyye, Haz.: Süreyya A. Beyzadeoğlu, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul. 
223 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder