15 Ekim 2013 Salı

ERGENLİK: CENNETE İKİNCİ BİR VEDA MI?

ERGENLİK: CENNETE İKİNCİ BİR VEDA MI?
Puberty: Is it the second farewell to paradise?
Mehmet AÇA*

Özet: Bu yazıda, “Kitâb-ı Mukaddes” ile “Kur’an”daki şeytana uyup yasak meyveden yiyen ilk
insanların cennetten çıkarılışıyla (düşürülüşüyle) ilgili anlatılar, önce bedenin ve cinselliğin keşfi
açısından yorumlanmış, ardından özellikle de Müslüman toplumların ergenlikle ilgili algılamaları ile
karşılaştırılmıştır. Yapılan yorum ve karşılaştırmalar, özellikle de Müslüman toplumlarda, ergenliğe
geçişin birey açısından cennetten kovulmanın (çıkarılmanın) ikinci bir tekrarı olarak yorumlanabileceğini
ortaya koymuştur.

1. “Kitâb-ı Mukaddes” İle “Kur’an”ın İlk İnsanların Cennetten “Düşürülüşü”
Ya Da “Çıkarılışı”yla İlgili Anlatımlarına Dair
“Kitâb-ı Mukaddes” ile “Kur’an”da, ilk insan olan Âdem ile Havva’nın Tanrı
tarafından “cennet”te1 yaratıldığına; .lüm, hastalık, acı ve keder nedir bilmeyen,
üremek ve çalışmak zorunda olmayan Âdem ile Havva’nın şeytanın (İblis, Satan2,
* Prof. Dr., Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı B.lümü Öğretim
Üyesi. mehmetaca@balikesir.edu.tr
1 “…insanın yaratıldıktan sonra içine konulduğu cennet ya da bahçe, her ne kadar birçok metinde
Mezopotamya’da Fırat ile Dicle nehirleri arasındaki bir bölgede gösterilse de yine de bu mekân maddi
dünyanın ötesinde bazı olağanüstü özelliklerle betimlenir. Bu dünyada çalışmak, yorulmak, acı çekmek,
üzülmek yoktur. Dünyada var olan .lümün aksine hayat, savaşın aksine barış vardır. Dünyada insan
günahın ve .lümün esareti altında iken orada tam bir .zgürlük vardır. Her türlü yiyecek içecek mevcuttur
ve bunların hiçbirisi dünyadaki yiyeceklerden değildir. Zira dünyaya düşen insan yemeye alışğı
meleklerin yiyecekleri yerine hayvanların yediği yiyecekleri yemek zorunda kalmıştır. Bu ise onun son
derece zoruna giden bir durumdur.” (Batuk, 2006: 44-45)
2 “Satan”, “Kitâb-ı Mukaddes”te “şeytan” anlamına gelmemekle birlikte, Hıristiyan mütercimlerle
ilahiyatçılar tarafından zamanla “şeytan” ve “iblis”le eş değer g.rülmeye başlanmıştır. Luther Link, bu
konuyla ilgili şu bilgileri kaydetmiştir: “Eski Ahit’in Eyüp Kitabı’nda Satan, Tanrı’nın Meclisi’nin bir
üyesidir. Satan, müfettiş ya da savcılık gibi bir mevkidir. Satan bir unvandır; hiç kimsenin adı değildir.
Satan, Şeytan değildir (ancak sonradan Hıristiyan tefsirlerinde öyle olmuştur). Eyüp Kitabı dışında Eski
Ahit’e dahil edilen kitaplarda, Satan’ı çok nadir görebilirsiniz, g.rdüğünüz yerdeyse önemsizdir.
Tanrı’nın düşmanına –Şeytan- Luka ve Matta İncillerinde ‘diabolos’ denir. Latinceye ‘diabolus’ olarak
çevrilmiştir. Satan ve Şeytan farklıydı. Ancak İsa’dan ü. yüzyılı aşkın bir zaman önce Eski Ahit’i
Yunancaya çeviren ve İbranice ‘Satan’ı ‘diabolos’ olarak geçiren İskenderiyeli Yahudiler bir joker
2
Lucifer3, vd.) devreye girmesiyle yasak ağaçtan yeme yasağını ihlal ettikten sonra
cennetten çıkarılarak (“Kur’an”a göre indirilerek) yeryüzünde yaşamaya mahkûm
edildiğine özel bir vurgu yapılmıştır. “İlk günah”ın mağduru olan Âdem ile Havva’nın
yeryüzüne indirilmeden önce Tanrı tarafından bağışlandığını ifade eden İslam,
cennetten çıkarılarak yeryüzüne indirilişi, insanlık için dünya üzerinde Tanrı (iyilik) ile
Şeytan (k.tülük) ikileminde yaşanan bir sınanma süreci olarak algılarken4, Hıristiyanlık
bu düşüşün yarattığı sarsıntıdan uzun süre kurtulamamış, “ilk günah” ya da “aslî
günah”ın neden olduğu düşkünlük ya da kovulmuşluk psikolojisinden Tanrı tarafından
ğe çekildiğine inanılan Hz. İsa vasıtasıyla kurtulmaya çalışştır. Hz. Âdem’i5
şüşün sorumlusu ve simgesi haline getiren Hıristiyan ilahiyatı, Hz. İsa’yı göğe
yükselerek düşüş sürecini tersine çeviren, “ilk günah” ya da “aslî günah”ın bedelini
ödeyerek insanlığın kurtuluşunu sağlayan kutsal bir kişilik olarak algılamıştır.6
sunmuş oldular. Böylece Eski Ahit’teki ve Yeni Ahit’teki Şeytan, farklı anlama gelse de aynı adı paylaştı.”
(Link, 2003: 28-29)
3 “Satan”dakine benzer bir durum “Lucifer” için de geçerlidir. “Lucifer”deki anlam değişimi için bk.
Link, 2003: 33-34.
4 Âdem ile Havva’nın Tanrı tarafından “cennet”te yaratılığını, şeytana uyarak yeme yasağını ihlal
etmeleri nedeniyle cennetten çıkarıldıklarını benzer ifadelerle aktaran “Kitâb-ı Mukaddes” ile “Kur’an”,
ilk günahk.rların cennetten çıkarılmadan önce Tanrı tarafından bağışlanıp bağışlanmadıkları konusunda
birbirinden ayrılmaktadır. “Kur’an”, yaptıklarından dolayı pişman olarak tövbe eden Âdem ile Havva’nın
bağışlanmasıyla ilgili şu ibarelere yer vermektedir: “Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir
takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. .ünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.”
(Bakara: 37) Konu üzerinde duran araştırıcılardan Orhan Hançerlioğlu, bu durum hakkında şunları
yazmıştır: “Bu ilk günah üzerinde Tevrat’la Kur’an arasında şöyle bir ayrılık vardır: Müslümanların
tanrısı Âdem’in tövbesini kabul eder; sadece onları yeryüzüne indirmekle yetinir. Yahudilerin tanrısıysa
Âdem’le Havva’yı ve onlarla birlikte yılan’ı lanetler. İsâ’nın kendini feda edip çarmıha gerilmekle insan
soyunu bağışlattığı konusu Hıristiyan dünyasında XVI. Yüzyıla kadar tartışılmıştır. XVI. Yüzyılda kilise
bu konuda kesin kararını vermiş ve İsâ’nın fedakârlığıyla tanrı öfkesinin yatışş olduğunu bildirmiştir.”
(Hançerlioğlu, 1993: 213-214)
5 http://www.seslisozluk.com‘a girilerek arama kutucuğuna “Âdem” yazıp İngilizce karşılıkları
sorgulandığında “Adam”ın yanı sıra “want” (istemek, dilemek, istek, yoksul olmak, fakirlik, aç olmak,
eksik olmak, eksiği olmak, sıkıntı, yokluk), “lack” (mahrum kalmak, eksiklik, gereksinim, ihtiyaç,
noksan, yetersizlik, olmamak), “naught” (hiç, sıfır, hiçbir şey), “(fig) death” (fig: İncir, yemiş, üst baş,
giyim kuşam; death: .lüm, ecel, tükeniş, yıkım, ölme), “perdition” (cehennem azabı, ruhun azabı,
lanetlenme, mahvolma, helak), “nonexistence” (var olmama, yokluk), “dead” (.lü, acımasız, bozuk,
cansız, dermansız, durgun, donuk, ruhsuz, soğuk, s.nmüş, unutulmuş) ile karşılaşılmaktadır. Söz konusu
karşılıklar, “Âdem” ve “cadem” kelimelerini kapsamaktadır. “Yokluk ve hiçlik” anlamlarına gelen
“’adem” kelimesi için verildiğini düşündüğümüz diğer karşılıkların, Hz. Âdem’in cennetten
çıkarılmasından sonra maruz kaldığı durum (noksanlık, .lümlülük, bozukluk, fakirlik, sıkıntı hali, vd.) ile
şeytan ve k.tülüğün “hiçlik, yokluk” olarak algılanmasının dikkate alınmasında yarar vardır.
6 Bu algılama, büyük oranda Pavlus’un yorumlarından kaynaklanmıştır. Araştırıcı Cengiz Batuk, bu
algılama biçimi hakkında değerli aktarımlarda bulunmuştur: “Pavlus’a göre, günah ve .lüm yeryüzüne
bir tek adam yüzünden gelmiştir ve tıpkı geldiği gibi bir tek adam sayesinde gidecektir. Birinin suçu
birçoklarının ölmesine neden olmuştur ama Tanrı’nın lütfu ve İsa Mesih’in lütfuyla verilen bağış da tüm
insanların yararına olmak üzere aynı şekilde çoğalır. Nasıl .lüm ve günah herkese sirayet etmişse,
aklanma da herkesi kuşatacaktır. Pavlus’a göre nasıl bir adamın söz dinlemezliği yüzünden birçokları
günahk.r kılındıysa yine bir adamın söz dinlemesiyle birçoğu doğru kılınacaktır.” (Batuk, 2006: 48)
3
Söz konusu kutsal kitaplarla bazı yaratılış mitlerinde Tanrı tarafından yaratılan ilk
insanların cennetten çıkarılma ya da düşürülmelerinin nedeni, şeytana uymaya, yani
yeme yasağıyla (yasaklanmış ağacın yasaklanmış meyvesi) çıplaklığa (bir başka deyişle
karşı cinsin bedenini ve cinselliği keşfe) bağlanarak izah edilmiştir. İslam’ın kutsal
kitabı “Kur’an”ın “Bakara”, “A’raf” ve “Tâ’hâ” surelerinde Âdem ile Havva’nın şeytan
tarafından baştan çıkarılarak yasak ağaçtan yemeleriyle çıplak kalmaları şu ayetlerle
anlatılmıştır:
“Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz
zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz
her ikiniz de kendine k.tülük eden zalimlerden olursunuz, dedik.
Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları
çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli
bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.
Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden birtakım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. .ünkü
Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.
Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tabi
olursa onlar için bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.” (Bakara: 35-38)
“(Allah buyurdu ki): Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz yerden yeyin. Ancak şu
ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz.
Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve:
Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedi kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi.
Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti.
Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine g.ründü. Ve
cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı
ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nida etti.
(Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize
acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.
Allah: Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve
faydalanma vardır, buyurdu.
“Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve orada (diriltilip) çıkarılacaksınız” dedi.
“Pavlus, Âdem’den hareketle İsa Mesih’in misyonunu açıklama yoluna gitmiş ve Tanrı’nın yeni planı
olarak adlandırdığı Mesih’te kurtuluş teorisini oluşturmuştur. Mesih’in çarmıhta bir kurban olarak
canını feda etmesi, acı çekmesi için ilk insanın günah işlemesi ve düşmesi gerekmektedir. Âdem günahı
işlememiş olsaydı İsa Mesih’in misyonu da ortadan kalkardı. Âdem ve İsa Mesih insanlık tarihinin ilkleri
olma anlamında paralellikler taşıdıkları kadar zıtlıklar taşırlar. İkisi de insanlık için birer başlangıçtır.
Âdem, günahın, .lümün, acının, bedene mahkûmiyetin başlangıcı iken İsa Mesih .lümsüzlüğün,
.zgürlüğün, bedenin, k.tülüğün, Şeytanın ve günahın esaretinden kurtulmanın, bağışlanmanın
başlangıcıdır. İnsanlık Âdem’de .lürken, .lüme mahkûm olurken İsa Mesih’te dirilir ve yaşama kavuşur.
Biri .ldürürken diğeri diriltir.” (Batuk, 2006: 49)
4
Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi…
İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).
Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini
soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. .ünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz
yerden sizi g.rürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.” (A’raf: 19-27)
“Bunun üzerine: Ey Âdem! Dedik, bu, hem senin için hem de eşin için büyük bir düşmandır. Sakın
sizi cennetten çıkarmasın; sonra yorulur, sıkıntı çekersin!
Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak.
Yine burada sen, susuzluk çekmeyecek, sıcaktan da bunalmayacaksın.
Derken şeytan onun aklını karıştırıp “Ey Âdem! Dedi, sana ebedilik ağacını ve sonu gelmez bir
saltanatı göstereyim mi?”
Nihayet ondan yediler. Bunun üzerine kendilerine ayıp yerleri g.ründü. Üstlerini cennet yaprağı
ile örtmeye çalıştılar. (Bu suretle) Âdem Rabbine asi olup yolunu şaşırdı.
Sonra Rabbi onu seçkin kıldı; tevbesini kabul etti ve doğru yola yöneltti.
Dedi ki: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan (cennetten) inin! Artık benden size hidayet
geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz.
Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet
günü kör olarak haşredeceğiz.” (Tâ’hâ: 117-124)
“Kur’an”da yasaklanan ağacın cinsi (dolayısıyla yasaklanan meyve) hakkında
herhangi bir bilgi yer almazken7, şeytanın Âdem ile Havva’yı kandırmak için
başvurduğu yöntem ve gerekçeler, “Bakara” suresinde açık bir şekilde anlatılmıştır:
“Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve:
Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedi kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi.”
İlgili ayetten de anlaşılacağı üzere, yasaklanmış ağaçtan yedikleri anda Âdem ile
Havva cinsel organlarının farkına varmışlardır. Âdem ile Havva’nın önceden de söz
konusu organlarının farkında olduğunu söylemek mümkündür. Kanaatimizce burada
asıl ifade edilen şey, yasak ağaç ve şeytan yüzünden maruz kalınan çıplaklıkla karşı
cinslerin birbirlerinin bedenlerinin, yani cinselliklerinin farkına varmalarıdır. Yeme
yasağının ihlaliyle ortaya çıkan çıplaklık, cinsellik i.güdüsünü ya da arzusunu
tetiklemiş, cinsel organların vücutta biriken idrarın vücuttan dışarı atılmasının dışında,
7 İslam dünyasında Tanrı tarafından yasaklanan ağacın (“Şecere-i Memnua”, “Şecere-i Huld”) buğday
ağacı olduğuna dair yaygın bir kanaat oluşmuştur. Bu kanaatin oluşumunda Yahudi geleneğinin
etkisinden de söz etmek mümkündür. Rabguzi’nin meşhur Kısasü’l-Enbiya’sında da yasaklanan ağacın
buğday ağacı olduğuna dikkat çekilmektedir: “Yılan agzın açdı İblis yılannıñ tili altında yaşundı,
uçmahga kiwürdi, yılan Âdem ve Havvanıñ tahtında utru kelip tukurdı, agzınıñ tili altında İblis sözledi,
Âdem yılan sözin tiñlemedi erse Havvaga yüzin .würdi tişi köñli yumşak bolur tep Havvaga sözledi; hiç
bilür mü-sen-sen bugday yıgaçıdın sizni Teñri ne ü.ün yıgdı? Havva aydı: bilmes-men. İblis aydı: anıñ
ü.ün yıgdı kim ol yıgaçdın yese uçmahda mengü kalur takı uşmah mülkindin ardılmaz tep…” (Rabguzi,
1997: 16-17)
5
başka bir işlevinin daha olduğu gerçeğini fark ettirmiştir. Şeytanın tahriki ve yeme
yasağının ihlali nedeniyle ortaya çıkan çıplaklık ve karşı cinsin bedeniyle cinselliğin
farkına varılması üzerinde biraz aşağıda tekrar durulacaktır.
“Tâ’hâ” suresinde de ifade edildiği gibi, cennette yaşayan Âdem ile Havva için
açlık, susuzluk, çıplaklık ve sıcaktan kavrulmak diye bir şey yoktur. Bütün bu olumsuz
özellik ya da durumlar, tıpkı .lüm, hastalık, acı ve keder gibi, yasağın ihlali sonrasında
ortaya çıkmıştır.
İlk insanların yaratılışını ve cennetten çıkarılışını “Kur’an”a benzer bir şekilde
anlatan “Kitâb-ı Mukaddes”te yasaklanan ağaçtan “iyiyle k.tüyü bilme ağacı” olarak
söz edilmektedir.8 Rab Tanrı tarafından imar edilen “Aden”de9 yer alan ağacın
meyvelerinden yenilmesi, henüz “kadın” (yasağın ihlalinden sonra Âdem tarafından
kendisine “yaşam, hayat” anlamına gelen Havva adı verilecektir) yaratılmadan önce
Âdem’e yasaklanmıştır: “Ona, “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu, Ama
iyiyle k.tüyü bilme ağacından yeme. .ünkü ondan yediğin gün kesinlikle .lürsün.” (Yaratılış 2: 16-17)
Ayetten de anlaşılacağı üzere, “iyiyle k.tüyü bilme ağacı”ndan meyve yemenin
sonucu .lümdür. Âdem’in yalnız kalmasını iyi görmeyen Rab Tanrı tarafından erkeğin
(Âdem’in) kaburga kemiğinden “kadın” yaratılır. Her ikisi de Aden’de çırılçıplak bir
şekilde yaşamaktadır ve henüz utanmak nedir bilmemektedirler. Yani, kadın ve erkek
birbirlerinin bedenlerini ve cinselliği henüz fark etmemiş ya da keşfetmemiştir: “Âdem de
karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı.” (Yaratılış 2: 25)
Çıplaklık ve özellikle de cinselliğin fark edilmesi ve utanma duygusunun ortaya
çıkışı, “Bahçe”deki yabanıl hayvanların en kurnazı olan yılanın (şeytanın) Âdem ile
“kadın”ı kandırarak Rab Tanrı tarafından yasaklanmış olan “iyiyle k.tüyü bilme
ağacı”nın meyvelerinden yedirmesiyle mümkün olacaktır. Yasaklanan meyveyi yiyen
Âdem ile karısının gözleri açılır ve böylece çıplak olduklarını anlarlar. “Kitâb-ı
Mukaddes”in tabunun ihlaliyle ilgili anlatımında yılanın (şeytanın) ilk olarak “kadın”ı
baştan çıkardığına vurgu yapılmaktadır. Şeytanın “yılan” biçiminde tasavvur edilişi ve
8 Yahudi geleneğinde yasak ağacın meyvesinin incir, üzüm ya da buğday olduğuna inanılmıştır. Söz
konusu ağacın meyvesinin “elma” olduğuna dair inanış ise daha çok Hıristiyan geleneğiyle sanatı
tarafından işlenmiştir. Kimi araştırıcılar, “Kitâb-ı Mukaddes”te yer alan ağacın gerçek bir ağ
olmadığını, bir sembol olduğunu ifade etmiştir. İskenderiye Yahudiliği ile “Tevrat”ı Platon (Eflatun)’un
felsefesi ışığında yorumlamaya çalışan Philon (MÖ. 25-MS. 50), yasak ağacın cinsel ilişkiyi ifade ettiği
şüncesindedir. Bazı kilise çevreleri de bu düşüncede olmakla birlikte, bu g.rüş çok fazla
benimsenmemiştir.
9 “Kitâb-ı Mukaddes”teki cennet ve ilk insanlarla ilgili anlatımların Sümer ve Akad mitolojilerindeki
anlatımlarla olan benzerlikleri için bk. Hooke, 2002: 155-160.
6
söz konusu “yılan”ın ilk olarak “kadın”la muhatap olması ve onu kandırması, “yılan” ve
“fallus” ilişkisini, dolayısıyla cinselliği çağştırmaktadır.10
“Kur’an”daki yasak ağaçtan yedikten sonra gizli ayıp yerlerini gören Âdem ile
Havva’nın yasak ağaçtan yemeden önce giyinik olup olmadıkları da tartışılabilir.
“A’raf” suresinde geçen “birbirine kapalı ayıp yerler” ibaresinin, .rtülü olmak değil de
daha çok açık ya da çıplak olanın g.rül(e)memesi anlamına gelebileceği düşünülebilir
fakat yine “A’raf” suresinde yer alan şu ifade Âdem ile Havva’nın yasağın ihlalinden
önce en azından ayıp olan yerlerinin .rtülü olduğunu ortaya koymaktadır: Şeytan, anababanızı,
ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de
aldatmasın”.11 Yasağın ihlalinden önceki durum her ne olursa olsun, hem “Kitâb-ı
Mukaddes” hem de “Kur’an”da çıplaklığın, özellikle de cinsel organların farkına
varılmasını sağlayan şeytandır. Cennet ya da Aden’de yaşayan ilk insanlar için de asıl
sorun buradan itibaren başlamaktadır. Çıplaklığın ve cinselliğin farkına varış, cinsel
birleşmeyi ve üremeyi mümkün kılacak, ilk insanlardan türeyenler de .lümlü varlıklara
d.nüşeceklerdir. Cinselliğin farkına vardıktan sonra yeryüzüne indirilen ilk insanlardan
türeyenlerin sayısı giderek artacak ve ruhları çalmayı amaçlayan şeytan için kıyamete
kadar sürecek olan av sezonu açılmış olacaktır.
“Kitâb-ı Mukaddes”te yılan, kadına “Tanrı gerçekten, bahçedeki ağaçların hiçbirinin
meyvesini yemeyin dedi mi?” (Yaratılış 3: 1) diye sorduğunda kadın, “Bahçedeki ağaçların
meyvelerinden yiyebiliriz ama Tanrı, bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın;
yoksa .lürsünüz dedi” (Yaratılış 3: 2) diyerek cevap verir. Bunun üzerine yılan, şu cümlelerle
kadını yasağı ihlale ikna edecektir: “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, .ünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın
meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle k.tüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.” (Yaratılış 3: 3-5)
Ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici
olduğunu gören “kadın”ın yasağı ihlalinden sonra olanlar, “Kitâb-ı Mukaddes”te şu
şekilde anlatılmaktadır: “Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de
gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine .nlük yaptılar.
Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. Ondan kaçıp ağaçların
arasına gizlendiler. RAB Tanrı Âdem’e, “Neredesin?” diye seslendi. Âdem, “Bahçede sesini duyunca
10 “Kadın”la “yılan” arasındaki ilişkinin mitoloji ve dinlerdeki oluşum, gelişim ve evrimi üzerine
yapılmış kimi kapsamlı tespit ve yorumlar için bk. Campbell, 1992; Eliade, 2003a: 178-181.
11 İlk insanların bedenlerinin başlangıçta tüy, tırnak ve kabuk türünden nesnelerle kaplı olduğuna ve
bunların meydana gelen bir hastalık (“illet”) ya da yasağın ihlalinden sonra d.küldüğüne dair inanış,
Türkler tarafından meydan getirilen s.zlü ve yazılı ürünlerde de yer bulmuştur. Konu hakkında bk. Aça,
2008.
7
korktum. .ünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi. RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?”
diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?” Âdem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın
meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı. RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu.
Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.” (Yaratılış 3: 6-13)
Yukarıdaki satırlardan da anlaşılacağı üzere çıplaklığın farkına varış, yılanın
(şeytanın) devreye girmesi ve yasak meyvenin yenilmesinden sonradır. Yasaklanan
ağaçtan yenen meyve, “gözleri açmış”, çıplaklığı fark ettirmiş ve utanma duygusunu
geliştirmiştir. Yılan (şeytan) yüzünden gerçekleşen yasağın ihlali ile
çıplaklığın/cinselliğin keşfi, Âdem ile Havva için çok daha ağır bir sonucu
doğurmuştur: Aden bahçesinden, yani cennetten çıkış! “Kitâb-ı Mukaddes”in Aden
bahçesine bakmakla yükümlü, .lümsüz, acı, dert, keder nedir bilmeyen Âdem’i, yılanla
ona uyan kadın yüzünden cennetten çıkarılarak hayat boyunca emek vermeden yemek
bulamayacak (“toprağa dönene dek ekmeğini alın teri ile kazanacak”), yaban otu yemek
zorunda kalacak, topraktan yaratıldığı için toprağa dönecek, yani fani (.lümlü) bir
varlığa d.nüşecektir. Şeytanı ve “fallus”u simgeleyen yılan lanetlenip karnı üzerinde
sürünerek toprak yemeye mahkûm edilirken, kadın (yani Havva) da acı çekerek çocuk
doğuracak, kocasına karşı istek duyacak ve bu nedenle onun tarafından yönetilecek bir
.lümlü halini alacaktır. Cennetten çıkarılan ilk insanlarla onların soyundan gelecek olan
diğer insanlar için başlayacak olan eziyetli, çileli, hastalıklı ve .lümlü yeryüzü süreci
(“sürgün” ya da “düşüş”), Rab Tanrı’nın şu son eylemleriyle gerçek anlamda
başlayacaktır: “RAB Tanrı Âdem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. Sonra, ‘Âdem
iyiyle k.tüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu’ dedi, ‘Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip
.lümsüz olmasına izin verilmemeli.’ Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Âdem’i
Aden bahçesinden çıkardı. Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin
doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi..” (Yaratılış 3: 21-24)12
“Kur’an”ın Âdem ile Havası, yaptıklarından pişman olup tövbe ederek af
diledikleri için yeryüzüne indirilmeden önce Tanrı tarafından affedilirken “Kitâb-ı
Mukaddes”in Âdem ile Havva’sı için böyle bir durum söz konusu değildir. “Kitâb-ı
Mukaddes”in Rab Tanrı’sı, yasak ağacın meyvesinden yiyen, iyiyi ve k.tüyü bilmekle
12 MS. 325’te İznik Konsülü tarafından yasaklanan ve günümüzde de Pavlus’un “İncil” yorumunu
benimsemiş olan kilise tarafından reddedilen “Barnabas İncili” de, ilk insanların cennetten çıkarılışını,
cennetin kuzey kapısında nöbet tutan yılanın ağzına giren şeytanın Havva’yı baştan çıkarıp yasak
meyveleri (elma ve mısır) yedirmesine bağlayarak izah etmiştir. İşledikleri günah nedeniyle cennetten
çıkarılan Âdem ile Havva’nın kurtuluşunu Âdem’den önce yaratılmış olan Hz. Muhammed’in yeryüzüne
elçi olarak indirilmesinde gören “Barnabas İncili”nin anlatımı için bk. http://www.kutsalkitap.
biz/incil/barnabas/5/ (27. 03. 2009)
8
kendilerinden birisi gibi olduğunu düşündüğü Âdem’e karşı çok daha acımasızdır.
Âdem’in maruz kaldığı gazabın en önemli sebeplerinden birisi de, karısının (yani,
kadının) s.zünü dinlemesidir. “Kur’an”da yasağın ilk olarak kadının mı yoksa erkeğin
mi ihlal ettiği hakkında herhangi bir bilgi verilmezken “Kitâb-ı Mukaddes”te yasak
meyveyi ilk yiyenin “kadın” olduğuna özellikle vurgu yapılmıştır. Her iki kutsal kitapta
da erkekle kadının birbirlerine düşman olarak cennetten çıkarıldığından söz
edilmektedir. Karşı cinsler arasında yeryüzünde yaşanan “çatışma” ve “düşmanlığın”
nedeni, yasağın ihlaliyle Tanrı’nın isteğine (öfkesine) bağlı olarak izah edilmek istenmiş
gibidir.
Hem “Kur’an” hem de “Kitâb-ı Mukaddes”teki cennetten çıkarılma/düşürülme ile
ilgili b.lümler bir bütün olarak ele alındığında, doğu ve batıda ortaya çıkan bazı dinsel
yorumlarda Tanrı’nın memuru olarak da algılanan şeytanın13 Âdem’le Havva’nın
yasaklanan ağaçtan yedikleri takdirde neler olacağını bildiğini düşünmek mümkündür.
13 K.tülük kavramı, k.tülüğün kaynağı, biçimleri ve sonuçları, k.tülüğün efendisi ve simgesi olarak
g.rülen şeytan (İblis, Satan, Lucifer, vd.), dinlerle felsefi sistemlerin üzerinde en çok durdukları konuların
başında gelmektedir. Nitekim Gerald Messadie’nin Şeytanın Genel Tarihi (1998) adlı kitabı, Jeffrey
Burton Russel’in k.tülükle şeytanın tarihini yazmak amacıyla kaleme aldığı “Şeytan” (Russel, 1999),
İblis” (Russel, 2000), “Lucifer” (Russel, 2001a) ve “Mephistopheles” (Russel, 2001b) konulu
çalışmalarıyla Mircea Eliade’nin Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi (2003b) adlı ü. ciltlik kitabı,
k.tülükle şeytanın dinsel inançlar ve düşüncelerdeki yerini kapsamlı bir şekilde ortaya koymuştur.
K.tülüğün kökenlerini kozmosu (Tanrısal düzeni) bozmakla yükümlü olduğuna inanılan “asi” şeytana
dayandıran g.rüşlerin yanı sıra, k.tülüğün tıpkı iyilik gibi, Tanrı’nın izni ve iradesiyle söz konusu
olabileceğini ileri süren g.rüşler de olmuştur. İslam da dâhil olmak üzere bazı dinler, şeytana kıyamete
kadar yaşama ve insanları doğru yoldan saptırma fırsatını bizzat Tanrı’nın verdiğini ifade etmiştir (A’raf:
12-18, İsra: 61-64). Üç büyük dine göre şeytan, Tanrı’nın yarattığı üstün meleklerden birisidir, kibri ve
kıskançlığı nedeniyle Tanrı’nın huzurunda kovulmuştur. O, başlangıçta iyidir ve kendi iradesiyle k.tüyü
seçmiştir. “Şeytan’ın varlığı iyidir; onun k.tülüğü .zgür istencinin cahilce k.tü kullanılmasından
kaynaklanır. Onun itici gücü Tanrı’ya ve insanlığa yönelik kıskançlıktır. Fakat Şeytan Tanrı’nın yalnızca
şmanı değildir; Tanrı’nın “hizmetkâr”ı ve “doğrulayıcı”sıdır da: Tanrı erdem ile günahı ayırt
etmemize yardım etmek, mücadele yoluyla erdeme ulaşmamıza izin vermek, al.akg.nüllülüğü öğretmek,
k.tülüğü fark edip ondan nefret etmemize olanak tanımak ve Tanrı’nın gücüne bağımlılığımızı öğretmek
için Şeytan’ın bizi ayartmasına izin verir.” (Russel, 2001a: 35) Fakat şeytanla ilgili bu yorum, bütün
dinler ya da dinsel yorumların ortak bir kabulü değildir. Özellikle de gnostik öğretiyi ve dolayısıyla
“düalizm”i benimseyen dinsel yorumlar, şeytanın Tanrı tarafından yaratılmış olduğu düşüncesine karşı
çıkmıştır. Bilindiği üzere “düalizm”, gnostik öğretinin bir ürünüdür. Düalist düşünce, şeytanı iyiliğin ve
k.tülüğün Tanrısından bağımsız bir karanlık ve k.tülük Tanrısı olarak nitelendirir. İnsanı evrenin
kökenini, insanın yaratılış nedenini, Karanlıklar Prensi’nin kullandığı yöntemleri ve Işığın Babası’nın
geliştirdiği karşı yöntemleri bilme yolu ile “selamet”e davet eden Mani dinine göre, k.tülüğün egemen
olduğu bir kozmos, aşkın ve iyi Tanrı’nın değil, ancak onun düşmanının (yani, şeytanın) eseri
olabilecektir. Şeytanla özdeşleştirdiği maddeye ve bedene (dolayısıyla “tensel isteklere” ve “arzu”ya)
karşı son derece katı bir tavır koyan Mani kozmolojisine göre Âdem ile Havva da biri erkek diğeri dişi iki
demonun çiftleşmesi sonucunda dünyaya gelmiştir (Eliade, 2003b: 438). Asya Gnostisizmi, Anadolu
üzerinden Trakya ve Bulgaristan’a yayılmıştır. Batıyı da etkileyen düalist yorum, Ortodoks Hıristiyan
anlayışı tarafından sapkınlık olarak nitelendirilen Bulgar ve Bizans Bogomillerinin ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Batıda “mutlak” ve “ılımlı” diye ikiye ayrılan düalistlerin Tanrı ve şeytan (başlangıçta
Tanrı’nın sağında oturan kâhya Satanael) ile ilgili g.rüşleri için bk. Russel, 2001a: 45-52.
9
Şeytana uyarak yasaklanan ağaçtan yemek, çıplaklığın/cinselliğin fark edilmesine;
.lüm, hastalık, acı ve keder bilmeyen ilk insanların yeryüzüne indirilerek .lümlü,
hastalıklı, acılı ve kederli, çalışmak ve üremek zorunda olan fani varlıklar olarak hayat
sürmelerine neden olmuştur.14 Yasaklanan meyveyi tattıkları anda cinsel organlarının
vücutta biriken idrarı atmanın dışında başka bir işlevinin daha olduğunun farkına varan
Âdem ile Havva’nın cinselliğe karşı olan ilgileri açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Cennette her türlü nimetten sınırsızca faydalanırken, şeytanın söylemiyle “sonsuz
olabilmek” ve “melekleşebilmek” için şeytana uyan ilk insanlar, bu eylemleriyle sınırlı,
sonlu dünya hayatını elde etmişlerdir. Yeme yasağını ihlal ederek birbirlerinin
bedenlerini fark eden, cinselliği keşfeden Âdem’le Havva için “sabilik” (sorumsuzluk,
çocukluk, saflık) dönemi son bulmuş; yaratana, kendilerine ve diğer insanlara karşı
sorumluluk gerektiren, dünya üzerindeki meşakkatli hayatı sürdürebilmek için çalışmayı
ve muhtelif kurallara uymayı zorunlu kılan, günah ve hatalarla kirlenmeye mahkûm
olan “yetişkinlik” ya da “ergenlik” dönemi başlamıştır.
2. Âdem ile Havva’nın Yeryüzündeki Çocuklarının Ergenliğine Dair
“Kitâb-ı Mukaddes” ile “Kur’an”daki gerçekleşmesinde bedenle cinselliğin
keşfinin ciddi anlamda etkili olduğunu düşündüğümüz cennetten “çıkış” ya da “düşüş
ile ergenliğe geçişin neden olduğu “çıkış” ya da “düşüş” arasındaki paralellikleri ortaya
koyabilmek için Âdem ile Havva’nın yeryüzündeki çocuklarının ergenliğe geçişi ve
ergenlikle birlikte ortaya çıkan bireysel yükümlülükleri üzerinde kısaca durmak
gerekecektir. Söz konusu bireysel yükümlülükler, hem dinsel hem de dünyev. (sosyal)
bir karakter arz etmektedir. Dinsel ve dünyev. sorumluluklar, “Kur’an”a inanan
Müslüman toplumların yanı sıra, “Kitâb-ı Mukaddes”e inanan toplumlarca da
önemsenmekle birlikte15 tespit, karşılaştırma ve değerlendirmelerimiz sırasında daha
çok Müslüman toplumların inanç ve algılamaları üzerinde yoğunlaşacağız. Bunda da
14 Bu satırlardan ergenlikle birlikte başlayan cinselliğin, Musevi, Hıristiyan ve Müslüman toplumlarca,
şeytanın en önemli silahlarından birisi olarak algılandığı sonucunu çıkarabiliriz. İlk insanlara cinselliği
keşfettirerek onları yeryüzüne indirten/düşürten (başka bir deyişle felakete sürükleyen) şeytanın yine
cinselliği kullanarak Âdem ile Havva’nın çocuklarını felakete (ki, bu felaket Tanrı’nın merhametiyle
bağışlayıcılığından mahrum kalmak anlamına gelmektedir) sürükleyeceğine dair yaygın bir söylemden
söz etmek mümkündür.
15 Yahudi geleneğinde erkek çocukların ergenliğine “bar mistva” (emrin oğlu), kız çocuklarınkine ise
“bat mistva” (emrin kızı) denilmektedir. Kız ve erkek çocukların ergenlikleri, toplumsal boyutludur ve
çocuklar, tıpkı İslam toplumlarında olduğu gibi, ergenlikle birlikte “Tora”nın emirlerini yerine getirmeye
başlamaktadırlar. “Tora”nın buyruklarını yerine getirme yaşına gelen çocuklar, artık toplumun olgun
bireyleridirler. Konu hakkında bk. http://www.sevivon.com/show_concept.asp?id=1 (01. 04. 2009)
10
Müslüman toplumlarca çocukların Hıristiyanlığın aksine günahsız doğduklarına, hata ve
günahlar yüzünden “kirlenme”nin ergenlikle birlikte başladığına dair inancı etkili
olacaktır.
İslam toplumlarında, Hıristiyanlığın son dönemlere kadar getirdiği anlayışın
tersine dünyaya gelen çocuk “sabi”, “masum”, “sorumsuz”, “saf” ve “temiz”dir. Onun
bu durumu, Âdem ile Havva’nın cennetteki yasak meyveyi yemeden önceki durumuna
benzemektedir. Bütünüyle kendisini dünyaya getiren “baba” (erkek egemen geleneksel
toplumlarda annenin de bağımlı olduğu “baba”ya 16) ile “anne”ye bağımlı olan, herhangi
bir dinsel ve dünyev. (sosyal) sorumluluğu bulunmayan, henüz günah ve hatalarla
kirlenmemiş olarak kabul edilen masum çocukların durumu, ergenlik döneminden
itibaren değişmekte, bu dönemden itibaren “sabilik” bitip “hata” ve “günah”ların neden
olduğu “kirlenme” ve “bozulma” dönemi başlamaktadır.
Fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden hızlı büyüme, gelişme ve olgunlaşma
süre.leriyle çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi, “ergenlik” olarak tanımlanmaktadır.
Çocukta ruhsal ve fiziksel bazı belirtilerin ortaya çıkması ile kendini gösteren ergenlikte
erkek çocuğun g.rdüğü rüyada karşı cinsle cinsel ilişkiye girerek ihtilam olması (“ıslak
rüya” görmesi), kız çocuğunun ise aybaşı (regl) hali yaşaması söz konusudur. Ergenlik
yaşı beslenme, beden gelişimi, ırk, genetik yapı, sosyal çevre ve iklim gibi faktörlere
göre değişmekle birlikte kız çocuklarında genellikle 9-12, erkek çocuklarında ise 11-
14’tür. Müslüman toplumlarda ergin erkeğe “bâliğ”, kadına ise “bâliğa” denilmiştir.
Anadolu’da ergenlik “büluğ”, “ergenlik çağı” “büluğ çağı”, ergenleşme ise “akıl baliğ
olma” ya da “kendini bilme” olarak da isimlendirilmektedir.17
Ergenlik dönemi, yukarıda da ifade edildiği üzere, kız ve erkek çocuklarının
ruhsal, fiziksel ve sosyal anlamda değişmeye, gelişmeye ve olgunlaşmaya maruz
kaldıkları bir süre.tir. Yaşanan ruhsal ve bedensel değişimler, erkek ve kız çocuğunun
benliğini, bedenini ve cinselliğini keşfetmesine, kendisinin ve karşı cinsin
bedeni/cinselliği üzerine yoğunlaşmasına neden olmaktadır. Ergenlik döneminde kız
çocuklarında g.rülen belli başlı bedensel değişiklikler şunlardır: Büyüme hızlanır,
16 Bu noktada “baba”nın gökteki “Tanrı”nın yaratma vasfını yeryüzünde temsil eden bir varlık olarak
algılanabilirliğini göz .nünde tutmakta yarar vardır.
17 “Akıl” ile “baliğ” kelimelerinin bir arada yer aldığı “akıl baliğ olma” deyimi, akla “Kitâb-ı
Mukaddes”in “iyiyle k.tüyü bilme ağacı”nı getirmektedir. “İyiyle k.tüyü bilme ağacı”nın meyvesini
yemek, şeytanın ifadesiyle “gözleri açacaktır”. İyi ile k.tüyü bilme ya da gözlerin açılması, görme ve
anlama ile, bir başka deyişle, akılla mümkün olabilecek bir şeydir.
11
meme başı belirir, kalçalar büyür, koltuk altları ve kasıklar kıllanır, meme dokusu büyür
ve meme oluşumu tamamlanır, büyüme tam hızlanır, ilk adet kanaması gerçekleşir,
hafif ses değişikliği yaşanır, adetler düzene girer, rahim ve yumurtalıklar tam olgunlaşır.
Erkek çocuklarında ise testisler büyür, memede şişlikler meydana gelir, omuzlar
genişler, büyüyen ve sertleşen penis k.kü, kasık ve koltuk altlarında kıllanma meydana
gelir, penis deri rengi koyulaşır, ses değişikliği yaşanır, “ıslak rüya”18 g.rülür, sakal
çıkar, dış genital organlar olgunlaşır, üreme organlarının olgunlaşması tamamlanır,
büyüme tam anlamıyla gerçekleşir.19
Ergenleşme sonrasında şaşkın ve dağınık bir g.rüntü arz eden, kendine .zgü bir
kimliği ve kişiliği olduğunu düşünerek çevresine kendisini kabul ettirme çabasına giren,
kurallara ve otoriteyi temsil eden kişilere (baba, anne, vd.) karşı direnişe geçen, kendini
kabul ettirme çabalarıyla maruz kaldığı kısıtlama ve baskıların yanı sıra, yaşadığı
bedensel ve ruhsal değişimler nedeniyle sık sık psikolojik sorunlar yaşayan ergen için
temel haz kaynağı cinselliktir ve dikkati büyük oranda karşı cinse yöneliktir. Cinsel
arzuları çok yoğun olan ve cinsel kimliğinden emin olmak isteyen ergen, bu dönemden
itibaren kendisini kız ya da erkek olarak hissetmeye başlamaktadır.
Yukarıda da ifade edildiği üzere, ergenlik döneminde yaşanan değişimler ruhsal ve
bedenseldir. Yaşanan bedensel değişiklik ve gelişmeler, kız ve erkek çocuklarının
bedenlerini ve cinselliklerini fark etmelerine ve onlar üzerine yoğunlaşmalarına neden
olmaktadır. Bu yoğunlaşma, karşı cinsin bedeniyle cinselliğini de kapsamaktadır. Erkek
çocukların g.rdükleri ilk “ıslak rüya” ile kız çocuklarının yaşadıkları ilk “aybaşı” (regl)
hali, bedende yaşanan diğer pek çok değişim (cinsel organların büyüyüp gelişmesi, vd)
gibi, doğrudan cinsellik ve üreme ile ilgilidir.20 Ruhsal ve bedensel değişimlerle maruz
kalınan baskı ve kısıtlamaların neden olduğu psikolojik sorunlar, zaman zaman ciddi
sarsıntılara yol açmakta; düşünme, algılama ve ifade biçimlerini yetişkinlerinkine
nazaran daha karmaşık ve savruk bir g.rünüme sokmaktadır. Bu dönem, kanın fokur
fokur kaynadığı; düşünme, algılama ve ifade tarzlarını akıldan ziyade duyguların
18 “Islak rüya” ya da uykuda ihtilam olma, Anadolu’da, gece uykuda erkeğin koynuna şeytanın girmesi
anlamına gelmektedir.
19 Ergenlik döneminin neden olduğu fiziksel ve ruhsal değişimle ilgili ayrıntılı bilgi için bk.
Malinowski, 1989: 50-55.
20 Halk ağızlarında erkek (daha çok erkek çocuk) cinsel organını isimlendirmek için kullanılan ve
“büluğ” kelimesiyle bağlantılı olduğunu düşündüğümüz “bülük” (bülüg, büllük, büluk) kelimesi de
ergenliğin daha çok bedeni, cinsel organı ve cinselliği keşfetme anlamında algılandığı düşüncesini
destekler niteliktedir.
12
belirlediği bir dönemdir. Düşünme, algılama ve davranışlarını akıldan çok duygularıyla
gerçekleştirildiği düşünülen ergen, aklı ve kuralları temsil eden anne ve baba (erkek
egemen geleneksel toplumlarda özellikle de baba) tarafından “akıl” ve “kural”
kuşatması altında tutulmaktadır. Coğrafyamızda “cahil” olarak nitelendirilen erginlerin
pek çok davranışı “cahillik” eseri olarak nitelendirilmekte, bu “cahillik” belli bir
dereceye kadar hoş karşılanmaktadır.
Ergenlikle birlikte “sabi” (günahsız, saf, temiz ve sorumsuz) vasfını yitirmekle
karşı karşıya gelen genç kız ve erkek, “insan” ve “sosyal bir varlık” olmanın bir gereği
olarak kural ve yükümlülüklerle kuşatılmakta, cezaî ehliyete sahip olmaktadır. İslam
inancına göre akıllı ve ergin olan kimse, mâlî tasarruflar dışında iman, ibadet, sosyal ve
hukukî düzenin bütün gereklerini yüklenir; namaz, oruç, hac, zekât gibi ibadetlerle
yükümlü olduğu gibi, başkalarının malına veya canına verdiği zararlardan da sorumlu
olur. Erginleşen gençler, artık “mükellef” sayılırlar. Bunlar, Tanrı’nın emirlerini yapıp
yasaklarından kaçınmakla görevlidirler. Melekler o kişinin her amelini (eylemini, günah
ve sevaplarını) kaydeder.
3. Sonuç
Yukarıdaki alıntı, tespit ve değerlendirmeler göstermektedir ki, şeytana uyarak
yasak meyveyi yedikten sonra bedenle cinselliğin farkına vardıkları için cennetten
çıkarılan Tanrı’nın “sabi” olan ilk kullarının yazgısı ile Âdem ile Havva’nın
yeryüzündeki “sabi” çocuklarının ergenlik sonrası yazgıları birbirine benzemektedir.
“Islak rüya” ve “regl”21 sonrasında erginleşerek gençliğe adım atanların “sabilik”
dönemi halleri ile Tanrı’nın ilk kullarının cennetteki halleri neredeyse birbirinin
aynısıdır. G.rüldüğü kadarıyla, Tanrı’nın ilk insanlarının yasak meyveyi yedikten sonra
21 “Aybaşı” ve “hayz” olarak bilinen bu kadına .zgü olayın kökenini cennetteki Havva’nın yasak
meyveyi yemesine bağlayan şu yorum, cennetten çıkarılma ile ergenlik arasındaki “cinsellik” merkezli
bağlantıyı ortaya koyar, ergenliğin cennete ikinci bir veda olarak algılanabileceği g.rüşünü destekler
cinstendir: “Kaçan Havva bugday yıgaçın yedi erse ol yıgaç yıgladı, kan meñizlig nerse akdı erse ol illet
Havvada zahir boldı, kıyametga tegi hayz tişilerde miras kaldı. Su’al: Hayznıñ müddeti on kün boldı
hikmet ne ermiş? Cevab: Bugday algalı barıp kelginçe on mañım mañdı anıñ ü.ün on kün boldı. Su’al;
.küşü on kün azı ü. kün boldı hikmet ne ermiş? Cevab: Ol bugday ü. nerse birle hasıl boldı adak birle
bardı, elig birle tutdı, agız birle yedi. Anıñ ü.ün azı ü. kün boldı.” (Rabguzi, 1997: 17-18) [Günümüz
Türk.esi ile: “Ne zaman ki Havva buğday ağacından yedi, o zaman ağaç ağladı. Ağaçtan kana benzer bir
şey aktı. O illet Havva’da ortaya çıktı. Kıyamete kadar hayz kadınlarda miras kaldı. Sual: Hayzın
müddetinin on gün olmasındaki hikmet nedir? Cevap: Buğday almak için varıp geldiğinde on parmağını
bandı, onun için on gün oldu. Sual: Çoğunun on gün, azının ü. gün olmasındaki hikmet nedir? Cevap: O
buğday yeme işi ü. şey ile gerçekleşti. Ayakla vardı, el ile tuttu, ağız ile yedi. Bunun için azı ü. gün
oldu.”]
13
maruz kaldıkları zorluk ve sorumlulukları gerektiren “insanlaşma” süre.leri ile Âdem
ile Havva’nın yeryüzündeki çocuklarının “ıslak rüya” ve “regl” sonrasında yaşadıkları
“ergenleşme” süre.leri beden, çıplaklık ve cinsellik olguları üzerine inşa edilmiştir. Her
iki süre. de hata ve günahlarla kirlenmeyi ve bozulmayı mümkün kılan, zorluk ve
yükümlülükleri gerektiren yeni bir sürecin başlamasına neden olmaktadır. Her iki
durumda da “cennet” yitirilmektedir. Nedenleri, motifleri ve doğurduğu sonuçlar
açısından çarpıcı benzerlikler içeren her iki olgudan hangisinin “.zgün model”,
hangisinin bu “.zgün model”in bir tekrarı ya da yansıması (bu tekrar ya da yansıma, her
zaman bozulmaya eğilimlidir) olduğunu tartışmak, bu yazının amaçları dışındadır.
Tanrı’yı, dinleri ve bu dinlere ait anlatımları insan ya da insan topluluklarının
oluşturduğunu ileri süren g.rüşü benimseyenler için “Kitâb-ı Mukaddes” ile
“Kur’an”daki cennetten çıkarılışla ilgili anlatıların kaynağı, yeryüzündeki insanların
“ergenleşme” süreci ve buna bağlı motifler olacaktır. Dünya üzerindeki her şeyi (insan,
insan dışı canlılar, davranış biçimleri, nesneler, kurumlar, vd.) “başlangıç”ta Tanrı
tarafından meydana getirilen “.zgün model”lerin dünya üzerindeki zuhuru ya da
“dünyevi” ve “bozulmaya eğilimli” bir tekrarı olarak kabul eden g.rüşü
benimseyenlerce (ki, bu g.rüş “ilkel” toplumlardan günümüze kadar gü.lü bir şekilde
sürdürülmüştür) ergenliğin kökenleri, “gerçek” ve “.zgün model” olan cennetten
çıkarılmadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere, bu sorunu tartışmak, bu yazının kapsamı
şındadır. Tartışılması gereken şey, Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın yeryüzündeki “sabi”
çocuklarının maruz kaldıkları ergenlik süreciyle cennete ikinci bir kez veda edip
etmedikleridir. Bize göre, her iki olgu nedenleri, biçimleri, içerdikleri motifler ve
sonuçları bakımından karşılaştırıldığında ergenlik, cennete ikinci bir vedadır.
Kaynaklar
AÇA, Mehmet. (2008). “Mitten Destana Beden”, Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, 2008/2, 39-
58.
BATUK, Cengiz. (2006). Mitoloji ve Tarihsellik, Hıristiyanlığın Aslî Günah Mitinin Tarihsel
D.nüşümü, İstanbul: İz Yayıncılık.
CAMPBELL, Joseph. (1992). Batı Mitolojisi Tanrının Maskeleri, (çev. Kudret Emiroğlu),
Ankara: İmge Kitabevi.
ELİADE, Mircea. (2003a). Dinler Tarihine Giriş, (çev. Lale Arslan), İstanbul: Kabalcı
Yayınevi.
ELİADE, Mircea. (2003b). Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, Gotama Budha’dan
Hıristiyanlığın Doğuşuna, 2. c., (çev. Ali Berktay), İstanbul: KabalcıYayınevi.
HANÇERLİOĞLU, Orhan. (1993). Dünya İnançları S.zlüğü Dinler, Mezhepler, Tarikatler,
Efsaneler, 2. b., İstanbul: Remzi Kitabevi.
14
HOOKE, Samuel Henry. (2002). Ortadoğu Mitolojisi Mezopotamya, Mısır, Filistin, Hitit,
Musevi, Hıristiyan Mitosları, 4. b., (çev. Alâeddin Şenel), Ankara: İmge Kitabevi.
http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?mc=1&sc=4 (27. 03. 2009)
http://www.kutsal-kitap.biz/incil/barnabas/5/ (27. 03. 2009)
http://www.sevivon.com/show_concept.asp?id=1 (01. 04. 2009)
Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli, (2003). (hzl. Ali Özek-vd), Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları.
LINK, Luther. (2003). Şeytan, Yüzü Olmayan Maske, (çev. Emek Ergün), İstanbul: Ayrıntı
Yayınları.
MALİNOWSKİ, B. (1989). İlkel Toplumlarda Cinsellik ve Baskı, (çev. H. Protakal), İstanbul:
Kabalcı Yayınları.
MESSADİE, Gerald. (1998). Şeytanın Genel Tarihi, (çev. Işık Ergünden), İstanbul: Kabalcı
Yayınevi.
Nasırü’d-din bin Burhanhü’d-din Rabguzi. (1997). Kısasü’l-Enbiyâ (Peygamber Kıssaları)-I,
Giriş-Metin-Tıpkıbasım, (hzl. Aysu Ata), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
RUSSEL, Jeffrey Burton. (1999). Şeytan, Antikiteden İlkel Hıristiyanlığa K.tülük, (çev. Nuri
Plümer), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
RUSSEL, Jeffrey Burton. (2000). İblis, Erken Dönem Hıristiyan Geleneği, (çev. Ahmet Fethi),
İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
RUSSEL, Jeffrey Burton. (2001a). Lucifer, Ortaçağda Şeytan, (çev. Ahmet Fethi), İstanbul:
Kabalcı Yayınevi.
RUSSEL, Jeffrey Burton. (2001b). Mephistopheles, Modern Dünyada Şeytan, (çev. Nuri

Plümer), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder